kısaca abdullah gül

MULC

New member
Katılım
18 Ocak 2008
Mesajlar
32
Reaction score
0
Puanları
0
Çocukluğundan itibaren bir şeriatçı militan; başından itibaren bir Cumhuriyet düşmanı

Abdullah Gül, bazılarının iddia ettiği gibi “uzlaşma” ve “hoşgörü” temsilcisi değildir. Tam tersine gençliğinden itibaren gerici bir militandır. Bugün ise kurulan Kürt-İslam faşizminin bir numaralı liderlerindendir. Zaten o faşist oligarşinin hiyerarşisi içinde farklı bir ismin Cumhurbaşkanlığına önerilmesi mümkün değildir. Abdullah Gül bugün çok kıvrak. Adeta bin bir suratı var; ama onun kim olduğunu tek tek hatırlatmak da bizim görevimiz.

Abdullah Gül neredeyse çocukluğundan itibaren Milli Görüş militanıdır. Babası Erbakan’ın partisi MSP’den milletvekili adayıdır. Aileden gerici bir eğitim alır.

Abdullah Gül, İBDA-C terör örgütünün fikri rehberliğini yapan Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Gençliği hareketinin üyesidir. Büyük Doğu dergisinde “Cihad” konulu mektupları ve yazıları yayımlanır.

1980’de okutmanı olarak bulunduğu Sakarya Meslek Okulu’nda gerici faaliyetler düzenlediği ve yasadışı bir şekilde çocuklara şeriat propagandası yaptığı için soruşturmaya uğrar ve hapse atılır. Ancak Turgut Özal’ın devreye girmesi ve cunta lideri Kenan Evren’den rica etmesi sonucu yasadışı bir şekilde dışarı salıverilir ve apar topar Özal tarafından yurtdışına gönderilir.

Bu dönem 17 yaşındaki çocuklar bile sahte raporlarla asılırken, Türk gençlerini şeriatçı örgüt propagandasıyla zehirleyen bu şahıs, Özal ve Evren’in kıyağıyla cezaevinden alınıp, adeta ödül ve eğitim amacıyla yurtdışına gönderilir.

Kısacası Kürt-İslam faşizminin tüm diğer oligarkları gibi Abdullah Gül de, bir Kenan Evren Çocuğu. Bazılarının iddia ettiği gibi Abdullah Gül’ün İsrail ve ABD bağlantısı, Refah Partisi’nin kapatılmasından sonra değil, çok daha önce, yine kendisi gibi Milli Görüşçü olan başka bir Amerikan işbirlikçisi Turgut Özal ve bizzat ABD başkanının “our boy” yani “bizim oğlan” dediği Kenan Evren vasıtasıyla kuruldu.

Zaten Abdullah Gül, şeriatçı Refah Partisi’nin ve Fazilet Partisi’nin kapatılmasının en büyük nedenlerinden biriydi. Hem Cumhuriyet karşıtı sözleri hem de eylemleri dava dosyalarında büyük yer kapladı.

Abdullah Gül, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı en büyük irticai provokasyon ve isyan denemelerinden biri olan “türban eylemlerini” bizzat başlatan ve planlayan kişiydi. Karısının türbanını bahane ederek türban eylemlerinin baş kışkırtıcılarından biri olarak meydanlarda yer almıştır.

“Cumhuriyet’in sonu geldi”

Abdullah Gül, Refah Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı olduğu 1995 yılında İngiliz The Guardian gazetesine “Bu, Cumhuriyet döneminin sonudur. Laik sistem çökmüştür ve onu kesinlikle değiştirmek istiyoruz.” diyerek Cumhurbaşkanlığı makamını işgal ettiğinde bizzat Cumhuriyeti yıkacağını yıllar önce hiç gizlemeden yabancı efendilerine açıklamıştı.

Şimdi bu sözünü inkâr etse de, bu sözleri sarf ettiği mülâkatı yapan İngiliz gazeteci kayıtları açıklayabileceğini ve sözlerin aynen Abdullah Gül’e ait olduğunu söyleyince kendisi sessiz kalmayı tercih etti.

