- Katılım
- 23 May 2010
- Mesajlar
- 10,583
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
A.KIRGIZ DESTANLARI VE ÖZELLİKLERİ
KIRGIZ DESTANLARI’NDAN BAZILARI :
“Er Töştük, Kococaş, Er Tabıldı, Kurmanbek, Cañıl-Mırza, Canış-Bayış, Kedeykan (Hedeykan), Olcobay menen(ile) Kişimcan, Sarinci-Bököy, Manas, Seyitbek, Toltoy, Bagış, Karaç-Kökül, Boston, Coodareşim, Mendirman, Narikbay, Şırdakbek, Gülgaakı, Közölşaa, Zıypırım Sulu, Ak Möör, Kız Darıyka, Muñduk, Zarlık, Er Soltonoy”.
Kırgız sözlü geleneğinde EpikalıkIır (Epik Şiir), yani Comoktor(Destanlar), önemle derlenip, araştırılan ve yayımlanan bir türdür. Başında ünlü “Manas” Destanı’nın bulunduğu bu tür, Kırgız sözlü geleneğini dünyaya en önce tanıtan tür denilebilir. Aslında, 20. yüzyılın 20’li yıllarından itibaren devamlı derlenip ve araştırılmaya başlayan Kırgız Destanları, gerçekten de başka Türk halklarının ve dünya halklarının sözlü destanlarından oldukça farklıdır.
Kırgız Destanları’nı, muhtevâ ve şekil özelliklerine göre birçok gruba ayırmak mümkündür. Uzun yıllar boyunca Kırgız Destanları: Kence Epostor(Küçük Destanlar) ve Çoñ Epostor(Büyük Destanlar) olarak iki gruba ayrılmaktaydı. Büyük destanlar “Manas”, “Semetey”, “Seytek”, bunların dışındaki onlarca destan da küçük destanlar olarak nitelendirilmekteydi. Bu terimler, hacimli “Manas” üçlüsünü başka, hacim bakımından daha küçük olan destanlardan ayırt etmek için kullanılmıştı. Böyle bir tasnif elbette, Kırgız Destanları’nın muhtevâsı, meydana gelişi ve gelişmesi gibi konuları yeterince aydınlatamadığı için, dünya destan araştırmalarına dayanan, başka tasnifler de mevcuttur.
COMOKTOR / DESTANLAR
1. Arkaik-Baatırdık Comoktor / Çok Eski Kahramanlık Hikâyeleri
2. Tarihiy-Baatırdık Comoktor / Tarihî Kahramanlık Hikâyeleri
3. Tarihiy Comoktor / Tarihî Destanlar
4. Liro-Romantikalık Comoktor / Lirik-Romantik Destanlar
5. Diniy,Sotsyaldık-Turmuştuk Comoktor / Dinî-Sosyal Konulu Destanlar
1.Kırgız Destancılık Geleneği’nde insanlık tarihinin eski, mitolojik dönemini yansıtan destanların özel bir grubu vardır. Arkaik-Baatırdık Comoktor (Arkaik-Kahramanlık Destanları) şeklinde adlandırılan bu gruptaki epik eserlerde, millî ve devlet meselelerinden çok aile ya da aşiret hayatı çerçevesindeki meseleler anlatılır. Bu tür destanlarda anlatılan dünya, kozmik âlem, gerçeklere uymaz.
“Er Töştük”, diğer Türk boyları arasında –özellikle, Kazaklar ve Altaylar arasında- yaygın olan bir destandır. Destan, ilk defa Radloff tarafından 1862’de adı bilinmeyen bir destan anlatıcısından derlenmiştir. En yaygın varyantı, meşhur manasçı Sayakbay Karalaev’e ait olup 1932’de basılmıştır. Örneğin, “Er Töştük” Destanı’nda kahraman yer altı
dünyasındaki olağanüstü güçleri yener ve Kenceke ile evlenir. Yapılan tüm mücadele, sadece aile kurmak için gerçekleşir.
“Kococaş”ta savaşı, iç çatışmaları, kabileler arasındaki anlaşmazlıkları henüz bilinmeyen halkın sakin hayatı anlatılır. Kococaş, avcılıkla bütün kabilenin geçimini sağlar. Destan ilk defa 1923’te Sulayman Konokbayev’den derlenmiştir. Alımkul Üsönbayev varyantı 1932’de; Tölömüş Ceentayev varyantı ise 1949’da yayımlanır. “Kococaş” Destanı’nda avcı Kococaş sadece kendi Kıtay adlı aşiretinin geçimini sağlamak için çaba sarf eder, tabiatın gizemli güçleri ile mücadele eder. Böyle destanların muhtevâsını, arkaik düşünceler, mitolojik tipler oluşturur.
“Er Töştük” ve “Kococaş” , mitolojik bir yapıya sahip olup eski zamandan haber verirler. Bu tür destanlara, “Karaç, Kökül Bayanı” (“Karaç, Kökül Destanı”), “Boston” (“Boston”), “Coodareşim” (“Coodarbeşim”) vb. eserleri örnek göstermek mümkündür.
2. Kırgız Destanları’nın bir kısmı, muhtevâ ve şekil bakımından yukarıdakilerden farklıdır. Yani, söz konusu destan türünün temel temasını, milleti, vatanı koruma meselesi oluşturur. Arkaik motifler, mitolojik unsurlar bu destanlarda esas düşünceyi yansıtmak için kullanılan bir araçtır. Bu tür destanlara, “Manas” üçlüsünün başında bulunduğu, temel kahramanların ismiyle adlandırılan “Canış-Bayış”, “Kurmanbek”, “Er Tabıldı”, “Seyitbek”, “Toltoy”, “Bagış” vb. destanlar girer. Bu destanlara, arkaik unsurlara nazaran tarihî unsurlar (Örn.: ulus, millet, devlet, düşman vb.) daha çok olduğu için Tarihiy-Baatırdık Comoktor(Tarihî Kahramanlık Destanları) denilmektedir.
