atn42
New member
Seçimler bitti, tartışması bitmeyecek hemen tabii. Son 48 saattir her yerde seçim değerlendirmelerini dinliyoruz. Benim en keyifle ve gülümseyerek izlediğim sohbetler kimilerinin hiç inanmadıkları halde “seçmen hasletleri” üzerinde durduğu sohbetler oluyor.
Yok “Seçmen işaret verdi” diyorlar, yok “Seçmen one minute dedi” diyorlar, yok “Şaşmaz sağduyu yine kendisini gösterdi” diyorlar.
Bunların hiçbiri doğru değil. Seçmenin işaret verdiği, uyardığı falan yok, kimse kendisini kandırmasın.
Alın bakın bakalım sayısal sonuçlara. AKP’nin 2007’de aldığı oyla pazar günü aldığı oylar neredeyse birbirine eşit. Kısacası daha önce AKP’ye oy verenler yine AKP’ye oy vermişler. AKP’nin sayısal anlamda bir oy kaybı yok.
Kayıp gibi görünen, oranlarda kendisini gösteriyor. Bunun da başlıca nedeni, seçmen sayısındaki artış ve katılma oranının 2007’ye göre daha yüksek oluşu.
Yoksa AKP seçmen bazında bir şey kaybetmiş değil. Yani AKP’ye oy veren seçmen “Bak iyiye gitmiyorsun, seni destekliyorum ama kendine çeki düzen ver” falan demedi.
Ama şu oldu: AKP’nin fiyakası bozuldu, imajı zedelendi, dokunulmazlığına dokunuldu.
Hareketlilik ve uyarı AKP’li olmayan seçmenlerde var. AKP’li olmayan seçmenler, karşısında bir blok gibi duran AKP’yi alaşağı etmenin yolunu bu seçimde “en güçlü adayı desteklemekte” buldu. Hepsi budur.
AKP zihniyetinin Türkiye’yi tehlikeli bir uçuruma götürdüğünü gören, laik, demokratik hukuk düzeninin zedelendiğini ve Türkiye’nin bir İslam devletine dönüştüğünü düşünen kitleler, en azından kendi kentlerini kurtarmak adına güçlü gördükleri adaylara yöneldiler.
Ekonominin içinde yer alan, üreten ve tüketen, belli bir eğitimi ve kültürü olan, bilimle, sanatla, kültürle, estetikle barışık olan, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, laik demokratik hukuk devletinden yana olanlar, bundan önce bir umursamazlık havası içinde, alternatifsizliği bahane ederek sandığına ve kentine sahip çıkmıyordu.
Anladığım kadarıyla herkesin burasına kadar geldi ve sağduyu harekete geçerek Türkiye’nin daha gelişmiş bölgelerinde AKP hakimiyetine ağır bir darbe vuruldu.
Gazetelerdeki haritalara dikkatle bakın, yoksullaştırma operasyonlarının sürdüğü bölgelerde AKP kesin bir hakimiyet kurmuş. Gelişmiş bölgelerde ise AKP oy kaybetmemesine rağmen iktidardan düşmüş.
Ancak şunu da hemen belirtmeliyim. AKP oy kaybetmemiş olmasına rağmen “çöküş” pozisyonuna geçti artık. Bu seçim sonuçlarının AKP’nin kimyasını bozacağını ve hızlı bir erozyona uğrayacağını şimdiden söyleyeyim. Şu anda bir erken seçim çağrısı yapılmayacaktır, ama bir yıl içinde yaşayacağımız gelişmeler AKP’yi eritecektir. Erken seçim bundan sonra gündeme gelecektir.
NOT: Seçim sonuçlarına sayısal açıdan bakınca Tarhan Erdem’in çok da yanılmadığını söyleyebiliriz.
***
‘Göbeğini kaşıyan adamın’ yerini ‘nankör’ aldı
AKP bazı yerlerde seçimi kazanamamasını hayretle karşıladı. Önceki gece AKP ve yandaşlarının yüzlerinden düşen bin parçaydı. Yüzde 50 ve üzerinde bir oy bekleyen ve bunun zafer çığlıkları için hazırlık yaparak TV kanallarına kurulan yandaşlar ne diyeceklerini bilemediler.
