AntidepresaN
New member
Bilindiği gibi Türkler ve Moğollar Bering Boğazı üzerinden Amerika kıtasına da geçmişlerdir. Bu insanların Asya’dan Amerika’ya ne zaman geçtiği konusunda bilim adamları hâlâ tartışmaktadırlar.
Irk gerçeği
Bir tıp terimi olan “Moğol lekesi” ırk gerçeğinin ne olduğu hakkında önemli ip uçları veriyor. Geçtiğimiz günlerde ilkokul çağındaki kızını doktora götüren bir meslekdaşım çocuğun sırtındaki lekenin korktuğu gibi kanser belirtisi olmadığını, “Moğol lekesi” diye adlandırılan bir oluşum olduğunu öğrenmiş. Merak edip bunun ne olduğunu araştırınca aşağıdaki bilgilere ulaşmış:
“Moğol lekesi” bebeklerde ve küçük çocuklarda görülmektedir. İlk bakışta bunun bir cilt hastalığı olduğu düşünülür ve ebeveynler telâşa kapılırlar. Aslında bu yeni doğan koyu renk saçlı bebeklerde sırtın altında görülen koyu kahverengi –gri bir deri lekesidir. Bu leke genellikle Güney Avrupa, güney ve Asya ülkelerindeki çocuklarda ortaya çıkar ve bir süre sonra da kendiliğinden yokolur. Lekenin daha çok Asya’da ve Fransa’da görülmesi ilginçtir. Ayrıca Asya kökenli olan Amerikan Kızılderilileri’nde de tesbit edilmiştir. Ancak Fransa’da Hunlarla Romalıların savaştığı yerin çevresinde yeni doğan bebeklerde de Moğol lekesi görülmesi çok dikkat çekicidir. Bilim adamları bunu Attila’nın Ordusu’nun geri çekilirken yaralı bazı Hun savaşçılarının Fransa’da kalmasıyla açıklıyorlar.
“Moğol lekesi” sonuçta Asyalı çocukların yüzde 90’ında görülen bir cilt lekesidir. Cildi beyaz olan bebeklerde görülme oranı yüzde 20-30’dur. Bu leke kısa zamanda yokolur. Lekenin ortaya çıkış sebebi pigment hücresi birikimidir. Pigment organizmanın oluşturduğu ve özel renk veren bir maddedir.
Görüldüğü gibi halkımızın fazla bilmediği bir olay olan “Moğol lekesi”nin anlaşılması için biraz tarih bilmek gerekiyor. Tarihle tıbbî olayların ne ilgisi var diye soracaksınız. Ama burada hepimizin bildiği tarihî gerçekleri hatırlatmakta yarar var. Böylece ırk gerçeğinin ne kadar önemli olduğu konusunda da bir fikir sahibi oluruz. “Önemli olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı. Türk bir ırkın adı değildir...” diyen gafillere ve cahillere uyarı olur belki.
Moğol deyince Türklerle akraba olan ve atları üzerinde dünyaya korku salan Orta Asyalı bir millet akla gelir. Şimdi Batılı kaynakların Moğollar hakkında ne bildiklerine ya da anlattıklarına bir göz atalım:
1996’daki tesbitlere göre Moğolistan’da 2,4 milyon insan yaşıyordu. Bu insanların yaklaşık yüzde 87’si Moğol asıllıydı. Batılı kaynaklar bunların dışında Moğolistan’da 20 etnik grubun daha yaşadığını bildirirler. Moğolistan’da hızlı bir nüfus artışı kaydedilmektedir. 1980’li yılların başlarında doğal nüfus artışı yüzde 3 oranındaymış. Batılı kaynaklar Moğol boylarının ilk adının Tatar (Çince Tata) olduğunu , bu ismin yanlış olarak bazı Türk halkları için de kullanılmaya başlandığını yazarlar.”Manghol” adını başlangıçta Onon, Cherlen ve Tuul ırmaklarının kaynak bölgelerinin arasında yaşayan küçük bir boyun taşıdığını anlatan Batılı kaynaklar, daha sonra Cengiz Han döneminde bu boyun adının bütün bir halka verildiğini ifade eder. Türk tarihçileriyle Batılı tarihçiler arasında görülen kavram farklılığının anlaşılması için bu açıklamaları yapmak zorundayız. Çünkü Türklerle Batılılar arasında tarih kavramları her zaman aynı anlamda kullanılmaz.