“Kurmanbek” ve “Er Tabıldı” Destanları’nda Kırgızların düşmanlarıyla olan mücadeleleri anlatılır. Kurmanbek, Kalmuklarla mücadele eder. Onun adaleti, öldükten sonra oğlu Seyitbek tarafından devam ettirilir. Destanı, ilk defa K. Miftakov 1928’de meşhur destan anlatıcısı M. Musulmankulov’dan derlemiştir. Destan, aynı yıl K. Akiyev; 1958’de ise M. Kalenderov’dan derlenir. Destanın ilk baskısı 1938’de çıkar.
“Er Tabıldı”, epik kahramanların bütün özelliğini taşır. Destan, ilk defa 1940’ta A. Tınıbekov varyantı esas alınarak basılır. Ayrıca, “Er Tabıldı” nın I. Dıykanbayev ile C.Camğırçiyev varyantları da vardır.
“Canış-Bayış Destanı” nda, Canış ile Bayış adlı Kırgız kahramanlarının yiğitliği anlatılır. Destanın bazı varyantlarında ise Çinlilerle mücadele edilir. Bayış, suda boğulmayan, ateşte yanmayan bir kahramandır. Onun tulparı ise insan gibi konuşur.
Elbette, burada “Manas Destanı” kendi başına ayrı bir konu teşkil eder. “Manas” Destanı, sözlü geleneğin emsalsiz örneğidir. Bu destan, Kırgız sözlü kültürünün en yaygın eseridir. Destanda Manas, oğlu Semetey ve torunu Seytek’in kahramanlıklarıyla birlikte Kırgız Türkleri’nin doğum, evlenme ve ölüm törenleri, inançları, dünya görüşü ve tabiat anlayışı da sergilenir. Meşhur Kazak aydını Çokan Velihanov’un Manas Destanı’nı, Kırgız halkının ansiklopedisi olarak değerlendirmesi bu yüzdendir.Manas Destanı, Çokan Velihanov tarafından 1856’da keşfedilmiştir. Manas’ın en sağlam metni, Sagımbay Orozbakov ile Sayakbay Karalaev’den derlenmiştir. Bu varyantların, 1995 yılında Manas’ın 1000.yıl kutlamalarında yeni baskıları yapılmıştır. “Manas” Destanı’nı dinlemeyen, birkaç mısra ezbere söyleyemeyen Kırgız yoktur. Günümüzde, “Manas”ın altmıştan fazla varyantı, Kırgız Millî Bilimler Akademisinin El Yazmaları arşivinde muhafaza edilmektedir. Böyle çok varyantlı, canlı gelenekte yaşatılmakta olan epik eser dünyanın hiçbir yerinde henüz kaydedilmemiştir. “Manas” söyleme sanatı, Kırgız Âşıklık ve Destancılık Geleneği’nde de farklı bir yer tutar. Eserin “Manas” bölümünü söyleyenlere manasçı, “Semetey” bölümünü söyleyenlere ise semeteyçi adları verilmiştir. Üstelik “Manas”, hacim bakımından da çok şaşırtıcıdır. Destanın en hacimli varyantı, manasçı Sayakbay Karalayev’e aittir. Onun icrasında 84513 mısra “Manas”, 316157 mısra “Semetey”, 84697 mısra “Seytek”, 15186 mısra “Kenen”, “Alımsarık”, “Kulansarık” bölümleri olmak üzere toplam 500553 şiir mısrasından oluşan destan metni kayda geçirilmiştir.
Kendisini manasçı değil, bir semeteyçi olarak tanıtan Sagınbay Orozbakov’dan da ilk önce destanın “Semetey” bölümünü değil, “Manas” bölümünü derleme işinden başlanmıştır. 1922 yılından Ağustos 1926 tarihine kadar onun icrasında 180378 mısra “Manas” metni kaydedilmiştir. Onun adı geçen destanın “Semetey” bölümünü yazdırmaya ömrü yetmemiştir. Bu tür yüzeysel bilgilerden bile “Manas”ın dünyaca ünlü destanlardan çok çok farklı olduğu görülmektedir.
Yine bir başka önemli husus şu ki, “Manas” Destanı, Kırgızlar arasında çok yaygın olmasına, aynı zamanda sadece Kırgızlar değil bütün Türk halklarının tarihini yansıtmasına rağmen, diğer Türk halklarının sözlü geleneğinde yoktur. Hattâ, başka Türk halklarında Manas, Semetey, Seytek gibi kişi adlarına bile rastlanmaz. Aynı zamanda da “Köroğlu”, “Alpamış” gibi hemen hemen bütün Türk halklarının destancılık geleneğinde bulunan destanlar da Kırgız sözlü geleneğinde yoktur. Bütün bunlar, Kırgız Destan Geleneği’nin farklı çizgilerde geliştiğine ve onu araştırma, öğrenme ve işlerinde de bu hususun göz önünde bulundurulması gerektiğine işaret etmektedir.
Hacim, muhtevâ, varyantlılık bakımlarından ne kadar çeşitli olursa olsun, Kırgız tarihî-kahramanlık destanlarının ortak bir özelliği, ana temanın, ülkeyi düşmandan koruma, Kırgız halkını düşman baskısından, devleti dağılmaktan kurtarma konularının teşkil etmesidir. Bu tür destanlarda ana tema, kahramanlık konusu olmakla birlikte olaylar tarihî gerçekler gibi anlatılır.
