Islam Devrimi -kesintisiz Cihad Ya Da Reform

Vtnsvr

New member
Sorun giyim tarzına indirgenince onları birbirinden ayırmak da güçleşiyor; ama asıl konu giderek militanlaşanlardır.
Evinde, işinde gücünde, üniversitede genç kızlar, ortaokul çağında çocuklar, binlerce yıllık örtünme geleneklerini bir yana bırakarak kendi kendilerine karar vermişler ve başlarını sıkı sıkıya sarmışlar.

Sonra kendi kendilerine örgütlenmişler; Cuma namazı çıkışlarında gösterilere başlamışlar; kendiliklerinden ‘Müslüman Kadınlar Günü’ düzenlemişler; Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi Humeyni’nin kızı kendiliğinden İstanbul’a gelip toplantılarda konuşmuş.

Genç kızlar, kendiliğinden zincirleme eylemlere başlamışlar; ilkokul çağındaki çocuklar alınlarına kendiliğinden kızıl bant çekmişler. Gösterilerde “Kahrolsun laik diktatörlük” pankartları kendi buluşları olmuş. Sakarya ilinden, Fatih ilçesinden başlayarak Ankara’da, İzmir’de, Mersin’de, Malatya’da, Erzurum’da olmak üzere “platform” adı altında düzenli eylemlere kendiliğinden katılmışlar vb. işleri başarmışlar. Bunca kurumlaşma, örgütlenme, gösteri, sayısız yayın hep hayırseverlerin para yardımıyla başarılmış.

İnandırıcı geldiyse sorun yok. O zaman televizyonlarda seslendirilen “türbana yandaş” ya da “türbana karşı” fetvalara kapılıp kendinizi de yurttaşları da kandırmayı sürdürebilirsiniz. Ne var ki, barışçıl görünen eylemlerle silahlı İslam Devrim’i arasında hem uçurum vardır, hem de yalnızca bulanık ince bir çizgi. Sorun şurada ki, “İslam devrimcisinin siyaseten attığı her adım, gerçekleştirdiği her eylem Müslümanların bir İmametin emri altında birliği ve şeytanın yok edilmesi hedefine uygundur.

İslam devrimcisi “kahrolsun laik diktatörlük” derken içtendir, ideolojik inançlarına sonuna dek bağlıdır. Onun eylemlerinde Kur’an’ı çağrıştıran sözler öne çıkıyorsa ya da her aşamada “İslami” sözcüğü kullanılıyorsa, bu demek değildir ki, istekler İslam’ın beş şartını yeri getirme özgürlüğüyle sınırlıdır. “İmamın yüce rehberliğinde” kurulacak bir devlet düzenidir; toplumun her an rehberin fetvalarına uyma zorunluluğudur.

Laikliğin kahrolmasını söylemenin de çeşitli yolları vardır: Toplu eylemlerde, salonlarda apaçık da söylenebilir; giyim simgeleriyle de gösterilebilir. Son günlerde olduğu gibi başa sarılan parlak kızıl satene dönüşebilir ya da valilikten izin alınıp alınmadığı belli olmayan, koruma altında sürdürülen gösterilerde küçük çocukların başına sarılabilir, alınlarına dolanabilir. Üniversiteli gençlerin dağıttığı bildirilerin altında “Hizbullahi gençlik” ya da “Müslüman gençlik” ve “Tevhidi hareket” imzası da olabilir.

Bu davranışları ve simgelerin kullanılış biçimini, salt “moda” ya da “çocukları bile kullanıyorlar” diye küçümsemek “İslam devrimcilerini” aşağılamakla birdir. Hizbullah kuramcılarından Dr. Muhammed Ali Bani Haşemi diyor ki:

“Batı’nın bazı onursuz bilim adamları, insan yaşamını üç kategoriye ayıran sun’i bir sitem icat ettiler. Çocukluğu, gençliği icat ettiler… onları yaş gettolarına hapsederek, çok genç (yaşça küçük) oldukları gerekçesiyle onları oy vermek ve kendi kaderlerini belirleme hakkından yoksun bırakmaktır.”