Zaten geçmişteki sözleri kendilerine hatırlatılınca ya inkâr eder ya da “değiştik” diye kıvırırlar. O çok meşhur pop şarkısının da dediği gibi:

“Binlerce dansöz var…”

Yine aynı yıl Milliyet gazetesine verdiği mülâkatta zaten benzer sözleri tekrarlamış ve açıkça ilan etmişti:

“İslam’a aykırı kanun kalkacak!”

Abdullah Gül, adaylığını savunurken karısının türbanın özel bir mesele olduğunu iddia etti. Ancak anlaşılan Türk Devleti’ne ve laikliğe kinini özel alanda tutamamış olacak ki, her türlü uluslararası alana ve emperyalist platforma türban meselesini karısıyla birlikte kendisi taşıdı.

Gül, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı karısının AİHM’de açtığı türban davasında bizzat taraf olmuş, Başbakan olmasına rağmen Leyla Şahin’in türban davasındaki Türk Devleti’nin savunmasını baltalamış, karısı Türk Devleti’yle uluslararası mahkemede hesaplaşan ilk Başbakan olma şerefine (!) nail olmuştu. Karısının türban davasını kaybedeceği kesinleşince de yine devleti suçlu ilan ederek davadan vazgeçmişlerdi.

Daha “uzlaşmacı ve laikliğe saygılı” ilan edilen Abdullah Gül, kendi kızını liseye bile perukla gönderecek kadar yobaz bir zihniyete sahiptir.

Ve hepsinden önemlisini unutmamak gerekir ki, aynı Abdullah Gül, ellerinde Danıştay cinayetinin kanını taşımaktadır. Danıştay’ın türban ile ilgili aldığı karar üzerine kışkırtıcı bir konuşma yapmış, yargı bağımsızlığını tamamen ayaklar altına almıştı. Gül, Danıştay üyelerini diktatörlükle suçlamış, “kamuoyunun bu yanlışı düzelteceğini” ilan ederek Danıştay üyelerini Kürt-İslamcı teröristlere bizzat hedef göstermişti. Nitekim bu azmettirici konuşmanın üzerinden daha üç ay geçmeden Cumhuriyet tarihinin en küstah ve hain gerici saldırısını Kürt-İslamcı terörist Alparslan Aslan Danıştay üyelerine karşı işlemişti.

Emperyalizme karşı en itaatkâr ve teslimiyetçi bakan

Abdullah Gül, sadece gerici değil, iflah olmaz bir Batı işbirlikçisidir. Zaten Cumhurbaşkanı olamamasına en çok ABD ve AB’deki dostları üzüldü.

Tayyip Erdoğan ile birlikte Gül, ABD ve İsrail talimatları doğrultusunda 28 Şubat’ı tasfiye etmek için kendi hocalarını bile harcayarak AKP projesini üstlenmişti. ABD’nin bu atlara niçin oynadığı kısa sürede ortaya çıktı.

Abdullah Gül, Başbakanlığı döneminde kardeş Irak halkının kanını dökmek için ABD’nin istediği tezkereyi TBMM’den çıkarmaya çalışmış ve Anayasa’ya rağmen Türkiye’ye 80 bin ABD askerini yerleştirip fiilen ülkemizi işgal ettirecek ve parçalatacak bir icraatın sorumluluğunu üstlenmişti. Aslında sırf bu eylemi bile Yüce Divanlık bir vatana ihanet suçudur.

Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm tezlerini ve devlet politikalarını terk etmiştir. “Bir adım önde olmak” politikası adına Türkiye’ye karşı Ermeni, Rum ve Kürt tezleri bizzat Dışişleri’nin politikası haline getirilmiştir. Emperyalizme karşı en teslimiyetçi ve düşkün politika Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanlığı döneminde yaşanmıştır. Bakanlığı döneminde Dışişleri’nde gerçekleştirdiği temizlik ve tarikatçı kadrolaşma hareketi Cumhurbaşkanı olursa neler yapacağının göstergesidir.