Batılılar Mongolid ırkın dünyadaki 3 büyük insan ırkından biri olduğunu savunurlar. Buna göre Mongolidler Asya, Endonezya, Okyanusya ve Amerika üzerinden dünyaya yayılmışlardır. Bu ırkın tipik bir özelliği gözlerinin çekik oluşudur. Bu özellik baskın kalıtımsaldır. Bütün Moğolların doğuşta alt bel omurlarının ya da kuyruk sokumunun üstünde Moğol lekesi diye adlandırılan ve birkaç yıl içinde kendiliğinden yokolan bir pigment lekesi vardır. Bir süre Moğol (ve de Türk) hâkimiyeti altında kalan birçok Asya ülkesinde bu lekeyi taşıyan çocuklar doğar. Bu arada Batılı kaynaklar Moğollaşmış Türklerden de sözederler.
Bugünkü Moğolistan devleti sınırları dışında içerdekinden daha fazla Moğol yaşar. 3,5 milyon kadarı bir Çin eyaleti olan İç Moğolistan’da , Doğu Türkistan’da , Tibet’te ve başka eyaletlerde, yarım milyon kadarı da Rusya’da ve Kazakistan’da bulunur. Bir Moğol devleti olan İlhanlılar’ın da 1350’lere kadar Doğu Anadolu’da, Kafkasya’da, Irak’ta, İran’da, Afganistan’da ve Pakistan’ın batısında hüküm sürdüğü, dolayısıyla buralarda da Moğol kökenli insanların kaldığı dikkate alınırsa Moğol lekesinin buralarda da ortaya çıkması doğaldır. Bu arada Moğollarla Türklerin akraba kavimler oldukları, Moğolların (dolayısıyla da Cengiz Han’ın) Türk olduğu şeklindeki görüşleri sürekli bazı tarihçilerimizden de duyarız. Batı bilimcileri, Moğolla Türkü her zaman birbirinden ayıramaz, çoğu zaman Moğol diye adlandırılan halkların arasında çok sayıda Türkün de bulunduğu gözardı edilir. Bu yüzden Moğol lekesi olayı bizi de yakından ilgilendirir. Bugün de Moğolistan’da yüzde 7 oranında Türk yaşar. Bunların arasında Sünnî Müslüman Kazak Türkleri yüzde 5,3’le başta gelir. Bunlar topluca ülkenin batısındaki Altay bölgesinde yaşarlar. Ayrıca ülkenin Batı kesimlerinde Altaylarda Moğolca konuşan Türk toplulukları da vardır. Önceleri Moğolistan’ın bir parçası olan, bir süre bağımsız kalan ve daha sonra Sovyetler Birliği tarafından işgal edilen Tuva Cumhuriyeti’nin Türklüğü de hepimizce bilinir. Tuvalar 1932’de Latin alfabesine geçene kadar klasik Moğol alfabesini kullanmışlar. Bölgedeki Kotonlar da Türk soyundandır.
Bilindiği gibi Türkler ve Moğollar Bering Boğazı üzerinden Amerika kıtasına da geçmişlerdir. Bu insanların Asya’dan Amerika’ya ne zaman geçtiği konusunda bilim adamları hâlâ tartışmaktadırlar. Türk ve Moğolların dalgalar halinde mi yoksa bir defada mı göç ettikleri konusu tartışılmaktadır. Bu konuda Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan’ın Kızılderililer adlı kitabı önemli bir kaynaktır. Bütün bilim adamlarının üzerinde anlaştığı gerçek şudur: Asya’yla Amerika kıtalarını birbirinden ayıran Bering Boğazı son buz çağında yürünebilir durumdaydı ve Asyalı avcılar bu dönemde küçük gruplar halinde Alaska’ya geçmişlerdi. Bu göçlerin 30 bin yıl kadar önce başladığını söyleyen bilim adamları vardır. Arkeolojik bulgular insanların 12 bin yıl kadar önce bütün Amerika kıtasında yaşadıklarını gösterir. O dönemde ne Mısır’da, ne Finike’de, ne Çin’de ne de Orta Doğu’da ileri medeniyetler kurulmamıştı. Alaska’yla Şili arasında yapılan arkeolojik kazılar 50 bin yıl kadar önce insanoğlunun Amerika’ya yerleşmiş olabileceğini göstermektedir. Bugün Kızılderililer olarak adlandırılan avcı Amerika yerlileri hayvan sürülerinin peşinde Güney Amerika’ya kadar inmişlerdir. Buz devrinin sona ermesiyle birlikte Amerika kıtasında güneyden başlamak üzere yaşamaya ve tarıma elverişli hayat sahaları ortaya çıktı. Avlanacak farklı hayvan türleri görülmeye başlandı. İnsanlar önce mağaralarda ve kayalıklardaki oyuklarda yaşıyorlardı. Ancak bunlar bildiğimiz ilkel mağara adamları değil, modern, zekî ve hassas insanlardı . Taştan, hayvan boynuzlarından, kemiklerden ve başka doğal malzemeden dinî ibadet araçları yapıyorlardı. Taştan araç ve silâh imal edebilecek kadar ileri insanlardı. Deriden elbise ve ayakkabı yapıyorlar, bunları süsleyip boyuyorlardı. Bugün Kızılderili olarak adlandırılan bu insanlar Asya’lıydı ve önemli bir kısmı da Türk kökenliydi. Hepsinde de sözünü ettiğimiz Moğol lekesinden bulunmaktaydı.