3. Kırgız Destanları’nın birçoğunda tarihî olayı tam, bozmadan tasvir etme çabası da görülür. Bu tür destanlarda ana tema tarihî gerçektir, ondan sonra kahramanlık veya lirik temalar gelir. Bu tür Tarihiy Comoktor (Tarihî Destanlar) diye adlandırılan sözlü mirasların önemlilerine, “Mendirman”, “Narikbay”, “Şırdakbek”, “Cañıl-Mırza” gibi destanları örnek göstermek mümkündür. Destanın bu türünde özellikle yakın zamanlarda gerçekleşip, henüz unutulmamış, destansı motifler ile iç içe geçmiş olaylar anlatılır.
“Cañıl-Mırza”, Karakalpakların “Kırk Kız” eposuna benzer. Destan, kahraman Kırgız kızı Cañıl-Mırza’nın yiğitliği üzerinedir. İlk varyantı, meşhur Kırgız şairi ve destan anlatıcısı Togolok Moldo’ya ait olup 1954’te çıkar. 1957’de A.Çorobayev; 1967’de ise I.Abdırahmanov varyantları yayımlanır.
4. Kırgız Destanları’nın başka bir türü de, Liro-Romantikalık Comoktordur (Lirik-Romantik Destanlar). Anateması aşk olan bu destanlarda gerçek olaylar, tarihîgerçekler anlatılır. Kırgız lirik-romantik destanlarındabaşka Türk halklarında görülen, Doğu halklarının epikgeleneğinden gelen motiflere, tiplere rastlanmaz. Onlarda tamamen Kırgızların kendi hayatlarından alınan olaylar anlatılır. Örneğin, “Olcobay menen Kişimcan”, “Sarinci-Bököy”, “Gülgaakı”, “Közölşaa”, “Zıypırım Suluu”, “Ak Möör” vb. destanlar bu destan türüne birer örnek olarak gösterilebilir.
“Sarinci-Bököy” ile “Olcobay ile Kişimcan” adlı destanlarda ise daha sonraki dönemler hakkında bilgi vardır. Bu destanlarda Kırgız tarihinin her dönemindeki sosyal problemler anlatılır.”Sarinci-Bököy” Destanı’nda Camğırçı Han’ın ölümünden sonra oğlu Sarinci ile kardeşi Bököy arasında çıkan tartışmalar konu edilir. Destan 1923’te S. Konokbayev; 1958’de M. Satıbaldiyev ile A. Üsönbayev’den derlenmiştir. “Sarinci-Bököy”, ilk defa 1953’te, A. Üsönbayev varyantı esas alınarak yayımlanır.
“Olcobay ile Kişimcan” da, Olcobay ile Kişimcan’ın trajedi ile biten aşkları dile getirilmiştir. Kişimcan, dış güzellik ile ruh güzelliğini bütünleştiren mücadeleci bir kadın kahramandır. Kahramanlar, sevgiler uğruna feodal düzen ve âdetlere karşı mücadele ederler. Destanın S. Saketayev varyantı 1925-1927’de; M. Kabılov varyantı 1947’de derlenir. “Olcobay ile Kişimcan” ın ilk baskısı 1940’taki A. Üsönbayev varyantıdır.
5. Kırgız sözlü geleneğinde Diniy, Sotsyaldık-Turmuştuk Comoktor(Dinî ve Sosyal Konulu Destanlar) da mevcuttur.“Kız Darıyka”, “Kedeykan”, “Muñduk, Zarlık” gibi destanlar bu kategori altında değerlendirilebilir. Bu üç destanın Doğu halklarının sözlü geleneğinden giren motiflerin etkisiyle meydana geldiği söylenebilir. Böylece Kırgız sözlü geleneğinin epikalık ır (epik şiir) türünde gelişen bölümünün zengin manzum eserlerden oluştuğu görülmektedir.
B.KIRGIZ DESTANCILIK GELENEĞİ
1. DESTAN VE DESTAN ANLATIMI
“Destan” kelimesidilimize Farsça’dan geçmiştir. “Destan”, çeşitli sözlüklerde hikâye, masal, kıssa manzum hikaye, manzum kıssa” gibi kelimelerle karşılanmaktadır(Türkçe Sözlük 1998: 568).
Destanlar sözlü kültürün ürünleridir. Yazının olmaması sebebiyle ve oluşturulan metinlerin akılda kalmasının kolaylaştırılması amacıyla destanın dili şiir olmuştur. Yazının olmamasından dolayı söz kolayca ezberlenip hatırda tutulacak şekilde söylenmeye çalışılmıştır.
“W.Ong’a göre bu ‘düşünme sürecini etkileme’den kasıt sözlü kültürün yazılı kültür anlamında bir tespit edilmiş ‘metin’den mahrum olması sebebiyle oluşturulan düşünceleri hatırda tutabilmek ve onu tekrar denetleyebilmek için onları oluşturanın elinde bizzat kendi hafızasından başka bir şey olmamasıdır. Bu determinist veya zorlayıcı sistem kendiliğinden şiirin varlık zeminini oluşturur. Bir başka ifadeyle yazı öncesi toplumların temel veya ilk edebiyat formunun şiir oluşunun yapısal ve işlevsel nedenlerinin başında, şiirin kolay ezberlenip hatırlanabilmek bakımından sahip olduğu sözel teknoloji gelir” (Çobanoğu 2003: 56).
Destanların başarılı bir kompozisyona sahip olabilmesi için çeşitli özellikleri bünyesinde barındırması gerekmektedir. Bunlar; anlatılacak olan hikâyenin ana hatlarının ve geleneksel yapı formüllerinin bilinmesi, epik destan anlatma geleneğindeki melodileri kullanma ve destandan anlayan bir dinleyici topluluğunun bulunmasıdır.
