HAKAN
YalnıZ Kurt
- Katılım
- 12 Şub 2009
- Mesajlar
- 1,922
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Kanla arınırdık
kanla kirleniyoruz
Dünyanın en büyük şehit mezarlığı bizim ülkemizde.
On binlerce evladımızı gömdük Çanakkale’ye kefensiz, mezar taşsız.
Hiçbirine üzülmedik, ağlamadık.
Övündük, gurur duyduk sadece onlarla.
Bir kısmı daha üniversitedeydi, eğitimlerini bıraktılar yarıda ve ölüme koştular, sınıf sınıf, fakülte fakülte...
Üniversiteler mezun veremedi o dönem, çünkü öğrencileri kalmamıştı.
Futbol takımları, sahaya çıkıp asker selamı vermedi, asker selamını siperde verdiler ve öldüler.
Maçlar 11 kişiyle oynanamadı o yıl...
Televizyon daha icad olmamıştı, ölüm haberleri gitmezdi evlere, ölmeyen geri dönerdi, dönmeyenler ölmüş demekti.
Dünyada Çanakkale kadar kanla sulanmış bir toprak parçası yoktur.
Ama o kan kurtarmıştır vatanımızı.
Vatanımızdan önce insanımızı.
Yüzyılların boyun eğmişliğine, acizliğe, suskunluğa, çaresizliğe verilmiş bir yanıttır Çanakkale.
Dökülen kan, bir milleti temizlemiş, arındırmış, yeniden millet haline sokmuştur.
Dökülen kan bu anlamda toprağa kan akıtmak değil, geride kalanlara kan vermektir.
Onların verdikleri kanla kalanlar yaşadılar.
O nedenle bu kanın kıymetini bildiler.
Şehitlerden alınan o kanla bu millet arınıp ayağa kalkmış, Kurtuluş Savaşı’nı vermiştir.
....
Çanakkale’nin üzerinden neredeyse 100, Kurtuluş Savaşı’nın üzerindense 90 yıl geçmiş.
10 milyonluk nüfus 7’ye katlanmış, 70 milyon olmuş.
Telsiz direklerinin yerini internet, televizyon hatları, demiryollarının yerini hava alanları almış.
Artık haber anında alınıyor.
Önce bir haber geçiyor altyazıyla televizyonda, “Gabar Dağı’nda teröristlerle girilen bir çatışmada ....”
Sonra internette “flaş” haber olarak veriliyor.
Ertesi gün gazetelerde bir haber: “Şehitlerimiz....”
Sonra uçakla getirilen bir cenaze, camide toplanmış insanlar, haykıran insanlar, gözyaşlarını tutamayan komutanlar, ne olduğunu anlayamayan bebeler...
Acı.
Bir günlük acı.
Sonra askerimizi şehit eden teröristleri yakalama çabaları.
Büyütülen, genişleyen operasyon.
Kuşatılan dağ.
....
Tam 23 yıldır hep aynı gerçekle yaşıyoruz.
23 yılda şehit olan askerimiz 6 bini geçmiş.
6 bin şehit bizi kendimize getirememiş.
Hayat hep kaldığı yerden devam emiş.
Şehit haberleri ise hayatımıza verdiğimiz bir “acı arası” sadece.
Sorarsanız hepimiz çok üzülüyoruz.
...
Sonra Meclis kürsüsüne kadar çıkmış bir PKK’lı terörist utanmadan konuşuyor: Bu kan dursun, acılar dinsin.
Sonra o teröristin kumanda ettiği aydınlar her gün bir başka “barış” bildirisi hazırlıyor.
Sonra o teröristin partisinin belediye başkanı öldürülen terörist için ambulans gönderiyor.
Sonra o ambulansı gönderen belediye başkanı teröristin cenaze törenini düzenliyor.
Sonra o cenazede imam “şehitlerine” dua ettiriyor.
Sonra...
Sonra...
Bunları da iziliyoruz aynı televizyonlardan.
...