Şimdi Türk ya da Moğol soyunun Amerika’nın en güneyine kadar indiği, dünyanın başka yerlerine de yayıldığı ve burada nasıl iz bıraktığı bu örnekten de anlaşılmaktadır. Arkeolojik kazılar sırasında ortaya çıkarılan bulguların yanında insanların bıraktığı kültür mirası da o bölgeye hangi ırktan insanların yerleştiğini ya da geldiğini göstermektedir. Eğer 1500 yıl sonra bile hâlâ Fransa’da Hun Türklerinin izi bebeklerin sırtındaki lekede görülebiliyorsa burada kalıtım diye bilimsel bir gerçek vardır. Eğer kalıtım varsa, ırk gerçeği de vardır efendiler...
Sen etnik özürlüsün diye, “Türk bir ırkın adı değildir..” diyemezsin. O senin problemin. Biz Türk ırkına mensup olmaktan sadece gurur duyarız. Bu ülkede kendini Türk saymayanların tek hakkı susmaktır. Susun , yoksa sustururuz...
Prof. Dr. Acar Sevim
Irk gerçeği
Bir tıp terimi olan “Moğol lekesi” ırk gerçeğinin ne olduğu hakkında önemli ip uçları veriyor. Geçtiğimiz günlerde ilkokul çağındaki kızını doktora götüren bir meslekdaşım çocuğun sırtındaki lekenin korktuğu gibi kanser belirtisi olmadığını, “Moğol lekesi” diye adlandırılan bir oluşum olduğunu öğrenmiş. Merak edip bunun ne olduğunu araştırınca aşağıdaki bilgilere ulaşmış:
“Moğol lekesi” bebeklerde ve küçük çocuklarda görülmektedir. İlk bakışta bunun bir cilt hastalığı olduğu düşünülür ve ebeveynler telâşa kapılırlar. Aslında bu yeni doğan koyu renk saçlı bebeklerde sırtın altında görülen koyu kahverengi –gri bir deri lekesidir. Bu leke genellikle Güney Avrupa, güney ve Asya ülkelerindeki çocuklarda ortaya çıkar ve bir süre sonra da kendiliğinden yokolur. Lekenin daha çok Asya’da ve Fransa’da görülmesi ilginçtir. Ayrıca Asya kökenli olan Amerikan Kızılderilileri’nde de tesbit edilmiştir. Ancak Fransa’da Hunlarla Romalıların savaştığı yerin çevresinde yeni doğan bebeklerde de Moğol lekesi görülmesi çok dikkat çekicidir. Bilim adamları bunu Attila’nın Ordusu’nun geri çekilirken yaralı bazı Hun savaşçılarının Fransa’da kalmasıyla açıklıyorlar.
“Moğol lekesi” sonuçta Asyalı çocukların yüzde 90’ında görülen bir cilt lekesidir. Cildi beyaz olan bebeklerde görülme oranı yüzde 20-30’dur. Bu leke kısa zamanda yokolur. Lekenin ortaya çıkış sebebi pigment hücresi birikimidir. Pigment organizmanın oluşturduğu ve özel renk veren bir maddedir.