“Bu bağlamda Türk epik destanlarının icrası, irticâli yaratmaya dayanır. İcra edilen eserin başarılı bir kompozisyona sahip olması için üç şartın bir arada mevcut olması gereklidir. Bunlardan birincisi, destancının anlatacağı hikayenin kahraman, olaylar ve olay örgüsü gibi ana hatlarını iyi bilmesi, geleneksel yapı formüllerini ezberlemesi, irticâli söz söyleme kabiliyetine ve bu nedenle de yaratıcı bir hafızaya sahip olmasıdır. İkinci husus, destan anlatma sırasında epik destan anlatma geleneğinin repertuvarında yer alan temalara uygun geleneksel melodileri bulup kullanmadaki ustalığını ortaya koyabileceği geleneksel icra teorisini uygulamasıdır. Üçüncü husus ise, icra sırasında, sanatçıyı teşvik edecek ve geleneksel icra töresine göre destandan anlayan bir dinleyici topluluğunun bulunmasıdır. Bu şartların tamamı gerçekleştiğinde, destancı kullandığı müzik aleti eşliğinde destanını başarılı bir şekilde icra etme şansına sahip olur” (Çobanoğlu 2003: 59).
1.1. DESTANCI
Türk destancılık geleneğinde destan anlatıcılarına değişik Türk boylarında farklı isimler verilmiştir. Bunlar:
-Saha Türkleri’nde “Olonghosut”,
-Hakaslarda “Haycı”,
-Altay ve Şorlarda “Kaycı”,
-Tuvalarda “Toolçu”,
-Kazak ve Karakalpaklarda “Jırav-Cırav”,
-Özbek ve Türkmenlerde “Bagşı veya Bahşı”,
-Başkurtlarda “Sesen, Susan veya Kurayşı”,
-Tatarlarda “Çiçen, Susan veya Şeşen”,
-Tofalarda “Ülegerşi”,
-Azerbaycan Türklerinde “Aşıg”,
-Yakutlarda “Oyun veya Olonghohut”,
-Uygurlarda “Destançi”,
-Oğuzlarda “Ozan”,
-Kırgız Türkleri’nde “Manasçı, Irçı, Comokçu Akıncı.”
Bu Türk boyları ve onların destan anlatıcıları içinde “Manasçı” terimi dikkat çekmektedir. Çünkü diğer Türk boyları içinde yer alan destan anlatıcılarından hiçbiri anlatmış oldukları destanın adı ile isimlendirilmemiştir. Abdülkadir İnan’a göre; “Manas Destanı yüzyıllar boyu sürüp gelen ‘Manasçı’ denilen saz şairlerinin kolektif eseridir.”
2.MANASÇILIK
Kırgız Türkleri'nde Manas Destanı'nı ezbere bilme yeteneğine haiz olan ve bu yeteneği meslek edinen destan anlatıcılarına “Manasçı” adı verilmektedir. Kırgız Edebiyatı Terimler Sözlüğü'nde manasçının tanımı; "Büyük destan Manas'ı meydana getiren, geliştiren, halk arasından çıkan kabiliyetli insan" şeklinde yapılmıştır. Manasçılık yalnızca bir meslek değil, Kırgızların son derece önem verdiği ve saygı duyduğu bir kavramdır. Onların asırlardır gelen sözlü edebiyatının aktarımını sağlamaları bunun en önemli sebebidir. Kişinin Manasçı olup bu destanı anlatabilmesi için belli özellikleri bünyesinde barındırması gerekmektedir.
“Manasçılık, Kırgızlarda mesleklerin yücesi, sanatların en üstünü olarak kabul edilir. Söyleyenden şairlik, üstün yetenek, akıl, ses, aktörlük yeteneği, kabiliyet gibi unsurlar dinleyiciler tarafından dikkatle takip edilirdi. Çünkü Manas Destanı, Kırgızların tarihini, kültürünü, dinini, dilini, ilmini, yaşam tecrübesini yansıtan ve bir aktörün sahnesinde sergilediği muazzam bir oyundur. Manasçı, Manas’ın temel özü ve ondaki sabit konular zincirini iyi bilmesinin yanı sıra edebiyat, tarih, coğrafya ve müzik gibi konulara da
hâkim olması gerekir. Çünkü Manas’ta Kırgızların IX. asırdaki “Büyük Kaganat” devrinden sonraki tarihî arenada sahip olduğu ve yitirdiği yer-su adları, ilişkiler içerisinde olduğu halklar ve onların kültürel yaşamlarına dair bütün özellikleri ve zamanın şartlarına göre kullanılan; fakat günümüzde yaşayan Kırgız dilinde yer almayan kelimeleri de bilmesi zorunluluk arz etmektedir”(Cumakunova 1995: 91).
Manas Destanı’nı anlatan insanlara verilen ad olan Manasçılık eskiden “Jomokçu” olarak kullanılıyorken daha sonra bunda bir değişiklik olmuş ve şu an “Manasçı” kavramı kullanılmaya başlanmıştır.
“Sovyet dönemi öncesinde destan anlatıcısı için Kırgızlar arasında kullanılan terim ‘kahramanlık destanı’ anlamına gelen ‘Jomok’ veya ‘Comok’ kelimesinden türetilmiş ‘Jomokçu’ iken Kırgızlar, Sovyet döneminde ünlü destanları Manas anlatıcıları için ‘Manasçı’ adını kullanmaya başlamışlar ve bu terim günümüzde de Manas anlatıcıları için kullanılmaktadır”(Çobanoğlu 2003: 61).
