1001Design
330i ///M3 Design
David Torn'un yeni albümü "Prezens" sanatsal rock, caz, özgür doğaçlama, minimalizm ve gürültünün sınırlarında geziniyor
David Torn öyle böyle bir gitarcı değil. Daha önce duyduğunuz, dinlediğiniz, iyi bildiğiniz; hatta ateşli bir taraftarı olduğunuz isimlerden herhangi birine benzemiyor. Evet, köklerinin uzandığı, kendisine yetiştiği yıllarda model aldığı isimler ve türler var; Jimi Hendrix, Wes Montgomery, Steve Tibbetts, Pat Martino, Jan Garbarek; Doğu müziğini modal caza uyarlayan McLaughlin ve Coltrane; yanı sıra kuzey Hint ve Nepal müzikleri gibi. Yine de kökleriyle işini sağlıklı bir biçimde gördükten sonra sanatsal kopuşunu aynı aklıselimlik içinde gerçekleştirmiş nadide bir caz gitarcısı Torn.
Miles Davis'in "Ne çaldığın önemli değil, ne çalmadığın önemli" ya da ECM'in kurucusu Manfred Eicher'in "Müzik sessizlikten sonraki en güzel sestir" sözleri, belki de en çok onun müziğinin tarifine uygun.
"Prezens", New York'lu fusion gitarcısının 21 yıl aradan sonra çıkardığı ECM etiketli ilk albüm. Alto saksofonda Tim Berne, davulda Tom Rainey, tuşlu çalgılarda da Craig Taborn'un yer aldığı çalışma, aynı zamanda Torn'un dokuz yıllık albüm hasretinin sonu.
Teknoloji budalasına dönüşmedi
Torn caz armonisini, kapısında çekirge olduğu John Abercrombie'den öğrenmişti. Yanı sıra ustasından öğrendiği en değerli şeyler caz doğaçlamasının anlamı ve sanatını akademik eğitimden uzaklaştırmaktı. Yolunu bulmaya başladığında kafasını taktığı şey ses teknolojisi ve pedallar oldu. Kariyeri boyunca bu tutkudan vazgeçmedi ama asla bir teknoloji budalasına da dönüşmedi.
Torn gibi sürekli yeni müzikal ifade formları arayışları içinde olan birinin kalıplarla yetinmesi olanaksızdı. ECM'den çıkan iki solo albümü, "Best Laid Plans" ve "Cloud About Mercury", onun elektronik anlayışıyla müziğe katabildiklerini sergilemesi açısından çok anlamlıdır. Çıkış noktası, hem enstrümanının seslerini hem de tonal figürleri yapabilen bir davulcu ile çalışmaktı. Bu nedenle ritmik ve armonik çalan Bill Bruford'u seçmişti.
1993 yılında 37 yaşındayken "fanilik" aklını kurcalayan en büyük konuydu. Çünkü beyninde çıkan bir tümörün alındığı ameliyatta sağ kulağı duyma yetisini tamamen kaybetmişti. Bu ruh köreltici trajedi karşısında kaderciliğin karanlığında kaybolmak yerine iradesini ortaya koyarak mücadele etmeyi seçti Torn.
"Polytown" kendini bulmasından sonraki ilk yapıtı Torn'un. Ardından 1995'te çıkardığı "Tripping Over God" ise bir başyapıttı. Ses paletini eline alıp tutkuları, Doğu etkilenmeleri ve ritimleri, vızıltıları, yırtıcı akortları, arka plana gömülü vokalleriyle kusursuz tablolar üretti.
Bilimkurgu senaryoları çeken bir yönetmen
Şimdi 54 yaşında olan Torn aslında gitar çalmaktan ziyade fantastik manzaralar boyayan bir ressam, bilimkurgu senaryoları çeken bir yönetmen gibi.
Sınırları bulanık uzay parçacıklarında gerçekleşen bir tuhaf ses yolculuğu içinde, çok katmanlı dokular, karmaşa yaratan kesif akortlar kullanan, distorsiyonu yemiş gitarlar ve ipnotize edici loop'larla beyin efsunlayan bir sihirbaz.
