Savaşın, işgalin, şiddetin karanlığa boğduğu, uğruna halkların karşı karşıya geldiği bir kent... Bin yıl bir arada yaşamış üç halk şimdi onun için savaşıyor. Türkmenler, Kürtler ve Araplar arasında görünmez duvarlar örülüyor. Bir zamanlar Ortadoğu'nun en güzel ve en temiz kentlerinden Kerkük, yazgısının belirleneceği bir dönemece giriyor. Mart ayında yapılacak seçimler Irak'ın ve özel olarak da Kerkük'ün kaderine yön verecek.
Bugün bir yıkıntıdan ibaret olan kale, Kerkük'ün en eski yapısı.
Assurlular zamanında, rivayete göre, dört tepenin ortası doldurularak inşa edildi.
Kale içindeki en eski eser ise kilise iken Abbasiler zamanında camiye dönüştürülen
Ulu Cami idi. Bunun dışında altı cami ve bir kiliseyi de barındırıyordu.
Kale içindeki mahallelerden birinin adı Zindan. Burada Osmanlı devrinde yapılan
bir konağın bodrumu 'zindan' olarak kullanılıyordu. Kerkük Kalesi ne yazık ki,
1997 yılında Saddam yönetimi tarafından yerle bir edildi.
Uluslararası siyaset son çeyrek asırdır özellikle Irak için çok hareketli. Irak'taki tüm bu hareketliliğin kimlik kazandığı belki de ilk vilayet Kerkük. Özellikle ABD işgalinin yaşandığı 2003'ten sonra Kerkük için verilen mücadele had safhada. Kerkük'ü karanlığa boğan onun kalesi, Danyal Peygamber Türbesi ya da kurumuş Hassa Suyu değil, toprağın altında yatan karanlık. Yani petrol. Dünyada kanıtlanmış petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 10'u (yaklaşık 115 milyar varil) Irak'ta bulunuyor. Kerkük ise tek başına 8,7 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervine sahip. İşte asıl çekişme de burada başlıyor. Kerkük'e hâkim olan petrolü de ele geçirecek. Ancak her kesimin aynı kaygıyı taşıdığını söylemek mümkün değil.
Daha çok sorunlar ve zengin doğal kaynakları ile anılan Kerkük, tarihsel bakımdan bir Türkmen şehri ve Türkmenlerin asıl derdi, kentin kimliğiyle ilgili. Zira Kerkük'ün şehir olarak kuruluşu İÖ. 3. binyılın ortalarına kadar gitse de, kentin gelişimini ve şehirleşmesini büyük ölçüde Türk hâkimiyeti altında gerçekleştirdiğini söylemek yanlış olmaz. Zira 9. asrın başlarında Türklerin bölgeye yerleşmesinden sonra, yaklaşık bin yıllık bir Türk hâkimiyeti söz konusu. Hatta Kerkük'te bir Türk beyliği bile kurulmuş. Osmanlı'nın yıkılması ve Lozan'da çözülemeyen Musul-Kerkük sorununun 1926'da Ankara Anlaşması'yla nihayetine kavuşmasının ardından, Kerkük, yeni kurulan Irak devletinin egemenliğine geçmişti. Bu dönemde de aslında Kerkük'ün Türkmen kimliğinin, özellikle Saddam rejimi döneminde ve sonrasında çeşitli politikalarla erozyona uğratılmaya çalışılsa da, yok edilmesi kolay değildi.
Halen şehirde önemli oranda Türkmen yaşıyor. Ancak özellikle ABD işgali sonrası dönemde kentin demografik yapısının Kürtler lehine değiştirildiği biliniyor. Kerküklü Türkmenler dışarıdan getirilen Kürtlerin Kerküklü olmadıklarının ispatının esasen çok kolay olduğunu söylüyor. Gerçek Kerküklüler Türkmence, Arapça ve Kürtçeyi rahatça konuşabiliyor. Fakat Kürtlerin büyük çoğunluğu şehrin yerel halkı olmadığı için bu dilleri konuşamıyor. Ancak Kürtler yapay olarak da olsa demografik açıdan Kerkük'te çoğunluğu ele geçirmiş gibi. Yine de tüm bu kargaşaya rağmen Basra'da yaşayan bir Iraklıya Kerkük'ün kimliği sorulsa Türkmen kenti olduğunu söylemesi şaşırtıcı olmaz. Zira Kerkük, geçmişten günümüze kadar Irak'ta Türk şehri damgasını taşır. Bu noktada Osmanlı kaynakları tüm dünya tarafından güvenilirliğine inanılan kaynaklar olması nedeniyle önemlidir. Başbakanlık Devlet Arşivi tarafından çıkarılan 111 ve 285 numaralı 'Kerkük Livası Mufassal Tahrir Defteri' kentin kimliğini göstermesi açısından önemli bir belge. Bu defter 1548 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Buna göre Kerkük'teki Türk nüfus çoğunluktur. Irak'ın İngiliz mandası altında olduğu dönemde 'El-Necme' (Yıldız) isimli bir gazete vardı. Bu gazete, İngiliz manda yönetimi tarafından Arapça ve Türkçe olarak Kerkük'te yayımlanıyordu. Türkçe ve Arapça olarak tek sayı çıkarılan gazete, daha sonra şehirde Türkçeden başka dil konuşulmadığı gerekçesiyle sadece Türkçe olarak basılmış ve bu gazete 1970'lere kadar sadece Türkçe olarak Kerkük'te yayın yapmıştı. Ayrıca 1921'de çıkarılan yerel diller yasası da Kerkük'te Türkçenin resmi dil olduğunu belirtiyordu. Diğer taraftan 1932'de yayınlanan Irak Krallığı deklarasyonu Kerkük'ün Türk kimliğine vurgu yapar nitelikteydi. Aynı şekilde 1970'te Devrim Komuta Konseyi tarafından çıkarılan 'Kültürel Haklar Yasası' da Kerkük'ün Türkmen kimliğini ortaya koymak açısından önem taşır. 2005 Anayasası da Türkmenlerin Irak'ın kurucu halkı olduğuna vurgu yaparken, Kerkük'teki nüfus yoğunluğuna ilişkin Irak Yüksek Federal Mahkemesi tarafından çıkarılan karar da Türkmenlerin Kerkük'te yoğun olarak yaşadığını belirtir.