Türk boylarının destancılık geleneklerinde görülen mektep oluşumu manasçılık geleneği için de söz konusudur. Manasçılar üslûpları bakımından birbirlerinden ayrılırlar. Manasçılık mekteplerinin teşekkülünde usta-çırak müessesesi önemli rol oynamıştır. Muhtar Avezov, Manasçılık mekteplerini ikiye ayırmıştır:
Ø Narın Mektebi
Ø Karakol Mektebi
Manasçılık mektepleri ile ilgili bir başka sınıflandırma da Kalim Rahmatilün’e aittir. Bunlar:
Ø Isık-Köl Mektebi
Ø Tiyanşan Mektebi
Ø Tüştük Mektebi
Manasçılık mektepleri üzerinde çalışan son araştırmacı Prof. Dr. Raisa Kıdırbayeva'dır. Kıdırbayeva manasçılık mekteplerini 4 kola ayırmıştır. Mektepler ve bunların temsil eden
manasçılar şunlardır:
Ø Çuy Mektebi : Keldibek, Balık, Naymanbay, Akmat.
Ø Isık-Köl Mektebi: Nazar, Çoyuke, Sayakbay, Şabay Acizov, Mambet Cokmorov.
Ø Tiyanşan Mektebi: Sagımbay, Şabak, Irısmendiyev, Bayımbet, Abdırahmanov, Togolok, Bagış, Tınıbek, Aktan Tınıbekoğlu.
Ø Tüştük Mektebi: Canıbay Kocoke, Dosu Taşmetov, Kalbek Cumagulov, Togaybek, Muratov ve Çal Kadıkov.
Bunun yanı sıra manasçılar, ustalıkla okudukları ve kaleme aldıkları bölümler açısından da tasnif edilmiştir.
Manasçılıkta aşamalar vardır. Kırgız Sovyet Ansiklopedisi’nde yapılan tasnife göre manasçılar, Manas’ı tam olarak bilip bilmemelerine, anlatım tekniklerine, destanı okuma yeteneğine göre dörde ayrılır. Bunlar:
Ø Manas’ı başından sonuna kadar mısra mısra bilen, kendisinden yeni ilâveler yapan, aktörlüğü tam olan ve kopuzu mükemmel bir şekilde çalan Manasçılara “Çoñ Comokçular (Büyük Manasçı)” denir. Keldibek, Tınıbek, Çoyuke, Sagımbay ve Sayakbay gibi manasçılar bu sıfata lâyık görülmüştür.
Ø Destandaki olayları iyi biliyor olmasına rağmen kendisinden bir şeyler katmadan, destanı duyduğu, öğrendiği gibi anlatan Manasçılara ise “Çıñıgı Manasçı” denir. Musulmankolov, Togolok Moldo, Rısmendiyev örnek verilebilir.
Ø Destanda belli bölümleri söyleyen manasçılar için “Çala Manasçı” denilmiştir. Manas’ın bütün metnini değil, halk arasında çok yayılmış birkaç kolunu ustalıkla anlatan kişi demektir.
Ø Henüz çıraklık döneminde olan genç manasçılar için de “Üyrönçük Manasçı (Çırak Manasçı)” terimleri kullanılmaktadır. Ayrıca destandaki “Manas” bölümünü bilmeyen, yalnızca “Semetey” ve “Seytek” bölümlerini bilen destancılara da “Semeteyci” veya “Ircı” denir.
Manasçı olup Manas’ı anlatabilmek için kişinin belli bir rüya görmesi gerekmektedir. Gelenekte Manasçıların tamamı destanı gördükleri rüya sonucunda anlatmaya başladıklarını söylerler. Manasçılar rüyalarında Manas’ın kendisini ya da kendisiyle beraber kırk arkadaşını da görürler. Bazıları da rüyanın ötesinde Manas’la konuştuğunu söyler. Semeteyciler ile Seytekçiler ise rüyalarında Manas’ı değil, Seytek veya Semetey’i görürler. Manas rüyalarına girdiği insanlara o günden sonra kendisini, kendi tarihini ve destanını anlatmasını söyler. Manas okumaya başlamadan önce hemen bütün manasçılar: "Düş gördük, düşümüzde Manas daarıdı(değmek, hafifçe dokunmak), onun için Manas Destanı'nı okumaya başladım" derler. Halk arasında gördüğü rüyadan sonra Manas’ı anlatmadığı için cezalandırılan Manasçılar hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. “Sen bizim söylediklerimizi yerine getirtmedin, bu yüzden erkek çocuk yüzü göremeyeceksin der. Gerçekten de Keldibek’in oğlu olmaz(Ergun 1995: 604). Fakat burada şu belirtilmelidir ki düş görme ile iyi bir Manasçı olunmaz. İyi bir Manasçı bu yeteneği çalışma neticesinde elde eder. Rahmatilün bu konuda şöyle der: “Düş görerek büyük Manasçı olunmaz. Aksine, Manasçı olmak için özen gösterip çalıştıktan sonra düş görülür.”
Kırgız Edebiyatı’nda Manasçıların “düş gördüm” demeleri üç sebebe bağlanmıştır. Bunlardan birincisi şudur: Manas Destanı içinde bazı bölümlerde İslam dinine aykırı motifler geçmektedir. Manasçılar mesleklerini din mensuplarının eleştirilerinden kurtarabilmek için destanı kendi istekleriyle değil, düşlerine giren ruhların baskılarından, korkutmalarından dolayı ve ruhlar emrettiği için okuduklarını söylerler. İkinci sebep de ise şu yer alır: Geleneğe göre düş görmek Manasçı olabilmenin ilk şartıdır. Rüya görmeden Manas söylemeye başlayanlara halk itibâr etmez.
Son sebep ise, tanınmış Manasçı Keldibek, bu kabiliyetini düş görmesiyle açıklamış, onun ardından gelen Manasçılar da bu motifi devam ettirmişlerdir.
