KABİR İÇİNDE HAYAL ETTINiZMİ KENDİNİZİ

T

Banned
Katılım
8 May 2006
Mesajlar
3,665
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
Tabut içinde 'hayal ettim' kendimi
Giydim sonra yakasız beyaz gömleğimi
Yıkadılar beni,temizlediler...
Üzerime yeşil çarşafımı gerdiler..!





Yeniden koydular beni,tabuta..!
Bir kalabalık arkada,bir kalabalık altımda
Kimi ağlıyor,kimi gülüyor arkamdan,
Ruhum onları izliyor tabutumdan....!
-Ne yaptığını bilmeden...!





Ve koydular beni en sonunda zafer arabama
Selamlıyorum,seveni,sevmeyeni,bırakarak arkamda
Yanımda iki kişi tutuyorlar küflü tabutumu...!
Bir rüzgar zerresi,havalandırıyor yeşil örtümü..!





Ve yollar çıktı,en sonunda köyümün toprağına
Toprağımın üstündeki o yaşlı hana...!
Üstünde yosun var,musalla taşının...
Ağacın gölgesinde -ne güzel bir portre..!





Kalabalık besmeleyle koydu,beni yosunlu taşa
Beş kişi durdu başımda,elleri tabutta..!
Dostlar baktı,solmuş yüzüme...!
Kimi güldü,kimi üzüldü halime,
-Sanki ben değildim 'o'..!





Biraz zaman geçti ve vakit geldi...
İkindi okundu,taşta ilk ve son kez...
Namaz kılındı,bekledim musallada tabutumu,
-Sanki ben değildim 'o'..!





Ruhum sabırsızlandı,bir an...
Vermek istedi hesabını hemen o an!
Ve Allahu ekber denildi,
Önde tabutum,arkamda hoca ve halk...
Tabuttaki bana niyet edildi..!





Ruhum bir gökte bir yerde...!
Namazını uzak bir köşeden izlemekte...
Namazda bitti,yapıştı bölük tabutuma...!
Ve artık sona gelindi...!





İki kişi atladı,yatacağım mekana
Ve bedenimi indirdiler,yavaşca oraya,
Önce başımı sonra ayağımı çözdüler..!
Dualarla üzerime tahtaları çektiler...
Burası ne kadar da soğuk..!





Son tahtayı koymadan girdim kabrime,
Dinledim karanlıktan,kazma kürek sesini..
Dinledim,amin amin diye inleyen dilleri
Ve bir sessizlik çöktü üzerime..!





Anladım ki! kimseler kalmamıştı ortalıkta...!
Biraz bekledim! belki bir belki iki nefes
Ve bir yerden bir ses geldi..!
Ruhum hemen yanımda ki cesede girdi!





Panikten vurdum başımı tavana..!
İşte anladım öldüğümü en sonunda..!
Ve melekler geldi,sınav başladı...!
Kabir içinde hayal ettim kendimi...!​


“Her nefis ölüm tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (Al-i İmran; 185 )

“De ki; Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da hem gizliyi hem de aşikarı bilen Allah'a döndürüleceksiniz.” (Cuma; 8)

Başka bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

“Her nefis ölümü tadacaktır.” (Al-i İmran; 185)


Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur:

“Eğer hayvanlar, ölüm hakkında insanoğlunun bildiklerini bilselerdi, onlardan semiz bir et yiyemezdiniz.” (Beyhaki)

Ölüm her insanın karşılaşacağı bir olaydır. Allah-u Zülcelal’in yaratmış olduğu her canlı mutlak surette ölümü tadacaktır. Mademki her nefis ölümü tadacaktır, öyleyse onun gereğini yerine getirmek gerekir. Peki onun gereği nedir? Onun gereği Allah-u Zülcelal’in bildirmiş olduğu emir ve nehyleri yerine getirmek ve ölümden gafil kalmamaktır. Çünkü ölümden gafil kalan kimse, ölüm anı ve ölümden sonrası için hiçbir hazırlık yapmaz.