Görüldüğü gibi halkımızın fazla bilmediği bir olay olan “Moğol lekesi”nin anlaşılması için biraz tarih bilmek gerekiyor. Tarihle tıbbî olayların ne ilgisi var diye soracaksınız. Ama burada hepimizin bildiği tarihî gerçekleri hatırlatmakta yarar var. Böylece ırk gerçeğinin ne kadar önemli olduğu konusunda da bir fikir sahibi oluruz. “Önemli olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı. Türk bir ırkın adı değildir...” diyen gafillere ve cahillere uyarı olur belki.
Moğol deyince Türklerle akraba olan ve atları üzerinde dünyaya korku salan Orta Asyalı bir millet akla gelir. Şimdi Batılı kaynakların Moğollar hakkında ne bildiklerine ya da anlattıklarına bir göz atalım:
1996’daki tesbitlere göre Moğolistan’da 2,4 milyon insan yaşıyordu. Bu insanların yaklaşık yüzde 87’si Moğol asıllıydı. Batılı kaynaklar bunların dışında Moğolistan’da 20 etnik grubun daha yaşadığını bildirirler. Moğolistan’da hızlı bir nüfus artışı kaydedilmektedir. 1980’li yılların başlarında doğal nüfus artışı yüzde 3 oranındaymış. Batılı kaynaklar Moğol boylarının ilk adının Tatar (Çince Tata) olduğunu , bu ismin yanlış olarak bazı Türk halkları için de kullanılmaya başlandığını yazarlar.”Manghol” adını başlangıçta Onon, Cherlen ve Tuul ırmaklarının kaynak bölgelerinin arasında yaşayan küçük bir boyun taşıdığını anlatan Batılı kaynaklar, daha sonra Cengiz Han döneminde bu boyun adının bütün bir halka verildiğini ifade eder. Türk tarihçileriyle Batılı tarihçiler arasında görülen kavram farklılığının anlaşılması için bu açıklamaları yapmak zorundayız. Çünkü Türklerle Batılılar arasında tarih kavramları her zaman aynı anlamda kullanılmaz.
Batılılar Mongolid ırkın dünyadaki 3 büyük insan ırkından biri olduğunu savunurlar. Buna göre Mongolidler Asya, Endonezya, Okyanusya ve Amerika üzerinden dünyaya yayılmışlardır. Bu ırkın tipik bir özelliği gözlerinin çekik oluşudur. Bu özellik baskın kalıtımsaldır. Bütün Moğolların doğuşta alt bel omurlarının ya da kuyruk sokumunun üstünde Moğol lekesi diye adlandırılan ve birkaç yıl içinde kendiliğinden yokolan bir pigment lekesi vardır. Bir süre Moğol (ve de Türk) hâkimiyeti altında kalan birçok Asya ülkesinde bu lekeyi taşıyan çocuklar doğar. Bu arada Batılı kaynaklar Moğollaşmış Türklerden de sözederler.
Bugünkü Moğolistan devleti sınırları dışında içerdekinden daha fazla Moğol yaşar. 3,5 milyon kadarı bir Çin eyaleti olan İç Moğolistan’da , Doğu Türkistan’da , Tibet’te ve başka eyaletlerde, yarım milyon kadarı da Rusya’da ve Kazakistan’da bulunur. Bir Moğol devleti olan İlhanlılar’ın da 1350’lere kadar Doğu Anadolu’da, Kafkasya’da, Irak’ta, İran’da, Afganistan’da ve Pakistan’ın batısında hüküm sürdüğü, dolayısıyla buralarda da Moğol kökenli insanların kaldığı dikkate alınırsa Moğol lekesinin buralarda da ortaya çıkması doğaldır. Bu arada Moğollarla Türklerin akraba kavimler oldukları, Moğolların (dolayısıyla da Cengiz Han’ın) Türk olduğu şeklindeki görüşleri sürekli bazı tarihçilerimizden de duyarız. Batı bilimcileri, Moğolla Türkü her zaman birbirinden ayıramaz, çoğu zaman Moğol diye adlandırılan halkların arasında çok sayıda Türkün de bulunduğu gözardı edilir. Bu yüzden Moğol lekesi olayı bizi de yakından ilgilendirir. Bugün de Moğolistan’da yüzde 7 oranında Türk yaşar. Bunların arasında Sünnî Müslüman Kazak Türkleri yüzde 5,3’le başta gelir. Bunlar topluca ülkenin batısındaki Altay bölgesinde yaşarlar. Ayrıca ülkenin Batı kesimlerinde Altaylarda Moğolca konuşan Türk toplulukları da vardır. Önceleri Moğolistan’ın bir parçası olan, bir süre bağımsız kalan ve daha sonra Sovyetler Birliği tarafından işgal edilen Tuva Cumhuriyeti’nin Türklüğü de hepimizce bilinir. Tuvalar 1932’de Latin alfabesine geçene kadar klasik Moğol alfabesini kullanmışlar. Bölgedeki Kotonlar da Türk soyundandır.