Rüya motifinin gelenekte bu şekilde yerini almış olmasına rağmen zamanla rüya görmeden de Manas Destanı’nı anlatmaya başlayan insanlar ortaya çıkmıştır. Sovyetler Birliği döneminde yetişen bazı Manasçılar, Manasçılığa rüya sonucunda başlamadıklarını söylemeye başlamışlardır.
“Destancılığa ve âşıklığa görülen rüya ile başlama motifi Türk dünyasında oldukça yaygındır. Saha, Altay, Hakas, Tuva, Kazak, Karakalpak, Özbek, Türkmen, Anadolu-Türk destancılık ve âşıklık geleneklerinde bu motif yaygın bir şekilde görülür” (Ergun 1994: 8-14).
Manasçılık mesleğinin gelişmesinde usta-çırak ilişkisinin çok önemli bir yeri vardır. Usta, öğrencisini yetiştirir ve çırak da bu gelişmeye paralel olarak destanın bölümlerini, Manas’ın geçmişini, kopuz çalmayı ve Manasçılık için gerekli olan tüm esasları öğrenerek gelişir. Çırak ustasının tüm ihtiyaçlarından sorumludur.
“Manasçılık geleneğinde çıraklık sistemi oldukça gelişmiştir. Diğer Türk boylarının destancılık ve âşıklık geleneklerinde olduğu gibi Manasçılık geleneğinde de destancı olmak isteyen genç, rüyadan sonra usta bir Manasçının yanına giderek yıllarca çıraklık yapar. Destanın epizotlarını, Manas’ın tarihini, kopuz çalmasını vb bütün usulleri ustasından öğrenir. Çırak yıllarca atını toplamaktan odun toplamaya kadar ustasının her türlü hizmetini yapar. Bu çırakçılık sisteminden örnekler verecek olursak; mesela Tınıbek, Congbaş’ın çırağıdır. Sagımbay, Keldibek’in; Şapak, Balık’ın; Akmat, Sagımbay’ın çırağıdır. Bazen bu çıraklık sistemi babayla oğul veya dedeyle torun arasındadır. Mesela Naymanbay, babası Balık’ın çırağıdır. Sagımbay ise Keldibek’ten önce babası Alişer’in çırağıdır” (Rahmatilün age: 10-12).
Manasçılarla diğer destan anlatıcıları arasındaki en büyük fark, halk önünde Manas’ı anlatarak atışmaları ve bunun sonunda Manas’ı en güzel kim anlatırsa onun atışmayı kazanmasıdır. Bu fark, geleneğin tam olarak bozulmadığı Kazak, Karakalpak, Başkurt, Tuva, Hakas, Altay, gibi Türk boylarında da görülür.
Manas Destanı’nı söylemek için Manasçılar daha önceden halkın arasında gezerek nabız yoklarlar ve önceden gerekli hazırlıkları yaparlar. Yeniden halkın önüne çıkacak Manasçı başka Manasçının anlatımına göre, destanı iyi dinler ve kendi anlatımında yorum ve edebî söz sanatını geliştirmeye çalışır. Fakat tamamıyla ezberci bir yaklaşımdan ziyade bütün Manasçıların Manas’ı anlatışı birbirlerinden farklıdır.
Manas Destanı sözlü bir kültür olduğu ve her Manasçının bunu kendi üslubuna göre ortaya koyduğu için zamanla çok çeşitli destanlar ortaya çıkmıştır. Cusup Mamay varyantı buna bir örnektir. Diğer Manasçılar’ın ortaya koyduğu varyantlarla karşılaştırıldığında çeşitli farklılıklar göze çarpmaktadır.
“Cusup Mamay varyantında, uzun zaman çocuğu olmayan Cakıp, ormanda bir ev yapar ve kısır karısını bu evde yalnız bırakıp gider. Çünkü inanışa göre, kısır kadınların ancak ormanda yalnız bırakılırsa çocukları olabilirmiş. Cakıp’ın karısı Çıyırdı gerçekten de ilk olarak bir kız doğurur ve adını Karlıgaç koyarlar. Ancak ikinci kez ormana bırakılması Çıyırdı’nın gururuna dokunur ve ağlar. Çıyırdı köyüne döndükten bir yıl sonra gebe kalarak, aladoğan kuşunun gözünün yağına, jaguarı kalbine ve kaplan diline aş erer. Bunların hepsi Cakıp’ın kardeşi Balta’nın yardımıyla bulunur. Henüz doğmamış olan Manas, ormandaki Çayırdı’ya yiyeceğini götüren Magdım’ın oğluna ve yaşlı Adılbek’e görünerek gelecekteki kahramanlıklarını haber verir. Bu motif de Orozbakov ile Karalaev’in varyantlarındaki motiflerden farklıdır. Orozbakov ile Karalaev’de düş görme ve bu düşü yorma motifi vardır”(Camgırçıyeva 1995: 44-45).
Manasçılarla ilgili tespitlerde de çeşitli farklılıklar göze çarpmaktadır. Aşağıda gösterecek olduğumuz metinler bunu açık bir şekilde ortaya koymakta, araştırmacılardan biri Manasçılığı Sagımbay Orozbakov ve Sayakbay Karalaev ile başlatmakta, bir diğeri ise bitirmektedir.
“Kırgız ülkesi yüzyıllarca yetenekli insanların beşiği olmuştur. Manasçılar bu yetenekli insanların en önemlilerindendir. Manasçılık geleneği, büyük ozanlar Sagımbay Orozbakov ve Sayakbay Karalaev ile başlamıştır. Manasçı ozanların her biri, destanı önce konu, tipler ve geleneksel söyleyiş açısından öğrenirler ve içlerinde yaşatırlar” (Camgırçıyeva 1995: 43).
