Küçücük insan ve koskoca dünya, birbirine ne kadar benziyor!..


Kâinat bir âlem olduğu gibi, insan da bir âlemdir.
Dikkat edilirse görülür ki, kâinatın yapısıyla insanın yapısı aynıdır. Her ikisinde de atomdan moleküller, moleküllerden elementler, elementlerden mevcudat yaratılmış...
İnsanın da temel maddesi atomlar, kâinatın da temel maddesi atomlar...
İnsanın iç dünyası kâinat kadar geniştir... Mesela ben burada oturuyorum; fakat ilmen ve hayalen Arabistan'a uzanabilirim.
Dünyada da fırtınalar kopar, insanda da...
Dünyada inişler, çıkışlar vardır, insanın da hayatı inişler ve yokuşlardan ibarettir...
Dünyada da mevsimler yaşanır, insan da halden hale girerek mevsimlerin dönüşümünü yaşar...
Dünyadaki aynalar, sular, buz her şeyin resmini aksettirir. Aynı şekilde insanın da o yönü vardır. Çok uzaklarda bir anormallik varsa, insan buradan o olayların huzursuzluğunu yaşar. Uzaktaki olay ruhumuza akseder...
Dünyada karışıklıklar vardır. Biz de bazen Kâbe'deymişiz gibi rahatlar, bazen Washington'un karışıklığı gibi karışırız, perişan oluruz...
Yeryüzündeki dağlar kadar burnumuz var. Yeryüzünün dörtte üçü sularla kaplı; vücudumuzun da dörtte üçü sularla kaplı.
Nehirler gibi kan damarlarımız var. Telefon telleri gibi sinir sistemimiz var. Yeryüzü ile gökyüzü evlenir, canlılar türer. İnsanlar evlenir, çocukları olur.
Arkeolojinin anlattığına göre, dünya ilk yaratıldığında ateşten bir küreymiş. Bu ateşten küre soğumaya başlamış. Sonra bu küreye yağmurlar yağmış. Su kaynakları oluşmuş. Pek çok gezegen içinde Allah, dünyayı öyle bir noktaya yerleştirmiş ki, ne yanıyor ne donuyor! Allah yeryüzünü bir saray gibi hazırlamış.
Allah neden bütün gezegenler içinde dünyaya ehemmiyet vermiş?
Çünkü bu sarayın aziz misafiri insandır. Allah insana neden bu kadar önem vermiştir?
Çünkü İslamiyet'i anlayıp yaşayacak olan sadece insandır.
Şimdi görüyoruz ki, dünyanın yapısı dine uygun, din dünyanın yapısına uygun!
Dünya bir uçaktır. Dağları, denizleri, insanları üzerine doldurmuş uçuyor.
Her vasıtanın bir son durağı olduğu gibi, dünyanın da yolcuları bırakacağı son durak mahşer meydanıdır.
Adalet konağının önüne gitsek görürüz ki, insanlar mahkemelere gelmişler, haklarını arıyorlar, suçluların ceza görmesini istiyorlar.
Bir mezarlığa gitsek görürüz ki, suçlular da masumlar da orada yatıyor. İşte onlar mezarlık denen kapıdan geçmişler, ahiret sarayına çıkmışlar, Allah'ın adalet sıfatının tecelli etmesini bekliyorlar.
Öyleyse insan kendi varlığında kâinatı, kâinatta Rabb'ini okumalı. Gitmek istediği yer cennet sarayları ise oranın adabını öğrenmeli, oraya kabul edilecek olgunluğa erişmeli. Bütün hazırlıklar o tarafa olmalı!..
Dikkat edilirse görülür ki, kâinatın yapısıyla insanın yapısı aynıdır. Her ikisinde de atomdan moleküller, moleküllerden elementler, elementlerden mevcudat yaratılmış...
İnsanın da temel maddesi atomlar, kâinatın da temel maddesi atomlar...
İnsanın iç dünyası kâinat kadar geniştir... Mesela ben burada oturuyorum; fakat ilmen ve hayalen Arabistan'a uzanabilirim.
Dünyada da fırtınalar kopar, insanda da...
Dünyada inişler, çıkışlar vardır, insanın da hayatı inişler ve yokuşlardan ibarettir...
Dünyada da mevsimler yaşanır, insan da halden hale girerek mevsimlerin dönüşümünü yaşar...
Dünyadaki aynalar, sular, buz her şeyin resmini aksettirir. Aynı şekilde insanın da o yönü vardır. Çok uzaklarda bir anormallik varsa, insan buradan o olayların huzursuzluğunu yaşar. Uzaktaki olay ruhumuza akseder...
Dünyada karışıklıklar vardır. Biz de bazen Kâbe'deymişiz gibi rahatlar, bazen Washington'un karışıklığı gibi karışırız, perişan oluruz...
Yeryüzündeki dağlar kadar burnumuz var. Yeryüzünün dörtte üçü sularla kaplı; vücudumuzun da dörtte üçü sularla kaplı.
Nehirler gibi kan damarlarımız var. Telefon telleri gibi sinir sistemimiz var. Yeryüzü ile gökyüzü evlenir, canlılar türer. İnsanlar evlenir, çocukları olur.
Arkeolojinin anlattığına göre, dünya ilk yaratıldığında ateşten bir küreymiş. Bu ateşten küre soğumaya başlamış. Sonra bu küreye yağmurlar yağmış. Su kaynakları oluşmuş. Pek çok gezegen içinde Allah, dünyayı öyle bir noktaya yerleştirmiş ki, ne yanıyor ne donuyor! Allah yeryüzünü bir saray gibi hazırlamış.
Allah neden bütün gezegenler içinde dünyaya ehemmiyet vermiş?
Çünkü bu sarayın aziz misafiri insandır. Allah insana neden bu kadar önem vermiştir?
Çünkü İslamiyet'i anlayıp yaşayacak olan sadece insandır.
Şimdi görüyoruz ki, dünyanın yapısı dine uygun, din dünyanın yapısına uygun!
Dünya bir uçaktır. Dağları, denizleri, insanları üzerine doldurmuş uçuyor.
Her vasıtanın bir son durağı olduğu gibi, dünyanın da yolcuları bırakacağı son durak mahşer meydanıdır.
Adalet konağının önüne gitsek görürüz ki, insanlar mahkemelere gelmişler, haklarını arıyorlar, suçluların ceza görmesini istiyorlar.
Bir mezarlığa gitsek görürüz ki, suçlular da masumlar da orada yatıyor. İşte onlar mezarlık denen kapıdan geçmişler, ahiret sarayına çıkmışlar, Allah'ın adalet sıfatının tecelli etmesini bekliyorlar.
Öyleyse insan kendi varlığında kâinatı, kâinatta Rabb'ini okumalı. Gitmek istediği yer cennet sarayları ise oranın adabını öğrenmeli, oraya kabul edilecek olgunluğa erişmeli. Bütün hazırlıklar o tarafa olmalı!..
Hekimoğlu İsmail