Diğer taraftan bir kentin aidiyeti ve kimliği, o şehrin sosyal ve kültürel yapısıyla da yakından ilgilidir. Yani sadece nüfusun bir şehrin kimliğini göstermede tek başına yeterli olmadığı söylenebilir. Kerkük Kalesi, Gök Kümbet'i, Nakışlı Minare ve Camisi, Aziziye Kışlası, 16 gözlü Taşköprü gibi 60'tan fazla Türk eserine Kerkük'ün her noktasında rastlamak mümkün. Kerkük'ün petrol sahası Baba Gürgür'ün ismi bile bu bakımdan çok şey anlatıyor. Diğer taraftan edebiyat ve kültür alanında da Türkmen ağırlığını görmek mümkün. Zira Osmanlı döneminde kurulan kütüphaneler ve İngiliz mandasından 1970'lere kadar açılan Kerkük'teki 13 kitapçının 9'unun Türkmen ve Türkçe kitaplar sattığı biliniyor. Ayrıca Kerkük'teki sanatçıların çoğunluğu da yine Türkmenlerden.
Irak'ta savaşın ve işgalin acısını en çok çocuklar çekti.
İlaçsızlıktan, gıdasızlıktan, sağlık hizmetlerinin yetersizliğinden
yüz binlercesi hayatını kaybetti. Kerkük'te de başta çocuklar olmak
üzere tüm halkı tehdit eden ciddi sağlık sorunları var. Doktor ve sağlık
görevlisi sayısı az, hastaneler yetersiz.
Kaldı ki şehirdeki mahalle ve bölge isimlerinin de hemen hepsi Türkçe. Ancak son dönemde bu mahallelerin isimleri, Saddam'ın yaptığı gibi, Kürtler tarafından da değiştiriliyor. Büyük Pazar, Korya Pazarı, Kayseri Çarşısı Kerkük'ün Türkmen kimliğinin en yoğun şekilde hissedildiği yerlerin başında geliyor. Aslında Kayseri 'Kapalı Çarşı' anlamında kullanılıyor. Geçmişten bu yana alışılagelmiş şekilde, Anadolu'nun ortasında yer alan ve ticaretiyle ünlü Kayseri'nin adı verilmiş 'Kapalı Çarşı'lara. Bu çarşılardaki dükkân mülkiyetlerinin hemen hemen hepsi Türkmenlere ait. Ancak 2003'ten sonra Kürt grupların baskısı bu durumu değiştirmeye başlamış. Kürt gruplar yönetimdeki ağırlıklarını kullanarak, dükkân sahipleriyle bir çekişme içine giriyor. Diğer taraftan Kürtler bu çarşıların bulunduğu yerlerde açtıkları seyyar tezgâhlarla, büyük çarşılardaki alışveriş dinamiğini zayıflatmış durumda. Hiçbir gideri olmayan seyyar tezgâhlar, ürünleri daha ucuz sattığından, ekonomik durumu zaten sıkıntılı olan halk, bu tezgâhlardan alışveriş yapıyor.
Şehirde güvenlik durumu Musul'da olduğu gibi Türkmen yoğunlunun yaşadığı yerlere göre daha iyi. Her grup bir şekilde kendini korumaya çalışıyor. Yine de hiç kimse rahat değil. Kentteki güvensizlik sokaklara da yansımış durumda. Her yerde güvenlik güçleri göze çarpıyor. Burada insanlar nispeten normal bir yaşam sürdürüyor. Çok kapalı ve muhafazakâr bir şehir olduğunu söylemek yanlış olur. Şehrin genel görüntüsü çok iyi seviyede değil. Mahalleler, etnik gruplar arasında hemen hemen ayrılmış durumda ve bir mahalleden diğerine geçiş bazen tehlikeli olabiliyor. Fotoğrafçı arkadaşımız Umut Kaçar çok istediği halde, güvenlik sağlanamayacağı için Kürt bölgesine geçemedi. Kürtlerin yaşadığı mahallelerle Türkmenler ve Arapların yaşadığı mahalleler arasında yaşam standardı arasında da fark olduğunu söylemek mümkün. Örneğin belediyecilik hizmetleri Türkmen ve Arap mahallelerine pek fazla uğramıyor. Özellikle Türkmen mahalleleri harap bir halde. Çöpler toplanmıyor, sokaklar kirli, atık sular sokaklar arasında dolaşıyor, altyapı eksikliği inanılmaz şekilde kendini belli ediyor. Bu da sağlık sorunlarına yol açıyor. Dünya Sağlık Örgütü de kolera salgını tehdidi konusunda uyarıyor. Petrol zenginliğine rağmen Kerkük ve civarının bu zenginlikten yararlanamadığı apaçık ortada.
Kerkük'te güvensizlik hüküm sürüyor. Her köşe başında ve sokaklarda
kontroller ve polis devriyeleri sorunu çözmeye yetmiyor.
