:..asker..:
New member
- Katılım
- 5 Tem 2005
- Mesajlar
- 2,518
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- 18. asırdan sonra, Batı’da, büyük sanayi inkılâbıyla birlikte, aile hayatında da mühim değişmeler görüldü. Bir taraftan içtimaî ve iktisadi hayatta meydana gelen değişmeler aileye, ailedeki değişmeler de içtimaî ve iktisadî hayata yansıyarak bugünlere gelindi.
- 19. asrın ortalarına doğru, Batı Avrupa’da erkek işçilerin, kapitalistlerin istismarına dayanamayarak isyan etmelerinden sonra, binlercesi kitleler halinde işten kovuldu, hatta katledildi. Daha ucuza çalışabilecekleri ve daha uysal olabilecekleri beklenen kadınların ve çocukların birden bire iktisadî hayata çekilmeleri bundan sonra hızlandı. Liberalist ve kapitalist dünyada, birden bire, sahte bir feminizm cereyanı icad edildi. Erkek işçilere karşı kin ve husumet dolu dünyaperestler, şöyle konuşuyor ve yazıyorlardı: “ Kadınlar da niçin erkekler gibi çalışmasın? Artık, onları, erkeklerin tahakkümünden ve esaretinden kurtarmak gerekir. Erkek işçilerden boşalan yerleri kadınlar doldurmalıdır. Onları, çocuk doğurmaktan ve yetiştirmekten başka iş yapmayan kimseler olmaktan kurtarmalıyız. Kadınların da erkekler gibi, serbest bir hayata ihtiyaçları vardır...”
- Böylece, zaten iktisadi güçlüklerin pençesinde kıvranan, işsiz ve serseri dolaşan kocaların kahrına dayanamayan “analar”, mecburen, çocuklarını, birilerine bırakarak işyerlerine, fabrikalara ve bürolara koştular, “ekmek derdine” düştüler. Üstelik, kapitalist dünyada, kadını ve aileyi koruyacak müesseseler de yoktu. Erkek işçiler gibi, kadınlar da çocuklar da himayeden mahrum idiler.
- Öte yandan, o asırda, sanayi tesisleri ve iş yerleri yetersiz olduğundan ve kitleler halinde işten kovulan “erkek işçiler” ve iş bulamayan köylü gençler ya serserice dolaşıyor, ya meyhanelerde ve kumarhanelerde vakit öldürüyor ve “yer altında” oluşan hırsız ve soygun şebekelerine katılıyordu. Böylece kapitalist dünyada hırsızlık, soygun, cinayet, fuhuş, alkolizm ve uyuşturucu madde düşkünlüğü bir felaket halini alıyordu. Köylerde barınamayan nüfus, “sanayi şehrinin” etrafında “gecekondular” meydana getiriyor, işsizlik ve sefalet koyulaşıyor, emek hızla ucuzluyor, her türlü içtimaî ve iktisadi garantiden mahrum kalan işçiler, ya zulme boyun eğiyor, veya en küçük bir kıpırdanışta işini kaybediyordu. Böylece, işsizler ordusu gittikçe büyüyor, kapitalist çevrelere karşı gelişen kin ve öfke, “mülkiyet şuurunu” zayıflatıyordu.
- gerçekten de o asırlarda, “emek” iyice ucuzlamıştı; hele kadınların ve çocukların “erkek işçilerin yerini alması” ile büsbütün ucuzlayacaktı ve 19. asrın “korkunç istismarı” başlayacaktı. Maalesef kapitalizmin bu hatası ve oyunu, Batı’da sınıf çatışmaları, isyanlar ve ihtilaller çıkmasına yol açacaktı. Böylece dünya, büyük bir felakete doğru sürüklenirken, kapitalistler, halâ, işin vahametini anlayamayacak, bu içtimaî çatışmaları ve çalkantıları, saptırmak ve şaşırtmak için, ne mümkünse yapacaklar, mücadeleleri “erkek-kadın rekabeti kılığı” içinde soysuzlaştırmak isteyeceklerdi. Böylece kapitalist dünyada yeni kadın tipleri doğacaktı.