Amir Taheri, İran İslam devriminin kökenini, ideolojisini ve yayılmasını anlattığı o kitabında Haşemi’ye dayanarak anlattığı gibi:

“İslam’da yaşamı bölen tek çizgi vardır: Temyiz. Yani doğruyu yanlıştan ayırabilme yeteneği. Kızlar bu çizgiyi dokuz yaşında geçerler. Ve bu yaşta evlenebilen tam bir kadın kabul edilirler. Erkekler ise bu çizgiyi 16 yaşında aşarlar ve o andan itibaren Allah’ın gözünde tamamen sorumlu kabul edilirler… Kutsal savaş en önemli görevler arasındadır…”

Bu nedenle cihad yolunda 12 yaşındaki kalaşnikoflu çocukların görülmesini ve küçük kız çocuklarının gösterilerde öne çıkmasını küçümsememeli.

Bakmayın siz emperyalizme gönülden bağlı liberal(!) sosyologların örümcek gevezesi profesör hanımların kıvırtmalarına asıl olan İslam devrimcilerinin ne dediği ve yaptığıdır. Gerisi kendini aldatmaktır, safsatadır.
İşin aslının, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı süren cihad olduğunu anlamak için bir “imamın zuhur” ederek Türk-Kürt- Laz-Pomak-Çerkez-Çeçen-Arap Müslümanların tevhidini sağlamasını, iktidarı ele almasını beklemek mi gerek?
Din, ibadet, inanç özgürlüğü, tevhide giden yolda şirketleşme, dernekleşme, vakıflaşma, medyalaşma, kısaca örgütlenme ve eylem özgürlüğü değil de nedir?

Amerika’nın oyununa gelince: İslam devrimciliğini demokrasi içinde yumuşatma inancı ve bağımlı-uyumlu Müslümanları da kullanarak ulus devletten kurtulmak! Uyumlulaşmış Müslümanlar da akılları sıra ABD’yi kullanarak düşlerindeki İslam devrimini reformlarla gerçekleştirecekler. Bu nedenle el kapılarında sızlanıp duruyorlar. Bir yanda Tahran’ın cihadı, öte yanda Washington-Londra-Riyad hattında reform… Gidip geliyorlar; yerine göre yumuşak yerine göre sertler. Türkiye onlara göre, bazen “Dar’ül İslam” bazen de “Dar’ül Harb.”

Sonuç olarak cihatçı da uyumlu görünen de ulus devleti istemiyor. Koalisyon hedefe yaklaşıyor.
“İzin verilmez” mi dediniz?
İşin birkaç yargıca ve savcıya kalması da sizi uyandırmıyor mu?

Mustafa Yıldırım
 

Vtnsvr

New member
Fethullah Gülen’nin sinsi planları

"Fethullah Gülen’in Laik Cumhuriyet İdaresini ele geçirmek için izlediği taktik ve strateji”.

Fethullah Gülen,Türkiye’de kurulacak bir islami devlete maddi yardım temin etmek için,uluslararası alanda kurulacak bu islami devlete azami bir gençlik hazırlamayı planlamaktadır.

Hristiyan alemini islama dahil etme gibi bir proje peşinde mi!..çünkü İsa Mesih’in dünyaya tekrar gelişi hususunda Fethullah Gülen’in piri azamı Saidi Nursi; İsa Mesih’in tekrar dünyaya gelişini “Hrıstiyanlık aleminin İslama iktida,yani islamı kabul ederek islama dahil olacağı” şeklinde yorumlamıştır..

Fethulla Gülen’ın Vatikan’a savurduğu hakaretler aynen”Bugüne kadar dünyanın dört bir yanında bütün vahşet tablolarının arkasında maalesef misyoner teşkilatı vardır.Vatikan vardır.Çiyanın yuvası,kobra yuvası,Saraybosna’da akan kanın arkasında Vatikan vardır.Keşmir’de akan kanların arkasında Vatikan vardır. Amerika’da onların lobileri vardır.Başka bir yerde Hrıstiyan teşkilatı hafif bir kadre uğrasa yer yerinden oynar,”Kızıl kıyamet kopar” diyor, buna rağmen Amerika’yı neden mesken seçtiği düşündürücüdür..

