Kazanmak Ya Da Kaybetmek !!!

toykan

Santimantal
Katılım
19 Ocak 2006
Mesajlar
3,255
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
39
Konum
o Kız bEni aŞar,çÜnkü O biR kAşaR,dElikAnlı aDam m
Dünya derdiyle bitap düştüğümüz şu hengamelerde nazarımızı ahirete tevcih etmenin vakti gelmedi mi? Saniyeler aleyhimize hızla işlemekteyken durmak bilmeyen zamanın kollarında ne vakit, kaç yaşında geleceği belli olmayan bir ölüm hadisesiyle karşı karşıyayız. Peki ölüm öldürülebilir mi? Cevabı, içinde bulunduğumuz asrın hal ehli Bediuzzaman Said Nursi Hazretlerinden:

“…. Ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor”

Evet en büyük meselemiz, vuku’ bulması muhakkak olan ölüme çareler aramaktır. Ölümü madem öldüremiyoruz öyle ise ölümü halk eden Hâlık’ın bizden ne istediğini ve neler vaat ettiğini bilmemiz gerekiyor. Sual de cevap da Üstad Bediuzzman’dan:

“Mâdem herşey elimizden çıkacak, fâni olup kaybolacak. Acaba bâkiye tebdil edip ibka etmek çaresi yok mu?”. “Evet. Var”

“Sual: Nedir?”

“Elcevab: Emaneti, sahib-i hakikîsine satmak..”

Peki biz, bize verilen canımızı, malımızı bize bunları veren, bunların asıl sahibi olan Allah için kullandığımızda, ilahi ferman olan Kur’an lisanıyla “emaneti sahib-i hakikisine” sattığımızda kârımız ne olacak? Sözü yine Üstadımıza havale ediyoruz:


“Fâni mal, beka bulur…”. ”Cennet gibi bir fiyat veriliyor”.



Acaba bu ücret az mıdır ki biz hala gaflet sarhoşluğunda naralar atıyoruz ve hiç ölemeyecekmiş gibi dünyaya bütün himmetimizle çalışıyoruz. Dünyayın bu ufunetli kokularını amber diye yüzümüze dürüyoruz. Gül-i Muhammedî (s.a.v)kokusuna ne zaman hasret duyacağız? Yoksa Allah’ın vadinden şüphemiz mi var? Haşa ve kella.



Ya insanoğlu bu dünyaya insan neden geldi ve neden gidiyor ve nereye sevk olunuyor? İman beraatıyla, iman senediyle huzur-u ilaye gittiğimizde, Allah’ın rahmetinden vaat ettiği şeyler nelerdir acaba? Aksi durumunda başımıza neler gelecek biliyor muyuz? Nazarımızı tekrar üstadımıza kalbediyoruz:



“Şu zamanda her mü'min için, belki herkes için küre-i arz kadar bir bâkî tarla ve o tarla baştan başa bahçeler ve kasırlarla müzeyyen ebedî bir mülk almak; ve o mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvası açılmış. Demek, her birtek adamın başına öyle bir dâva açılmış ki: Eğer İngiliz ve Alman kadar serveti ve kuvveti olsa ve aklı da varsa, yalnız o dâvayı kazanmak için bütününü sarfedecek. Elbette o dâvayı kazanmadan evvel başka şeylere ehemmiyet veren dîvânedir.”



Üçüncü alternatifi olmayan bir müsabakanın içerisindeyiz: Kazanmak ya da kaybetmek! Zaman-ı ademden bu yana çok şeyler değişti; binekler, libaslar, asırlar.. Hatta hayaller bile. Tek değişmeyen nedir?



“Ey nefsim! Deme: “Zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder. Derd-i maişetle sarhoştur.” Çünkü: Ölüm değişmiyor. Firak bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insânî değişmiyor, ziyâdeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür'at peyda ediyor.”



Ecel tokadını yemeden aklımızı başımıza devşirmenin zamanı geldi de geçiyor. Gaflete düşmekle hata yaptık ama artık bu sarhoşluktan uyanmanın da zamanı geldi geçiyor. Kaybeden çok şey kaybedecek ama kazan öyle bir şeyler kazanıyor ki:

"Öyle bir Rahman, böyle bir alemde, öyle has ibadına, öyle ikramlar edecek; ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne kalb-i beşere hutur etmiştir. Amenna..."
 
Geri
Üst