Köle Ruhlar Ve Kemalizm.

Albayrak

Can Feda
Altın Üye
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
4,439
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Aydınlığın karanlıkla savaşından...
pic.php

Bu dünyada yaşayan her insanın, diğer insanları aşağılayan, köle gözüyle
bakan, sömürmeye çalışan emperyalizme karşı tahammülü olmaması gerekir.
Fakat ne yazık ki, bazı soysuz ve karaktersiz kişilere namus kavramı bir şey ifade etmediği için, özgürlük ve bağımsızlık duygusunu da pek anlayamazlar.

* *

Kölelik ve uşaklık etme ihtiyacı, bu soysuz kişiler için sosyal düzeyi,
tahsili ve cinsiyeti ne olursa olsun genlerine işlemiş kalıtımsal bir ruhsal
hastalıktır. Böyle tipler dün vardılar, şimdide varlar ve yarında hep
olacaklar. Kimsenin kuşkusu olmasın.

* *

Bunlar düşman bayrağından, namusuna uzanan tacizci elden rahatsız olmazlar.
Onları kimin nasıl yönettiği önemli değildir, sadece önlerine atılacak
kemiktir onlar için önemli olan.

* *

Bunlar; çağ küreselleşme çağı, küreselleşmenin önüne geçemezsiniz diyerek
küresel emperyalizmi meşrulaştırmaya çalışırlar. İnsanın insanı sömürmesine
karşı çıkan İslamiyet'i bile ılımlı İslam kılığına sokarak, başımızda
İngiliz olsa Müslümanlığımızı daha iyi yaşardık diyebilecek kadar da
soysuzdurlar.

* *

Bugün milli kimliğinden ve ulusal değerlerinden rahatsız olanlar var.
Halkına ihanet edenler, vatanı satanlar, hainler, mandacılar hep bunların
arasından çıkar.

* *

Ama Türkiye'de emperyalizme karşı çıkanlar, yeter artık diyen onurlu
Atatürkçüler de var. Emperyalizme karşı ulusal duruş ve milli namusu korumak için de hep var olacaklardır. Kemalist duruş ülkemizin bağımsızlığı ve özgürlüğünün teminatıdır. Uşaklığı, yumuşak başlılığı, adam sendeciliği,emperyalizme kulluğu reddeder. Kemalizm insan olmanın ve insanlık şerefinin bilincidir.

* *

Türk'ü, Türkiye'yi ve Kemalizmi anlamak için, öncelikle ulusal devletin,
milli duruşun, bağımsızlık ve egemenliğin ne demek olduğunu anlamak
lazımdır. Atatürk'ü anlamak çağdaş olmanın, çağdaş kalmanın vazgeçilmez şartıdır.

* *

Kemalizm, halkın ve köylünün efendiliği demektir. Kemalizm, demokrasi,
hukuka saygı, adalet, fikir özgürlüğünü Batı'dan emir bekleyerek düzenlemeye çalışanları reddeden bir ruhtur, bir ışıktır.

* *

Ruhsuz vatan hainleri Atatürk'ten rahatsız olurlar. Bu tipler, Türk halkı
arasına kalın duvarlar örmeye çalışırlar ki, Gazi'nin ışığı yandaşlarını
uyandırmasın.

* *

Ben bir Atatürkçü olarak Türkiye'm için hep doğruyu ve iyiyi arayacağım.
Bazen yüksek sesle, bazen de sessiz çığlıklar atacağım.

* *

Ama bilin ki ölümsüz olan Atatürkçü ruhtur. Bu demektir ki ölümsüz olan
bizleriz. Biz Kemalist'iz ve biliyoruz ki, devletimizin ve millet olarak
geleceğimizin teminatı için bu ruha her an gereksinimimiz var.