- Evet, kapitalizmin bağrından yeni yeni “kadın tipleri” fışkıracaktı. Bir tarafta, kapitalistin biriktirdiği ve ele geçirdiği zenginliklerin üzerine oturan ve dünyaperestlerin arzularına göre süslenen, yaşayan ve lüks arayan, “analık vazifesini” bırakıp “seks hürriyeti” adı altında “altın ilahına (!)” yaranarak “metres hayatı yaşayan” çılgın bir müziğin eşliğinde, başka insanların ıstıraplarını unutarak yaşamaya ve mutlu olmaya çalışan “burjuva kadın tipi”; diğer tarafta, “hem aile içinde çalışan”, hem de “aile dışında çalışan” ve fakat bir türlü aradığı zenginliği ve mutluluğu bulamayan ve gittikçe “proleterleşen ve aileden uzaklaşan” namuslu ve fakat “yorgun ve mutsuz kadınlar”; öte taraftan, korkunç bir propaganda ile meydana getirilen “kaprisli kadın dünyasına” ayak uyduramayan, kocasının kazancı ile istediğini ele geçiremediği için ıstırap duyan, devletin himaye ve desteğini görmediği için kendini ailenin dışına atan, zamanla ailenin, kocanın, çoluk çocuğunun çekilmez bir yük olduğuna inandırılan, evlenmeden de yaşamanın ve mutlu olmanın mümkün olduğuna şartlandırılan ve her türlü istismara açık “proleter kadın”.
- Bugün, her şeye rağmen, kapitalist dünyada, kendini mukaddes aile yuvasına vakfeden “analar” ve “aile kadınları” hâlâ pek çoktur. Ancak, çok yönlü ve maksatlı propagandalar ile “evinde çalışan” ve “ analık vazifesini mukaddes bilen” kadınları, hor ve hakir düşüren açık ve gizli yayınlar kesifleştikçe, bunların sayısı da hızla azalmaktadır. Böylece, kapitalist dünyada, yalnız aile zayıf düşmekle kalmamakta, nüfus artış hızı düşmekte, sahipsiz ve serseri çocuk ve gençlerin sayısı artmaktadır. Ananın ve ailenin fonksiyonlarını yüklenmek isteyen bütün müesseseler yetersiz kalmakta, hippiler, asi gençler, uyuşturucu madde düşkünleri, anarşist ve nihilist bir gençlik cemiyeti sarmaktadır. Analar, bu faciayı görmekte ve maalesef, artık geri dönenememektedirler. Bu konuda, nedense “devlet” vazifesini yapmamaktadır. Birçok sosyoloğun, pedagogun ve psikiatristin çığlığı duyulmamaktadır. HİÇ ŞÜPHESİZ, BU, BİR MEDENİYETİN ÇÖKÜŞÜDÜR!..
SEYYİD AHMET ARVASİ
- 19. asrın ortalarına doğru, Batı Avrupa’da erkek işçilerin, kapitalistlerin istismarına dayanamayarak isyan etmelerinden sonra, binlercesi kitleler halinde işten kovuldu, hatta katledildi. Daha ucuza çalışabilecekleri ve daha uysal olabilecekleri beklenen kadınların ve çocukların birden bire iktisadî hayata çekilmeleri bundan sonra hızlandı. Liberalist ve kapitalist dünyada, birden bire, sahte bir feminizm cereyanı icad edildi. Erkek işçilere karşı kin ve husumet dolu dünyaperestler, şöyle konuşuyor ve yazıyorlardı: “ Kadınlar da niçin erkekler gibi çalışmasın? Artık, onları, erkeklerin tahakkümünden ve esaretinden kurtarmak gerekir. Erkek işçilerden boşalan yerleri kadınlar doldurmalıdır. Onları, çocuk doğurmaktan ve yetiştirmekten başka iş yapmayan kimseler olmaktan kurtarmalıyız. Kadınların da erkekler gibi, serbest bir hayata ihtiyaçları vardır...”
- Böylece, zaten iktisadi güçlüklerin pençesinde kıvranan, işsiz ve serseri dolaşan kocaların kahrına dayanamayan “analar”, mecburen, çocuklarını, birilerine bırakarak işyerlerine, fabrikalara ve bürolara koştular, “ekmek derdine” düştüler. Üstelik, kapitalist dünyada, kadını ve aileyi koruyacak müesseseler de yoktu. Erkek işçiler gibi, kadınlar da çocuklar da himayeden mahrum idiler.