“Manasçılar sayesinde destan asırlar boyunca ağızdan ağıza, nesilden nesile terennüm ve tasvir edilerek varlığını korumuş ve günümüze kadar getirilmiştir. Bu büyük ozanların sonuncularından olan Sagımbay Orozbakov ve Sayakbay Karalaev’den derlenen destan metinleri yazıya geçirilmiş ve kitap olarak yayınlanmıştır” (Geyikoğlu 1995: 202).
Destanın bütün varyantlarıyla planlı bir şekilde yazıya aktarılması 20. asırda mümkün olmuştur.
“1922-1925 yılları arasında ünlü Manasçı Sagımbay Orozbakov ‘dan ilk derlemeler yapıldı. Ortaya konulan bu varyant İliyada ve Odiseya Destanları’ndan yirmi kat daha fazladır. Akabinde yine ünlü Manasçı Sayakbay Karalaev’in yazılıp alınan varyantı da bu sahada yapılan ve yapılacak olan çalışmalara öncü oldu” (Kazıbayev 1995: 8).
“Büyük Çinli Manasçı Yusuf Mamay varyantı 1984 yılından itibaren neşredilmeye başlandı. Bugüne kadar destanın Manas, Semetey, Seytek ve Kenenimi içeren kısmı, on bir cilt olarak neşredilmiştir”(Polat 1995: 34).
Manasçılar tarafından söylenen ve araştırmacılar tarafından derlenen varyantlar çeşitli sebeplerden dolayı çeşitli değişikliklere uğramıştır. Manasçıların Rus yönetiminden çekinmesi sonucu destan anlatımına ilâveler yapılmış, bazen de destanın aslında olmayan olaylar eklenerek destanın ana yapısında çeşitli değişikliklere sebep olunmuştur. Bütün bunlara rağmen halkın sevgisi ve sahip çıkmasıyla Ruslar amaçlarına ulaşamamıştır.
“Manas Destanı’nın ilk tam metnini , Wilhelm Radloff 1862-1869 yılları arasında Isık Göl civarında yaşayan boyların destancılarından derlemiş ve daha sonra bunları 590 sayfalık bir kitap hâlinde yayınlamıştır. Sonraki araştırmacı edebiyatçılar daha çok bu metni kullanmışlardır. Ancak Radloff, destanı derlediği ozanların kendisini Rus memuru zannederek destan metninde değişiklik yaptıklarını anladığını belirtmiştir. Bu suretle, destanın o zamana kadar söylenen metninde bulunan bazı orijinal kısımların derlenen metne katılmayarak kaybolduğu ve destan kahramanı Manas’ın Rus Çarı ile dostluğu gibi destanın aslında bulunmayan hususların da destana girdiği ileri sürülmektedir. Destan günümüze kadar çeşitli dillere tercüme edilerek yayınlanmış ve böylece dünya edebiyatının hazinesini olmuştur” (Geyikoğlu 1995: 203-204).
“Azerbaycan Orta Asya Türk ülkelerinde iki yüz yıldan fazla süren Rus istilâsı ve yetmiş yıllık Sovyet Rus hâkimiyeti, Türk kültürü, edebiyatı ve folkloru üzerinde büyük olumsuz etkiler yapmıştır. Rus yönetimi ve ideolojisinin baskıları sonucu olarak ozanlar ve Manasçılar, araştırmacı ve derlemecilere, Rus istilâsına dair halkın terennüm ettiği destan ve türküleri 'millî bir sır niteliğinde gördüklerinden’ saklamışlar veya Rus memuru zannettikleri araştırmacılara nakil sırasında destan metninde tahrifat ve değişiklik yapmışlardır” (Geyikoğlu 1995: 203).
2.1.ÜNLÜ MANASÇILAR
Hayatları hakkında bilgi sahibi olduğumuz Manasçılar XIX. yüzyıldan geriye gitmemekle birlikte bu tarihten önce yaşamış Manasçılardan bir kısmının adları bellidir. Hayatları hakkında kesin bilgi yoktur. Halk arasındaki rivayetlere göre bilinen en eski Manasçı “Caysan”dır. Sagımbay Orozbakuulu’na göre Caysan Irçı Manas’ın devrinde yaşamış ve Manas’ın kahramanlıklarını ilk defa şiire dökmüştür. Sagımbay’a göre Caysan , bozüy denilen Kırgız çadırının dış görünüşünü yarım gün boyunca anlatmıştır. XIX. yüzyıldan itibaren Manasçılar hakkında bilgi sahibi olmaya başlarız. Manasçılardan önemli olan bazı isimler Keldibek Barıboluulu(1800-1880), Balık Kumaruulu, Tınıbek Capıyuulu(1846-1902), Çoyuke Ömüruulu(1880-1925), Sagımbay Orozbakov(1867-1930), Sayakbay Karalaev(1894-1971), Cusup Mamay(191
Keldibek hayatı hakkında kesin bilgi sahibi olduğumuz ilk Manasçıdır. Manas’ı 17-18 yaşlarında anlatmaya başlamıştır. Bir gün koyun otlattığı sırada uykuya dalar ve rüyasında Manas’ı ve arkadaşlarını görür ve bu olaydan sonra Manas’ı anlatmaya başlar. Daha sonra da Manas ile yüz yüze görüşmüştür. Keldibek, Manas’ı bütün epizotlarıyla bilen, anlatımı son derece kuvvetli olan çok iyi bir Manasçıdır.
“Rivayetlere göre o Manas’ı anlatmaya başlayınca hava boz boran başlarmış. Yağmur, dolu birbirine karışır, şimşek üstüne şimşek çakarmış. Onun sesiyle yer titrer, ağaçlar eğilip kalkarmış; dağdaki kurtlar, çakallar avlarını bırakıp ulumaya başlarmış. Çobanlar sürülerini dağda bırakıp koşup gelirmiş. Hayvanlar akşam üzeri kendi başlarına eve dönermiş” (Ergun 1995: 605).