Abdullah Gül, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a hasta yatağında zorla Annan Planı’nı imzalatmaya çalışmış, Milli Dava’ya karşı ihanet politikasını ABD ve AB emirleri doğrultusunda açıkça yürütmüştü. Daha sonra Rauf Denktaş ABD’deki hastanede yaşadığı olayları inanılmaz ve utanç verici olduğunu ve kendisine açıkça tıbbi suikast planlandığını açıkladı. O sırada Rauf Denktaş’ı uzlaşmazlıkla ve Türkiye’nin önünde taş olmakla suçlayan Abdullah Gül’ün bu suikastta payı var mı hâlâ açığa çıkarılmadı.

Abdullah Gül, Türk Ordusu’nun mensuplarının başına K. Irak’ta ABD askerleri ve peşmergeler haince saldırıp çuval geçirirken, Kayseri’de mantı ziyafeti çekmiş ve olayı adeta keyifle izlemişti. Aslında bu operasyon bir ABD-AKP-PKK-Barzani operasyonuydu. Nitekim bugün KDP ve Barzani, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığını açıkça destekleyerek ve Türk Ordusu’nun uyarısını kınayarak artık kimsenin saklayamayacağı şer ittifakını açıkça ortaya sermektedir.

Bunlar yurtdışındaki dostlarıdır. Yurt içindeki dostlarını bulmak için Abdullah Gül’ü destekleyen ve Genelkurmay’ın bildirisini “demokrasi” adına protesto eden PKK uzantısı ve taşeronu örgütlerin toplantılarına bakılabilir.

Kürtçü bölücülerle dost Cumhurbaşkanı adayı

Zaten aynı Abdullah Gül PKK’lı teröristlere açıkça destek olup, Mehmetçik’in kanına giren ve her fırsatta Türkiye’yi tehdit edip toprak talep eden Barzani’yle Türk Ordusu’nun tüm itirazlarına rağmen görüşeceklerini ilan etmiş, “Düşmanla bile oturur, görüşürüz.” diyerek Kürt-İslamcı zihniyetini açığa çıkarmıştı. Dostlar birbirini asla unutmuyor.

Abdullah Gül, terör örgütü PKK üyeliğinden hüküm giymiş Leyla Zana’yı sırf AB emretti diye dışarı salmış ve makamında ağırlamıştı. Kısacası ister PKK’lı ister Barzanici ister Talibanici olsun, her türlü Kürt ırkçısı ve bölücüsü Abdullah Gül’ün dostudur.

Abdullah Gül, Ermeni Diyasporasıyla birlikte Hrant Dink’in cenazesini Türklüğe ve Türk Devleti’ne karşı bir hakaret gösterisine dönüştüren provokasyonun baş tertipçilerindendir. Eski ASALA mensuplarının dahi cenazeye gelebilmesi için yurtdışındaki Ermeni militanlarını havaalanlarının VIP salonundan Türkiye’ye sokturtmuştur.

Türklüğe ve Türk ulusal kimliğine karşı her şeriatçıda olan o bitmez tükenmez kin Abdullah Gül’de de vardır. Şu sözleri söyleyebilen bir mürtecinin PKK’lılar ve Barzanicilerle bir araya gelmesini kim yadırgayabilir:

“Çukurca’da dağa ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene!’ diye yazmışsınız. Maalesef resmi ideoloji, Türk milliyetçiliği şeklinde kendisini ırki taassup (ırkçı yobazlık) olarak tezahür ettirmiştir.”

Abdullah, bu sözleri de inkâr eder; ama yalanlama aklına ancak Genelkurmay’ın uyarı bildirisinde geçen “Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, ‘Ne mutlu Türk’üm diyene!’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.” hatırlatmasından sonra gelir.

Yine de yalanlamanın da yalan olduğu hemen ortaya çıkar. DEP’li Remzi Kartal ve DYP’li Baki Tuğ ile katıldığı konferansta bu sözleri söylemiş ancak bu konferansı bile inkâr etmesi üzerine Baki Tuğ yalan söylediğini, bu sözleri kelimesi kelimesine sarf ettiğini açıkladı.

