MG_eVİL
New member
- Katılım
- 20 May 2008
- Mesajlar
- 3,623
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın talimatıyla Deniz Feneri Derneği soruşturması kapsamında Kanal-7 televizyonuna ve grubun diğer şirketlerine dün baskın düzenlendi. Bu operasyon, vicdan sahibi herkesin aklına, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne ve kurucusu Türkan Saylan’ın evine yapılan baskınları getirdi...
***
O baskınların yapılacağı...
Hayatının son günlerini yaşayan ve üstelik defalarca “Ne şeriat, ne darbe” diye haykıran bir bilim insanının “darbecilikle” suçlanacağı...
Sabahın köründe evinin didik didik aranacağı...
Herkesten sakladığı aşk mektuplarına, müzik CD’lerine el konulacağı...
ÇYDD gibi on binlerce öğrenciye burs sağlayan bir derneğin tüm bilgisayarlarının ve burs verilen öğrencilere ait listelerin alınıp götürüleceği...
Bu listelerdeki gençlerin polis tarafından “fişleneceği...”
Derneğin sadece çağdaş eğitim aşkıyla yanıp tutuşan özverili yöneticilerinin gözaltına alınıp, tutuklanacağı...
Atıldıkları nezarethanelerde “terörist muamelesi”ne uğrayacakları...
Baskınlardan bir dakika öncesine kadar bu ülkede yaşayan kimsenin aklına gelir miydi?
***
Oysa...
Almanya’daki Deniz Feneri e. V davasıyla ilgili haberlerin gündemimizin ilk sırasına oturmasının üçüncü yılına giriyoruz.
Bu derneğin Almanya’daki yöneticileri, çarptırıldıkları hapis cezalarını neredeyse tamamlamak üzere...
Alman makamlarının Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği’nin de araştırılmasıyla ilgili resmi talepte bulunmalarının üzerinden ise dolu dolu 9 ay 10 gün (!) geçti...
Kâğıtların küle, günahların sevaba, haramların helale dönüştürülmesi için fazlasıyla yeterliydi bu süre...
Çünkü ÇYDD’ye kimsenin ruhu bile duymadan yapılan “baskın”, Deniz Feneri’ne ve Kanal-7’ye adeta davul zurnayla “Geliyorum” diyor ama bir türlü gelmiyordu!
***
Bilgisayarlar kim bilir kaç kez değişti bu sürede, hesaplar kaç kez “gözden ve elden” geçirildi?
Ve güneşin her sabah doğması kadar doğal hale gelen bu “baskın” nihayet dün gerçekleştirildiğinde acaba ne bulundu?
Kanal-7’nin elemanları, aylardır sakin sakin hazırlandıkları bu baskını, gazetecilere kuru pasta ve limonata dağıtarak kutlamasınlar da ne yapsınlardı?
Bu baskın, onların özlemle bekledikleri “aklanma” baskını değil miydi?
Bakın; hem yeni bir “reklam” fırsatı da çıkmıştı!
***
İşin en komik tarafı bazı yandaş internet siteleri ve televizyon kanalları, yıllardır “Geliyorum” diyen bu operasyonu okuyucularına, “Flaş... Flaş... Flaş... Kanal-7’ye şok baskın” başlığıyla duyurdu...
Kimseyi suçlamıyorum... Sadece sıradan ve saf bir vatandaş olarak soruyorum:
Tüm Ergenekon baskınlarında titizlikle uyulan “gizlilik” ve “serilik” kurallarına, Kanal-7 baskınında da uyulduğunu iddia edecek bir Allah’ın kulu çıkabilir mi?
*****
EMEKLİYE MÜJDE İŞİ!
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, sözüm ona emekli aylıklarındaki dengesizliği ortadan kaldırmak için bir çalışma başlatmış...
Böylece 10-15 yıl önce emekli olanların çok düşük kalan ücretleri, yeni emeklilerin düzeyine çekilecekmiş...
Ne yalan söyleyeyim; emeklilere sadaka gibi üçer beşer liralık zam yapan bir iktidarın, emekli aylıklarının ikiye katlanması anlamına gelen bu projeyi hayata geçireceğine ihtimal bile vermiyorum...
Bu olsa olsa bir “baskın erken seçim” hazırlığı...
Emekliye mamanın ucunu gösterip, “Proje yetişmedi ama bizi yeniden seçersen ilk iş olarak maaşınızı artıracağız” diyecekler...
Sevgili emekliler; sakın bu vaatlere aldanıp borçlanmayın:
Yanarsınız!
*****
GÜNÜN SORUSU
Domuz gribine yakalanıp ölme riski mi, yoksa domuz gribi aşısı olup ölme riski mi daha yüksek?
*****
Kamera neden şart?
Kendisini “Ferhat”, milleti de “Şirin” ilan edip, bu aşkla yanıp tutuştuğunu söyleyen “en büyük devlet büyüğü”, Deniz Baykal’la yapacağı görüşmenin kameralar tarafından kaydedilmesine şiddetle karşı çıkıyor...
Kamera krizinin aşılması için, “Tamam, kamera alınmasın ama görüşmelere ikisinin birlikte belirleyecekleri bir isim tanıklık etsin” diye öneride bulunacağım ama...