Arkadaişlar, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanları tarafından 18/12/2002 tarihinde şehit edilen Dr.Necip Hablemitoğlu’nun “Köstebek” adlı kitabından Fethullah Gülen’le ilgili bazı pasajları aynen aktarıyorum.
——————————————————————————–

-[”Fethullah Gülen’in kaset ve kitaplarındaki “tedbir ve temkin”, “Taktik ve strateji” İçeren direktiflerinin gereğini yerine getirerek bugünkü güç düzeylerine erişebilmişlerdir.Fethullah Gülen’in muhtelif kitap ve kasetlerinden aşağıya alıntısı yapılan bu direktifler,çok miktarda suça azmettirme,kurnazlık,fırsatçılık, ikiyüzlülük,takiyye gibi öğeler içermektedir…

Adliye’de Mülkiye’de veya başka bir HAYATİ MÜESSESEDE bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti,öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir.Yani bunlar gelecek adına bizim O ÜNİTELERDE GARANTİMİZDİR.Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır.

Türkiye’de önümüzü kestiler.Yürüyemiyoruz,orada durgun sular gibi bir de gölleşme imajı uyandıracaksınız.Zorlayacaksınız,yerinde yürüyor gibi yapacaksın.Çünkü durmak,hem de durgunluk paslanma meydana getirir…bu mülkiye’de de,Adliye’de de her zaman söz konusu olur.Yürümeli,eğer biz tüm nabzı,kalbi dinledik.Baktık ki,geriye adım attıracaklar,bence adım atmam beklerim.fırsat kollarım.Yani her şey bir oyundur.Kung Fu gibi bir oyundur.Taek-Wando gibi bir oyundur.Yani her zaman insanın hasmını bir yumruk vurup,yere yıkması şeklinde değildir.Bazen hasmından bile kaçmak çok önemli bir manevradır.Kuvvet dengesi yoksa,kuvvete baş vurmayın.Çok iyi planlayacak,ona göre yürüyeceksiniz.Dışarıdan bizi korkaklıkla itham edeceklerdir.Allah bizim çaremize bakacak.

Devletle çatışarak bir yere gidemezdiniz.Demek devletin de bu çok yüksek gayeleri gerçekleştirmek için belli bir kıvama gelmesi lazım.Devletin belli ölçüde,o kıvama geldiğini söyleyebiliriz…Bütün bu farklı kanaatleriniz halihazırdaki zemini değerlendirme açısından,körü kürüne devlet düşmanlığı yapmanızı,devletle çatışmacı bir tavra girmenizi gerektirmez…Bizler evrensel bir mesajın hizmetkarıyız.

Evet,tırmanma[(şimdilik zirvedeler)] şeridindeyiz;yükümüz çok ağır ve zirvelerde bizi görmeye tahammüllü olmayan bir sürü hasmımız var.

Dava insanlarının münferit hareket etmeleri son derece sakıncalıdır…davaya zımni ve kapalı bir ihanettir.

Bu adliye için de aynen söz konusudur.Yani siz hakim değilseniz,başka kuvvetler var bu ülkede.Değişik kuvvetleri hesap ederek öyle dengeli,dikkati,tedbirli,temkinli yürümekte yarar var ki,geriye adım atmayalım.Zıplayacaksın,yerinde yürüyor gibi yapacaksın.Çünkü durmak sende durgunluk,paslanma meydana getirir.Bu açıdan hiç durmamalı.İşler en kötü duruma göre hesap edilmeli.İyi çıkarsa hızlı yürürüz.İyi bir maratoncu gibi koşarız.Bakarız ki tıkanmalar var bu defa da zıplarız,yerimizde zıplarız,öyle durma yok bizde.

Arkadaşlarımızın mevcudiyeti islami geleceğimiz adına bu işin garantisidir.Bu açıdan adliye,Mülkiye veya başka bir hayati müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir.Yani gelecek adına bizim o ülkelerde garantimizdir.Bizim varlığımızın bunlar nabzıdır.Zaiyata meydan vermeyin.Daha bunun neye ihtiyacı var,nasıl takviye edilmeli,Fakat mevcuttan da bir ölçüde taviz verilmemeli derken yani fevkalede korunmaya alınmalı,katiyyen zayiaata meydan verilmemelidir.

Bu açıdan bizim ister bu dairede, ister diğer dairede arkadaşlarımızın korunması çok önemlidir.Bu koruma mevzuunda işte arz ettiğim gibi belki işin esnekliğinden istifade edilebilir.Esnek olun,sivrilmeden can damarları içinde dolanın.Bu açıdan,diğer taraftan bu kanun ve kuralları kullanma,biraz önce anlattığım esneklik içinde,diğer taraftan bir kanun ve kural adamı olma imajını uyandırmak,yani harfiyyen riayet ediyor bunlar denmeli,denmeli ki muntazam terfilerin arkasında bir ölçüde bu vardır.Ve sizin ilerki dönemde daha hayati,daha önemli yerlere gelmenizin arkasında da bu vardır.Yani sivrilmeden mevcudiyetinizi hissettirmeden çok ilerilere gitmek,işte bu iki müessesede olduğu gibi hayati,dinamik bir kısım müesseselerde söz konusudur.Ta ilerilere gitme,böyle can damarları içinde dolaşma ve eğer dönülüp gelinecekse yara alınmadan,hissettirilmeden dönüp geriye gelme meselesi geleceğimizin adına çok esaslı hususlardır.