Hep aynı... Deniz yılanı gibi kaygan nesnelerin aslında dini İslam taktikleri takiye değil. Tersine dinleri takiye taktikleri ve maskeleri İslam…

Kürt-İslam faşizmine geçit yok

Abdullah Gül, Erbakan’ın kayıp trilyon davasının sanığıdır; ancak dokunulmazlık zırhıyla Erbakan’ın giydiği hükümden korunmuştur. Ve ne hikmetse Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesinden sadece birkaç önce acelece hakkında beraat kararı çıkarılmıştır. 1980’den beri korunan ve önü açılan bir ABD çocuğudur kendisi. Ancak şimdilik önü kesilmiştir.

Kısacası Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın zihniyeti arasında hiçbir fark yoktur. İkisi de Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyete karşıdır. Bunu “değişmeden” önce ve sonra defalarca bizzat kendi sözleri ve eylemleriyle kanıtlamışlardır.

Türk Milleti sadece Tayyip Erdoğan’a değil, bu Kürt-İslam faşizmi zihniyetine karşı olduğunu milyonların tepkisiyle göstermişti. Önemli olan sadece Çankaya’yı korumak değil, Türkiye’ye “Büyük Kürdistan” ve ılımlı Hilafet özlemcilerine karşı savunmaktır. Türkiye’yi ABD emperyalizminin sömürgeci işgal ve parçalama planlarına teslim etmemektir.

Türk Milleti buna izin vermeyecek. Gücünü gösterdi; ancak bu güç dağınık ve örgütsüz. Düşmanın ise bin bir tane taktiği ve arkasında dağılmasını engelleyen efendisi ABD emperyalizmi var. Türkiye’yi seçimlerin veya büyük mitinglerin değil, 2. İstiklâl Savaşı’nın ve Atatürkçü devrimin kurtaracağı netleşiyor. Sokaklara inen dev halk gücünün bu süreçte dev halk örgütüne dönüşmesi kaçınılmaz.

alıntı: 07.05.2007 ali özsoy
 
arkadasım ıddanamelerın de dıkkatlı ol elınde delıl v eyazılı belge olmadan boyl eseyler sacmalama mılletın basını bela sokma varmı gcerlı bır delılın belgen ıyı ozaman bnede dıyorumkı MULC tam bır turk dusmanı hade bakayım ıspatla bana bunu kolaydır camur atmak dıkkatlı olllllllllll
 
arkadasım ıddanamelerın de dıkkatlı ol elınde delıl v eyazılı belge olmadan boyl eseyler sacmalama mılletın basını bela sokma varmı gcerlı bır delılın belgen ıyı ozaman bnede dıyorumkı MULC tam bır turk dusmanı hade bakayım ıspatla bana bunu kolaydır camur atmak dıkkatlı olllllllllll

ispat mı önemli diil ispat biri güzel müzikli alıntılı satfatlı video yayınlar yuotubede al sana kanıt öyle devletin veyatta bazı resmi kuruluşların söylediği ve aldıgı kararlar önemli diil yeter ki düşmanca olsun hersey kanıt olur her neyse bazı seyleri hazmedemiyolar kendilerine soda tavsiye ederim hersey yerli yerinde böyle öcü edebiyatıyla milleti galyana getirerek ülkeyi germenin faydası olmaz kimseye.bu chp zihniyetinden kurtulun artık

kısaca abdullah gül uzunca

t.c cumhurbaşkanı abdullah gül artık bazı gercekleri anlamanın vakti gelmedi mi
 
http://www.hackhell.com/showthread.php?t=400565&page=2

bu linkte gül ün bizzat kendi ağzından çıkan kelimelerle yapılmış ropörtaj var buyur oku

yazıyı baştan sona okursan orda hayal ürünü hiç birşeyin olmadığını görürsünüz herşey geçmiş tarihlerdeki olmuş olayların anlatımıdır tarihi yok saymazsınız herhalde
 
Bu Kafaları İyi Tanıyın !... - Emin ÇÖLAŞAN




Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yasal ve anayasal yetkisini kullanarak AKP için kapatma davası açtı. Böylece görevini yerine getirdi. Şimdi bu işin ön sırasında iki isim var. Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan. Bunların geçmişini ve kafa yapılarını iyi bilmek, iyi irdelemek gerekiyor. İşte o zaman karşımıza korkunç bir tablo çıkıyor. Önce ( Burada 20 Şubat 2008 günü çıkan yazımda da vurguladığım örneği yineleyerek ) Abdullah Gül'den başlayalım.