Ferhat’ın ne yapıp edip, o “üçüncü kişi”yi de yanına çekeceğinden o kadar eminim ki; böyle bir seçeneği aklıma bile getiremiyorum.
..::MUSTAFA MUTLU::..
***
O baskınların yapılacağı...
Hayatının son günlerini yaşayan ve üstelik defalarca “Ne şeriat, ne darbe” diye haykıran bir bilim insanının “darbecilikle” suçlanacağı...
Sabahın köründe evinin didik didik aranacağı...
Herkesten sakladığı aşk mektuplarına, müzik CD’lerine el konulacağı...
ÇYDD gibi on binlerce öğrenciye burs sağlayan bir derneğin tüm bilgisayarlarının ve burs verilen öğrencilere ait listelerin alınıp götürüleceği...
Bu listelerdeki gençlerin polis tarafından “fişleneceği...”
Derneğin sadece çağdaş eğitim aşkıyla yanıp tutuşan özverili yöneticilerinin gözaltına alınıp, tutuklanacağı...
Atıldıkları nezarethanelerde “terörist muamelesi”ne uğrayacakları...
Baskınlardan bir dakika öncesine kadar bu ülkede yaşayan kimsenin aklına gelir miydi?
***
Oysa...
Almanya’daki Deniz Feneri e. V davasıyla ilgili haberlerin gündemimizin ilk sırasına oturmasının üçüncü yılına giriyoruz.
Bu derneğin Almanya’daki yöneticileri, çarptırıldıkları hapis cezalarını neredeyse tamamlamak üzere...
Alman makamlarının Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği’nin de araştırılmasıyla ilgili resmi talepte bulunmalarının üzerinden ise dolu dolu 9 ay 10 gün (!) geçti...
Kâğıtların küle, günahların sevaba, haramların helale dönüştürülmesi için fazlasıyla yeterliydi bu süre...
Çünkü ÇYDD’ye kimsenin ruhu bile duymadan yapılan “baskın”, Deniz Feneri’ne ve Kanal-7’ye adeta davul zurnayla “Geliyorum” diyor ama bir türlü gelmiyordu!
***
Bilgisayarlar kim bilir kaç kez değişti bu sürede, hesaplar kaç kez “gözden ve elden” geçirildi?
Ve güneşin her sabah doğması kadar doğal hale gelen bu “baskın” nihayet dün gerçekleştirildiğinde acaba ne bulundu?
Kanal-7’nin elemanları, aylardır sakin sakin hazırlandıkları bu baskını, gazetecilere kuru pasta ve limonata dağıtarak kutlamasınlar da ne yapsınlardı?
Bu baskın, onların özlemle bekledikleri “aklanma” baskını değil miydi?
Bakın; hem yeni bir “reklam” fırsatı da çıkmıştı!
***
İşin en komik tarafı bazı yandaş internet siteleri ve televizyon kanalları, yıllardır “Geliyorum” diyen bu operasyonu okuyucularına, “Flaş... Flaş... Flaş... Kanal-7’ye şok baskın” başlığıyla duyurdu...
Kimseyi suçlamıyorum... Sadece sıradan ve saf bir vatandaş olarak soruyorum:
Tüm Ergenekon baskınlarında titizlikle uyulan “gizlilik” ve “serilik” kurallarına, Kanal-7 baskınında da uyulduğunu iddia edecek bir Allah’ın kulu çıkabilir mi?
*****
EMEKLİYE MÜJDE İŞİ!
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, sözüm ona emekli aylıklarındaki dengesizliği ortadan kaldırmak için bir çalışma başlatmış...
Böylece 10-15 yıl önce emekli olanların çok düşük kalan ücretleri, yeni emeklilerin düzeyine çekilecekmiş...
Ne yalan söyleyeyim; emeklilere sadaka gibi üçer beşer liralık zam yapan bir iktidarın, emekli aylıklarının ikiye katlanması anlamına gelen bu projeyi hayata geçireceğine ihtimal bile vermiyorum...
Bu olsa olsa bir “baskın erken seçim” hazırlığı...
Emekliye mamanın ucunu gösterip, “Proje yetişmedi ama bizi yeniden seçersen ilk iş olarak maaşınızı artıracağız” diyecekler...
Sevgili emekliler; sakın bu vaatlere aldanıp borçlanmayın:
Yanarsınız!
*****
GÜNÜN SORUSU
Domuz gribine yakalanıp ölme riski mi, yoksa domuz gribi aşısı olup ölme riski mi daha yüksek?
*****
Kamera neden şart?
Kendisini “Ferhat”, milleti de “Şirin” ilan edip, bu aşkla yanıp tutuştuğunu söyleyen “en büyük devlet büyüğü”, Deniz Baykal’la yapacağı görüşmenin kameralar tarafından kaydedilmesine şiddetle karşı çıkıyor...
Kamera krizinin aşılması için, “Tamam, kamera alınmasın ama görüşmelere ikisinin birlikte belirleyecekleri bir isim tanıklık etsin” diye öneride bulunacağım ama...
Ferhat’ın ne yapıp edip, o “üçüncü kişi”yi de yanına çekeceğinden o kadar eminim ki; böyle bir seçeneği aklıma bile getiremiyorum.
..::MUSTAFA MUTLU::..