* *

Necmi ÖZNEY


Kaynak
 
  • yeni kural çercevesinde paylaşım yapılan konuların kaynağı linkleriyle birlikte verilecek kurala uymayanlar uyarılacak tekrarında ceza alıcak

konunun kaynak lınkını eklermısın
 
“es-sâkıtu An-il Hak… ”
Itabından Korkarak…
Kılıcımı Bileyip,
Haktan Nusret Dileyip
Tekmil Yurdu Taradım.
çıkar Bir Yol Aradım…
En Büyük Puta Karşı,
Besteleyip Hak Marşı,
Oldum Ona Terceman…
Lâkin Ahval Ve Zaman,
Zehir Kattı Aşıma,
Belâ Yağdı Başıma!..

***
Yalanlar şâyi Olmuş,
Gerçekler Zâyi Olmuş,
Ve Ikbaldeyken Putlar
çeşit çeşit Mâbudlar,
Böyle Olurdu Elbet…
Melâl Dolu Bir Gurbet,
Geldi çattı Karşıma,
Erdim Kemal Yaşıma,
Tırnaklarım Kan Revan…
Vuruştum Hayli Zaman…
Kelâm Ve Kalem Ile,
Asrın Silâhı Diye!…

***

Sonunda şafak Söktü!..
Küfrün Sonu Gözüktü…
Te’dibi Bitti Hakk’ın,
Bir Rol Oynamaz Halkın

***

Artık Asla Kusuru,
çatladı Küfrün Sûru…
Zira Erdi Kemâle
Yüzü Döndü Zevâle!..
Yaklaştı Işte Visal,
ömer Buna Bir Misal;
Yetişip Ona Himmet
Azmettiği Cinâyet,
Ermeden Nihâyete
Ulaştı Hidâyete…
Eğer Dilerse Allah,
“mekerû Mekerallah… ”
Tecelli Edip Bir An
Nûra Gark Olur Devran!..
Işte Böyle Bir Zaman
Geliyor Ki, Pek Yaman!..
***

“ve Kul Câel Hak… Yakın!..”
Başlamak üzre Akın!..
Mâniler Kalkacaktır,
Putlar Yıkılacaktır!..
Belki çoğu Kucakta
Oyunda, Oyuncakta
Yarınki Süvariler,
Davranma Veliler..
Fecr-i Sâdık ânıdır,
Hazırlık Zamanıdır…
Geliyor Devr-i Sefâ…
Beldemizin Bu Defa,
Fethi “tekbir” Iledir!..
Fethi “tekbir” Iledir!..
 
Ruhsuz vatan hainleri Atatürk'ten rahatsız olurlar. Bu tipler, Türk halkı
arasına kalın duvarlar örmeye çalışırlar ki, Gazi'nin ışığı yandaşlarını
uyandırmasın.
 
Şiir gibi hayat, tokat gibi cevap

Kendi ifadesiyle 12 yaşında şair olan Necip Fazıl, 23 yaşına geldiğinde, yazdığı “kaldırımlar” isimli şiiriyle, sanat çevrelerinin takdirini toplamış ve bundan sonra adı bu şiirle anılmıştır: “kaldırımlar şairi”

Kimsesiz, yalnız bir insanın ruh halinin anlatıldığı bu şiirin ilk dört kıtasını buraya alıyoruz:

Sokaktayım, kimsesiz, bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler.
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor
Gözüne mil çekilmiş bir âma gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi,
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Necip Fazıl, İsmet Paşa ve tek parti yönetimine karşı şiddetli bir muhalefet sürdürmüş, bu partiye karşı ezilen, horlanan, sıkıntıya maruz bırakılan ülke insanının yanında yer almış, bunun sonucunda defalarca cezalandırılmış, mahkum olmuş ve hapis yatmıştır. Şairin, tutuklu bulunduğu cezaevinden oğlu Mehmet’e mektüp olarak gönderdiği; Zindan iki hece Mehmed’im lafta!

Baba katili ile baban bir safta!

Şeklinde başlayıp;

Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir!

Mısraları ile son bulan “Zindandan Mehmed’e Mektüp’ isimli, hapishane hayatını anlattığı uzunca bir şiiri vardır.

