Kimin Savcısı

T

Banned
Katılım
8 May 2006
Mesajlar
3,665
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
Herhalde sizlerin de dikkatini çekiyor olmalı... "Milletin ne dediği"nin, "insanların ne düşündüğü"nün hiçbir önemi yok!.. Milletin "yüzde 80" gibi bir çoğunluğu "üniversitelerde başörtüsü serbest bırakılsın" diyormuş, "milli iradenin tecelligâhı" olan Meclis, "milletin isteği doğrultusunda" karar alıyormuş, "devletin başı" olan Cumhurbaşkanı, "milletin talebi gözardı edilemez" deyip, Meclis'in kararına "onay" veriyormuş, bunların hiç önemi yok!.. önemli olan ,"laikçi azınlığın" ne dediği!.. Varsa-yoksa "kendileri"nin yani "buyurgan" zümrenin ne düşündüğü!.. “Anayasa profesörleri” farklı bir görüşteymiş, kime ne!..
"Gazeteler"de onların demeçleri!.. "Ekranlar"da onların suratları!.. "üniversite amfileri"nde onların "slogan"ları!.. "Kurul"larda, "kurum"larda onların kararları!.. "İktidar"da olan sanki "milletin iradesi" değil de, "onlar!"

HER YERDE ONLAR VAR!
Bazen, şöyle düşünüyorum:
"Ulan, her yerde siz varsınız... Her yerde sizin sesiniz çıkıyor!.. Gazetelerde siz, televizyonlarda siz, salonlarda siz!.. Sokakta yürüyen siz, pankart açan siz!. "Türkiye laiktir, laik kalacak" diye höyküren yine siz!.. Türkiye'nin her yanında siz!.. Boş tenekeler misali, o kadar çok ses çıkarıyorsunuz ki, 70 milyon insan sanki sizin arkanızda!..
Her yerde siz varsınız da;
Seçim sandıklarında niye yoksunuz?..
Niye bir türlü iktidara gelemiyor, ülkeyi niye siz idare edemiyorsunuz?"
Gerçekten de öyle değil mi?..
"Oy"ları yok!.. "Destek"leri yok!.. "Sandık"ta yoklar!.. Millet nezdinde hiçbir "itibar"ları yok!..
"Kalp"lerde yoklar, "gönül"lerde yoklar!..
En önemlisi de;
"İktidarda yok"lar!..
Ama, "her yerde"ler!..
"Gazete"lerde onlar, "televizyon"larda onlar, "salon"larda onlar, "sokak"ta onlar, "bürokrasi"de onlar, hani neredeyse "yargı"da bile onlar!.

BİZ KöLEYİZ, ONLAR BEYAZ EFENDİ!
Her yerde "onların borusu" ötüyor!.. "Kalk borusu" çalan da onlar, "yat borusu" çalan da!.. "Kalk" dediklerinde kalkıyor, "yat" dediklerinde yatıyoruz!..
"Acıktığımıza" karar veren de onlar, "nerede, ne zaman, ne yiyeceğimize" karar veren de!..
"Ne düşünmemiz" gerektiğine de karar veren onlar!.
Sanki, bir "köle"yiz onların gözünde!..
Biz "köle"yiz, onlar "sahip"ler, yani "beyaz efendi"ler!
"Kıyafet"imize karar veren de onlar!..
"Nerede, ne giyeceğiz?.. Giydiğimiz türban mıdır, yoksa başörtüsü mü?.. İğne ile tutturulan örtü türban, tavşan kulağı gibi alttan bağlanan örtü başörtüsüdür!..
Türban laikliğe aykırıdır, başörtüsü Anadolu'nun simgesidir!.."
Falan, filan!..
"Kim" veya "kimler" karar veriyor buna?..
"Onlar"... Yani, "Laikçi azınlık!"
Peki, bu "cür'et"i nereden alıyorlar?..
“Bizden”!.. Bizim "korku"larımızdan!..