Bireyci felsefesiyle "Prezens" günümüze uygun manzaralar çiziyor; nakış gibi işliyor gergefinin üzerinde atmosferik sesleri. Sanatsal rock, caz, özgür doğaçlama, minimalizm ve gürültünün sınırlarında geziniyor. Bu müzik elektronika dinleyicine progresif kanatlar takarken, doğaçlama caz ve gitar virtüözü dinleyenlerin de yüzünü kara çıkarmıyor. Kendisini burnundan kıl aldırmayan dinleyicilere tavsiye edenleri de mahcup etmiyor. Bu müzik sanatçının kendi tabiriyle "küstah ambient müzik". n
Gürültünün içindeki estetik
Memleketin ilk black metal videosunun sahibi Moribund Oblivion. Ne satanizm olayları ne metal müziği yapmanın köstekleri; hiçbiri engelleyemedi bu topluluğun geride bıraktığı yedi yıl içinde üç albüm çıkarmasını.
Son albüm "Time To Face", varoluşun sorgulanması ve ruhsal arayışlar hakkındaki tavizsiz şarkılardan oluşuyor.
Uçuruma yuvarlanma hızındaki kaotik şarkılarda, gürültünün arasından tüm berraklığıyla seçilen güçlü melodiler var. Albümün İngilizce ve Türkçe parçalardan oluşması da artı puan. Her iki dildeki yorumlar da başarılı.
Ayrıca topluluğun gitarları ve vokalinden mesul Bahadır Uludağlar, "Groza" adlı solo projesinin "Geçmişin Kasvetli İzleri" albümünü de toplulukla eşzamanlı olarak yayımladı.
"İlk"ini gerçekleştiren bahtiyar
Bir yıl önce bir alışveriş merkezinin düzenlediği Amatör Rock Grupları Yarışması'nda birinci olan Ankaralı rock topluluğu Derin6, mutlu sona (ya da zorlu başlangıca) uzun geçmişinin tüm birikimini yansıttığı Atlantis etiketli ilk albümüyle ulaştı.
Yıllarca barlarda, metal festivallerinde, üniversite şenliklerinde geleceğine sıvanan, yol aldıkça "sound"unu (klasik hard-rock sound'u) bulan Derin6, iyi vokal ve iyi enstrüman kullanımıyla dikkat çekiyor.
İnsana ait duyguları eşeleyen kâh sert kâh mülayim şarkılarıyla zalim piyasa cangılına salıverilen Derin6'ya bir temenni; bu "İlk" albüm içinde gülmeyen yüzünüzü güldürür inşallah. Böylece "İlk" son olmaz.
Bir de kulak verene tavsiye: yola yeni çıkanlar için beklentiyi minimum tutmanız alacağınız zevkin hayrına.
Ne de olsa o bir prens
"İnsan yaşlandıkça çocuk gibi olur" derler. Prince'in de yaşı ilerledikçe şarkıları dinçleşiyor, gençleşiyor. Hayatın yüzüne attığı olgunluk çizgilerine karşın, yirmilerine yeni basmış taze delikanlı şarkıları yazıyor.
Yeni albümü "Planet Earth"teki ilk hit şarkısı "Guitar" şarkısının "Seni seviyorum ama gitarımı sevdiğim gibi değil" diyen satırı bile bunu ispata yeter.
Ha keza, bu satırların sedirine kurulduğu notaları da, adeta Prince'in caz çaldığı, isim değiştirerek cool takıldığı, CD'lerini ücretsiz dağıtarak delikanlılık yaptığı, Yehova Şahidi olarak idealist yaşadığı yılları yalanlarcasına 80'li yıllar kokuyor.