Necip Fazıl hayatında o kadar fazla mahkemelik olmuştur ki, artık kendisinden bıkan hâkim, bir gün Necip Fazıl’a;

-“Bak, seni bundan böyle bir daha huzurumda görmeyeceğim!” der.

Necip Fazıl, hâkimin bu uyarısını anlamamış gibi sorar:

-“Hâkim bey, yoksa istifa mı ediyorsunuz?”

İsmet Paşa ve zihniyetiyle hiçbir zaman barışık olmayan N. Fazıl, sonraları kurulan hemen her sağ partiye, zaman zaman yakınlık duymuş ve yakınlık duyduğu her partiyle de bir vesile bulup yollarını ayırmıştır. Fikir ve düşüncelerini ülke insanına aktarmak maksadıyla kurduğu dergilerin, yayın hayatına devam etmesi için maddi ihtiyaçları olan Necip Fazıl, kendisinin bu ihtiyacını karşılayan kişiyi, övüp göklere çıkarmış; buna mukabil, her ne sebeple olursa olsun ödeneği kesen kişilerin karşısında yer almaktan çekinmemiştir. Bir gün; “muhteşem adam” , “beklenen kurtarıcı sensin” dediği kişiye, bir başka gün; “sen gül diyarının yapma gülüsün” , “davuldan ziyade gümbürtülüsün” , “Türk’e Amerikan püskürtülüsün” , “sen o belaların son püskülüsün” şeklinde hitabetmiş, “dâva adamı” diye hitabettiği bir başkasına, bir başka gün; “sen ey din lüpçüsü, rezil ettin dâvayı” diye seslenmiştir. Bu mesele için, “zamanın şartları öyle gerektirmiştir” deyip geçmek veya olayı ahlaki açıdan tahlil etmektense, “bu başka bir konu” demeyi daha uygun buluyoruz.






--------------------------------------------------------------------------------
Konu Başlığı: Ynt: Şiir gibi hayat, tokat gibi cevap
Gönderen: Gülüşü Yaralı üzerinde Nisan 01, 2008, 18:44:27
--------------------------------------------------------------------------------


Necip Fazıl, hayat pahalılığını şöyle anlatıyor;

Ölsen kefen pahalı,
Bilmem kaça patiska?
Yaşasan kaça pişer,
Bir tencere kapuska?

İslam’a irtica, Müslüman’a mürteci diyenlerin, hayatı yaşanmaz hale getirdiklerini, onların ilerleme ile gerileme, yükselme ile alçalma arasındaki farkı anlamaktan dahi âciz olduklarını, şu beyitle dile getiriyor;
Zamanı kokutanlar, mürteci diyor bana,
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.

Milletin lüzumsuz işlerle oyalandığını, “Olacak” , “yapılacak” , “düzelecek” şeklindeki boş laflarla aldatıldığını şu mısralarıyla ifade ediyor;

Ya baş derdi konuşun yahut hiç toplanmayın,
Kurultay kapısında tokaları neyleyim?
Bahsetme sayın bayım, beş yıllık planlardan,
İki ucu kavuşmaz yakaları neyleyim?

Adaletsizliğin çirkinliğini şu beyitle ortaya koyuyor;

Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul,
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul!

Necip Fazıl’ın şiirlerinde “ölüm” konusu, işlenen konuların başında gelir. “ÇİLE” isimli şiir kitabında, ölüm konulu şiirlerin bulunduğu ayrı bir bölüm vardır.





--------------------------------------------------------------------------------
Konu Başlığı: Ynt: Şiir gibi hayat, tokat gibi cevap
Gönderen: Gülüşü Yaralı üzerinde Nisan 01, 2008, 18:46:13
--------------------------------------------------------------------------------

Şair, insanların ecelleri belli olduğu halde, ölüme çare aramalarındaki gülünçlüğü şöyle anlatıyor;

Gökte zamansızlık hangi noktada?
Elindeyse yıldız yıldız hecele!
Hüküm yazılıyken kara tahtada
İnsan yine çare arar ecele!