"HöT" DİYECEK BİRİ LâZIM!
Size bir şey söyleyeyim mi;
Onları "büyüten", onlara "güç" veren, bizim "pısırıklık"larımızdır, bizim "mıymıntılık"larımız ve bizim "korku"larımızdır!..
Bir "vampir" nasıl ki başkalarının "kan"ından beslenmektedir, "laikçi"ler de, bizim "korku"larımızdan besleniyor!.. Evet, "bizim korkularımız"dan besleniyorlar, bizim korkularımızla "güçlü görünüyor"lar ve güçlerini yine bize karşı kullanıyorlar!..
özetle ifade edecek olursak;
Biz korktukça, onlar "güçlü" görünüyor, onlar güçlü göründükçe biz korkmaya devam ediyoruz!..
Oysa, bir "höt" demek bile, onların "çil yavrusu" gibi dağılmasına yol açar!..
Evet, bir "höt" bile, onların; havası kaçmış balon gibi, "bumburuşuk" olmalarına yeter!..
çünkü, ileri sürdükleri hiçbir "görüş"ün, dile getirdikleri hiçbir "kaygı"nın iler-tutar yanı yok!..
Yaptıkları, sadece ve sadece "içi boş slogan"lar höykürmekten ibaret!..
Meselâ, şöyle diyorlar:
"Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinin değişmesi yetmez!.. Ek 17. maddenin de değişmesi gerekir!.. Ki, uygulamanın sınırları belli olsun!"
Lâf ola, beri gele!.. Sanki kanun değişince uygulayacaklar!.. Ulan, kanun orada duruyor!.. Madem "kanun"a o kadar duyarlısın, al, uygula!..
Kanun diyor ki;
“Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir.”
Ama, senin derdin "üzüm yemek" değil...
Senin derdin "bağcıyı dövmek!"
Biz "enayi"(!)yiz ya, biz "saftorik"iz ya, senin düşündüğün "orostopol"luğun sanki farkında değiliz!..
Bal gibi farkındayız!.. Sen, "örtü ve bağlama şekli" kanuna girsin ki, "Anayasa Mahkemesi iptal etsin" gibi bir "OrosBushluk" peşindesin!..
Madem, "kanun"lara o kadar duyarlısın, hele söyle bana; "laikliğin nasıl uygulanacağına" dair bir "kanun" var mı?..
"Değişmez!.. Değiştirilemez!.. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez!" denilen ve büyük bir "tabu" olan bir madde var elimizde... Ama bu "Anayasa Maddesi"nin nasıl uygulanacağını gösteren bir "kanun" yok!..
Kanun yok ama, uygulanıyor!..
Hem de "despotça", hem de "diktatör"ce, hem de "ceberrut"ça uygulanıyor!..
O kadar "hoyratça" uygulanıyor ki; kim ağzını açarsa, bir "tıkaç" gibi hemen ağzına tıkanıyor!..
Buna rağmen, hâlâ "Anayasa değişikliği yetmez, kanun da lazım" demiyorlar mı, işte burada "höst" demek geliyor insanın içinden!..
"Höst lan!.. Kaldır ayağını!"