Elimde "Türkiye'nin Milli Bütünlüğü ve Güvenliği" isimli bir kitap var.

O günlerde Refah Partisi milletvekili olan Bay Abdullah Gül, düzenlenen bir seminerde konuşma yapıyor. Öteki konuşmacılar gibi, onun da sözleri banttan çözülüp kitap haline getiriliyor. Şimdi devletin başına terfi ettirilen, MHP oyları ile Cumhurbaşkanı yapılıp Atatürk'ün makamına oturtulan bu şahsın söylediklerine bir bakalım...Bakalım da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan davada ismi geçen şahsın kafasının ardındakileri biraz olsun görelim.

Beyefendi konuşuyor. Özetliyorum:

" Yüzyıllardır bu coğrafyada yaşayan insanlarımızın İslami değerlerle yoğurulduğu, İslami değerlerle kimliğini bulduğu apaçık bir gerçek. (Türklük gibi bir kavram kafasında yok!) Bugün Türkiye'de bir sistem bunalımı var. Kendi bünyesine uymayan, kendi değerlerine zıt ve zoraki uygulanmaya çalışılan ve halka zorla diretilen bir sistem. (Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni kastediyor.) Bu sistemin bünyemize ne kadar zıt olduğunu görüyoruz. Halkına zıt, halkı ile barışık olmayan, ona düşman bir sistem içerisindeyiz. " ( Cumhuriyet rejimi ! )


İnciler döktürmeyi sürdürüyor:


"Hepinizin bildiği gibi cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik ve laiklik olarak bunları özetleyebiliriz. Ama işin ilginç yanı şu ki, bu milletin halkı, bu millet bir araya gelip de biz devletçi olalım, biz laik olalım, biz millyetçi olalım diye böyle bir karar vermemişler. Bu ilkeler hep bu halka bir zorlatma şeklinde dayatılmış ve uzun süre öyle devam etmiş. Tam halka zıt bir yönetim. Türkiye'nin bir Irak'a, Libya'ya benzeyen çok yanları var. Neden? Aynı tek adam pozisyonu. (Atatürk'ü Saddam ve Kaddafi ile kıyaslamaya yelteniyor.) Bugün gidin, Irak'ta da, Libya'da da, Suriye'de de tek insanın resimleri vardır her yerde. Her yerde tek insanların heykelleri vardır." ( Fakat korkusundan Atatürk'ün adını ağzına alamıyor ! )


Sonra milliyetçilik konusundaki engin görüşlerini açıklamaya başlıyor:



"Milliyetçilik öyle olmuş ki, Türkçülük şeklinde alınmış. Mesela bunları açık söylemek zorundayım, 'Ne Mutlu Türküm diyene' lafını tutup her yere yaza yaza Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür. (Bu fikirleri taşıyan şahıs MHP desteği ile Çankaya'ya çıkarıldı.) Şimdi ne gariptir ki seyahat ederseniz Doğu ve Orta Anadolu'ya geldikçe 'Önce Vatan' yazdığını (görürsünüz), batıya gittikçe hiç rastlamazsınız bunlara. Yani bunlar zorla, halkın kendi inanç değerleriyle bütünleşmeyen bir dünya sistemini halka zorla kabul ettirmektir." ( Önce Vatan ilkesini bile reddetmekten sıkılmıyor. İşin matrak tarafı, bu şahıs şu andaki konumu nedeniyle Başkomutan! Allah selamet versin. )


Daha sonra din konusunda ahkam kesmeye başlıyor:


"Şu da bir gerçek ki, en birleştirici unsur din olmuştur. Ama Türkiye'de resmi ideoloji tarafından devamlı tehdit altına alınmış. (İnsaf, insaf, Allah'tan kork.) Türkiye'nin bütünlüğünü tehdit eden, en ziyade tahribatı vermiş olan sistemin ilkelerinden birisi de LAİKLİK ilkesidir, LAİKLİK olayıdır. Din ve din dediğimiz İslam, Türkiye'de potansiyel tehlike olarak görülmüştür. Maalesef Türkiye bunun örnekleriyle doludur. Zaten Türkiye'de en çok çiğnenen şey hukuk olmuştur. Bu din düşmanlığını esas alan ve hukuk tanımayan uygulama, İslam inancı ve ahlakı ile yoğurulmuş halkımızı da tabii dışlamıştır. Özellikle onu kendi hayatında yaşamak isteyen insanları devamlı dışlamış, devamlı bunlara karşı kapılar kapatılmıştır." ( Geçmişte Laiklik karşıtı olduğunu söyleyen şahıs, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan davaya şimdi tepki gösterebiliyor ! )


Sonra sözü sıkmabaşa getiriyor:


"Üniversitelerdeki bugünkü durum. Şimdi siz bunu hangi demokrasi ile, hangi hukuk nizamı ile, hangi insan hakları ile bağdaştırabilirsiniz ? Sadece kılık kıyafetinden dolayı, sadece dini inançlarından dolayı üniversite kapılarından geri çevrilen, diplomaları verilmeyen bir sürü Türkiye'nin genç kızları." ( Anımsayın, karısını sıkmabaş fotoğrafla üniversiteye kaydettirmek istemiş, bu istem geri çevrilince karısına Türk devleti aleyhine AİHM'de dava açtırmış ve l00 bin dolar tazminat istemişti. Başkaları tarafından açılan türban davalarının kaybedilmesi üzerine davayı geri çekmek zorunda kalmışlardı. Bunlar böyledir.)

Cumhurbaşkanımız ve Başkomutanımız Abdullah Gül daha sonra irtica nedeniyle TSK'dan çıkarılan subaylardan dem vurmaya başlıyor:


" Dini inançlarından dolayı, dindar olan bir subaya da siz eğer kendi ordunuzda hayat hakkı vermiyorsanız, çeşitli dolaylı yollarla bunu açıkça söylemeden onu eğer safdışı ediyorsanız, sanki safra atar gibi, sanki ajan yakalamış gibi onları eğer ayıklıyorsanız, siz o zaman bu ülkenin bütünlüğünü, bu ülkenin devamını nasıl temin edersiniz." ( Türk Ordusunun başkomutanlık makamı şimdi bu kafaya emanet ! )
Beyefendi konuşmasını kafasındaki "Osmanlılık" ve "İkinci Cumhuriyetçilik" kavramlarına övgü düzerek bitiriyor: " Bu açıdan bu ikinci cumhuriyet, yeni Osmanlıcılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı olarak görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum."


VE TAYYİP !..


Partisi hakkında Anayasa Mahkemesinde açılan davada ismi baş sırada yer alan, partisini laikliğe karşı bir odak haline getirdiği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından vurgulanan Tayyip de, AKP öncesinde çok hızlı arkadaşlardan biri! Sözlerini yine belgeden, "İkinci Cumhuriyet Tartışmaları Röportajları" isimli kitaptan yayınlıyorum. Bu bir soru cevap. Kendisiyle söyleşi yapılıyor, sorular soruluyor ve yanıt veriyor. Özetliyorum. İlk sözleri Abdullah Gül'le aynı doğrultuda:


"Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihine çok kestirme bir biçimde kuşbakışı baktığımızda, rejimin yüz aklığı ile çıktığını söyleyemeyiz." Sonra bombayı aniden patlatıyor. Şimdi "Demokrasi" nutukları atan, özgürlüklerden dem vuran Tayyip'in şu sözlerini lütfen çok dikkatle okuyunuz...Çünkü gerçek niyeti burada yatıyor: "Demokrasi bugüne kadar bazen bir amaç, bazen bir araç olarak görülmüştür. Bize göre demokrasi ancak bir araçtır. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin seçiminde bir araçtır. ( Örneğin şeriat rejimine demokrasiyi araç olarak kullanarak gideceksiniz ! ) Eğer halk totaliter bir rejim istiyorsa buna SAYGI duymalıyız." ( Evet, aynen böyle diyor. )


Sonra sıra hukuk, Kemalizm ve dine geliyor:


"Hukuk halka sorulmadan bir yerlerden aktarılmış ve zorla halka dikte ettirilmiştir. Çağdaşlık anlayışı, ahlak anlayışı vesaire. Hatta Türkiye din konusunda kendisine din olarak Kemalizmi almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte etmiştir. (İnsaf, insaf, bunları söylerken Allah'tan kork, kuldan utan.) Bütün bunlardan sonra Türkiye'nin yarınında artık Kemalizme veya başkaca herhangi bir resmi ideolojiye yer yoktur. Kemalizmin kendini yeniden üretmesi söz konusu değildir. " ( Gün geldi, Başbakan olup yetkileri ele geçirdi. Şimdi neler yaptığının, neyin peşinde koştuğunun kanıtlarını işte bu sözleri ile veriyor. )


Peki ama Tayyip nasıl bir devlet kavramının peşinde? Bu soruya da yanıt veriyor:

" İslamın devlet planı içinde düşünüyorum. Biz müslümanlar için din İslamdır. En üst belirleyici İslamın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir." ( İşte gerçek Tayyip bu. Şimdi belli yerlere geldiği için bu kadar açık konuşamıyor...Ve hakkında dava açıldığında entel-liboş-dönek-şeriatçı korosu yaygarayı koparıyor. ) Konumuzun biraz dışında olacak ama, Tayyip bu söyleşide Hristiyan ülkelere acayip biçimde bindiriyor:

" Bizim açımızdan önemli bir başka konu da, 'büyük abi' ailesini oluşturan devletlerin tamamının Hristiyan olmalarıdır ve ısrarla Müslüman ülkelerde istikrarsızlık ve iktidarsızlık peşinde koşmalarıdır." ( Şimdi Tayyip, o zaman suçladığı Hristiyan ülkelerin, ABD ve AB'nin güdümüne girmiş, yasaları onların istediği doğrultuda değiştiriyor, yenilerini aynı istem doğrultusunda çıkarıyor, onlardan direktif almaktan sıkılmıyor. O halde hangi Tayyip ? Geçmişte bu sözleri söyleyen mi, bugün bunları yapan mı? Bu çelişkisini anlatacak yüreğe sahip mi ? Elbette değil.)


ŞİMDİ KONUŞSUNLAR BAKALIM !


Size geçmişte Abdullah Gül ve Tayyip'in sözlerinden örnekler verdim. Hem de belgelerden, kitaplardan. Bunlardan biri bugün Cumhurbaşkanı, öteki ise Başbakan. Türkiye'yi bu iki kafa yönetiyor. Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti bunların eline geçti. Yargıtay Başsavcısı bunların da isimlerinin başrolde olduğu bir iddianame hazırladı ve Anayasa Mahkemesinde dava açtı. Şimdi bu şahıslardan beklenen üç ayrı seçenek var:

l- Açıklama yapar ve derler ki "Biz o zaman öyle düşünüyorduk, laiklik ilkesine, Atatürkçülüğe falan karşı çıkıyorduk, din devleti istiyorduk ama şimdi değiştik. Artık öyle düşünmüyoruz." ( Belki birileri inanır ! )


2- Açıklama yapar ve derler ki " Evet, bugün de aynı şeyleri düşünüyoruz. O sözlerimizin arkasındayız. Ancak kaderin cilvesiyle sorumlu yerlere geldiğimiz için bu sözlerimizi artık o kadar açık söyleyemiyoruz. " ( İşte bunu yapamazlar ! )