Ancak seçim gecesinin en dramatik gelişmelerinden biri, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP’lilerin ve yandaşlarının “bu kadar hizmet götürdük, niye oy vermediler” diye yakınmalarıydı.
Erdoğan tanım yapmadan kendilerine oy vermeyen Güneydoğu bölgesi ile Akdeniz ve Batı bölgesi halkını nankör olduğunu ima ediyor.
Aynı şekilde AKP’liler ve yandaşları da “vatandaşın kendilerine yapılan iyiliği değerlendiremediğini” söyledi. Kabaca bakarsak, AKP seçim kaybettiği yerlerde halkı suçlamaya kalktı. Oysa aynı AKP’liler bunca, işsizlik, yolsuzluk, kadrolaşma ve yoksullaştırmaya rağmen hâlâ AKP’ye oy veren halkı eleştirenlere “Halk düşmanı, halkı anlamamak, milli iradeye saygısızlık” tanımlarını yatıştırmaktan kaçınmamışlardı son seçimlerde.
Garipliğe bakın ki “Halka göbeğini kaşıyan adam diye hakaret edemezsiniz” diyenler şimdi halkın “nankörlükle” suçlamaya çalışıyor.
***
Çok tehlikeli bir söylem
AKP’de özellikle yandaş kesimde çok ciddi bir moral bozukluğu var. İki gündür ekranlardan inmeyen AKP yandaşları “hafiften”
muhalefet yaparak eleştiri oklarının ucunu bileyliyor. Seçmen analizi yapan kimileri de yanılmışlığın öfkesiyle olmadık ve çok tehlikeli yorumlar yapıyorlar.
En dikkatimi çeken yorum şu: “Bu seçimlerden önce laiklik, Atatürkçülük, Cumhuriyet devrimleri çok konuşulmadı. Ama bunun AKP’ye yarar sağlamadığı ortada.”
Yani yorumcu diyor ki “Laiklik tartışmaları aslında AKP’nin temel gıdası, AKP toplumu bu yönde gerdikçe bilinçsiz ve cahil halkın oylarını alıyor.”
Bu son derece tehlikeli ve ülkeye zarar verici bir bakış açısı. Anladığım kadarıyla AKP’nin çekirdek kadrosu da bunun farkında ve önümüzdeki günlerde dini siyasete alet etme konusunda AKP ilginç çıkışlar yapabilir.
Böyle yapacak ki tartışma yine din ve laiklik eksenine kayacak ve AKP liberal yandaşlarını kullanarak bunu bir demokrasi savaşı gibi sunacak.
Belli ki AKP’nin yandaş kadroları, ekonomi, siyaset, sosyal yaşam, gelişme, ilerleme ile ilgili tartışmalarda yenik düştüklerini kabul ediyorlar. Bunun yerine laikliğe, Atatürk devrimlerine, Cumhuriyet felsefesine ve bunun da ötesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hakaret etmenin daha prim yaptığını görüyorlar.
Önümüzdeki günlerde bu konularda çok tahrikle karşılaşabiliriz.
***
Değdi mi?
Seçimlerden önce üç yerdeki adaylara dikkat çekmiştim. Biri Beşiktaş’tan aday olan Sibel Çarmıklı, diğeri Bakıköy’den aday olan Oğuz Satıcı, üçüncüsü de Çankaya’dan aday olan Bülent Akarcalı.
Onca aday arasından bu üç kişiyi yazmamın elbette bir amacı vardı. Çünkü bu üç kişi AKP ile uzaktan yakından ilgileri olmamasına rağmen, sırf içinde bulundukları kesimlerin oylarını çalması için AKP tarafından görevlendirilmişti.
Bu üç isim de kampanyaları boyunca “aslında AKP’li olmadıklarını” anlatarak “hizmet yapmak istediklerini” söylediler.
Üçü de ağır bir hezimete uğradı. Üçü de AKP’nin o bölgede daha önce aldıkları oyu bile tutturamadı.