Irak polisinin yanı sıra kentte Amerikan askeri birlikleri de zaman zaman
devriyeye çıkıyor, zaman zaman da operasyonlar düzenliyor. Amerikan
helikopterleri bölgede güvenliği sağlamak amacıyla Kerkük semalarında tur
atıyorlar. Kerkük halkı ise bu güvensizlik ortamında yaşamını sürdürmeye çalışıyor; kadınlar yanlarında çocuklarıyla silahların gölgesinde pazara çıkıyorlar.
Kentteki hemen hemen bütün tabelalar Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Asurice. Kentteki gruplar birbirleriyle ayrılmış olsalar da bu durum ortak bir yaşam sürdürülmeye çalışıldığının işareti olarak gözüküyor. Ancak yönetimdeki adaletsizlik ortak yaşamın en önemli engeli olarak karşımıza çıkıyor. Zira yönetim ve güvenlik güçlerinin neredeyse tamamını Kürt gruplar ele geçirmiş durumda. Kerkük'teki en büyük sorun buradan çıkıyor. Kürt gruplar, kendileri için Kerkük'ün ekonomik önemine vurgu yapıyor ve bağımsızlık yolunda en önemli unsur olarak görüyorlar. Bu yüzden Kerkük'ün Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetime katılması için her türlü çabayı gösteriyorlar. Kürtlere göre, Kerkük halkı kendi kararını vermeli. Bu da 2005'te çıkarılan Irak Anayasası'nın süresi biten 140. maddesine göre referandum yoluyla olmalı. Ancak mevcut durumda bir referandum yapılması halinde çıkacak sonucu kestirmek mümkün. Diğer taraftan Türkmen ve Araplar Kerkük'e özel statü verilerek, ortak paylaşım konusunda ısrarcı. Yani Kerkük'te yaşayan Türkmen, Arap ve Kürtlere yönetimden yüzde 32, Hıristiyanlara da yüzde 4 pay verilerek ortak bir yönetim sağlanması amaçlanıyor. Aslında bu Türkiye'nin de savunduğu, Iraklı siyasetçilerin büyük ölçüde katıldığı ve uluslararası kamuoyunun da destek verdiği önemli bir çözüm. Uygulanması zor gözükse de şu an için en uygulanabilir ve Kerkük'ü karanlıktan kurtarabilecek bir proje olarak gözüküyor. Zira artık Kerkük sorunu vilayet sınırlarını aşmış durumda. Kerkük'e yerel siyasetin yanında ABD'den BM'ye, Türkiye'den İran'a birçok taraf müdahil. Bu Kerkük için ortak ve kabul edilebilir bir çözümü zorunlu kılıyor. Yaklaşan seçimle birlikte gerilmeye başlayan Kerkük için barut fıçısı ifadesi sıklıkla kullanılıyor. Son dönemde şehirde yaşanan olaylar bunun pek de yanlış olmadığını gösteriyor. Ancak, Irak'ın kuzey bölgelerindeki diğer illere kıyasla çatışmaların sınırlı kalması şimdilik yüreklere su serpiyor. Yine de Kerkük'ün ince bir çizgide yürüdüğü kesin.
Kerkük'ten sonraki Türkmen durağı Tuzhurmatu. Kerkük'ten Tuzhurmatu'ya giderken yol boyunca sağlı sollu yapımı yeni tamamlanmış inşaatlar bulunuyor. Bu evlerin tamamına yakınında kimse oturmuyor. Evler, Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından Kürtlere ikamet etmeleri için bedelsiz olarak verilmiş. Dolayısıyla Kürtler, bölgenin iki önemli Türkmen yerleşim birimi arasındaki hattı ele geçirmiş. Aradaki bağlantı koparılmış durumda. Bu inşaatlar, bir nevi İsrail'in Gazze, Batı Şeria ve Golan'da uyguladığı Yahudi yerleşimleri politikasına benziyor. Tuzhurmatulu Türkmenler son derece organize. Burada Türkmenler yüzde 30 civarındaki nüfus oranlarına karşın bunun ötesinde bir etkinliğe sahip. Her şeyden önce Türkmenler bir bütün olarak hareket ediyor. Yardımlaşmaya dayalı olarak işleyen bir mekanizma oluşturmuşlar. Birçok başarılı örgütlenmelerde görülen kolektif çıkar mantığı son derece gelişmiş durumda. Ve en önemlisi iş üretiliyor, sonuç alınıyor. Bu şekilde Tuzhurmatu Türkmenleri siyasi alandan sosyal yaşama, spora kadar birçok alanda başarı hikâyeleri yazıyorlar. Burada Türkçe tabelaların yoğunluğu da gözümüze çarpıyor. 2009 yılı başındaki vilayet meclisi seçimlerinde Türkmenlerin en başarılı ilçe olduğu Tuzhurmatu, bu başarısının meyvelerini genel seçimde de toplamak arzusunda. Bu nedenle ilçede hummalı bir çalışma yürütülüyor. İlçedeki Türkmen yetkililer kendilerinden emin bir şekilde çalışmalarını yürütürken, diğer bölgelere örnek olacak başarılarının arkasındaki nedeni ise birlikte ve çok çalışmak olarak nitelendiriyorlar.