Hala bu sistem devam ediyor ve bu sistem içinde arkadaşlarımız istikbale yürüyeceklerdir.Öyleyse o sistemin püf noktalarını bilmeleri lazım,keşfetmeleri lazım,aşmaları lazım,hava boşluğu gibi bu da meselenin diğer yanıdır.Bir diğer yanı da,ister adliyede, ister mülkiyede arkadaşlarımız gittikleri yerlerde daha rahat iş yapmaları,tutunmaları,büyümeleri,kaymakam ister vali olmaları,sıradan bir hakim iseler,şayet taktir toplayan bir hakim olmaları,biraz orada da böyle taşra teşkilatında,siyasi güçlerle,siyasi kuvvetlerle de belli ölçüde bize yüzde yüz ters olan insanlarla açık bir diyalog olmasa bile onlarla da böyle çatışmamalı,fakat böyle az buçuk aynı cephe sayabilecekleri yani duygumuza, düşüncemize,siyasi mülahaza ile bile sıcak bakan ve sizi bütün,bütün ret etmeyen bir çevre içinde mütalaa edebileceğimiz siyasiler vardır…Bu insanlarla çatışmadan onlarla aramızdaki farkı,müşterekleri ortaya koyarak,o çizgide belli bir münasebet tesisinde yarar var bence;

Mesela geldi Mahmut efendi,sizi kafanız gide gide onların mubarek sarıklarına,cübbelerine takılır.O önemli bir vazife…gören zat,bana göre çok önemli,ama hayatı bazı ünitelerinde,bazı sahalarında,bazı kimselerin öyle olmasında yarar var yani,hazret o hususa kilitlenmiş olduğundan dolayı o işin dışındaki işler Allah kapalı tutuyor olabilir ona,neden yani,demiştir ki benim Mahmut’çuğum sen fazla dağılma o türlü şeylere sen çarşafı,sen şalvarı,sen cüppeyi,sen sarığı propaganda et.Bu çok lüzümlü.Hakikaten gençler için fena duygulara,fena düşüncelere karşı sakal kadar koruyucu,başka bir sütre yoktur.şalvarda o sütre yanında ayrı bir sütredir,cüppe de ayrı bir sütredir.Mahmut Efendin’nin sizin gözünüze ilişen şalvarına,sarığına,sakalına,gözünüz iliştiği zaman bile bu meselenin makul mahmilini bulacak,çözeceksiniz.Kaldı ki,onun için bu yana bakın,tenkit edeceğiniz yani sizin böyle olunca mesela EMNİYET TEŞKİLATINA nasıl girecek bu insanlar nasıl VALİ olacaklar,KAYMAKAM olacaklar,birader takılma,onu sen yetiştir,başkası yetiştirsin.

İster maddi güçleri bakımından,isterse kendi ülkelerindeki güç kaynakları ve gücü temsil eden kaynaklar bakımından,isterse maddi güçleri bakımından,isterse ilim mahfilleri açısından,isterse toplumun büyük kesimlerine,büyük kısımlarına,bu duygu ve düşünceye ulaşma açısından,belli bir noktaya,belli bir kıvama gelecekleri ana kadar,bu şekilde hizmet etmeleri şart,zaruri,lüzumlu.Yanlış bir şey yapar,kıvama ulaşılmadan,özleriyle tam bütünleşmeden,gereken mesafe alınmadan,bir kısım erken huruç diyebileceğimiz çıkışlar yapılırsa,dünya başlarını ezer ve Müslümanlara Cezayir’deki hadise gibi yeni bir hadise yaşatırlar.Suriye’deki gibi 82 vak’ası gibi bir fecaat ve fezaat yaşatırlar…Bir yanlışlık bize falso yaşatır ve bu falso ile yediğimiz mağlubiyeti telafi edemeyiz,yanlışı telafi edemeyiz.Bu sefer onlar sizi kıskıvrak derdest eder.bir daha belinizi doğrultmanıza fırsat vermezler hafızanallah…