Seçim öncesi yazımda “insan içine nasıl çıkacaklar?” diye sormuştum. Elbette insan içine çıkmaya devam edecekler. Ama acaba yitirdikleri itibarın farkındalar mı
K A Y N A K
Yok “Seçmen işaret verdi” diyorlar, yok “Seçmen one minute dedi” diyorlar, yok “Şaşmaz sağduyu yine kendisini gösterdi” diyorlar.
Bunların hiçbiri doğru değil. Seçmenin işaret verdiği, uyardığı falan yok, kimse kendisini kandırmasın.
Alın bakın bakalım sayısal sonuçlara. AKP’nin 2007’de aldığı oyla pazar günü aldığı oylar neredeyse birbirine eşit. Kısacası daha önce AKP’ye oy verenler yine AKP’ye oy vermişler. AKP’nin sayısal anlamda bir oy kaybı yok.
Kayıp gibi görünen, oranlarda kendisini gösteriyor. Bunun da başlıca nedeni, seçmen sayısındaki artış ve katılma oranının 2007’ye göre daha yüksek oluşu.
Yoksa AKP seçmen bazında bir şey kaybetmiş değil. Yani AKP’ye oy veren seçmen “Bak iyiye gitmiyorsun, seni destekliyorum ama kendine çeki düzen ver” falan demedi.
Ama şu oldu: AKP’nin fiyakası bozuldu, imajı zedelendi, dokunulmazlığına dokunuldu.
Hareketlilik ve uyarı AKP’li olmayan seçmenlerde var. AKP’li olmayan seçmenler, karşısında bir blok gibi duran AKP’yi alaşağı etmenin yolunu bu seçimde “en güçlü adayı desteklemekte” buldu. Hepsi budur.
AKP zihniyetinin Türkiye’yi tehlikeli bir uçuruma götürdüğünü gören, laik, demokratik hukuk düzeninin zedelendiğini ve Türkiye’nin bir İslam devletine dönüştüğünü düşünen kitleler, en azından kendi kentlerini kurtarmak adına güçlü gördükleri adaylara yöneldiler.
Ekonominin içinde yer alan, üreten ve tüketen, belli bir eğitimi ve kültürü olan, bilimle, sanatla, kültürle, estetikle barışık olan, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, laik demokratik hukuk devletinden yana olanlar, bundan önce bir umursamazlık havası içinde, alternatifsizliği bahane ederek sandığına ve kentine sahip çıkmıyordu.
Anladığım kadarıyla herkesin burasına kadar geldi ve sağduyu harekete geçerek Türkiye’nin daha gelişmiş bölgelerinde AKP hakimiyetine ağır bir darbe vuruldu.
Gazetelerdeki haritalara dikkatle bakın, yoksullaştırma operasyonlarının sürdüğü bölgelerde AKP kesin bir hakimiyet kurmuş. Gelişmiş bölgelerde ise AKP oy kaybetmemesine rağmen iktidardan düşmüş.
Ancak şunu da hemen belirtmeliyim. AKP oy kaybetmemiş olmasına rağmen “çöküş” pozisyonuna geçti artık. Bu seçim sonuçlarının AKP’nin kimyasını bozacağını ve hızlı bir erozyona uğrayacağını şimdiden söyleyeyim. Şu anda bir erken seçim çağrısı yapılmayacaktır, ama bir yıl içinde yaşayacağımız gelişmeler AKP’yi eritecektir. Erken seçim bundan sonra gündeme gelecektir.
NOT: Seçim sonuçlarına sayısal açıdan bakınca Tarhan Erdem’in çok da yanılmadığını söyleyebiliriz.
***
‘Göbeğini kaşıyan adamın’ yerini ‘nankör’ aldı
AKP bazı yerlerde seçimi kazanamamasını hayretle karşıladı. Önceki gece AKP ve yandaşlarının yüzlerinden düşen bin parçaydı. Yüzde 50 ve üzerinde bir oy bekleyen ve bunun zafer çığlıkları için hazırlık yaparak TV kanallarına kurulan yandaşlar ne diyeceklerini bilemediler.
