Kayıkçı Kavgası ...

Vtnsvr

New member
Türkiye, son iki haftadır Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile medya patronu Aydın Doğan arasındaki kavgaya şahitlik ediyor. Erdoğan, partisinin ilçe kongreleri de dahil kürsüye her çıktığında Aydın Doğan’a yükleniyor. Doğan da Başbakan’a cevabını kendi yayın organlarından veriyor.

Tartışmayı başlatan sebep ise Almanya’da görülen Deniz Feneri Derneği’ndeki yolsuzluk davası. Usta kalem Emin Çölaşan, ART kanalında Mustafa Balbay ile birlikte hazırlayıp sunduğu Ankara Rüzgârı adlı programda Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan arasındaki kavgayı değerlendirdi.

11 Milyon Euro Kayıp

10 gündür Almanya’da çok ciddi bir dava görüşülüyor.
Alman makamlarının yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de 1998 yılında kurulan Deniz Feneri Derneği, Almanya’da 41 milyon Euro yardım toplamış. Bunun en az 11 milyon Euro’su ise amaç dışı kullanılmış. Yani siyasette kullanılmış, kendi ceplerine gitmiş 11 milyon Euro. Bunu Türkçesi “cukka…”

Bu konuyu Türkiye gündemine getiren ise Tayyip ve Aydın Doğan arasındaki kayıkçı kavgası oldu.

Türkiye’de binlerce yolsuzluk var. AKP döneminde ve daha da öncesinde yaşanan bu yolsuzluklardan yüzlercesini belgeledim ve yazdım. Deniz Feneri bunlardan sadece bir tanesi ve kavga bunlardan bir tanesi yüzünden patladı.

Olayın Özünü Anlatıyorum
AKP iktidarı medyayı ele geçirdi. Kendi medyasını kurdu. Bütün medya patronları AKP iktidarının korkusundan yelkenleri suya indirdi. Onlardan biri, hafif bir çıkıntı yaptığı zaman da Tayyip bunların üzerine gitti ve kayıkçı kavgasını başlattı.
Olayın özünü koyuyorum ortaya. Burada bir medyanın, bir basın grubunun yolsuzlukların üzerine gitmesi diye bir olay yok. Bir tanesinin üzerine gittiler kıyamet koptu.

Dağ Fare Doğurdu
Tayyip 2 hafta önce kendi partisinin İstanbul Bayrampaşa’daki ilçe kongresinde bir konuşma yapıyor. Konuşmasının çoğunu bu konuya ayırıyor ve “Bana geldin ayrıcalıklar istedin. Açıkla. Açıklamazsan bir hafta sonra ben açıklayacağım” diyor. Bu çok yakışıksız ama çok da önemli bir açıklama.

Önceki gün bir hafta doldu… Dağ fare doğurdu…
Ben açıklamasını bekledim. Ama Tayyip kalıbının adamı çıkmadı. Önceki gün yine konuşmasını bu konuya ayırdı. Ama konuşmanın içerisinde hiçbir şey yoktu.

Buna neden kayıkçı kavgası dediğimi de açıklamak istiyorum. Eskiden İstanbul’da kayıkçılar müşteri kapmak için kapışırlar ama kayıklar devrilmesin, ikisi de suya düşmesin diye kavgayı çabuk bitirirlermiş. Bu yüzden Tayyip ve Aydın Doğan arasındaki kavga, “kayıkçı kavgası…”


Tek Amaç Rant
Aydın Doğan, bağırıp çağırıyor. Tayyip de bağırıp çağırıyor.
Ben isterdim ki bu kavgada bir tanesinin yanında yer alabileyim. Milyonlarca insanın da bunu istediğini biliyorum.

Peki bu neyin kavgası? Pastanın paylaşımı kavgası. Ortada kocamaaan bir Türkiye pastası var. O sürekli paylaşılıyor. Dilimlerle, lokmalarla…
Tayyip diyor ki; “Arkadaş bu pastadan ben sadece kendi adamlarıma dağıtırım. Sana birkaç lokma verdik geçmişte. Bu kadar yeter.” Medya patronu olan Aydın Doğan da diyor ki; “Arkadaş ben bu pastadan daha fazla pay isterim. Aksi takdirde ben de konuşurum.”

Rafine Bir Kavga
Ama bugüne kadar hiç konuşamadı. Türkiye’deki her olayın altında yolsuzluk var. Her olayın altında iktidar yandaşlarının rantı var. Hangisinin üzerine gidebildi Aydın Doğan medyası?

Şimdi niye kavga? Rafineri kavgası. Rafine bir kavga…
Beyefendi, Ceyhan’da rafineri kurmak istemiş. Öteki de diyor ki; “Ben onu bizim Çalık’a verdim.” Bu da çok önemli, “bizim” Çalık!.. “Onun Çalık”ı tabii ki… Doğru söylüyor.

Bunların ikisinin arasındaki kavgada, yani Başbakan ile medya patronu arasındaki kavgada bir ülke çıkarı söz konusu mu? Bir ideal var mı? Bir inanç var mı? Ülke yararına bir eylem var mı? Hiçbiri yok. Sadece ve sadece rant kavgası.

