CounTRy
Gülen Manyak
- Katılım
- 5 Haz 2006
- Mesajlar
- 10,687
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Başarılı bir şirket, takımların takımı olarak tanımlanabilir. Bir şirketin başarısı şirketteki her takımın başarısına, takımların işbirliği yapma ve birbirlerini destekleme yeteneğine bağlıdır. Herhangi bir takımın başarısı ise takım üyesi bireylerin başarısına, birbirleriyle işbirliği yapma ve birbirlerini destekleme yetenekleri üzerine inşa edilir. Başarılı takımlarda gerçek bir takımdaşlık vardır. Gerçek bir takımdaşlık; “kendini adama, sahiplenme” gibi olguların olgunlaşmasının yanı sıra bunun güçlü bir “vizyon” ile bütünleşerek, çalışanların “ben” merkezinden çıkıp “biz” eksenine dahil olmalarıyla sağlanır ve performans ödülleriyle de desteklenir. Genellikle takımdaşlık ruhunu günümüzde iyi mücadele eden ve galip gelen futbol takımlarında görebiliyorken, maalesef şirket takımlarında çok fazla görememekteyiz. Dolayısıyla takımdaşlık kavramına futbol takımlarından esinlenerek tespitler getirirken, şirket takımları hakkındaki teşhislerimizi de ona nispetle ortaya koyabiliriz.
KENDİNİ ADAMIŞLIK ve SAHİPLENME
Futbolda “Kendini Adamışlık”
Futbolda ve diğer takım sporlarında tüm oyuncuların kendini adamışlığı apaçıktır. Her oyuncu her maçta tüm kalbiyle elinden gelenin en iyisini yapmaya hazırlıklı ve isteklidir. Oradaki kendini adamışlık dünyadaki en doğal şeydir, oyuncuların ve diğer herkesin tam anlamıyla kendilerini içtenlikle vermesi beklenir.
Taraftarlar, antrenör, takım arkadaşları, seyirciler, sponsorlar ve basın her oyuncunun hem kendisinin hem de takımın kazanması için oynama becerisini ve istekliliğini göstermesini talep eder. Her oyuncu diğerlerinin bu beklenti ve taleplerini kabul eder ve bunları karşılamak için en iyisini yapar.
Fiziksel ve ruhsal olarak en üst seviyeye gelmek ve orada kalmak için her oyuncu çok çalışır. Antrenör ve oyuncular her maçtan önce birlikte en iyi stratejiyi hazırlar. Her maçtan sonra bütün takım, nelerin iyi gittiğini ve gelecekte nasıl daha iyi olabileceklerini analiz ederler.
Şirketlerde “Kendini Adamışlık”
Şirketlerin yaşamını sürdürmesi ve gelişmesi için her gün elinden gelenin en iyisini yapacak insanlara ihtiyaç vardır. Şirketler, çalışanlarından futbol kulüplerinin çalışanlarından talep ettiklerini ve beklediklerini istemelidirler. Birçok iş sahibi ve yöneticinin rüyası tüm çalışanların mutlu olduğu ve en iyi performansını gösterdiği bir şirket yaratmaktır fakat maalesef bu sadece genellikle bir rüya olarak kalır. Birçok şirkette kendini adama açığı vardır. İnsanların mevcut durumda yaptıkları ile ellerinden gelenin en iyisini ortaya koyduklarında yapabilecekleri arasında büyük bir fark vardır. Kendisinden beklenen profesyonel taleplere yanıt veremeyen ve elinden gelenin en iyisini yapmaya da istekli olmayan bir insan, şirket takımlarına açık ya da gizli zararlar verebilir.
Futbolda “Sahiplenme”
Futbolda tüm takım üyeleri “patron” gibi davranır. Herkes başarıya ve başarısızlığa sahip çıkar. Her oyuncu takımla özdeşleşir. Her oyuncu gibi antrenörde takımın başarısından veya başarısızlığından sorumluluk duyar. Normal olarak bir maçtan sonra her oyuncu ve antrenör şöyle düşünür ve söyler: “Kazandık!” veya “Kaybettik!” Her oyuncudan medya, aile, arkadaşlar, iş arkadaşları ve taraftarlar ile olan ilişkilerinde takımlarına sadık olmaları beklenir yoksa takımdan ayrılmaları istenir.