Ama ortada inkar edilemez bir gerçek var. Prince ne yazarsa yazsın, ne yaparsa yapsın; çok büyük bir besteci ve bileği kuvvetli bir gitarcı. Evet, "Planet Earth" albümünde bile böyle.
milliyet.com.tr
David Torn öyle böyle bir gitarcı değil. Daha önce duyduğunuz, dinlediğiniz, iyi bildiğiniz; hatta ateşli bir taraftarı olduğunuz isimlerden herhangi birine benzemiyor. Evet, köklerinin uzandığı, kendisine yetiştiği yıllarda model aldığı isimler ve türler var; Jimi Hendrix, Wes Montgomery, Steve Tibbetts, Pat Martino, Jan Garbarek; Doğu müziğini modal caza uyarlayan McLaughlin ve Coltrane; yanı sıra kuzey Hint ve Nepal müzikleri gibi. Yine de kökleriyle işini sağlıklı bir biçimde gördükten sonra sanatsal kopuşunu aynı aklıselimlik içinde gerçekleştirmiş nadide bir caz gitarcısı Torn.
Miles Davis'in "Ne çaldığın önemli değil, ne çalmadığın önemli" ya da ECM'in kurucusu Manfred Eicher'in "Müzik sessizlikten sonraki en güzel sestir" sözleri, belki de en çok onun müziğinin tarifine uygun.
"Prezens", New York'lu fusion gitarcısının 21 yıl aradan sonra çıkardığı ECM etiketli ilk albüm. Alto saksofonda Tim Berne, davulda Tom Rainey, tuşlu çalgılarda da Craig Taborn'un yer aldığı çalışma, aynı zamanda Torn'un dokuz yıllık albüm hasretinin sonu.
Teknoloji budalasına dönüşmedi
Torn caz armonisini, kapısında çekirge olduğu John Abercrombie'den öğrenmişti. Yanı sıra ustasından öğrendiği en değerli şeyler caz doğaçlamasının anlamı ve sanatını akademik eğitimden uzaklaştırmaktı. Yolunu bulmaya başladığında kafasını taktığı şey ses teknolojisi ve pedallar oldu. Kariyeri boyunca bu tutkudan vazgeçmedi ama asla bir teknoloji budalasına da dönüşmedi.
Torn gibi sürekli yeni müzikal ifade formları arayışları içinde olan birinin kalıplarla yetinmesi olanaksızdı. ECM'den çıkan iki solo albümü, "Best Laid Plans" ve "Cloud About Mercury", onun elektronik anlayışıyla müziğe katabildiklerini sergilemesi açısından çok anlamlıdır. Çıkış noktası, hem enstrümanının seslerini hem de tonal figürleri yapabilen bir davulcu ile çalışmaktı. Bu nedenle ritmik ve armonik çalan Bill Bruford'u seçmişti.
1993 yılında 37 yaşındayken "fanilik" aklını kurcalayan en büyük konuydu. Çünkü beyninde çıkan bir tümörün alındığı ameliyatta sağ kulağı duyma yetisini tamamen kaybetmişti. Bu ruh köreltici trajedi karşısında kaderciliğin karanlığında kaybolmak yerine iradesini ortaya koyarak mücadele etmeyi seçti Torn.
"Polytown" kendini bulmasından sonraki ilk yapıtı Torn'un. Ardından 1995'te çıkardığı "Tripping Over God" ise bir başyapıttı. Ses paletini eline alıp tutkuları, Doğu etkilenmeleri ve ritimleri, vızıltıları, yırtıcı akortları, arka plana gömülü vokalleriyle kusursuz tablolar üretti.
Bilimkurgu senaryoları çeken bir yönetmen
Şimdi 54 yaşında olan Torn aslında gitar çalmaktan ziyade fantastik manzaralar boyayan bir ressam, bilimkurgu senaryoları çeken bir yönetmen gibi.
Sınırları bulanık uzay parçacıklarında gerçekleşen bir tuhaf ses yolculuğu içinde, çok katmanlı dokular, karmaşa yaratan kesif akortlar kullanan, distorsiyonu yemiş gitarlar ve ipnotize edici loop'larla beyin efsunlayan bir sihirbaz.
