Kürtlük pazarlamacıları!

KnowN

BiR uMuTTuR YaŞaMaK !
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
30,473
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
SoNuNDa 'EyvaH' DiyeCeĞiM ŞeyLeRe, BaŞıNDa 'EyvaLL
“Türklük pazarlamacıları” başlıklı yazımıza gelen tepkilerden anlamış bulunuyoruz ki, bu ülkede hala, Türk ana babadan doğan bir bebeği götürüp ormana bıraksak, onun büyüdüğünde mutlaka Türklük şuuruna erişeceğine, o bunu ihmal etse dahi, bir bozkurdun ormanda onu bularak emzireceğine ve o şuuru ona aşılayacağına inananlar var. Demek ki, Ziya Gökalp’ın atlarda şecere aranabileceği ama insanda aranamayacağı, insanın bir terbiye sisteminin ürünü olduğu ve tabi tutulduğu terbiye sisteminin verilerine göre şekilleneceği yönündeki ilmi tespiti, bazıları için hiçbir şey ifade etmiyor.

Cevap vermeye bile değmez bir algı...

Şurası muhakkak ki, bu ülkede Türklüğün bedavadan paylaşıma sunulmasından maksat, Kürtleri Türkleştirmek veya Kürtlere Türküm dedirtmek değildi. Olmadığı gibi, böyle bir şeye ihtiyaç da yoktu. Çünkü Türk ve Kürt, dildeki bazı nüanslar göz ardı edildiğinde, aynı kültür ve medeniyetin ruh ikizleri olma vasfını taşıyorlardı. Kültür kodları açısından, Türk ne kadar Türk’se Kürt de o kadar Türk, Kürt ne kadar Kürt’se Türk de o kadar Kürt’tü.

Bunun görünmeyen maksadı, hem şecere hem de tarihi derinlik açısından ifade ettiği mana itibariyle Türklükle ve hatta Kürtlükle alakası olmayan insanların Türküm diye Türk’e caka satmasının önünü açmak ve bunlar eliyle, Türk’ü, bin yıldır bizzat kendisinin omuzladığı kültür ve medeniyet algısının dışına taşımaktı. Ve bu yolla, Türk’ü manyetik çekim kuvveti olmaktan çıkarmak suretiyle Türk’ün etrafında birlik felsefesini yerle bir etmekti. Türk kavramına o kültür ve medeniyetten kopuk metafizik anlamlar yüklemek suretiyle, Türk kavramıyla özdeş hale gelmiş o kültür ve medeniyeti boşlukta bırakmak, insan merkezli ortak devlet algısını ortadan kaldırmaktı. Gerisi nasıl olsa gelirdi…

Türk’e ve Kürt’e tarihin en büyük tuzağını kuranlar, bu cenahta Türklük pazarlamacılığını uygulamaya koyarken, öbür cenahta da bu mesleğin aksülameli olarak Kürtlük pazarlamacılığı mesleğini hayata geçirmeyi ihmal etmediler. Türk kavramına kültür ve medeniyet algısından kopuk anlamlar yüklemeye çalışırken, Kürt’ü, aynı kopukluk kültürü içinde kendisine benzer anlamlar yüklemeye davet ettiler.

Bu taraf her hangi bir kültür ya da medeniyet kaygısı taşımaksızın bir sözcükle ne kadar mutlu oluyorsa, diğer taraf da en az onun kadar mutlu olmalı ve hatta kendi sözcüğünün kavgasını verebilmeliydi. Türklük pazarlamacıları için mademki Osmanlı Türklüğe ihanet etmekle görevli bir misyonu temsil ediyor ve Türk tarihinin kara sayfası olarak görülüyordu, o halde, Kürtlerin de aynı karalıktan nasibini aldığı, Kürtlük pazarlamacılarınca Kürtlere öğretilmeliydi.

Ya o İslam dini? Türklük pazarlamacılarına göre, bu din Türklüklerini unutsunlar diye Türklere zorla kabul ettirilmemiş miydi? Bin yıldır bayraktarlığını yaptıkları bir din Türklere dahi Türklüklerini unutturmuşsa, bunun ucunun Kürtlere de fazlasıyla dokunduğu Kürtlük pazarlamacılarınca Kürtlere izah edilmeliydi. Evet, Türklere zorla kabul ettirildiği söylenen bu din, bu defa da Kürtlüklerini unutturmak için Türkler tarafından Kürtlere zorla kabul ettirilmiş olmalıydı.

Tarih böyle bir garabete, böyle bir çirkinliğe ne şahit olmuştur ne de olacaktır. Öyle bir oyun oynadılar ki, sonuçta, Türk’ü ve Kürt’ü, aslında kendileriyle hiç ilgisi olmayan bir kavganın tarafları durumuna getirdiler…

Bu kavganın Türk’ün ve Kürt’ün kavgası haline gelmesi sadece talihsizliktir. Çünkü haksızlığa uğrama noktasında Kürt’ün içine damlayan bir dert varsa, bu dert, Türklüğünü pazarlamacılık mesleğine borçlu olmayan temiz Türklerin de derdiydi. Çünkü aynı ve benzer haksızlıklara bu ülkenin temiz Türkleri de muhatap olmuştu ve oluyordu. Bu ülkenin çocuklarını başları örtülü olduğu için üniversitenin kapısından içeri almayan zihniyet, Kürt’e ne kadar uzaklıkta ise Türk’e de aynı uzaklıkta duruyordu. Belli makam ve mevkileri bu ülkenin çocuklarına layık görmeyen zihniyet, Türk Kürt ayırımı yapmadan bunu yapıyordu.

Dolayısıyla, Kürt’ün yapması gereken şey, derdini bu ülkenin temiz Türkleri ile paylaşmak ve onunla el ele vererek, Türklük pazarlamacılığı yapanların hem Türk’e hem de Kürt’e oynadığı oyunu bozmaktı ama bu olmadı. Kürtlük pazarlamacılığı görevine soyunanlar, Kürt’ün böyle bir algı içine girmesine müsaade etmediler. Kürt’e öyle bir oyun oynadılar ve onu öyle bir aldattılar ki, Kürt, Türklük pazarlamacılığına soyunanların Türk olduğunu sanmak veya Türk’ü onların temsil ettiğini zannetmek gibi bir hataya düştü.

Türk ve Kürt… Aynı harflerden oluşan iki sözcük... Aslında kavga, bu dört tane harfte mutluluk arayanların veya mutluluğu bu iki sözcüğü referans alarak tanımlamaya kalkanların kavgası…

Akıl ve feraset sahipleri için hiçbir mana ifade etmeyen ve cinnetten başka bir sıfatla adlandırılması mümkün olmayan bu içi boş kavgada, her iki tarafın kavgayı kızıştırmakla vazifeli aktörlerinin, aynı bozuk ve çürük diyalektikten beslendiği muhakkaktır.

Not: Beni merak edenlere duyurulur. Birilerinin bana mutluluk karşılığı Türklük bağışlamasına ihtiyaç olmaksızın Türküm. Hem öyle bir Türküm ki…

KaynaK - Köşe Yazısı ŞenoL ÖZBEK
 
Tarih böyle bir garabete, böyle bir çirkinliğe ne şahit olmuştur ne de olacaktır. Öyle bir oyun oynadılar ki, sonuçta, Türk’ü ve Kürt’ü, aslında kendileriyle hiç ilgisi olmayan bir kavganın tarafları durumuna getirdiler…

Konunu bir nevi özeti.Bu konuyu herkes sakin kafayla mutlak okumalı.Harika bir yazı olmuş...
Ellerine sağlık kardeş...
 
Geri
Üst