Bilindiği gibi Türkler ve Moğollar Bering Boğazı üzerinden Amerika kıtasına da geçmişlerdir. Bu insanların Asya’dan Amerika’ya ne zaman geçtiği konusunda bilim adamları hâlâ tartışmaktadırlar. Türk ve Moğolların dalgalar halinde mi yoksa bir defada mı göç ettikleri konusu tartışılmaktadır. Bu konuda Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan’ın Kızılderililer adlı kitabı önemli bir kaynaktır. Bütün bilim adamlarının üzerinde anlaştığı gerçek şudur: Asya’yla Amerika kıtalarını birbirinden ayıran Bering Boğazı son buz çağında yürünebilir durumdaydı ve Asyalı avcılar bu dönemde küçük gruplar halinde Alaska’ya geçmişlerdi. Bu göçlerin 30 bin yıl kadar önce başladığını söyleyen bilim adamları vardır. Arkeolojik bulgular insanların 12 bin yıl kadar önce bütün Amerika kıtasında yaşadıklarını gösterir. O dönemde ne Mısır’da, ne Finike’de, ne Çin’de ne de Orta Doğu’da ileri medeniyetler kurulmamıştı. Alaska’yla Şili arasında yapılan arkeolojik kazılar 50 bin yıl kadar önce insanoğlunun Amerika’ya yerleşmiş olabileceğini göstermektedir. Bugün Kızılderililer olarak adlandırılan avcı Amerika yerlileri hayvan sürülerinin peşinde Güney Amerika’ya kadar inmişlerdir. Buz devrinin sona ermesiyle birlikte Amerika kıtasında güneyden başlamak üzere yaşamaya ve tarıma elverişli hayat sahaları ortaya çıktı. Avlanacak farklı hayvan türleri görülmeye başlandı. İnsanlar önce mağaralarda ve kayalıklardaki oyuklarda yaşıyorlardı. Ancak bunlar bildiğimiz ilkel mağara adamları değil, modern, zekî ve hassas insanlardı . Taştan, hayvan boynuzlarından, kemiklerden ve başka doğal malzemeden dinî ibadet araçları yapıyorlardı. Taştan araç ve silâh imal edebilecek kadar ileri insanlardı. Deriden elbise ve ayakkabı yapıyorlar, bunları süsleyip boyuyorlardı. Bugün Kızılderili olarak adlandırılan bu insanlar Asya’lıydı ve önemli bir kısmı da Türk kökenliydi. Hepsinde de sözünü ettiğimiz Moğol lekesinden bulunmaktaydı.
Şimdi Türk ya da Moğol soyunun Amerika’nın en güneyine kadar indiği, dünyanın başka yerlerine de yayıldığı ve burada nasıl iz bıraktığı bu örnekten de anlaşılmaktadır. Arkeolojik kazılar sırasında ortaya çıkarılan bulguların yanında insanların bıraktığı kültür mirası da o bölgeye hangi ırktan insanların yerleştiğini ya da geldiğini göstermektedir. Eğer 1500 yıl sonra bile hâlâ Fransa’da Hun Türklerinin izi bebeklerin sırtındaki lekede görülebiliyorsa burada kalıtım diye bilimsel bir gerçek vardır. Eğer kalıtım varsa, ırk gerçeği de vardır efendiler...
Sen etnik özürlüsün diye, “Türk bir ırkın adı değildir..” diyemezsin. O senin problemin. Biz Türk ırkına mensup olmaktan sadece gurur duyarız. Bu ülkede kendini Türk saymayanların tek hakkı susmaktır. Susun , yoksa sustururuz...
Prof. Dr. Acar Sevim