Bireyci felsefesiyle "Prezens" günümüze uygun manzaralar çiziyor; nakış gibi işliyor gergefinin üzerinde atmosferik sesleri. Sanatsal rock, caz, özgür doğaçlama, minimalizm ve gürültünün sınırlarında geziniyor. Bu müzik elektronika dinleyicine progresif kanatlar takarken, doğaçlama caz ve gitar virtüözü dinleyenlerin de yüzünü kara çıkarmıyor. Kendisini burnundan kıl aldırmayan dinleyicilere tavsiye edenleri de mahcup etmiyor. Bu müzik sanatçının kendi tabiriyle "küstah ambient müzik". n
Gürültünün içindeki estetik
Memleketin ilk black metal videosunun sahibi Moribund Oblivion. Ne satanizm olayları ne metal müziği yapmanın köstekleri; hiçbiri engelleyemedi bu topluluğun geride bıraktığı yedi yıl içinde üç albüm çıkarmasını.
Son albüm "Time To Face", varoluşun sorgulanması ve ruhsal arayışlar hakkındaki tavizsiz şarkılardan oluşuyor.
Uçuruma yuvarlanma hızındaki kaotik şarkılarda, gürültünün arasından tüm berraklığıyla seçilen güçlü melodiler var. Albümün İngilizce ve Türkçe parçalardan oluşması da artı puan. Her iki dildeki yorumlar da başarılı.
Ayrıca topluluğun gitarları ve vokalinden mesul Bahadır Uludağlar, "Groza" adlı solo projesinin "Geçmişin Kasvetli İzleri" albümünü de toplulukla eşzamanlı olarak yayımladı.
"İlk"ini gerçekleştiren bahtiyar
Bir yıl önce bir alışveriş merkezinin düzenlediği Amatör Rock Grupları Yarışması'nda birinci olan Ankaralı rock topluluğu Derin6, mutlu sona (ya da zorlu başlangıca) uzun geçmişinin tüm birikimini yansıttığı Atlantis etiketli ilk albümüyle ulaştı.
Yıllarca barlarda, metal festivallerinde, üniversite şenliklerinde geleceğine sıvanan, yol aldıkça "sound"unu (klasik hard-rock sound'u) bulan Derin6, iyi vokal ve iyi enstrüman kullanımıyla dikkat çekiyor.
İnsana ait duyguları eşeleyen kâh sert kâh mülayim şarkılarıyla zalim piyasa cangılına salıverilen Derin6'ya bir temenni; bu "İlk" albüm içinde gülmeyen yüzünüzü güldürür inşallah. Böylece "İlk" son olmaz.
Bir de kulak verene tavsiye: yola yeni çıkanlar için beklentiyi minimum tutmanız alacağınız zevkin hayrına.
Ne de olsa o bir prens
"İnsan yaşlandıkça çocuk gibi olur" derler. Prince'in de yaşı ilerledikçe şarkıları dinçleşiyor, gençleşiyor. Hayatın yüzüne attığı olgunluk çizgilerine karşın, yirmilerine yeni basmış taze delikanlı şarkıları yazıyor.
Yeni albümü "Planet Earth"teki ilk hit şarkısı "Guitar" şarkısının "Seni seviyorum ama gitarımı sevdiğim gibi değil" diyen satırı bile bunu ispata yeter.
Ha keza, bu satırların sedirine kurulduğu notaları da, adeta Prince'in caz çaldığı, isim değiştirerek cool takıldığı, CD'lerini ücretsiz dağıtarak delikanlılık yaptığı, Yehova Şahidi olarak idealist yaşadığı yılları yalanlarcasına 80'li yıllar kokuyor.
Ama ortada inkar edilemez bir gerçek var. Prince ne yazarsa yazsın, ne yaparsa yapsın; çok büyük bir besteci ve bileği kuvvetli bir gitarcı. Evet, "Planet Earth" albümünde bile böyle.
milliyet.com.tr