BUNLAR, MOĞULTAY'IN SAVCILARI MI?
Dedim ya, "iler-tutar yanları" yok!..
Ne söyleseler, ne yapsalar boş!.. Zira, bugün yaptıkları ile dün yaptıkları taban tabana zıt!.. Dün Bosna-Hersek'te dağıttıkları "örtü"ler, birer "namus, temizlik ve iffet sembolü" idi, bugün ise aynı örtüleri "siyasi simge" diye yaftaladılar ya, kime ne diyeceksin?..
Bu kadar "tutarsız"lar işte!..
Ama, ne yaparsınız ki;
"İp, onların elinde!"
O kadar ellerinde ki; günlerdir "öğrenciler" bir yandan "STK'lar" bir yandan "yasakçı rektörler" aleyhinde suç duyurusunda bulunup, "haklarında işlem yapınız" diye haykırıyor ama, kimin umurunda?..
Savcılar, kıllarını bile kıpırdatmıyorlar!.
Ama, daha dün.. CHP'liler YöK Başkanı Yusuf Ziya özcan hakkında suç duyurusunda bulununca, "savcı" beylerimiz hemen harekete geçti ve YöK Başkanı hakkında "jet soruşturma" açtılar!..
Rektörler "Anayasayı çiğniyor"muş, "YöK'ün talimatına uymuyor"muş, "Meclis'in kararı"nı takmıyor ve "öğrencilerin feryatlarını duymuyor"muş, kimin umurunda?!?
"CHP'li" isen ve hele hele "özgürlük yanlısı YöK Başkanı" hakkında suç duyurusu yapmışsan, "savcı" beyler anında harekete geçer!..
Ama "özgürlük isteyen bir vatandaş" isen ve "yasakçı rektörler" aleyhinde suç duyurusu yapmışsan, savcı beyler uykuya dalar, kulaklarına pamuk tıkar ve duymaz seni!..
Lâf aramızda, yanlış anlaşılmasın diye açıklayayım: Yukarıdaki sözlerim, "STK'ların suç duyurusu"na rağmen harekete geçmeyen savcılar içindir!.. Onların; "solcu kadrolaşma" için, "Mehmet Moğultay'ın atadığı savcılar" olup-olmadığını çok merak ediyorum!..
üAK... HANGİ HAK, HANGİ YETKİ?
"İler-tutar yanları yok" dedim ya, alın size "dün"den bir örnek!..
Malûm, dün üniversitelerarası Kurul toplandı...
Prof. Dr. Mustafa Akaydın başkanlığındaki üAK toplantısının ardından, şu sözler sarf edildi:
- "Biz Cumhuriyet'in temel ülküsünü, felsefesini yaşatmaya, son derece kararlı, bir sorumluluğu taşıyan, onurla dimdik ayakta duran rektörleriz ve üniversiteleriz."
- "Herkes de şunu biliyor ki Cumhuriyet'in savcıları da adı üstünde Cumhuriyet'in savcıları. Yani onlarla ortak bir ülkümüz var. Onlar da bizim kadar Cumhuriyet'i korumakla yükümlüler."
- "Elimizden geldiği kadar üniversitelerimizde huzurlu bir eğitim ortamının sürdürülebilmesi için mücadelemize devam edeceğiz, YöK Başkanımıza rağmen!"
Yine malûm ki;
YöK Başkanı Yusuf Ziya özcan’ın, “görev alanında değil” demesine rağmen üniversitelerarası Kurul, başörtüsü gündemiyle olağanüstü toplandı. Toplantının ardından açıklanan ortak bildiride YöK Başkanı özcan "istifaya" davet edilerek, “Bu davete uymadığı takdirde Sayın Cumhurbaşkanımızdan üniversitelerimizin içine düşürüldüğü kaosun daha da büyümemesi ve Yükseköğretim Kurulu'nda hukukun üstünlüğünün geçerli kılınması için kendisini görevden almasını arz ederiz” denildi.
Kim dedi bunu?..
üAK dedi!..
"Karga karga gaaakkk dedi, çık şu dala baaakk dedi" gibi bir deyiş!..
çünkü efendim;
Böylesine cür'etli, böylesine üst perdeden konuşan üAK Başkanı'na sormak lâzım:
"Sen kim oluyorsun?.. Görevin ne?.. Yetkin ne?"