Dünya firavunlar çağını yaşıyor,toprak firavun bitirmek için pek münbit,öyle bir dönemde tam özünüzü bulabileceğiniz,kıvama gelebileceğiniz ana kadar,dünyayı sırtınıza alıp taşıyabilecek güce ulaşabileceğiniz ana kadar o gücü temsi edeceğiniz elinizde olacak ana kadar,Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım,erken sayılır,her adım 20 gününü doldurmadan yumurtayı kırma gibi bir şeydir,civcivleri terk eden kuluçka gibi,civcivleri doluya,fırtınaya terketmek gibi bir şeydir ve burada yapılan şeyler mikro planda dünyayla bir gün hesaplaşacak bu arkadaşların,hesaplaşma yollarını öğretme işidir.Talim ve terbiye işidir,böylesine feleğin çemberinden geçenler inşaallah geleceğin fikir işçileri olarak kendi dünyalarını kuracaklar,feleğin çemberinden geçmeyen insanlar kendi acemiliklerine,toyluklarına takılacaklar ve tabii kendi ülkeleri de kendilerinden zarar görecek.Biz buyuz,sesimiz soluğumuz bu,bunca kalabalık içerisinde duygu ve düşüncelerimi sözde mahremce anlattım ama size mahremiyete sadık,mahremiyet mevzuunda hasas duygularınıza sığınarak anlattım.Biliyorum ki,elinizdeki meyve suları,boş kutularını dışarı çıkarken,bir çöp kutusuna attığınız gibi bu düşünceleride açık olma yoluyla çöp kutularına atıp gideceksiniz,arz edebildim mi evet,sırrım senin esirindir söylersen esiri olursun.

Şimdi elalem sizi izliyor,sizi potansiyel bir tehlike olarak da biliyoprdur,yolun nereye gittiğini de biliyordur,yol ayrımında sizin ne tarafa yol aldığınızı da biliyordur ve bir gün gidip bu yolların nereye dayandığını da biliyordur.Fakat sık sık böyle işler yolun bir kesiminde durup onlara yeniden,bir kere daha kükreme,bir daha haykırma,tahrik edici halimizi bir kere daha hatırlatma,bir kere daha hatırlatma demektir.Arz edebiliyormuyum?İşte buda düşmanı tahriktir,bence.Yani hasımlarınızı tahriktir,şimdi evlerinizde hani bu durumun çok iyi alınması,değerlendirilmsi her zaman söz konusudur.Sizi biliyorlardır ama,merdivenleri çıkarken ben şahsen evlerde kaldığımız zaman ayaklarımın altının lastik olmasına dikkat etmişimdir,yani tak tak takunyalarla değil,ayağımı bastığım zaman alttakine duyurmayacağım şekilde lastik ayakkabılarla o merdivenleri inip çıkmaya tercih etmişimdir,o sandalyeye dikkat etmişimdir.

Ama her doğruyu her zaman söylemek doğru değildir..Dünya sizi yakından takibe almışsa,böyle sadece söz yanı ağır,ağır olan,söz yanı ağır diyorum,iddia yanı ağır olan o tür şeylerle,koskocaman bir dünyayı tahrik etmiş,üzerinize saldırtmış,yaşama hatta dini neşretme şartlarını ağırlaştırmış,hizmet atmosferi içinde yaşanmaz hale getirmiş oluruz ki, o davaya samimiyet ve sadakatinizden daha çok,ihanetiniz manasına gelir.

Halbuki gündem belirlemek ve hadiselerin nabzını elde tutabilmek için devamlı fikir ve düşünce üreten bir “Kadro”ya ve bu düşüncleri pratiğe dökebilecek “dinamik insanlara”ihtiyaç vardır.Tabii bütün bunlar,birer plan ve program gerektiren işlerdir.Sonra bu düşüncelerin hayata geçirilmesi için vasat ve ortamın müsait hale gelmesi de şattır.Demek oluyor ki meselenin bir düşünce ve fikir olarak hazırlanması,bir de bu düşünce ve fikirlerin hayata geçirilmesi yönleri var.Biz bunların bütününe plan ve program diyoruz

Dengeli bir hizmet eri,söyleyeceği şeyleri hemen söylemez.O bilir ki, sölenmesi gereken her şeyi şimdi söylerse,kendisine hayat hakkı tanımayanlar çıkabilir,dolayısıyla da sıkıntılı bir atmosfere düşebilir.