Nüfusları tam olarak bilinmemekle birlikte Erbil'de 250 bin-400 bin arasında Türkmen'in yaşadığı tahmin ediliyor. Erbil'in çeşitli mahallelerine dağılmış olan Türkmenler özellikle Erbil Kalesi civarında yaşıyor. Erbil Kalesi'nden hemen aşağıya inildiğinde Türk eserleri göze çarpıyor. Türk Mezarlığı ve eski bir Türk çarşısı olan Erbil'in merkezindeki Kayseri Çarşısı bunun en önemli örnekleri. Erbil'deki 9'u ilkokul, 2'si ortaokul ve 2'si de lise olmak üzere 13 Türkmen okulunda derslerin yarısı Türkçe okutuluyor. Yönetim Türkmen okullarına karışmamakla birlikte, yardımcı da olmuyor. Son dönemde İhsan Doğramacı Erbil Vakfı'nın yaptığı yardımlarla ayakta duruyor. Vakfın çalışmaları sadece okullarla sınırlı değil. Başta sağlık olmak üzere birçok alanda bölgedeki tüm insanlara yardım ve hizmet sunuluyor. Bununla birlikte, Erbil'de Türkiye izlerine rastlamak sıradan bir durum olmasına rağmen Türkmenlerin bıraktığı izlere rastlamak pek de mümkün değil. Yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliğinde kalmış ve yoğun Türk nüfusu nedeniyle her köşesinde tarihten bir iz kalması gerekirken, sanki gizli bir el Erbil'de Türkmen varlığını silmek istiyor gibi. Bu şehirde yaşayan Türkmenler üzerinde açık ve doğrudan bir baskı olmayabilir. Ancak, bölgedeki politik atmosferin insanların düşüncelerini rahatlıkla sergilemelerini engellediği de açık. Irak'ın genel güvenlik anlamında en sakin şehirlerinden birisi olan Erbil'de temmuz ayında yapılan seçimlerin hemen ardından yaşanan olaylar bu şehirdeki atmosferin de yapay olabileceğini gösterdi.
Erbil'in komşusu olan Musul'da ise tablo çok daha farklı. Osmanlı'nın Irak'taki en önemli merkezlerinden birisi olan Musul bugün dünyanın en tehlikeli şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor. Musul'u 'ölü kent' olarak tanımlamak yerinde olur. Şehirde sosyal yaşam izine rastlamak son derece zor. Her tarafta yerle bir olmuş binalar, üzerinde kurşun delikleri bulunan evler göze çarpıyor. Musul'un güvenlikten yoksun ortamından ise şehirde yaşayan yüz binlerce Türkmen olumsuz etkileniyor. Musul'un merkezindeki mahallelerde yaşayan Türkmenlerin yanı sıra yakın çevrede nüfusun önemli bir bölümünü Türkmenlerin oluşturduğu irili ufaklı 10 kadar yerleşim yeri bulunuyor. Bunlar arasında ziyaret edebildiklerimizden Şirehan'da, ağustos ayı başında çok büyük bir saldırı gerçekleşmişti. 2009 yılı içinde Türkmenlere yönelik saldırıların parçası olan eylemde, cuma namazı sırasında köyün camisi hedef alınmıştı. Saldırının izleri halen sıcaklığını koruyor. Köyün en merkezi alanında meydana gelen saldırıdan sadece cami değil çevredeki tüm evler etkilenmiş durumda. Patlamada yaralananlar tedavi edilmek üzere uçaklarla Ankara'ya taşınmıştı. Türkiye'nin yaptığı bu tür yardımların etkisi son derece olumlu. Diğer bir Türkmen yerleşim birimi Reşidiye'nin yüzde 60'ı Türkmen ve yüzde 40'a yakını Arap nüfustan oluşuyor. Etrafta Latin harfleriyle yazılmış birçok Türkçe tabelaya rastlayabiliyorsunuz. Bunların ancak Saddam sonrası dönemde asılabildiği söyleniyor.
Musul'da Türkmen varlığı denilince ilk akla gelen yer Telafer. Irak'ın en büyük ilçesi olarak kabul edilen Telafer Musul'un merkezine yaklaşık 60 kilometre uzaklıkta. İlçe merkezinin tamamı Türkmenlerden oluşuyor. İlçede güvenlik durumu iyi seviyede değil. Akşamları saat 20:00'den sonra araçla dolaşmak yasak. Telafer her şeyden önce güvenlik ve istikrar arıyor. Ekonomik durum, altyapı ve temel hizmetler açısından da durum sıkıntılı. Telafer'de bir yerel radyo yayını yapılıyor. Telafer Radyosu sadece ilçede takip ediliyor. Bilgilendirici programlarının yanı sıra genelde müzik yayını yapılıyor ve şarkıların neredeyse tamamına yakını Türkçe şarkılar. Telafer halkı Türk sanatçıların şarkıları ile Türkiye özlemlerini giderdiklerini ifade ediyor.
Irak'taki Türkmen diyarlarından biri de Diyala. Irak'ın en karmaşık ve sorunlu vilayetlerinden birisi olan Diyala'daki Türkmen varlığı uzun süre boyunca unutulmuş. Aştöken'den başlayarak Karatepe'ye, oradan Celevle'den Mendeli'ye uzanan bir hat üzerinde Türkmen izlerine rastlamak mümkün. Baasçı veya El Kaide'ci direnişin arasında yaşam savaşı veren Diyala Türkmenleri hayli zorlu günler geçirmiş. Irak Türklerinin çoğunun bir parçası olduğu Bayat boylarının merkezi olan Diyala'da Türkmenlerin en çok şikâyet ettiği konu ise unutulmuşluk. Türkiye'ye uzak, çatışmalara ise çok yakın olan bölgede Türkmenler güç bir yaşam mücadelesi veriyor.
Bir yıl boyunca Irak'a yaptığımız ziyaretler boyunca Türkmenlerin yaşadığı kentleri ve kasabaları ziyaret etmek şansı bulduk. Tabii Türkmenlerin yaşadığı bölgelerin tamamını dolaşamadık. Irak'taki güvenlik şartları nedeniyle gidilemeyen Anbar ve Kut gibi yerlerde az da olsa Türkmen nüfusu bulunuyor. Önümüzdeki dönemde Irak'ta şartların iyileşmesiyle bu bölgeleri de görmek ve oradaki Türkmenlerin durumlarını aktarmak en büyük dileğimiz.