VAR MI üAK'IN BöYLE BİR GöREVİ?
Efendim, 2547 Sayılı Kanun'un, "üAK'ın görevleri" ile ilgili bölüm, aynen şöyle:
"üniversitelerarası Kurul akademik bir organ olup aşağıdaki görevleri yapar:
(1) Yükseköğretim planlaması çerçevesinde, üniversitelerin eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetlerini koordine etmek, uygulamaları değerlendirmek, Yükseköğretim Kurulu'na ve üniversitelere önerilerde bulunmak.
(2) Teşkilat ve kadro yönünden ve Yükseköğretim Kurulu kararları doğrultusunda üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacını karşılayacak önlemleri teklif etmek,
(3) üniversitelerin tümünü ilgilendiren eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetleri ile ilgili yönetmelikleri hazırlamak veya görüş bildirmek,
(4) Aynı veya benzer nitelikteki fakültelerin ya da üniversitelere veya fakültelere bağlı diğer yükseköğretim kurumlarının eğitim-öğretimine ilişkin ilkeler ve süreler arasında uyum sağlamak.
(5) Doktora ile ilgili esasları tespit etmek ve yurtdışında yapılan doktoraları, doçentlik ve profesörlük unvanlarını değerlendirmek,
(6) Doçentlik sınavlarını düzenlemek ve ilgili yönetmelik gereğince doçent adaylarının yayın ve araştırmalarının değerlendirilmesi ve doçentlik sınavı ile ilgili esasları tespit etmek ve jürileri seçmek."
Görüyorsunuz ya, daha kanunun başında üAK'ın "akademik bir organ" olduğu ifade ediliyor!..
Yani, üAK üyelerinin; "Cumhuriyet'in temel ilkeleri"ni korumak ve yaşatmak gibi bir "görev"leri yok!..
üAK üyelerinin "başörtüsü" hakkında "yasak" veya "serbest" demek gibi bir "yetki"leri de yok!.. “Kanun, kanun” diyorlar ama, kanunlara uymayanlar, kendileri!..
O halde, bu "bildiri" neyin nesi?..
Demek ki, böyle bir "boşalma" yöntemini tercih ettiler!.. Yaptıkları iş, kendi kendilerine “tatmin” ve kendi kendilerine "mastürbasyon"dan başka bir şey değildir!..
Gelin, görün ki;
"Karga karga gaakk dedi" kadar bile değer taşımayan bir toplantı, "ana gündem" oldu Türkiye'de!..
"Höt" diyecek biri çıkmadığı için!..

----------
SURAT
Hani, "mahkeme duvarı gibi bir surat" deriz ya, adamdaki surat aynen öyle... O kadar ki, "gülmek isterken" bile yüzünden "öfke" fışkırıyor!.. Ve ben; "bu ne şiddet, bu ne celâl?" deyip, kapatıyorum televizyonu!.. Bu "öfkeli çehre"ye, bu "sirke satan surat"a daha fazla tahammül edemiyorum!.. "İçinin karalığı", olduğu gibi yüzüne vurmuş sanki!..
Şöyle düşünüyorum: Benim midem bu kadar kalkıyorsa, milletin de midesi kalkıyor demektir!.. Dolayısıyla, "iyi" oluyor!.. "Böyle adamlar"ın; "hukukçu" olarak ekranlara çıkarılıp, "ana muhalefet lideri" gibi "siyaset" konuşturulması iyi oluyor!.. Hiç olmazsa, millet, "kimin hangi zihniyette" olduğunu görüyor, biliyor!..
Şahsen ben, Yargıtay emekli Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun "hukukçu" olduğunu zannediyordum... Ama onun "değme siyasetçilere taş çıkartacak" bir siyasetçi gibi konuştuğunu gördükçe, artık izlemeye değer bulmuyorum.
Ama, "kartel televizyonları" ısrarla onu çıkartıyor ekranlarına!.. çıkarsın, hiçbir itirazım yok...
Zira, "sirke satan surat"a baktıkça, millet nasıl olsa kapatıyordur televizyonunu!.. Benim kapattığım gibi!..
"Gülmek isterken bile nefret saçan bir yüz" ne söylese, boş!..
Merak ediyorum;
Bu "laikçiler" arasında, hiç mi "güler yüzlü bir insan" yok?


Hasan Karakaya
VAKİT
Kaynak_www.tevhidhaber.com
 
chp zamanında ii kadrolastı da oyüzden ama yavas yavas köklerini kazıyacaklar bu millet rahat edecek artık halkın dediği olacak.....
 