Sonra o teröristlerin aileleri toplanıyorlar bir kaç bin kişiyle, Türk Ordusu’nun aylardır “geçeceğiz, geçiyoruz, geçeriz” deyip de bir türlü geçemediği sınırı geçiyor, Türk Ordusu’nun “gireceğiz, giriyoruz, gireriz” deyip de giremediği Kandil Dağı’na giriyor.
Ve açıklıyor.
Evlatlarımızı vuramazsınız, biz onların canlı kalkanıyız.
...
Sonra yeni bir şehit, yeni bir cenaze, yasa gömülmüş feryat figan bir hane.
Sonra “kanları yerde kalmayacak” sözleri.
Sonra...
Sonrası yok; aslında hep aynı.
Kim öldürüyor evlatlarımızı aslında, teröristler mi biz mi!
23 yıldır evlatlarımızın kanı hep akıyor da durduramıyorsak...
Ve sonra evlatlarımızın kanının nafakasını vermek için bir de televizyondan açık artırma bir bağış kampanyası düzenliyorsak...
Sonra da biz ne büyük milletiz, nasıl da birlik olduk diye böbürleniyorsak...
Cenazeler hep mahallemize geliyor da, bir gün olsun bunca alie toplanıp, çocuklarımızın vurulduğu dağa çıkıp, gelin bizi de vurun diyecek cesareti bulamıyorsak...
Hep ağlıyorsak ama ağlamanın aslında susmak demek olduğunu itiraf edemiyorsak...
Her gün şehit cenazesi kaldırmanın, bu cenazeleri kaldıranlara ne büyük bir onursuzluk yüklediğini, omzumuzda taşıdığımızın şehitlerimizin tabutu değil de bu onursuzluk olduğunu, o nedenle tabutun bu kadar ağır olduğunu duymuyorsak...
Şehitlerimizin akan kanı, bu vatanı da, onları da temizler ama biz geride kalanları, biz geride izleyenleri, biz geride susanları, biz geride bir şey yapamayanları sadece kirletir...
Çanakkale’de akan kanla arınan bir millet, şimdi Güneydoğu’da akan kanla kirleniyor...
Kirleniyoruz...
Kirleniyoruz...
Kirleniyoruz...
kanla kirleniyoruz
Dünyanın en büyük şehit mezarlığı bizim ülkemizde.
On binlerce evladımızı gömdük Çanakkale’ye kefensiz, mezar taşsız.
Hiçbirine üzülmedik, ağlamadık.
Övündük, gurur duyduk sadece onlarla.
Bir kısmı daha üniversitedeydi, eğitimlerini bıraktılar yarıda ve ölüme koştular, sınıf sınıf, fakülte fakülte...
Üniversiteler mezun veremedi o dönem, çünkü öğrencileri kalmamıştı.
Futbol takımları, sahaya çıkıp asker selamı vermedi, asker selamını siperde verdiler ve öldüler.
Maçlar 11 kişiyle oynanamadı o yıl...
Televizyon daha icad olmamıştı, ölüm haberleri gitmezdi evlere, ölmeyen geri dönerdi, dönmeyenler ölmüş demekti.
Dünyada Çanakkale kadar kanla sulanmış bir toprak parçası yoktur.
Ama o kan kurtarmıştır vatanımızı.
Vatanımızdan önce insanımızı.
Yüzyılların boyun eğmişliğine, acizliğe, suskunluğa, çaresizliğe verilmiş bir yanıttır Çanakkale.
Dökülen kan, bir milleti temizlemiş, arındırmış, yeniden millet haline sokmuştur.
Dökülen kan bu anlamda toprağa kan akıtmak değil, geride kalanlara kan vermektir.
Onların verdikleri kanla kalanlar yaşadılar.
O nedenle bu kanın kıymetini bildiler.
Şehitlerden alınan o kanla bu millet arınıp ayağa kalkmış, Kurtuluş Savaşı’nı vermiştir.
....
Çanakkale’nin üzerinden neredeyse 100, Kurtuluş Savaşı’nın üzerindense 90 yıl geçmiş.
10 milyonluk nüfus 7’ye katlanmış, 70 milyon olmuş.