Bugün bir yıkıntıdan ibaret olan kale, Kerkük'ün en eski yapısı.
Assurlular zamanında, rivayete göre, dört tepenin ortası doldurularak inşa edildi.
Kale içindeki en eski eser ise kilise iken Abbasiler zamanında camiye dönüştürülen
Ulu Cami idi. Bunun dışında altı cami ve bir kiliseyi de barındırıyordu.
Kale içindeki mahallelerden birinin adı Zindan. Burada Osmanlı devrinde yapılan
bir konağın bodrumu 'zindan' olarak kullanılıyordu. Kerkük Kalesi ne yazık ki,
1997 yılında Saddam yönetimi tarafından yerle bir edildi.
Uluslararası siyaset son çeyrek asırdır özellikle Irak için çok hareketli. Irak'taki tüm bu hareketliliğin kimlik kazandığı belki de ilk vilayet Kerkük. Özellikle ABD işgalinin yaşandığı 2003'ten sonra Kerkük için verilen mücadele had safhada. Kerkük'ü karanlığa boğan onun kalesi, Danyal Peygamber Türbesi ya da kurumuş Hassa Suyu değil, toprağın altında yatan karanlık. Yani petrol. Dünyada kanıtlanmış petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 10'u (yaklaşık 115 milyar varil) Irak'ta bulunuyor. Kerkük ise tek başına 8,7 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervine sahip. İşte asıl çekişme de burada başlıyor. Kerkük'e hâkim olan petrolü de ele geçirecek. Ancak her kesimin aynı kaygıyı taşıdığını söylemek mümkün değil.
Daha çok sorunlar ve zengin doğal kaynakları ile anılan Kerkük, tarihsel bakımdan bir Türkmen şehri ve Türkmenlerin asıl derdi, kentin kimliğiyle ilgili. Zira Kerkük'ün şehir olarak kuruluşu İÖ. 3. binyılın ortalarına kadar gitse de, kentin gelişimini ve şehirleşmesini büyük ölçüde Türk hâkimiyeti altında gerçekleştirdiğini söylemek yanlış olmaz. Zira 9. asrın başlarında Türklerin bölgeye yerleşmesinden sonra, yaklaşık bin yıllık bir Türk hâkimiyeti söz konusu. Hatta Kerkük'te bir Türk beyliği bile kurulmuş. Osmanlı'nın yıkılması ve Lozan'da çözülemeyen Musul-Kerkük sorununun 1926'da Ankara Anlaşması'yla nihayetine kavuşmasının ardından, Kerkük, yeni kurulan Irak devletinin egemenliğine geçmişti. Bu dönemde de aslında Kerkük'ün Türkmen kimliğinin, özellikle Saddam rejimi döneminde ve sonrasında çeşitli politikalarla erozyona uğratılmaya çalışılsa da, yok edilmesi kolay değildi.
Halen şehirde önemli oranda Türkmen yaşıyor. Ancak özellikle ABD işgali sonrası dönemde kentin demografik yapısının Kürtler lehine değiştirildiği biliniyor. Kerküklü Türkmenler dışarıdan getirilen Kürtlerin Kerküklü olmadıklarının ispatının esasen çok kolay olduğunu söylüyor. Gerçek Kerküklüler Türkmence, Arapça ve Kürtçeyi rahatça konuşabiliyor. Fakat Kürtlerin büyük çoğunluğu şehrin yerel halkı olmadığı için bu dilleri konuşamıyor. Ancak Kürtler yapay olarak da olsa demografik açıdan Kerkük'te çoğunluğu ele geçirmiş gibi. Yine de tüm bu kargaşaya rağmen Basra'da yaşayan bir Iraklıya Kerkük'ün kimliği sorulsa Türkmen kenti olduğunu söylemesi şaşırtıcı olmaz. Zira Kerkük, geçmişten günümüze kadar Irak'ta Türk şehri damgasını taşır. Bu noktada Osmanlı kaynakları tüm dünya tarafından güvenilirliğine inanılan kaynaklar olması nedeniyle önemlidir. Başbakanlık Devlet Arşivi tarafından çıkarılan 111 ve 285 numaralı 'Kerkük Livası Mufassal Tahrir Defteri' kentin kimliğini göstermesi açısından önemli bir belge. Bu defter 1548 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Buna göre Kerkük'teki Türk nüfus çoğunluktur. Irak'ın İngiliz mandası altında olduğu dönemde 'El-Necme' (Yıldız) isimli bir gazete vardı. Bu gazete, İngiliz manda yönetimi tarafından Arapça ve Türkçe olarak Kerkük'te yayımlanıyordu. Türkçe ve Arapça olarak tek sayı çıkarılan gazete, daha sonra şehirde Türkçeden başka dil konuşulmadığı gerekçesiyle sadece Türkçe olarak basılmış ve bu gazete 1970'lere kadar sadece Türkçe olarak Kerkük'te yayın yapmıştı. Ayrıca 1921'de çıkarılan yerel diller yasası da Kerkük'te Türkçenin resmi dil olduğunu belirtiyordu. Diğer taraftan 1932'de yayınlanan Irak Krallığı deklarasyonu Kerkük'ün Türk kimliğine vurgu yapar nitelikteydi. Aynı şekilde 1970'te Devrim Komuta Konseyi tarafından çıkarılan 'Kültürel Haklar Yasası' da Kerkük'ün Türkmen kimliğini ortaya koymak açısından önem taşır. 2005 Anayasası da Türkmenlerin Irak'ın kurucu halkı olduğuna vurgu yaparken, Kerkük'teki nüfus yoğunluğuna ilişkin Irak Yüksek Federal Mahkemesi tarafından çıkarılan karar da Türkmenlerin Kerkük'te yoğun olarak yaşadığını belirtir.