Ulan, her yerde siz varsınız.....
Boş tenekeler........
"Anayasa Mahkemesi iptal etsin" gibi bir "OrosBushluk" peşindesin!.....

Ağzında bal damlamış kendi deyimiyle "OROSBUSH" Hasan Karakaya'nın...
Bu adam provakatörün önde gideni. 1980 öncesinde insanların birbirini nasıl kestiklerini merak ediyor musunuz? Ben söyleyeyim işte böyle ahlak ve şeref yoksunu şiddet düşkünü provakatörler sayesinde.

Adam eleştirmiyor. Kinini kusuyor, kişilerin düşüncelerine değil, yüzlerini, suratlarını eleştiriyor. İçindeki karanlığın yüzüne vurduğunu söylüyor üniversiteler arası kurulun açıklamasını yapanların. Peki Hasan Karakaya senin nerenin karanlığı yüzüne vurdu? O kalemi elinle tutmadan yazı yadığın belli de nerene koyup yazdığına dair yorumda bulunmak istemiyorum.

Hatta yetinmiyor yasalara saygılı vatandaşları gaza getirip HÖT diyelim diyor, baş kaldıralım, sesimizi yükseltelim, kanuna uymayalım diyor. Laikliğe laf ederse içeri gireceğini biliyor o yüzden alenen laikliği savunanlara hakaret ediyor. Ben şeriat istiorum diyemiyor, resmen şeriatı yaşamak benim demokratik özgürlüğümdür diyor.

Meselâ, şöyle diyorlar:
"Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinin değişmesi yetmez!.. Ek 17. maddenin de değişmesi gerekir!.. Ki, uygulamanın sınırları belli olsun!"
Lâf ola, beri gele!.. Sanki kanun değişince uygulayacaklar!.. Ulan, kanun orada duruyor!.. Madem "kanun"a o kadar duyarlısın, al, uygula!..
Kanun diyor ki;
“Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir.”
Ama, senin derdin "üzüm yemek" değil...
Senin derdin "bağcıyı dövmek!"

İşte burası olayın kotuğu nokta. Belki kendi okurlarının bu cümleyi yutacak kadar salak olduğunu düşünebilir Hasan Karakaya, onlara gerizekalı cahiller muamelesi yapıp saygısızlık edebilir. Ama bu açıklamayı kimse yutmaz Hasan. Anaysa diyor ki "yürürlükteki kanunlara aykırı olmadığı sürece kılık kıyafet serbesttir" Arapça okumaktan Türkçeyi mi unuttun Hasan? YÜRÜRLÜKTEKİ KANUNLARA AYKIRI OLMADIĞI SÜRECE!!!! BAK YİNELİYORUM YÜRÜRLÜKTEKİ KANUNLARA AYKIRI OLMADIĞI SÜRECE!!!

Yürürlükte YÖK kanunun geçici 17. maddesi var. O da türbana engel oluyor. Anayasa da yürürlükteki kanuna aykırı olmasın diyor. Aykırı işte Hasan Karakaya. Türban yürürlükteki kanunlara aykırı. Yiyorsa değiştirin 17. maddeyi... Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararları gibi nasıl iptal ettiğini de gör gözlerinle. Senin için bu orosbushluk mu? Ben sana orosbushluk un ne olduğunu söyleyeyim Amerikayı arkana alıp Türkiye'de bir islam devrimi gerçekleştirmek, şeriat devrimini demokratik özgürlük hareketi diye yutturmaya çalışmak, 20 yıllık türbanı 1000 senelik baş örtüsü gibi göstermektir OROSBUSHLUĞUN kralı. Bir de Amerika'dan izin alıp operasyona başlamak amerika'nın emri ile operasyonu bitirmek. Gerçi iktidar olmadan basit vatandaş olarak ABD'den icazet alıp sonra iktidara gelenlerin demokrasi sandık oy edebiyatına güler geçeriz biz.

saygılar
 
Geri
Üst