Futbolda her oyuncu her zaman herhangi bir durumu olumlu olarak etkilemek üzere inisiyatif alır. Eğer bir tehlike ya da fırsat çıkarsa, oyuncular maçtan önce üzerinde fikir birliğine varılan stratejilere uygun olarak harekete geçerler. Durum hakkında konuşmak yerine bir şeyler yaparlar. Maç esnasında oyuncular kendi kararlarını kendileri verirler, başka birinin onlara neyi, ne zaman, nasıl yapacaklarını söylemesini beklemezler, sadece yaparlar.
Takımdaşlık
Şirketlerde “Sahiplenme”
Tüm çalışanlar kendilerini şirketin varlığını sürdürmesine ve gelişmesine adadıklarında şirkette bir “kurumdaşlık kültürü”nden bahsedilebilir. Bu, bütün takımlardaki takım üyelerinin sahip gibi davrandığı anlamına gelir. “Sahipler” kendilerinin ve takımlarının başarısından ve başarısızlığından sorumluluk duyarlar.
“Sahipler” takımlarına sadıktır. Takım başarılı olduğunda mutlu olurlar, takım tehlikede ise harekete geçerler ve takımı korurlar. Takımın bir parçası olmaktan gurur duyarlar ve takım hakkında olumlu bir şekilde konuşurlar. Eleştirileri yapıcıdır ve takım içinde kalır. Şirketlerde çalışanların iş yerini sahiplenmesi başarının önemli anahtarlarındandır.
Lakin; “sahiplik” ve “kurumdaşlık” duygularına şirketlerde spor takımlarında olduğundan daha az rastlanır. Sadece küçük bir grup günlük çalışmalarda elinden gelenin en iyisini yapar. Genellikle yöneticilerin tek başlarına iyiden ve kötüden sorumlu oldukları kabul edilir. Her hatanın sorumluluğunu tek başlarına taşımaları ve buna karşılık her başarıdaki primi de tek başlarına toplamaları beklenir.
Genellikle çalışanlar takımlarına sadık değildir. İnsanlar birbirleri hakkında konuşurlar ama birbirleriyle konuşmazlar. İnisiyatif alma ve uygulama yetersizliklerine sık sık rastlanır. Çok fazla fikir ve çok az eylem vardır. Niyetler genellikle davranışlara dönüşmez.
Unutulmamalıdır ki sadece herkes elinden gelenin en iyisini yaptığında kazanılır. Takımların başarması gereken “sahiplenme açığını” kapatmaktır.
VİZYON
Futbolda “Vizyon”
Vizyon; belirli bir zamanda başarılması arzu edilen, önemli, değerli, cüretkâr ve açıkça tanımlanmış bir hedeftir. Milli takımların ve kulüp takımlarının çoğunun vizyonu vardır. Bu yıl birinci lige yükselmek, gelecek yıl şampiyon olmak, gelecek yıl UEFA kupasını katılmak, önümüzdeki beş yıl içinde Şampiyonlar Ligi’ne katılmak, Dünya Kupası’nı kazanmak vs. Takımdaki herkes için bu vizyon çok nettir ve herkes vizyonla özdeştir.
Vizyon, hemen hemen imkansız bir rüya olarak da tanımlanabilir. Bu rüya ancak herkesin iyi tanımlanmış bir zaman diliminde, elinden gelenin en iyisini yapmasıyla gerçekleşebilir. Vizyon gerçekleştiğinde tüm oyuncular için birçok şey getirir. Herkes vizyona tutkundur, günlük kararlarında ve hareketlerinde herkesi yönlendiren ve ilham veren vizyondur. Her maç rüyanın gerçekleşmesine yönelik bir adım olarak görülür.
Şirketlerde “Vizyon”
Tüm takım üyelerinin ellerinden gelenin en iyisini yapmaları için takımın bir vizyonu olması gerekir. Vizyon herkes tarafından bilinmeli ve kabul edilmelidir, çünkü vizyon açıkça bir yön gösterir. Vizyon takımın tüm üyeleri için anlamlı ve mücadeleye değer olmasının yanı sıra onların hem kalbine hem de beynine hitap etmelidir. Gerçek bir vizyon takım üyelerinin pozitif bir enerjiyi harekete geçirmeleri için esin kaynağıdır.
Fakat maalesef birçok şirketin ve takımın bir vizyonu yoktur. Ortada ifade edilmiş bir vizyon olsa da genellikle gerçek bir vizyon değildir; ya yeterince cüretkâr değildir ya da fazlasıyla cüretkârdır. Arzu edilen durumların açık tanımları yoktur, ulaşılacak zaman birimleri belli değildir. Takım üyeleri için bir anlam ifade etmeyebilir. Yaratılması ve sözcüklere dökülmesi bir yıla yakın zaman alan vizyon genellikle beş dakikalık bir konuşmada tanıtılır ya da şirket dergisinde hatta elektronik posta ile iletilir.