Diğer taraftan bir kentin aidiyeti ve kimliği, o şehrin sosyal ve kültürel yapısıyla da yakından ilgilidir. Yani sadece nüfusun bir şehrin kimliğini göstermede tek başına yeterli olmadığı söylenebilir. Kerkük Kalesi, Gök Kümbet'i, Nakışlı Minare ve Camisi, Aziziye Kışlası, 16 gözlü Taşköprü gibi 60'tan fazla Türk eserine Kerkük'ün her noktasında rastlamak mümkün. Kerkük'ün petrol sahası Baba Gürgür'ün ismi bile bu bakımdan çok şey anlatıyor. Diğer taraftan edebiyat ve kültür alanında da Türkmen ağırlığını görmek mümkün. Zira Osmanlı döneminde kurulan kütüphaneler ve İngiliz mandasından 1970'lere kadar açılan Kerkük'teki 13 kitapçının 9'unun Türkmen ve Türkçe kitaplar sattığı biliniyor. Ayrıca Kerkük'teki sanatçıların çoğunluğu da yine Türkmenlerden.
Irak'ta savaşın ve işgalin acısını en çok çocuklar çekti.
İlaçsızlıktan, gıdasızlıktan, sağlık hizmetlerinin yetersizliğinden
yüz binlercesi hayatını kaybetti. Kerkük'te de başta çocuklar olmak
üzere tüm halkı tehdit eden ciddi sağlık sorunları var. Doktor ve sağlık
görevlisi sayısı az, hastaneler yetersiz.
Kaldı ki şehirdeki mahalle ve bölge isimlerinin de hemen hepsi Türkçe. Ancak son dönemde bu mahallelerin isimleri, Saddam'ın yaptığı gibi, Kürtler tarafından da değiştiriliyor. Büyük Pazar, Korya Pazarı, Kayseri Çarşısı Kerkük'ün Türkmen kimliğinin en yoğun şekilde hissedildiği yerlerin başında geliyor. Aslında Kayseri 'Kapalı Çarşı' anlamında kullanılıyor. Geçmişten bu yana alışılagelmiş şekilde, Anadolu'nun ortasında yer alan ve ticaretiyle ünlü Kayseri'nin adı verilmiş 'Kapalı Çarşı'lara. Bu çarşılardaki dükkân mülkiyetlerinin hemen hemen hepsi Türkmenlere ait. Ancak 2003'ten sonra Kürt grupların baskısı bu durumu değiştirmeye başlamış. Kürt gruplar yönetimdeki ağırlıklarını kullanarak, dükkân sahipleriyle bir çekişme içine giriyor. Diğer taraftan Kürtler bu çarşıların bulunduğu yerlerde açtıkları seyyar tezgâhlarla, büyük çarşılardaki alışveriş dinamiğini zayıflatmış durumda. Hiçbir gideri olmayan seyyar tezgâhlar, ürünleri daha ucuz sattığından, ekonomik durumu zaten sıkıntılı olan halk, bu tezgâhlardan alışveriş yapıyor.
Şehirde güvenlik durumu Musul'da olduğu gibi Türkmen yoğunlunun yaşadığı yerlere göre daha iyi. Her grup bir şekilde kendini korumaya çalışıyor. Yine de hiç kimse rahat değil. Kentteki güvensizlik sokaklara da yansımış durumda. Her yerde güvenlik güçleri göze çarpıyor. Burada insanlar nispeten normal bir yaşam sürdürüyor. Çok kapalı ve muhafazakâr bir şehir olduğunu söylemek yanlış olur. Şehrin genel görüntüsü çok iyi seviyede değil. Mahalleler, etnik gruplar arasında hemen hemen ayrılmış durumda ve bir mahalleden diğerine geçiş bazen tehlikeli olabiliyor. Fotoğrafçı arkadaşımız Umut Kaçar çok istediği halde, güvenlik sağlanamayacağı için Kürt bölgesine geçemedi. Kürtlerin yaşadığı mahallelerle Türkmenler ve Arapların yaşadığı mahalleler arasında yaşam standardı arasında da fark olduğunu söylemek mümkün. Örneğin belediyecilik hizmetleri Türkmen ve Arap mahallelerine pek fazla uğramıyor. Özellikle Türkmen mahalleleri harap bir halde. Çöpler toplanmıyor, sokaklar kirli, atık sular sokaklar arasında dolaşıyor, altyapı eksikliği inanılmaz şekilde kendini belli ediyor. Bu da sağlık sorunlarına yol açıyor. Dünya Sağlık Örgütü de kolera salgını tehdidi konusunda uyarıyor. Petrol zenginliğine rağmen Kerkük ve civarının bu zenginlikten yararlanamadığı apaçık ortada.
Kerkük'te güvensizlik hüküm sürüyor. Her köşe başında ve sokaklarda
kontroller ve polis devriyeleri sorunu çözmeye yetmiyor.
Irak polisinin yanı sıra kentte Amerikan askeri birlikleri de zaman zaman
devriyeye çıkıyor, zaman zaman da operasyonlar düzenliyor. Amerikan
helikopterleri bölgede güvenliği sağlamak amacıyla Kerkük semalarında tur
atıyorlar. Kerkük halkı ise bu güvensizlik ortamında yaşamını sürdürmeye çalışıyor; kadınlar yanlarında çocuklarıyla silahların gölgesinde pazara çıkıyorlar.