İnsanlar bir bir öldüğü halde, yaşayanlar, nedense ölüme bir türlü inanamamaktadırlar;

Minarede “ölü var” diye bir acı selâ.
Er kişi niyetine saf saf namaz. Ne âlâ!
Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ!
Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan.

Şair, tabutu şöyle tarif ediyor;

Tahtadan yapılmış bir uzun kutu:
Baş tarafı geniş, ayak ucu dar.
Çakanlar bilir ki bu boş tabutu,
Yarın kendileri dolduracaklar

Cılız vücuduma tam görünse de,
İçim bu dar yere sığılmaz diyor.
Geride kalanlar hep dövünse de,
İnsan birer birer yine giriyor.

Kişi öldükten sonra, parası pulu hiçbir değer ifade etmeyecektir.
Mesele; “orada” geçerli olan akçeyi biriktirmektir;

Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir!
Mezarda geçer akçe neyse onu biriktir!

O dem ki, perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e “hoş geldin” diyebilmektir hüner.

Ve ölüm şiirlerinde son söz;

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber.
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?

Necip Fazıl’ın şiirlerinde Allah ve Peygamber konusu da,
sıkça işlenen konulardandır: Her şeyin yaratıcısı Allah’tır;

Kursa da boşluğa asma köprü, fen,
Allah derim, başka hiçbir şey demem!

Her şeyin sahibi O’dur, O her şeye kadirdir;

Ne sen varsın, ne ben, ne yâr, ne kimse; O var!
Bütün sevdiklerin elden gittiyse; O var!
Sana daha yakın şahdamarından; O var!
Arama, ilaç yok eczahanede; O var!
Gayede, sebepte ve bahanede; O var!
Yıkılmaz dayanak, kırılmaz destek; O var!
Tekten de tek, bir tek, tek başına tek; O var!

Necip Fazıl’a göre sanat, Allah’ı aramaktır;

Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış.

Allah’ı seven kişi, her türlü hürmete layıktır;

Ellerime uzanan dudakları tepeyim,
“Allah” diyen, gel, seni ayağından öpeyim!

Peygamber (s.a.v)’ in getirip bildirdiği her şeye iman etmek gerekir;

Sende insan ve toplum, sende temel ve bina;
Ne getirdin, götürdün, bildirdinse; âmennâ!

Ona göre, ölçü peygamber ölçüsü olmalıdır,
Peygamber’in ölçülerine ters olan her şey, sonunda ölüm dahi olsa, reddedilmelidir;

Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim;
Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!





--------------------------------------------------------------------------------
Konu Başlığı: Ynt: Şiir gibi hayat, tokat gibi cevap
Gönderen: Gülüşü Yaralı üzerinde Nisan 01, 2008, 18:49:45
--------------------------------------------------------------------------------


Necip Fazıl’ın Meşhur şiirlerinden biri de “Sakarya Türküsü” isimli şiiridir:

Şair, bu şiirde, Anadolu’nun ortasından akan Sakarya Nehri ile, bu vatanın inanan insanları arasında bir benzerlik kuruyor; Sakarya Nehri, nasıl ki bu vatanın içinden doğan ve bu vatanın içinde akan bir nehirdir, nasıl ki bu vatanın bir parçasıdır, bizler de bu vatanda doğan, bu vatanda yaşayan insanlar olarak bu vatanın bir parçasıyız. Fakat, nedense, Sakarya Nehri de, bu vatanın öz evlatları da, bu vatanda yabancı gibi, garip kalmıştır:

“Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!”

Şair, bu uzun şiirini, çile ve ızdırap çeken, horlanan, ‘sürünen’ bu vatanın, ‘kaderleri aynı’ olan bu evlatlarına şu çağrıyı yaparak bitiriyor:

“Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!”

Necip Fazıl, lisan ve tarih bozguncularının yaptıkları ifsat çalışmalarıyla ilgili olarak;

Bülbüllere emir var, lisan öğren vakvaktan,
Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan!