Herhangi bir hizmette bulunan ve bir hizmeti temsil eden kimseler için,tehlikeli bir takım düşünce ve davranışlar vardır.Bunlar bazen çok masum görünseler de,hizmet erleri için tehlike arz ederler…En gizli ve en masum düşünce ve mülahazalarımızın dahi ciddi bir kontrole tabi tutulması gerekmektedir.

Din-i mübin-i İslam’a hizmet eden herkes neferdir.Dolayısıyla,bu hizmette askeri disiplin çok önemlidir.Şeklen asker değiliz ama,ruhen askeriz ve öyle de olmalıyız,hatta öyle de olmalıyız,hatta öyle olmak mecburiyetindeyiz.Bu sebeple,İslami hizmetlerde nefer olduğunu idrak edemeyen ve neferliğe ters tutumlar içine giren herkes,mutlaka,ama mutlaka bunun cezasını çeker.

Taktik ve stratjiler söylenmez.Söylendiği an,onun bir taktik olma hüviyeti ortadan kalkar,Stratejiler sadece tatbik edilir.Bazen de bu stratejinin işin başında bulunan insandan başka kimse tarafından bilinmemesi gerekir.

“Nihai hedefe ulaşana kadar,yani sonuca ulaşıncaya kadar,her yöntem,her yol mübahtır.Bunun içerisine yalan söylemek de,insanları aldatmak da girer.”

Siz bir sivilsiniz,silahlarınız yok,kuvvet ve kudretiniz de sermayeniz kadar…oysa askerde tek başına bile olsanız,iktidarınız,silahınız,ferdi kabiliyet ve cesaretinizin yanı sıra,içinde bulunduğunuz birliğin kuvvet ve iktidarını da yanınız da bulur ve yerinde bir paşayı, hatta bir orduyu bile esir edebilirsiniz.

Öyleyse,geleceği kucaklayıp planlayanlar,oturup onu bekleyeceğine,kendilerini ona asker olarak yetiştirme gayreti içine girmelidirler.Ta ki geldiğinde hazır olan askerinin başına geçebilsin…

İhtiyat,bir iş ve bir hamlede zıt ihtimallerine karşı ve maruz kalınan musibetler neticesinde ah u vaha düşmemek için ehemmiyetli bir davranıştır.Sebeplere tevessülde gerekli hazırlığı yapmamış nice müteşbbis vardır ki,neticede ya dizini döver ya da kadere taş atar…Bir hamle ve teşebbüste hedef alınan netice ne kadar büyükse,o uğurda gerekli görülen tedbirleri riayet de o nispette ehemmiyetlidir..İhtiyatlı olma,korkup geriye durmaktan tamamen farklı olduğu gibi,tedbirsizce davranışların da cesaret ve yiğitlikle hiçbir alakası yoktur…Her kötü haslet gibi, sırf bir aldatmaca olan kitle ruhu haletiyle yine kitle avına çıkmak,Batının bize armağan ettiği şeylerdendir.Bu sakat ve nesebi gayrisahih düşünceyi benimseyenlere göre,bir yumurtanın başında bir sürü “gak gak gıdak” normal görülse de, Bize göre her milli mesele,bir mercan sabrı ve sesizliği içinde,en kuytu yerlerde ve mercan kuluçkalarının ızdıraplı,fakat gürültüsüz hallerine uygun bir çizgide cereyan etmelidir.

Sizin gibi düşünmeyip farklı dünya görüşüne sahip karşısına acele çıkılmamalı…Yoksa bizim gibi düşünmüyorlar diye bir bir uzaklaştırılan veya uzaklaşan bu gayr-ı memnunlar,dev dev kitleler meydana getirerek karşınıza çıkıp sizi yerle bir edebilirler.

Evet denge gözetilmediğinde,hezimet ve mağlubiyetin kaçınılmaz olduğu şartlarda kahramanlık gösterisi sadece ihanettir.