Bu zayıf tanıtım çabasının ardından birçok yönetici takım üyelerinin vizyonla özdeşleştiğini varsayarak geleceklerini bunun üzerine kurarlar. Takımların başarması gereken, herkesin olumlu enerjisini harekete geçirecek ve ortak noktaya odaklayacak bir vizyon yaratmaktır
KENDİNİ ADAMIŞLIK ve SAHİPLENME
Futbolda “Kendini Adamışlık”
Futbolda ve diğer takım sporlarında tüm oyuncuların kendini adamışlığı apaçıktır. Her oyuncu her maçta tüm kalbiyle elinden gelenin en iyisini yapmaya hazırlıklı ve isteklidir. Oradaki kendini adamışlık dünyadaki en doğal şeydir, oyuncuların ve diğer herkesin tam anlamıyla kendilerini içtenlikle vermesi beklenir.
Taraftarlar, antrenör, takım arkadaşları, seyirciler, sponsorlar ve basın her oyuncunun hem kendisinin hem de takımın kazanması için oynama becerisini ve istekliliğini göstermesini talep eder. Her oyuncu diğerlerinin bu beklenti ve taleplerini kabul eder ve bunları karşılamak için en iyisini yapar.
Fiziksel ve ruhsal olarak en üst seviyeye gelmek ve orada kalmak için her oyuncu çok çalışır. Antrenör ve oyuncular her maçtan önce birlikte en iyi stratejiyi hazırlar. Her maçtan sonra bütün takım, nelerin iyi gittiğini ve gelecekte nasıl daha iyi olabileceklerini analiz ederler.
Şirketlerde “Kendini Adamışlık”
Şirketlerin yaşamını sürdürmesi ve gelişmesi için her gün elinden gelenin en iyisini yapacak insanlara ihtiyaç vardır. Şirketler, çalışanlarından futbol kulüplerinin çalışanlarından talep ettiklerini ve beklediklerini istemelidirler. Birçok iş sahibi ve yöneticinin rüyası tüm çalışanların mutlu olduğu ve en iyi performansını gösterdiği bir şirket yaratmaktır fakat maalesef bu sadece genellikle bir rüya olarak kalır. Birçok şirkette kendini adama açığı vardır. İnsanların mevcut durumda yaptıkları ile ellerinden gelenin en iyisini ortaya koyduklarında yapabilecekleri arasında büyük bir fark vardır. Kendisinden beklenen profesyonel taleplere yanıt veremeyen ve elinden gelenin en iyisini yapmaya da istekli olmayan bir insan, şirket takımlarına açık ya da gizli zararlar verebilir.
Futbolda “Sahiplenme”
Futbolda tüm takım üyeleri “patron” gibi davranır. Herkes başarıya ve başarısızlığa sahip çıkar. Her oyuncu takımla özdeşleşir. Her oyuncu gibi antrenörde takımın başarısından veya başarısızlığından sorumluluk duyar. Normal olarak bir maçtan sonra her oyuncu ve antrenör şöyle düşünür ve söyler: “Kazandık!” veya “Kaybettik!” Her oyuncudan medya, aile, arkadaşlar, iş arkadaşları ve taraftarlar ile olan ilişkilerinde takımlarına sadık olmaları beklenir yoksa takımdan ayrılmaları istenir.
Futbolda her oyuncu her zaman herhangi bir durumu olumlu olarak etkilemek üzere inisiyatif alır. Eğer bir tehlike ya da fırsat çıkarsa, oyuncular maçtan önce üzerinde fikir birliğine varılan stratejilere uygun olarak harekete geçerler. Durum hakkında konuşmak yerine bir şeyler yaparlar. Maç esnasında oyuncular kendi kararlarını kendileri verirler, başka birinin onlara neyi, ne zaman, nasıl yapacaklarını söylemesini beklemezler, sadece yaparlar.
Takımdaşlık
Şirketlerde “Sahiplenme”
Tüm çalışanlar kendilerini şirketin varlığını sürdürmesine ve gelişmesine adadıklarında şirkette bir “kurumdaşlık kültürü”nden bahsedilebilir. Bu, bütün takımlardaki takım üyelerinin sahip gibi davrandığı anlamına gelir. “Sahipler” kendilerinin ve takımlarının başarısından ve başarısızlığından sorumluluk duyarlar.