Bir diğer önemli Manasçı da Balık Kumaruulu’dur. Doğum ve ölüm tarihleri net bilinmemekle birlikte seksen yaşlarında öldüğü tahmin edilmektedir. O da Manas’ı çok genç sayılabilecek bir yaşta(15-16) söylemeye başlar. İlk başta rüyasında daha sonra da yüz yüze olarak Manas’ı görür. Zaten kendisine Balık ismini de Manas’ın verdiği ve “Ağzın yüzün balığa benzediği için bundan sonra senin adın balık olsun” dediği rivayet edilmektedir(Ergun 1995: 607). Onun anlatımı da son derece kuvvetlidir.
“Balık o kadar güçü bir destancıymış ki o Manas’ı anlatmaya başlayınca dinleyiciler pür dikkat kesilir, nefes bile almazlarmış. Kendilerini olayların içinde bulurlar, Manas’ın adamlarıymış gibi gözlerinin önünde canlandırdıkları düşmanla savaşmaya başlarlarmış. Balık’ın kendisi de Manas’ın bir “coro”su gibi hareket edermiş” ( Ergun 1995: 607).
Diğer bir önemli isim de Sagımbay Orozbakov’dur. Bütün ömrünü Manas Destanı’na adamıştır. Manas Destanı’nın bugünlere taşınmasında onun payı çok büyüktür.
“Onun Manas Destanı’nda şiir sanatının büyük ustalıklarını, epik anlatım şeklini, aforizm, atasözleri, deyimler, söz sanatının ve insanın manevi yapısına tesir edecek etkili kelime, cümle ve hitâbet sanatı görmek mümkündür”(Cumakunova 1995: 90).
Önemli Manasçılar arasına adını yazdıran diğer isim Sayakbay Karalaev’dir. Kırgızlar için özel bir yeri vardır. Destanı söyleyişi son derece kuvvetlidir.
“Manas Destanı’na ‘en uzun ve en büyük’ sıfatını kazandıran Manasçıdır. Manas kuşağının en son temsilcisidir. Ayrıca Manas’ın sadece üç bölümünü değil, onun yedinci kuşağına kadar söyleyen kişidir. Onun varyantı 500533 satırdan oluşmaktadır. Asrın Homeros’u olarak adlandırılmıştır. O Manas’ı söylerken kendinden geçer, destanın kahramanlarıyla beraber ağlar, beraber gülerdi. Destanın coşkusuna kaptıran Manasçıyı sahneden ayırmak kolay değildi. Sayakbay halk tarafından takdir edilir, sayılırdı. Ünlü yazar Cengiz Aytmatov O’nun hakkında: ‘Tek başına bir senfoni orkestrası, aynı anda aktör ve besteci olan Sayakbay, Kırgızların ulu çınarı, gurur kaynağıdır’ demiştir” (Cumakunova 1995: 90).
Bu konuda son kez ele alacağımız ve Manas Destanı için altın değerine sahip olan isim Cusup Mamay’dır. Destanın Çin’de yayımlanmasına ve tanıtılmasına büyük katkıda bulunmuştur. Kendisine Kırgız Kültür Bakanlığı tarafından birinci derece Manas ödülü vereceği açıklanılmıştır. “Tüm varyantı yayımlanmakta olan tek Manasçıdır. Bu varyantın özelliği geleneksel özün devam edilmesidir. Kitap XV cilt hâlinde yayımlanmaktadır”(Cumakunova 1995: 90).
Bu kadar erkek Manasçı’nın yanında Kırgızistan’da kadın Manasçılar da bulunmaktadır. Destan genelde erkek Manasçılar tarafından icra edilmiştir; fakat zor da olsa kadın Manasçılar da bu mesleği icra etmektedir.
“Ekim ihtilâline kadar, kadınların halk önünde “Manas” söyleyip söylemedikleri konusunda net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, destanda faal bir görünümde olan kadın, onu icra konusunda da üzerine düşen vazifeyi yapmıştır.Halk arasındaki rivayette, Manas öldüğünde eşi Kanıkey’in söylediği ağıtı, zaman içerisinde destancı şairlerin geliştirip hacimli bir eser hâline getirdikleri söylenir. Gerçekten de Manasçıların varyantlarında Kanıkey’in söylediği ağıt yer alır. Muhtar Avezov “Manas” Destanı’nın gelişmesinde bu ağıtın çok önemli bir yer tuttuğunu bildirir. Destanda göz kamaştıran tarihî olaylar, destandaki kimselerin hayat hikâyeleri, destanda yer alan kahramanların ağzından aktarılır. Bugün de bu durumu destanda gözlemek mümkündür. Mesela, Manas ile evlendiği günden itibaren şahit olduğu olayları Kanıkey, oğlu Semetey’e monolog şeklinde baştan sona destan olarak aktarır. Kanıkey, Manas’ın kahramanlıklarını gerek ağıt şeklinde, gerekse destan şeklinde söyleyip destana katkısını yapar. Alıyman Musa Kızı, Sedye Deydi Kızı, Sedyene Moldoke Kızı önemli kadın Manasçı isimleridir. Manasçıların erkek olması şart değildir. Kırgızlar arasında kadınlar da Manasçılık yapabilmektedir. Ancak erkek Manasçılara oranla sayıları çok azdır. Kadın Manasçıların sayısının az olması toplum yapısıyla ilgilidir. Kadınların halk önünde Manas okumaları hoş karşılanmamıştır” (Kınacı 2006: 74-75-76).