Bir yandan hasım cepheyi, mükemmel işleyen HABERALMA TEŞKİLATIYLA içinden tanırken,öte yandan da hasım cephenin aynı faaliyetlerine kendi içimizde sürdürmesine müsaade edilmemeli ve imkan tanınmamalıdır…Evet,devlet ve milletin bekası ve hayatiyeti adına önem arzeden her dinamiğin üzerinde etraflıca durmalı,bu dinamikleri sistematik hale getirmeli,günümüzün teknolojik imkanlarından da faydalanarak bu faaliyetleri gerçekleştirmeli… ve bilhassa HABER-ALMA hususunda her zaman hasım cephenin çok önünde olunmalıdır..

Süreki ittikaya kendisini salmış, kaptırmış,arayışına girmiş,yakalamış dahasını arayan,takvanın dahasını arayan derinlerden derin kutsiler … Hz.Muhammed Mustafa’nın askerleri, Cindullah; Allah ordusu… HİZBUL-LAH;Allah cemaati,tabiri caizse Allah partisi…Siyasi boğuşmalar,siyasi partiler karşısısında Allah partisi… Rüyalarınıza girerler.Hayal alemlerine girdiğiniz zaman sizi yakalarlar.Misali levhalarda her yerde sizi kovalarlar.Her köşe başında karşınıza çıkarlar.Bazen kendinizi tam onların içinde görürsünüz,onlarla beraber kılıç çalıyorsunuz… Duygu ve düşünce birliğine vardığınız zaman,siz aynı ordunun erleri haline gelirsiniz.Ve ben bunu size anlatmaya çalışıyorum.Allah’ın askeri olduktan sonra,kutsile ordusu olduktan sonra HZ.Muhammed’in erleri olduktan sonra zaman ve mekan onları ayıramaz.

Cihad bir hayır kapısıdır; O kapıdan giren iki hayırdan birine mutlaka kavuşacaktır.Evet,ya şehit olup ebedi bir hayat,ya da gazi olup hem dünya,hemde ukba nimetlerine kavuşacaktır.İşte bu cihadda bir de böyle bereket var… Cihad sözcüğü;içinde bulunulan asır ve şartlara göre değişiklik arz eden geniş kapsamlı bir kelimedir.Gün olur,mal-mülk her şey feda edilerek bu vazife yerine getirilir,zaman gelir,yolla gider bir can pazarına ulaşılır ve bir can alınır verilir.

Cihad,bir müminin uğruna canını feda edebileceği en tatlı bir mefkure ve en yüksek bir idealdir.Zira mümin kendi teri içinde boğulmaya veya kendi kanı ile abdset alma gibi bir payeyi ancak cihadla elde edebilir.

Bu mesuliyetin yerine getirilmesinde hayatınız bile söz konusu olmayabilir. Esasen bu mukavelenin önemli bir budunu da ölümü göze almak teşkil etmektedir.

Evet her ferd,ben niye fiili mücahadenin önünde,ön cephede,ölüm ilk defa kendine gelecekler arasında…yerini alamadım dememesi ve bu teessürü vicdanında duymaması için şimdiden kendini şartlandırmalıdır.Evet,artık söz değil,hamle ve aksiyon devri

Diyorlar ki;bu memleketin kurtuluşu için politika tek çaredir.Sizler hangi hizmet üniteleriyle toplumu yükseltmeye çalışırsanız çalışın,mevcut “sistem” mutlaka hep sizin birkaç adım önünüzde yürüyecek ve bu yarışta siz her zaman geride kalacaksınız.Meseleyi kökten halletmenin bir tek çaresi vardır: O da politika yoluyla iktidar olmaktır.

Diyorum ki; politik yolla hizmet vermek belki memleketi mutlu yarınlara ulaştırma yollarından biri olabilir;ama,kesinlikle tek yol olamaz.Böyle yanlış bir kabulleniş, günümüzün realitelerine olduğu kadar, tarihi realitelere de göz yummak demektir.

O hangi sihirli değnektir ki,durup dururken bir işaretle adliyeyi,mülkiyeyi maarifi düzeltip bizlere özlediğimiz temiz ve nezih toplumu garanti etsin.

Ben her türlü ihtimale saygının yanında,kesin bir dille ifade ediyorum ki,sizler,bütün toplumu,bütün üniteleriyle istediğiniz seviyeye getirseniz bile,bu toplumun o seviyeye motivesi için en az çeyrek asır geçmesi lazımdır.Bu lüzum sadece bize has da değildir.Her büyük inkılap ve köklü değişim bunun böyle olmasını gerektirir.