Ancak seçim gecesinin en dramatik gelişmelerinden biri, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP’lilerin ve yandaşlarının “bu kadar hizmet götürdük, niye oy vermediler” diye yakınmalarıydı.
Erdoğan tanım yapmadan kendilerine oy vermeyen Güneydoğu bölgesi ile Akdeniz ve Batı bölgesi halkını nankör olduğunu ima ediyor.
Aynı şekilde AKP’liler ve yandaşları da “vatandaşın kendilerine yapılan iyiliği değerlendiremediğini” söyledi. Kabaca bakarsak, AKP seçim kaybettiği yerlerde halkı suçlamaya kalktı. Oysa aynı AKP’liler bunca, işsizlik, yolsuzluk, kadrolaşma ve yoksullaştırmaya rağmen hâlâ AKP’ye oy veren halkı eleştirenlere “Halk düşmanı, halkı anlamamak, milli iradeye saygısızlık” tanımlarını yatıştırmaktan kaçınmamışlardı son seçimlerde.
Garipliğe bakın ki “Halka göbeğini kaşıyan adam diye hakaret edemezsiniz” diyenler şimdi halkın “nankörlükle” suçlamaya çalışıyor.
***
Çok tehlikeli bir söylem
AKP’de özellikle yandaş kesimde çok ciddi bir moral bozukluğu var. İki gündür ekranlardan inmeyen AKP yandaşları “hafiften”
muhalefet yaparak eleştiri oklarının ucunu bileyliyor. Seçmen analizi yapan kimileri de yanılmışlığın öfkesiyle olmadık ve çok tehlikeli yorumlar yapıyorlar.
En dikkatimi çeken yorum şu: “Bu seçimlerden önce laiklik, Atatürkçülük, Cumhuriyet devrimleri çok konuşulmadı. Ama bunun AKP’ye yarar sağlamadığı ortada.”
Yani yorumcu diyor ki “Laiklik tartışmaları aslında AKP’nin temel gıdası, AKP toplumu bu yönde gerdikçe bilinçsiz ve cahil halkın oylarını alıyor.”
Bu son derece tehlikeli ve ülkeye zarar verici bir bakış açısı. Anladığım kadarıyla AKP’nin çekirdek kadrosu da bunun farkında ve önümüzdeki günlerde dini siyasete alet etme konusunda AKP ilginç çıkışlar yapabilir.
Böyle yapacak ki tartışma yine din ve laiklik eksenine kayacak ve AKP liberal yandaşlarını kullanarak bunu bir demokrasi savaşı gibi sunacak.
Belli ki AKP’nin yandaş kadroları, ekonomi, siyaset, sosyal yaşam, gelişme, ilerleme ile ilgili tartışmalarda yenik düştüklerini kabul ediyorlar. Bunun yerine laikliğe, Atatürk devrimlerine, Cumhuriyet felsefesine ve bunun da ötesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hakaret etmenin daha prim yaptığını görüyorlar.
Önümüzdeki günlerde bu konularda çok tahrikle karşılaşabiliriz.
***
Değdi mi?
Seçimlerden önce üç yerdeki adaylara dikkat çekmiştim. Biri Beşiktaş’tan aday olan Sibel Çarmıklı, diğeri Bakıköy’den aday olan Oğuz Satıcı, üçüncüsü de Çankaya’dan aday olan Bülent Akarcalı.
Onca aday arasından bu üç kişiyi yazmamın elbette bir amacı vardı. Çünkü bu üç kişi AKP ile uzaktan yakından ilgileri olmamasına rağmen, sırf içinde bulundukları kesimlerin oylarını çalması için AKP tarafından görevlendirilmişti.
Bu üç isim de kampanyaları boyunca “aslında AKP’li olmadıklarını” anlatarak “hizmet yapmak istediklerini” söylediler.
Üçü de ağır bir hezimete uğradı. Üçü de AKP’nin o bölgede daha önce aldıkları oyu bile tutturamadı.
Seçim öncesi yazımda “insan içine nasıl çıkacaklar?” diye sormuştum. Elbette insan içine çıkmaya devam edecekler. Ama acaba yitirdikleri itibarın farkındalar mı
K A Y N A K