Bu kadar yolsuzluğa, hırsızlığa dünyanın hangi ülkesi dayanabilirdi? Amerika Birleşik Devletleri olsa dayanamazdı. Bu kadar soyulmaya dayandık. Helal olsun bize…

Ergenekon Savcısı
Deniz Feneri avcısı

Tayyip’in bir çelişkisini gündeme getirmek istiyorum.
Ergenekon davası için Tayyip ne demişti? “Ben bu davanın savcısıyım.” “Savcı”. Yani iddianamede imzası olan kişi.

Kararı kim verir?
Şimdi ne diyor Deniz Feneri davası için? “Hiç kimse ahkâm kesmesin, kararı mahkeme verir”. Peki Ergenekon’da kararı kim verecek? Daha en baştan herkesi suçlu ilan ettin.

Ergenekon’da savcı Deniz Feneri’nde avcı. Yüreği yetiyorsa Deniz Feneri davasının da savcısı olduğunu söylesin. Ama Deniz Feneri kendi adamları.

“Devlet adamı” denen bir insanda, devlet adamı ciddiyetinin olması beklenir. Bunda hangi sorumluluk hangi ciddiyet var? Birinde savcı. Çünkü işine geliyor. Karşıtları suçlanıyor. Öbüründe, “Ahkâm kesmeyelim. Mahkeme karar verir” diyor. Türkiye’yi ilgilendiren büyük bir yolsuzluk olayına Almanya el koyuyor. Türkiye’de “tık” yok. O medya kapışmaları dışında “tık” yok.

Aydın Doğan medyası şimdi Deniz Feneri yolsuzluğunun üzerine gidiyor. Bunu da tesadüfen Baykal’dan duyup yazıyorlar. Öbürü de o kadar hazımsız ki ona bile dayanamıyor.

Doğan’a teşekkür etti
Aslında Tayyip, yatsın kalksın Aydın Doğan’ın elini öpsün. “Ağabey sağol sen 6 yıldır bana bu desteği sağladın” diye. Ben açıkça söylüyorum bu zamana kadar Deniz Baykal’ın haberleri giremezdi o gazeteye. Bahçeli’nin haberleri giremezdi. Deniz Baykal hayatta, gitsinler sorsunlar. Son günlerde Baykal ve Bahçeli manşetlere taşınıyor. Niye? Çünkü iktidara yüklenmişler Deniz Feneri konusunda.

Aydın Doğan… Peki beni niye kovdun?
Ben bunların içerisinde 22 yıl çalışmış bir adamım. Ben bunların ciğerinin içerisini bilirim. AKP döneminde, bunların nasıl sindirildiklerinin, nasıl pembe tablolar çizdiklerinin tanığıyım. O gazetede çalışanların hepsi tanığıdır. Muhabirlerden biri AKP aleyhine bir haber yaptığında o haber çöpe giderdi. Şimdiye kadar hiçbiri ses çıkaramadılar.

“Aman yazma”, “Bizim bunlarla şöyle bir işimiz var”, “Bizim bunlardan böyle bir beklentimiz var”, “Bizim TMSF ile işimiz var. Star televizyonunu alacağız. Aman onlara dokunma”, “Aman Maliye Bakanı hakkında yazma”, “Hükümeti eleştirme. Takıntı yapmışsın, yazma.”

Şimdi kalkmış Aydın Doğan diyor ki; “Bize hep baskı vardı…”
Ben bu baskıları anlattığımzaman benim kitabımı mahkemeye verdin…
Basın özgürlüğünden söz ediyor. Niye o zaman beni susturdun?
Kendi nasırına basıldığı zaman bağıran medya patronu ya da “medya imparatoru”, “Bize hep baskılar vardı” diyor.

Ben kendilerine defalarca sordum. Peki o zaman ben niye kovuldum arkadaş? Hırsız mıydım? Üçkağıtçı mıydım? Ahlaksızlık mı yaptım? İktidar korkusu…
Büyük patronlardan, devletten, hükümetten beklentisi olan adamlardan medya patronu ürettiğin zaman böyle oluyor. Medyada bu düzen bozulmadıkça hiçbir şey düzelmez. (devam edecek...)

Yarın: Müslüman Müslümanı soyuyor

Emin ÇÖLAŞAN


http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=article&sid=10578
 

nedensiz35

New member
pasta o kadar büyük ki yiyicileri çok oluyor. reklamın iyisi kötüsü olmaz öyle ya.

alihan bile bu kadar reklam yapamaz be :D
 

ramse

New member
Yavaş yavaş taşlar yerine oturuyor,kim ak kim kara anlaşılıyor.
Emin ÇÖLAŞAN yazısı harika. Gazeteciyim diyenler huuu örnek
alın Yoksa başınız dik alnınız açık toplumun içine nasıl çıkacaksınız
 

TAURUS

unutulur mu??
tayyip zaten bi meydan okumayı bilir bi satmayı pardon yaa özelleştirmne dicektim ağız alışkanlığı...
 

cimcimooo

New member
her ikiside aç leş akbabaları gibi midemi bulandırıyorlar.yazık bu milletime.bari bunlar pastayı bitirmeden millet gözünü açsaydı.
 

HTML

Üst