Şair, çektiği bütün sıkıntı ve işkencelere rağmen ümitli olmayı becerebilmiştir;

Kırılır da bir gün bütün dişliler,
Döner, şanlı şanlı çarkımız bizim.
Gökten bir el, yaşlı gözleri siler,
Şenlenir evimiz, barkımız bizim.
Yokuşlar kaybolur, çıkarız düze,
Kavuşuruz, sonu gelmez gündüze,
Sapan taşlarının yanında füze,
Başka âlemlerden farkımız bizim.
Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman;
Görürler, nasılmış, neymiş kahraman!
Yer ve gök su vermem dediği zaman,
Her tarlayı sular, arkımız bizim.

Ve son sözü o söylüyor:

“Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes,
Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es!”





--------------------------------------------------------------------------------
Konu Başlığı: Ynt: Şiir gibi hayat, tokat gibi cevap / İrtica çığırtkanlarına cevap;
Gönderen: Gülüşü Yaralı üzerinde Nisan 01, 2008, 18:51:48
--------------------------------------------------------------------------------



İrtica çığırtkanlarına cevap;

Bize mürteci diyen! Sen, zaman kadar mücerret bir şeyi kokutmuş ve kainatı hareket noktasına kadar geriletmiş bir bedbahtsın.

Bizi, “kızıl ve kara irticacılar” tasnifi altında, artık bu memlekette hiçbir şeyi zıddından ayıklanamaz hale getirici bir karanlığa boğmak isteyen! Sen. Allahsız, milliyetsiz, dönme mason ve komünistten biri, yahut bunlardan hepsi birdensin!

Bize gerici diyen, karanlık hokkası ve bataklık deliği ağız! Bizzat sen, zamanı çürütmüş, kokutmuş ve dünyayı taş devrine kadar itmiş, atmış bir küfür gericisi değilsin de nesin? Senin secde ettiğin putlar önünde, öküze tapanlar bile özür beyan edebilirler.

Hakikatte sen, soldaki sıfır gibi, bir yokluk işareti olduğun ve her sayının gerisinde bulunduğun halde, zamanın kemiyet cilveleri üzünden öne geçip on misli kuvvet iddiasına kalkışan bir hokkabazsın! Ve bilfiil geri ve bizzat gericisin!

Vatanı benzersiz bir zulmete boğup, çocuklarımızın babası diye ocağımıza yaklaştırdığın can düşmanımıza; ve can düşmanı diye gösterdiğiniz çocuklarımızın babasına karşılık, bu oyunu sezecek ve sizi fert fert ve topluluk topluluk teşhis edebilecek nur kıvılcımı pek yakında parlayacaktır. Telaşınız bundan kaynaklanıyor.

Korktuğunuz günlerin gelmesi yakındır!

Zamanı kokutan, zift ruhlu küfür yobazı ve inkar mürtecii.
Siz. Bir gün, Allah’ın gazabına uğrayacak ve küf yuvası yüreğinizi, ağzınıza getirecek bir tecelliye kavuşacaksınız!


Kaynak
 
Ruhsuz vatan hainleri Atatürk'ten rahatsız olurlar. Bu tipler, Türk halkı
arasına kalın duvarlar örmeye çalışırlar ki, Gazi'nin ışığı yandaşlarını
uyandırmasın.

Ateş böceğinin poposunda da ışık çıkar istersen:durdurun

En büyük cehalet birisini put yaptığı halde bunu bilmemek ve putlaştırdığı şeyin aslı söylendiğinde rahatsız olmaktır...Allah ıslah eylesin

Efendimiz(s.a.v) ne güzel buyurmuşlar:Küllü cahilun cesura(BÜTÜN CAHİLLER CESURDUR)
 
yav tan anlayamadım ne yazıyor

kemalizm ruhları mı köleleştiriyormuş

arkadaşım çok ayıp hiç öyle şey olur mu

ben kemalist olmadığım halde ben bile bu fikrine karşı çıkıyorum :)
 
Ateş böceğinin poposunda da ışık çıkar istersen:durdurun

En büyük cehalet birisini put yaptığı halde bunu bilmemek ve putlaştırdığı şeyin aslı söylendiğinde rahatsız olmaktır...Allah ıslah eylesin

Efendimiz(s.a.v) ne güzel buyurmuşlar:Küllü cahilun cesura(BÜTÜN CAHİLLER CESURDUR)

Kendini daha fazla komik yapamazdın.