Kentteki hemen hemen bütün tabelalar Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Asurice. Kentteki gruplar birbirleriyle ayrılmış olsalar da bu durum ortak bir yaşam sürdürülmeye çalışıldığının işareti olarak gözüküyor. Ancak yönetimdeki adaletsizlik ortak yaşamın en önemli engeli olarak karşımıza çıkıyor. Zira yönetim ve güvenlik güçlerinin neredeyse tamamını Kürt gruplar ele geçirmiş durumda. Kerkük'teki en büyük sorun buradan çıkıyor. Kürt gruplar, kendileri için Kerkük'ün ekonomik önemine vurgu yapıyor ve bağımsızlık yolunda en önemli unsur olarak görüyorlar. Bu yüzden Kerkük'ün Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetime katılması için her türlü çabayı gösteriyorlar. Kürtlere göre, Kerkük halkı kendi kararını vermeli. Bu da 2005'te çıkarılan Irak Anayasası'nın süresi biten 140. maddesine göre referandum yoluyla olmalı. Ancak mevcut durumda bir referandum yapılması halinde çıkacak sonucu kestirmek mümkün. Diğer taraftan Türkmen ve Araplar Kerkük'e özel statü verilerek, ortak paylaşım konusunda ısrarcı. Yani Kerkük'te yaşayan Türkmen, Arap ve Kürtlere yönetimden yüzde 32, Hıristiyanlara da yüzde 4 pay verilerek ortak bir yönetim sağlanması amaçlanıyor. Aslında bu Türkiye'nin de savunduğu, Iraklı siyasetçilerin büyük ölçüde katıldığı ve uluslararası kamuoyunun da destek verdiği önemli bir çözüm. Uygulanması zor gözükse de şu an için en uygulanabilir ve Kerkük'ü karanlıktan kurtarabilecek bir proje olarak gözüküyor. Zira artık Kerkük sorunu vilayet sınırlarını aşmış durumda. Kerkük'e yerel siyasetin yanında ABD'den BM'ye, Türkiye'den İran'a birçok taraf müdahil. Bu Kerkük için ortak ve kabul edilebilir bir çözümü zorunlu kılıyor. Yaklaşan seçimle birlikte gerilmeye başlayan Kerkük için barut fıçısı ifadesi sıklıkla kullanılıyor. Son dönemde şehirde yaşanan olaylar bunun pek de yanlış olmadığını gösteriyor. Ancak, Irak'ın kuzey bölgelerindeki diğer illere kıyasla çatışmaların sınırlı kalması şimdilik yüreklere su serpiyor. Yine de Kerkük'ün ince bir çizgide yürüdüğü kesin.
Kerkük'ten sonraki Türkmen durağı Tuzhurmatu. Kerkük'ten Tuzhurmatu'ya giderken yol boyunca sağlı sollu yapımı yeni tamamlanmış inşaatlar bulunuyor. Bu evlerin tamamına yakınında kimse oturmuyor. Evler, Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından Kürtlere ikamet etmeleri için bedelsiz olarak verilmiş. Dolayısıyla Kürtler, bölgenin iki önemli Türkmen yerleşim birimi arasındaki hattı ele geçirmiş. Aradaki bağlantı koparılmış durumda. Bu inşaatlar, bir nevi İsrail'in Gazze, Batı Şeria ve Golan'da uyguladığı Yahudi yerleşimleri politikasına benziyor. Tuzhurmatulu Türkmenler son derece organize. Burada Türkmenler yüzde 30 civarındaki nüfus oranlarına karşın bunun ötesinde bir etkinliğe sahip. Her şeyden önce Türkmenler bir bütün olarak hareket ediyor. Yardımlaşmaya dayalı olarak işleyen bir mekanizma oluşturmuşlar. Birçok başarılı örgütlenmelerde görülen kolektif çıkar mantığı son derece gelişmiş durumda. Ve en önemlisi iş üretiliyor, sonuç alınıyor. Bu şekilde Tuzhurmatu Türkmenleri siyasi alandan sosyal yaşama, spora kadar birçok alanda başarı hikâyeleri yazıyorlar. Burada Türkçe tabelaların yoğunluğu da gözümüze çarpıyor. 2009 yılı başındaki vilayet meclisi seçimlerinde Türkmenlerin en başarılı ilçe olduğu Tuzhurmatu, bu başarısının meyvelerini genel seçimde de toplamak arzusunda. Bu nedenle ilçede hummalı bir çalışma yürütülüyor. İlçedeki Türkmen yetkililer kendilerinden emin bir şekilde çalışmalarını yürütürken, diğer bölgelere örnek olacak başarılarının arkasındaki nedeni ise birlikte ve çok çalışmak olarak nitelendiriyorlar.
Nüfusları tam olarak bilinmemekle birlikte Erbil'de 250 bin-400 bin arasında Türkmen'in yaşadığı tahmin ediliyor. Erbil'in çeşitli mahallelerine dağılmış olan Türkmenler özellikle Erbil Kalesi civarında yaşıyor. Erbil Kalesi'nden hemen aşağıya inildiğinde Türk eserleri göze çarpıyor. Türk Mezarlığı ve eski bir Türk çarşısı olan Erbil'in merkezindeki Kayseri Çarşısı bunun en önemli örnekleri. Erbil'deki 9'u ilkokul, 2'si ortaokul ve 2'si de lise olmak üzere 13 Türkmen okulunda derslerin yarısı Türkçe okutuluyor. Yönetim Türkmen okullarına karışmamakla birlikte, yardımcı da olmuyor. Son dönemde İhsan Doğramacı Erbil Vakfı'nın yaptığı yardımlarla ayakta duruyor. Vakfın çalışmaları sadece okullarla sınırlı değil. Başta sağlık olmak üzere birçok alanda bölgedeki tüm insanlara yardım ve hizmet sunuluyor. Bununla birlikte, Erbil'de Türkiye izlerine rastlamak sıradan bir durum olmasına rağmen Türkmenlerin bıraktığı izlere rastlamak pek de mümkün değil. Yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliğinde kalmış ve yoğun Türk nüfusu nedeniyle her köşesinde tarihten bir iz kalması gerekirken, sanki gizli bir el Erbil'de Türkmen varlığını silmek istiyor gibi. Bu şehirde yaşayan Türkmenler üzerinde açık ve doğrudan bir baskı olmayabilir. Ancak, bölgedeki politik atmosferin insanların düşüncelerini rahatlıkla sergilemelerini engellediği de açık. Irak'ın genel güvenlik anlamında en sakin şehirlerinden birisi olan Erbil'de temmuz ayında yapılan seçimlerin hemen ardından yaşanan olaylar bu şehirdeki atmosferin de yapay olabileceğini gösterdi.