3- Suskun kalırlar...Çünkü bu konuda söyleyecek sözleri yoktur. Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık hikayesidir...Ve suskun kalmaya elleri mahkumdur. Hesaplarını Yüce Divan önünde vereceklerdir.
Bir Cumhurbaşkanı düşünün, yakın geçmişte Osmanlılık kavramına, İkinci Cumhuriyet safsatasına bile övgü düzüyor. Atatürk'ü Saddam, Kaddafi gibi katil ve soytarılarla kıyaslıyor. Atatürk'ün 'Ne Mutlu Türküm Diyene' sözünü İLKELLİK olarak tanımlıyor, Cumhuriyet rejimi ve anayasanın vazgeçilmez ilkesi olan laikliğe karşı çıkıyor. Bir Başbakan düşünün, 'Bizim için demokrasi bir amaç değil, hangi sistemi istiyorsanız ona gitmek için bir araçtır' diyebiliyor. Nereye, hangi rejime ulaşmak için araç! Bir Başbakan düşünün, 'Halk totaliter rejim isterse ona saygı duymalıyız' diyor ve şimdi demokrasi nutukları atıyor...Ve itiraf ediyor: 'Ben (Türkiye'yi) İslamın devlet planı içinde düşünüyorum.'


Bunların kafa yapısını kendi sözleriyle belgeliyorum. İnkar edemezler. Zora girdiklerinde herhangi bir açıklama yapamazlar. Dava da açamazlar. Peki bunlar günümüzde değişti mi? Asla! Kafalar aynı...Ve işin acı yanı, Türkiye'yi şimdi bunlar yönetiyor. Biz bu kafalara emanetiz ! Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı davayı boşuna açmadı. Abdurrahman Yalçınkaya haksız mı ?


Emin ÇÖLAŞAN
 
adamları kürt ve gerici yaptın iki dakikada be helal olsun be ama görüyoruz kimler gerici..... Kardeş o haberin yalan olduğu söylemediği şeylerin yazıldığı kaç sene önce çıktı. sen bayağı bir geri kalmışın tabii işine geleni koyuyorsun şunu iyi bilki senin o iyi sandığının kişiler senin kötülediğin kişilerden daha da kötü insanlardır. bunlarda bir bir zamanla zaten çıkacaktır. Sen kendini iftira atmakla yırtma sonra hesabını öldükden sonra veremezsin. ama doğru ya siz ölümden sonra ki hayata da inanmazsınız.Ama bu vatan gerici olarak düşündüğün kalpleri iman dolu pırıl pırıl gençlerle kurtuldu bilmem farkındamısın...
 
arkadasım ıddanamelerın de dıkkatlı ol elınde delıl v eyazılı belge olmadan boyl eseyler sacmalama mılletın basını bela sokma varmı gcerlı bır delılın belgen ıyı ozaman bnede dıyorumkı MULC tam bır turk dusmanı hade bakayım ıspatla bana bunu kolaydır camur atmak dıkkatlı olllllllllll

sen kimsin yahu ??
dikkatli ol , yok belge isterim falan...
ne zaman akp size adamlık rütbesi verdi ??
yada hangi ampulün yakınısın ??

iddiaların tamamı da doğrudur. herkesin geçmişi ortada... bu adamın da...
sempatizanısın diye yazılmasın mı gerçekler... kusura bakma da bu işler böyle yürümez..
 
onceden de yine diyim..cumhurbaşkasını gorevden almkla akp yi kapatmakla bu iş çozulmez...vatana millete hayırlı birşey yapmk istiyolarsa savcılar yada sizler chp mhp ve diğer tüm partileri ortadan silmelisiniz..çünkü hepsi birbirinin devamı..
 
gül ile yapılan röportaj hayal ürünü bir gazeteci tarafından hayal ürünü bir gazetede yayınlanmadı 10 aralık 1995 milliyet gazetesinde de okuyacağınız gibi bu röportaj gerçektir tarihe geçmiştir daha ne gibi bir belge istiyorsunuz belgenin belgesimi olur
 
Geri
Üst