Sürekli değişen ve gelişen bir düşüncenin, "put düşüncelerden" başka izahı olamazdı.

Yazının sevgisini içinizde hissetmenize sevindim
. :durdurun



yav tan anlayamadım ne yazıyor

kemalizm ruhları mı köleleştiriyormuş

arkadaşım çok ayıp hiç öyle şey olur mu

ben kemalist olmadığım halde ben bile bu fikrine karşı çıkıyorum :)


Atatürk' ü sevenlerde toplanmış şiir makale yazmış buraya...

Doğrular sizde nasıl travma yaratıyor izlemek çok güzel oluyor.
:biggrin
 
Yazı çok etkili olacak ki... Yapabilecek şey kısıtlı...

Yazıyı okursan tekrar, bunlar bizim doğrularımızsa size doğru kalmıyor.

O zaman siz emperyalizm den yanasınız, kölelikten :goz:

Siz emperyalizmden yana değilsiniz ya yeter bu...

Şunu unutmamak gerekir ki bu ülkede emperyalistlerin şapkası giyildi,emperyalistlerin kanunu alındı(hala uygulanıyor),emperyalistelrin adetleri benimsendi(balo,yılbaşı vb) ama hep Müslümanlara darbe vuruldu(Türban,laiklik,hilafetin ilgası vb)

Özgürlük sadece yemek içmek gezmek demek değildir.Eğer öyle olsaydı sokaktaki kedi köpek bizden daha özgür demektir...

Şairin de dediği gibi asıl hürriyet Hakk a köleliktir ve asıl emperyalistler de bu düsturun üstünü çizenlerdir...
 
yazı güzel teşekkürler.her zaman fitne fücur sokmaya calısanlar oldu olacakta iplemeyiniz
 
MONA ROZA



Mona Roza, siyah güller, ak güller

Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah, senin yüzünden kana batacak

Mona Roza siyah güller, ak güller



Ulur aya karşı kirli çakallar

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

Mona Roza, bugün bende bir hal var

Yağmur iğri iğri düşer toprağa

Ulur aya karşı kirli çakallar



Açma pencereni perdeleri çek

Mona Roza seni görmemeliyim

Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Mona Roza, ben bir deliyim

Açma pencereni perdeleri çek...



Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

Bende çıkar güneş aydınlığa

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

Seni hatırlatıyor her zaman bana

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi



Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

Işıksız ruhumu sallar da durur

Zambaklar en ıssız yerlerde açar



Ellerin ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

Ellerinden belli oluyor bir kadın

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin ellerin ve parmakların



Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Saat onikidir söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona



Akşamları gelir incir kuşları

Konar bahçenin incirlerine

Kiminin rengi ak, kimisi sarı

Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

Akşamları gelir incir kuşları



Ki ben Mona Roza bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O masum bakışlar su kenarında

Ki ben Mona Roza bulurum seni



Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Henüz dinlemedin benden türküler

Benim aşkım sığmaz öyle her saza

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza



Artık inan bana muhacir kızı

Dinle ve kabul et itirafımı

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı

Artık inan bana muhacir kızı



Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

Bir gün gözlerimin ta içine bak

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak



Altın bilezikler o kokulu ten

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

Bir tüy ki kapalı gece ve güne

Altın bilezikler o kokulu ten



Mona Roza siyah güller, ak güller

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

Mona Roza siyah güller, ak güller

Sezai KARAKOÇ
 
Geri
Üst