Erbil'in komşusu olan Musul'da ise tablo çok daha farklı. Osmanlı'nın Irak'taki en önemli merkezlerinden birisi olan Musul bugün dünyanın en tehlikeli şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor. Musul'u 'ölü kent' olarak tanımlamak yerinde olur. Şehirde sosyal yaşam izine rastlamak son derece zor. Her tarafta yerle bir olmuş binalar, üzerinde kurşun delikleri bulunan evler göze çarpıyor. Musul'un güvenlikten yoksun ortamından ise şehirde yaşayan yüz binlerce Türkmen olumsuz etkileniyor. Musul'un merkezindeki mahallelerde yaşayan Türkmenlerin yanı sıra yakın çevrede nüfusun önemli bir bölümünü Türkmenlerin oluşturduğu irili ufaklı 10 kadar yerleşim yeri bulunuyor. Bunlar arasında ziyaret edebildiklerimizden Şirehan'da, ağustos ayı başında çok büyük bir saldırı gerçekleşmişti. 2009 yılı içinde Türkmenlere yönelik saldırıların parçası olan eylemde, cuma namazı sırasında köyün camisi hedef alınmıştı. Saldırının izleri halen sıcaklığını koruyor. Köyün en merkezi alanında meydana gelen saldırıdan sadece cami değil çevredeki tüm evler etkilenmiş durumda. Patlamada yaralananlar tedavi edilmek üzere uçaklarla Ankara'ya taşınmıştı. Türkiye'nin yaptığı bu tür yardımların etkisi son derece olumlu. Diğer bir Türkmen yerleşim birimi Reşidiye'nin yüzde 60'ı Türkmen ve yüzde 40'a yakını Arap nüfustan oluşuyor. Etrafta Latin harfleriyle yazılmış birçok Türkçe tabelaya rastlayabiliyorsunuz. Bunların ancak Saddam sonrası dönemde asılabildiği söyleniyor.
Musul'da Türkmen varlığı denilince ilk akla gelen yer Telafer. Irak'ın en büyük ilçesi olarak kabul edilen Telafer Musul'un merkezine yaklaşık 60 kilometre uzaklıkta. İlçe merkezinin tamamı Türkmenlerden oluşuyor. İlçede güvenlik durumu iyi seviyede değil. Akşamları saat 20:00'den sonra araçla dolaşmak yasak. Telafer her şeyden önce güvenlik ve istikrar arıyor. Ekonomik durum, altyapı ve temel hizmetler açısından da durum sıkıntılı. Telafer'de bir yerel radyo yayını yapılıyor. Telafer Radyosu sadece ilçede takip ediliyor. Bilgilendirici programlarının yanı sıra genelde müzik yayını yapılıyor ve şarkıların neredeyse tamamına yakını Türkçe şarkılar. Telafer halkı Türk sanatçıların şarkıları ile Türkiye özlemlerini giderdiklerini ifade ediyor.
Irak'taki Türkmen diyarlarından biri de Diyala. Irak'ın en karmaşık ve sorunlu vilayetlerinden birisi olan Diyala'daki Türkmen varlığı uzun süre boyunca unutulmuş. Aştöken'den başlayarak Karatepe'ye, oradan Celevle'den Mendeli'ye uzanan bir hat üzerinde Türkmen izlerine rastlamak mümkün. Baasçı veya El Kaide'ci direnişin arasında yaşam savaşı veren Diyala Türkmenleri hayli zorlu günler geçirmiş. Irak Türklerinin çoğunun bir parçası olduğu Bayat boylarının merkezi olan Diyala'da Türkmenlerin en çok şikâyet ettiği konu ise unutulmuşluk. Türkiye'ye uzak, çatışmalara ise çok yakın olan bölgede Türkmenler güç bir yaşam mücadelesi veriyor.
Bir yıl boyunca Irak'a yaptığımız ziyaretler boyunca Türkmenlerin yaşadığı kentleri ve kasabaları ziyaret etmek şansı bulduk. Tabii Türkmenlerin yaşadığı bölgelerin tamamını dolaşamadık. Irak'taki güvenlik şartları nedeniyle gidilemeyen Anbar ve Kut gibi yerlerde az da olsa Türkmen nüfusu bulunuyor. Önümüzdeki dönemde Irak'ta şartların iyileşmesiyle bu bölgeleri de görmek ve oradaki Türkmenlerin durumlarını aktarmak en büyük dileğimiz.
YAZI: HABİB HÜRMÜZLÜ (ORSAM DANIŞMANI)
OYTUN ORHAN (ORSAM ORTADOĞU UZMANI)
BİLGAY DUMAN (ORSAM ORTADOĞU UZMANI)
FOTOĞRAFLAR: UMUT KAÇAR
ATLAS
OYTUN ORHAN (ORSAM ORTADOĞU UZMANI)
BİLGAY DUMAN (ORSAM ORTADOĞU UZMANI)
FOTOĞRAFLAR: UMUT KAÇAR
ATLAS