Abdullah bin Ömer (R.A)'den rivayet edildiğine göre; Bir adam, Hz. Peygamber (S.A.V)'e gelerek:


“Ya Resulallah! İnsanların en akıllısı ve en dirayetlisi kimdir?” diye sorunca; Hz. Peygamber (S.A.V) buyurdu ki: “Ölümü en çok hatırlayan, ölüme en çok hazırlanandır. İşte bu kimseler hem dünya, hem de ahiret şerefine nail olmuşlardır.” (Taberani)


Esasen insana, nasihat olarak ölüm yeter. Çünkü ölüm, çok ibretli bir olaydır. Eğer ki insan ölümden herhangi bir ibret ve nasihat almıyorsa, bu kalbinin katı olmasından dolayıdır. Onun için ölümü çok hatırlamak lazımdır.


Halife Ömer b. Abdulaziz, daima alimleri bir araya toplar, ölümden bahsettirir, ölümü duyunca da ıslak bir kuşun ıslaklığını gidermek için çırpınması gibi çırpınırdı. İbn-i Şirin’in yanında ölümden bahsedildiği zaman, kendisi ölmüş gibi uyuşurdu.

Ölümü düşünmek ve onu kalbe yerleştirmek için en faydalı yol; daima akrabalarının, arkadaşlarının, dost ve ahbablarının ölümünü ve toprağın altındaki hallerini düşünmektir.


Hasan-ı Basri şöyle demiştir: “Ölüm meleği, her eve günde üç kere bakar. O evde kim rızkını bitirir ve ömrünü tüketirse onun ruhunu alır. Melek, onun ruhunu alınca, evdekiler onun için ağlamaya başlarlar. Melek evden çıkarken dönüp onlara şunu söyler: “Bu benim bu eve son gelişim değildir. Ben hepinizi alıp götürene kadar buraya gelip gideceğim.” Ev halkı meleğin bu sözünü duyabilselerdi, öleni bırakıp kendileri için ağlarlardı.”

Ömer bin Abdülaziz demiştir ki: “Her gün sabah veya akşam, Allah'ın divanına giden birini yolcu ettiğinizi görmüyor musunuz? Onu yerin bir çukuruna koyarsınız. Yastığı topraktır. Dostlarını geride bırakmış ve maişeti kesilmiştir.”

Ölümün kalbe yerleşmesinin bir yolu da dünyanın geçici olduğunu ve kabir hayatını düşünmektir. İnsan şayet dünyanın geçici olduğunu ve bir gün ölümle sona ereceğini ve vücudunun kabirde çürüyüp toprak olacağını düşünürse, ölümden hiç gafil olmaz.

Rivayet edilmiştir ki; İbn-i Muti bir gün evine bakarken evin güzelliğine hayran kaldı ve sonra hüngür hüngür ağlayarak şöyle dedi: “Allah'a yemin ederim ki, eğer ölüm olmasaydı, seninle mutlu olur, sevinirdim. Eğer varacağımız kabirlerin darlığı olmasaydı, dünya ile gözlerimiz aydınlanırdı.”

Anlatıldığına göre bir zengin güzel bir köşk yaptırmıştı. Onu hazır hale getirince, tanıdığı bir alimi götürüp onu gezdirdi. Alim, köşkü gezdikten sonra adama: “Köşkün çok güzeldir. Fakat bir kusuru vardır ki, bütün güzelliğini gölgelemiştir.” dedi. Adam telaşla: “Bu kusur nedir?” diye sorunca, alim şu şekilde cevap verdi: “O kusuru şimdiye kadar hiç kimse giderememiştir. O, ölüp burayı terketmektir.”

Dünya bir saatten ibarettir. Bu dünyaya aldanıp baki olan ahiret hayatını tehlikeye atmak çok yanlıştır. Akıllı ve Allah-u Zülcelal'in rızasına talip olan kimseler, bütün bunlara bakarak, ölümü hatırlayıp, yolculuğunun uzunluğunu düşünerek, taat ve ibadete sarılarak, ahiret hayatı için hazırlık yapmalıdır.

Ahirete gidip, orada pişman olarak, ölümü temenni etmektense, bu dünyada pişman olup ölüme hazırlanmak daha iyidir.