- Öte yandan, o asırda, sanayi tesisleri ve iş yerleri yetersiz olduğundan ve kitleler halinde işten kovulan “erkek işçiler” ve iş bulamayan köylü gençler ya serserice dolaşıyor, ya meyhanelerde ve kumarhanelerde vakit öldürüyor ve “yer altında” oluşan hırsız ve soygun şebekelerine katılıyordu. Böylece kapitalist dünyada hırsızlık, soygun, cinayet, fuhuş, alkolizm ve uyuşturucu madde düşkünlüğü bir felaket halini alıyordu. Köylerde barınamayan nüfus, “sanayi şehrinin” etrafında “gecekondular” meydana getiriyor, işsizlik ve sefalet koyulaşıyor, emek hızla ucuzluyor, her türlü içtimaî ve iktisadi garantiden mahrum kalan işçiler, ya zulme boyun eğiyor, veya en küçük bir kıpırdanışta işini kaybediyordu. Böylece, işsizler ordusu gittikçe büyüyor, kapitalist çevrelere karşı gelişen kin ve öfke, “mülkiyet şuurunu” zayıflatıyordu.
- gerçekten de o asırlarda, “emek” iyice ucuzlamıştı; hele kadınların ve çocukların “erkek işçilerin yerini alması” ile büsbütün ucuzlayacaktı ve 19. asrın “korkunç istismarı” başlayacaktı. Maalesef kapitalizmin bu hatası ve oyunu, Batı’da sınıf çatışmaları, isyanlar ve ihtilaller çıkmasına yol açacaktı. Böylece dünya, büyük bir felakete doğru sürüklenirken, kapitalistler, halâ, işin vahametini anlayamayacak, bu içtimaî çatışmaları ve çalkantıları, saptırmak ve şaşırtmak için, ne mümkünse yapacaklar, mücadeleleri “erkek-kadın rekabeti kılığı” içinde soysuzlaştırmak isteyeceklerdi. Böylece kapitalist dünyada yeni kadın tipleri doğacaktı.
- Evet, kapitalizmin bağrından yeni yeni “kadın tipleri” fışkıracaktı. Bir tarafta, kapitalistin biriktirdiği ve ele geçirdiği zenginliklerin üzerine oturan ve dünyaperestlerin arzularına göre süslenen, yaşayan ve lüks arayan, “analık vazifesini” bırakıp “seks hürriyeti” adı altında “altın ilahına (!)” yaranarak “metres hayatı yaşayan” çılgın bir müziğin eşliğinde, başka insanların ıstıraplarını unutarak yaşamaya ve mutlu olmaya çalışan “burjuva kadın tipi”; diğer tarafta, “hem aile içinde çalışan”, hem de “aile dışında çalışan” ve fakat bir türlü aradığı zenginliği ve mutluluğu bulamayan ve gittikçe “proleterleşen ve aileden uzaklaşan” namuslu ve fakat “yorgun ve mutsuz kadınlar”; öte taraftan, korkunç bir propaganda ile meydana getirilen “kaprisli kadın dünyasına” ayak uyduramayan, kocasının kazancı ile istediğini ele geçiremediği için ıstırap duyan, devletin himaye ve desteğini görmediği için kendini ailenin dışına atan, zamanla ailenin, kocanın, çoluk çocuğunun çekilmez bir yük olduğuna inandırılan, evlenmeden de yaşamanın ve mutlu olmanın mümkün olduğuna şartlandırılan ve her türlü istismara açık “proleter kadın”.
- Bugün, her şeye rağmen, kapitalist dünyada, kendini mukaddes aile yuvasına vakfeden “analar” ve “aile kadınları” hâlâ pek çoktur. Ancak, çok yönlü ve maksatlı propagandalar ile “evinde çalışan” ve “ analık vazifesini mukaddes bilen” kadınları, hor ve hakir düşüren açık ve gizli yayınlar kesifleştikçe, bunların sayısı da hızla azalmaktadır. Böylece, kapitalist dünyada, yalnız aile zayıf düşmekle kalmamakta, nüfus artış hızı düşmekte, sahipsiz ve serseri çocuk ve gençlerin sayısı artmaktadır. Ananın ve ailenin fonksiyonlarını yüklenmek isteyen bütün müesseseler yetersiz kalmakta, hippiler, asi gençler, uyuşturucu madde düşkünleri, anarşist ve nihilist bir gençlik cemiyeti sarmaktadır. Analar, bu faciayı görmekte ve maalesef, artık geri dönenememektedirler. Bu konuda, nedense “devlet” vazifesini yapmamaktadır. Birçok sosyoloğun, pedagogun ve psikiatristin çığlığı duyulmamaktadır. HİÇ ŞÜPHESİZ, BU, BİR MEDENİYETİN ÇÖKÜŞÜDÜR!..
SEYYİD AHMET ARVASİ