“Sahipler” takımlarına sadıktır. Takım başarılı olduğunda mutlu olurlar, takım tehlikede ise harekete geçerler ve takımı korurlar. Takımın bir parçası olmaktan gurur duyarlar ve takım hakkında olumlu bir şekilde konuşurlar. Eleştirileri yapıcıdır ve takım içinde kalır. Şirketlerde çalışanların iş yerini sahiplenmesi başarının önemli anahtarlarındandır.
Lakin; “sahiplik” ve “kurumdaşlık” duygularına şirketlerde spor takımlarında olduğundan daha az rastlanır. Sadece küçük bir grup günlük çalışmalarda elinden gelenin en iyisini yapar. Genellikle yöneticilerin tek başlarına iyiden ve kötüden sorumlu oldukları kabul edilir. Her hatanın sorumluluğunu tek başlarına taşımaları ve buna karşılık her başarıdaki primi de tek başlarına toplamaları beklenir.
Genellikle çalışanlar takımlarına sadık değildir. İnsanlar birbirleri hakkında konuşurlar ama birbirleriyle konuşmazlar. İnisiyatif alma ve uygulama yetersizliklerine sık sık rastlanır. Çok fazla fikir ve çok az eylem vardır. Niyetler genellikle davranışlara dönüşmez.
Unutulmamalıdır ki sadece herkes elinden gelenin en iyisini yaptığında kazanılır. Takımların başarması gereken “sahiplenme açığını” kapatmaktır.
VİZYON
Futbolda “Vizyon”
Vizyon; belirli bir zamanda başarılması arzu edilen, önemli, değerli, cüretkâr ve açıkça tanımlanmış bir hedeftir. Milli takımların ve kulüp takımlarının çoğunun vizyonu vardır. Bu yıl birinci lige yükselmek, gelecek yıl şampiyon olmak, gelecek yıl UEFA kupasını katılmak, önümüzdeki beş yıl içinde Şampiyonlar Ligi’ne katılmak, Dünya Kupası’nı kazanmak vs. Takımdaki herkes için bu vizyon çok nettir ve herkes vizyonla özdeştir.
Vizyon, hemen hemen imkansız bir rüya olarak da tanımlanabilir. Bu rüya ancak herkesin iyi tanımlanmış bir zaman diliminde, elinden gelenin en iyisini yapmasıyla gerçekleşebilir. Vizyon gerçekleştiğinde tüm oyuncular için birçok şey getirir. Herkes vizyona tutkundur, günlük kararlarında ve hareketlerinde herkesi yönlendiren ve ilham veren vizyondur. Her maç rüyanın gerçekleşmesine yönelik bir adım olarak görülür.
Şirketlerde “Vizyon”
Tüm takım üyelerinin ellerinden gelenin en iyisini yapmaları için takımın bir vizyonu olması gerekir. Vizyon herkes tarafından bilinmeli ve kabul edilmelidir, çünkü vizyon açıkça bir yön gösterir. Vizyon takımın tüm üyeleri için anlamlı ve mücadeleye değer olmasının yanı sıra onların hem kalbine hem de beynine hitap etmelidir. Gerçek bir vizyon takım üyelerinin pozitif bir enerjiyi harekete geçirmeleri için esin kaynağıdır.
Fakat maalesef birçok şirketin ve takımın bir vizyonu yoktur. Ortada ifade edilmiş bir vizyon olsa da genellikle gerçek bir vizyon değildir; ya yeterince cüretkâr değildir ya da fazlasıyla cüretkârdır. Arzu edilen durumların açık tanımları yoktur, ulaşılacak zaman birimleri belli değildir. Takım üyeleri için bir anlam ifade etmeyebilir. Yaratılması ve sözcüklere dökülmesi bir yıla yakın zaman alan vizyon genellikle beş dakikalık bir konuşmada tanıtılır ya da şirket dergisinde hatta elektronik posta ile iletilir.
Bu zayıf tanıtım çabasının ardından birçok yönetici takım üyelerinin vizyonla özdeşleştiğini varsayarak geleceklerini bunun üzerine kurarlar. Takımların başarması gereken, herkesin olumlu enerjisini harekete geçirecek ve ortak noktaya odaklayacak bir vizyon yaratmaktır
Not: Alıntıdır..