Rivayet edilmiştir ki: İsrailoğullarından bir adam, büyük bir servet biriktirdi. Ölümü yaklaştığı zaman çocuklarına: “Servetimin her türünden bana getirin.” dedi. Çocukları, servetin her çeşidinden getirip adamın önüne koydular. Adam bu malları görünce ağladı. Azrail (A.S) onu böyle görünce şöyle dedi: “Seni böyle ağlatan nedir? Sana bu serveti veren Allah’a yemin ederim ki, ruhunla bedenini birbirinden ayırmayıncaya kadar evinden çıkmayacağım.”

Bunun üzerine adam: “Ne olur bana mühlet ver de servetimi hak yolunda dağıtayım.” dedi Azrail (A.S) buna karşılık şöyle cevap verdi: “Olmaz! Fırsat kaçtı. Sana verilen mühlet bitti. Ecelin gelmeden evvel bunu yapacaktın.”


Görüldüğü gibi, adam ölümü anı gelip bu biriktirdiği mallardan ayrılacağını anladığı vakit, ebedi olan ahiret hayatı için bir şey biriktirmeye çalışmadığı için fakirliğini gördü ve Azrail (A.S)’den mühlet istedi.

Oysa Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:


“Ecelleri geldiği zaman da, onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de ileri geçebilirler.” (Nahl; 61)

Buna göre, bir gün ölümle karşılaşacağının kesinliğine inanmış olan bir kimse bir yandan salih ameller işlerken diğer yandan da günahlardan kaçınarak ölüme hazırlanmalıdır.

Unutmayalım! insanın dünyada yaşadığı hayatın her anının hesabını vereceği o büyük gün mutlaka gelecektir. Ölüm, dünya hayatının tüm güzelliklerinin son bulduğu bir andır, ama aynı zamanda da ahiretteki sonsuz yaşamın başlangıcıdır.

O gün Allah'a ve karşılaşacakları bu güne inanmış olanların ruhu hamurdan kıl çekmek gibi, inkar edenlerin ruhu ise diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilir.

Ayet-i kerimede:

“Beni zikredin, bende sizi zikredeyim.” (Bakara; 152)

buyurulmuştur. Bizim O’nu zikretmemiz, dünyadayken O’nun emirlerine itaat edip, Salih amelleri işleyip günahlardan kaçınmamızdır. O’nun bizi zikretmesi ise, bu zor yerlerde imdadımıza gelmesi ve bizlere yardım etmesidir.

O halde akıllı bir insan gibi nefsine sor; ruhunun hamurdan kıl çekmek gibi kolay çekilmesini mi, yoksa diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilmesini mi istersin. Tabi ki nefis güzel olanı ister.

O zaman anlatılanları sadece okumakla kalma, kalp gözüyle görerek yaşa ve o gün için salih amel işleyerek hazırlık yap.

Çünkü her şeyin üzerinde insanın en büyük kazancı kuşkusuz Allah’ın rızasıdır.



 
Allah razı olsun geniş ve kapsamlı bir paylaşım olmuş...
 
güzel paylaşım.
"ölmeden önce ölünüz" hadisi şerifini anlamayı ve yaşamayı nasip etsin Allah.
 
Hatırlatman güzel olmuş ölümünde olduğunu

''ÖLÜM DE VAR '' sözünü ekmek teknesi dizisinden hatırlar ve hep söylerim.Yalnız,
Allah herkese hayırlı ölüm nasip etsin.
 
cidden cok gusel bir yazı sağol eline saglık
hep olmeyecek gibi yasıyoruz malesef halbuki olumun ne zaman gelecegi hic belli olmuyor
 
Ölümü her gün 15-20 dk. düşünmek lazımdır. Böylece dünya Ahiret dengesi sağlanmış olur.Allah Dostları bunu her gün yaptırmaktadır.
 
Ben de denedim bunu ve insanın kendine çeki düzen vermesinde çok tetikleyici bi rol oynadığını rahatça söyleyebilirim...

Allah bizleri, Ölümü hayatı boyunca unutmayanlardan eylesin...
 
Geri
Üst