Telsiz direklerinin yerini internet, televizyon hatları, demiryollarının yerini hava alanları almış.
Artık haber anında alınıyor.
Önce bir haber geçiyor altyazıyla televizyonda, “Gabar Dağı’nda teröristlerle girilen bir çatışmada ....”
Sonra internette “flaş” haber olarak veriliyor.
Ertesi gün gazetelerde bir haber: “Şehitlerimiz....”
Sonra uçakla getirilen bir cenaze, camide toplanmış insanlar, haykıran insanlar, gözyaşlarını tutamayan komutanlar, ne olduğunu anlayamayan bebeler...
Acı.
Bir günlük acı.
Sonra askerimizi şehit eden teröristleri yakalama çabaları.
Büyütülen, genişleyen operasyon.
Kuşatılan dağ.
....
Tam 23 yıldır hep aynı gerçekle yaşıyoruz.
23 yılda şehit olan askerimiz 6 bini geçmiş.
6 bin şehit bizi kendimize getirememiş.
Hayat hep kaldığı yerden devam emiş.
Şehit haberleri ise hayatımıza verdiğimiz bir “acı arası” sadece.
Sorarsanız hepimiz çok üzülüyoruz.
...
Sonra Meclis kürsüsüne kadar çıkmış bir PKK’lı terörist utanmadan konuşuyor: Bu kan dursun, acılar dinsin.
Sonra o teröristin kumanda ettiği aydınlar her gün bir başka “barış” bildirisi hazırlıyor.
Sonra o teröristin partisinin belediye başkanı öldürülen terörist için ambulans gönderiyor.
Sonra o ambulansı gönderen belediye başkanı teröristin cenaze törenini düzenliyor.
Sonra o cenazede imam “şehitlerine” dua ettiriyor.
Sonra...
Sonra...
Bunları da iziliyoruz aynı televizyonlardan.
...
Sonra o teröristlerin aileleri toplanıyorlar bir kaç bin kişiyle, Türk Ordusu’nun aylardır “geçeceğiz, geçiyoruz, geçeriz” deyip de bir türlü geçemediği sınırı geçiyor, Türk Ordusu’nun “gireceğiz, giriyoruz, gireriz” deyip de giremediği Kandil Dağı’na giriyor.
Ve açıklıyor.
Evlatlarımızı vuramazsınız, biz onların canlı kalkanıyız.
...
Sonra yeni bir şehit, yeni bir cenaze, yasa gömülmüş feryat figan bir hane.
Sonra “kanları yerde kalmayacak” sözleri.
Sonra...
Sonrası yok; aslında hep aynı.
Kim öldürüyor evlatlarımızı aslında, teröristler mi biz mi!
23 yıldır evlatlarımızın kanı hep akıyor da durduramıyorsak...
Ve sonra evlatlarımızın kanının nafakasını vermek için bir de televizyondan açık artırma bir bağış kampanyası düzenliyorsak...
Sonra da biz ne büyük milletiz, nasıl da birlik olduk diye böbürleniyorsak...
Cenazeler hep mahallemize geliyor da, bir gün olsun bunca alie toplanıp, çocuklarımızın vurulduğu dağa çıkıp, gelin bizi de vurun diyecek cesareti bulamıyorsak...
Hep ağlıyorsak ama ağlamanın aslında susmak demek olduğunu itiraf edemiyorsak...
Her gün şehit cenazesi kaldırmanın, bu cenazeleri kaldıranlara ne büyük bir onursuzluk yüklediğini, omzumuzda taşıdığımızın şehitlerimizin tabutu değil de bu onursuzluk olduğunu, o nedenle tabutun bu kadar ağır olduğunu duymuyorsak...
Şehitlerimizin akan kanı, bu vatanı da, onları da temizler ama biz geride kalanları, biz geride izleyenleri, biz geride susanları, biz geride bir şey yapamayanları sadece kirletir...
Çanakkale’de akan kanla arınan bir millet, şimdi Güneydoğu’da akan kanla kirleniyor...
Kirleniyoruz...
Kirleniyoruz...
Kirleniyoruz...