Yerinde durup mevziini koruma,düşmanı alt etme ve hedefe varmanın en birinci vesilesidir.Cepheyi terk edip ayrılanlar ise yerlerinden ayrıldıkları andan itibaren kaybetme yoluna girmiş sayılırlar…tarzındaki telkin ve ciddi bir “cephe”faaliyetinin varlığına işaret edilmekte ve bu stratejinin mevcut çalışma sürecinin içerisinde uygulandığı müşahade edilmektedir.

Fethullah Gülen;tam bir stratejist ve önemli bir sosyolog ve siyaset uzmanı olduğuna işaret etmektedir.Politik yolla hizmet vermenin memleketin kurtuluşunda tek çare olamayacağını,bunu yanlış bir yöntem olduğunu ve özellikle de günümüzün gerçeklerine,tarihi realitelere de ters geldiğini vurgulamaktadır.

Mülkiyeyi,adliyeyi ve maarifi kastederken,adliye yerine şeriat mahkemelerini,mülkiye ile halifeliği,maarifle de tekke-zaviye ve medreseleri özlemekte olduğunu anlatmaktadır. Ancak bu şekilde özlediği nezih topluma kavuşacağını düşünmektedir.

“Kolej”adı altında açtırdığı mederselerde Risaleyi Nur’la aydınlanan gençleri yetiştirip özel arzeden kurumların kritik noktalarına yerleştirmek istemesindeki gaye de tabandan tavanı kuşatmaktan başka bir amaç taşımamaktadır.

Hal böyle iken,kendine ve kadrolarına Türkiye ve dünyayı kurtarma misyonu biçmesi,buna inanmaları;bunun dışında Allah’ın Peygamberin,Meleklerin kendilerini destekledikleri iddia ve saplantısı içinde bulunması,kurtuluş için bütün dünyanın kendilerini beklediğine,kendilerinin”ALLAH ORDUSU” olduğuna,kurtuluşun cemaata tabi olmakla ve ışık evlerde yetişmekle mümkün olacağına inanması,Türkiye’yi nasıl bir tehlike ve karmaşanın,nasıl bir çılgınlığın beklediğinin somut işaretleridir.

İçinde bulunduğu ve bütün bu olumsuz düşüncelerini rahatlıkla gündeme getirebildiği demokratik rejim içerisinde,”hoşgörü beklentisi” içerisinde siyasi ve entelektüel birçok kesimi etkileyebiliyor;demokratik haklarına dokunulduğunda rejimle savaş yapmaktan çekinmeyeceğini de beyan edebiliyor.

Önlem alınmakta gecikildiği taktirde,tarih sayfaları arasında kalan Babailer İsyanından,Şeyh Bedrettin ve Şeyh Said’e kadar uzanan din görünümlü isyanların belki de en ciddi,en sinsi,en kapsamlı ve en tehlikelisi olabileceğine işaret etmek yanıltıcı bir tahmin olmayacaktır”]

Fethullah Gülen ve misyonu rejimi devirmek için çok sinsi ve gizli bir yapılanma içinde oldukları dünya alem biliyor.Laik Cumhuriyet İdaresini bu kadrolarla yönetmek demek rejimin temelinin altına dinamit koymak demetir.Maalesef bu misyna sahip kadrolar devletin kurumlarında sızmadıkları bir yer kalmadı

“Uykudakiler Uyansın belki yanmak zamanıdır,Gerçekleri bilenler toplansın şimdi vermek zamanıdır.”
 

jet84

New member
Laik bir ülke dindarların da yararına ama bunu bir türlü kavrayamadılar. Abd tarafından işgal edilen Irak'a, Afganistan'a bakın.Biri sıkı Taliban rejimiydi diğeri de Saddam. Adamlar size özgürlük getireceğiz ayaklarıyla ülkeyi işgal ettiler. Bir de uydurdukları terörist, nükleer programı cabası. Türbanı savunan arkadaşlara soruyorum : Bu abd politikasının birer parçası olmak hoşunuza mı gidiyor ? Sizleri biz laiklerin karşısında kullanıyorlar ki tek amaçları ülkede kargaşa yaratmak. Dibimizdeki Irak'a girdiler. İran'a da gözdağı veriyorlar. Sıradaki neden biz olmayalım ? Farkındaysanız ordumuz üzerinde de oyunlar oynanıyor. Ne yazık ki özgürlük istiyoruz diyen genç kızlarımız aslında devlete " silahsız" başkaldırıda bulunuyorlar, pkklılardan pek farkları yok gözümde.
 

HTML

Üst