sherif
HACKHELL İN SHERİFİ
- Katılım
- 8 Kas 2005
- Mesajlar
- 1,033
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
irade imtihanı
"Ben gizli bir hazine idim, bilinmek diledim de mahlukatı yarattım." Hadis-i Kudsî
Rabbimiz bilinmek diledi ve varlık aleminin ilk tohumunu yarattı.
Bu tohum, Nur-u Muhammedi (A.S.M.) idi..
Büyükleri küçüklerde cemetmek ve küçüklerden büyükleri çıkarmak O'nun kemalindendi.. Bu kemalini teşhir etmek, göstermek üzere, ebede kadar yaratacağı bütün varlık alemini bir şifrede topladı.
Bu şifre Nur-u Muhammedi (A.S.M.) idi..
Bir ismi de Nur olan Rabbimizin bütün isimleri ve bütün sıfatlan nuranî.. Onun ilmi de nur, kudreti de. İradesi de nur, görmesi, işitmesi de... Rabbimiz bu nuranî sıfatlarını ve isimlerini mahlukat aleminde tecelli ettirmek istedi.. Ve bütün tecellilere çekirdek olacak bir mahiyet yarattı..
Bu çekirdek, Nur-u Muhammedi (A.S.M.) idi..
Başta ruhlar ve melekler alemi ve en sonunda şu gördüğümüz cismanî alemler hep o çekirdekten sümbüllendiler.. Açılıp yayıldı, büyüyüp geliştiler.. Ve hepsinde ayrı ayrı ilâhî isimler tecelli etti.
İlâhî irade nelerin nasıl olmasını dilemişse hepsi o iradeye uygun olarak şekillendi, bezendi, donandı ve varlık sahasında boy gösterdiler.
O'nun iradesine kim karşı koyabilirdi..
Cinler mi melek olacağız diyebileceklerdi? Taşlar mı "biz de büyümek istiyoruz," diye baş kaldıracaklardı? Hayvan mı, ben insan olacağım, diye diretecekti? Ayak mı yerini beğenmeyecek ve başın üstüne çıkmağa kalışacaktı?
Aklın haddine mi düşmüştü ki, kalbin yerini alsın da sevsin!. Onun işi sevmek değil anlamaktı.. Hafıza, hayal kurmaya kalkışabilir miydi?
Dünyaya durmak yasaklanmıştı. İstirahat yüzü görmeyecekti; tâ kıyamete kadar. Güneş aralıksız yanacak, Ay da Dünyanın peşini bırakmayacaktı.
Hiçbir varlık, bu âleme geleceği zamanı da kendisi tayin etmiş değildi. Öyle olmasa, bugünkü koyunlar, hiç ahirzaman insanlarına gıda olmak isterlermiydi?
Bir noktanın koordinatları belirlenmiş ise, grafikte alacağı yer de belli demektir.. Başka yerde yerleşmesi düşünülemez.
Bütün mahlukat da iki eksene bağlı.. Zaman ve mekân.. Herbirinin hangi zaman ve mekânda yaratılacağı belirlenmiş; bir ezelî irade ile..
Varlık alemi içerisinde insan ayrı bir ihsana mazhar. Ona cüz'î irade verilmiş.
Gerçekten irade büyük bir lütuf.
Örümceğin bir ağı vardır, başka birşey örmeyi dileyemez. İpek böceği de ağdan anlamaz. Atın işi koşmak, deveninki yük taşımak, bülbülünki ötmektir. Bunların dışına çıkmaya güç yetiremezler. Onlara bu irade verilmemiştir.
Ama, insan öyle mi? Elinden, iğne de çıkıyor, füze de.. Fikrinden, nice farklı, hatta birbirine zıt kitaplar fırlayabiliyor. Ve kalbi, faniden bakîye nice sevgilere açık; dilediğini sevebiliyor.. İrade denilen büyük bir nimet ile, yahut azim bir imtihan suali ile..
İnsan bu büyük sermayesini hakkıyla değerlendirmeye mecbur.
Söz tutmak, emir dinlemek de bir irade işidir. Karşı kutupta itaatsizlik vardır, isyan vardır. Bir öğrenci kendi iradesini hocasının emirlerini dinlemeye sarfederse âlim olur, arif olur, fazıl olur.. Söz dinlememeyi marifet sananlar ise, cehaletlerini artırmaktan öte birşey yapmazlar.
Kul olduğunu bilen ve bunun şuuruna eren insan, kendi cüzi iradesini Rabbinin küllî iradesine tabi kılar. Yani, O neden razı oluyorsa onu yapar; neye rızası yoksa ondan kaçar.
Cenab-ı Hakk bu irade imtihanını başarabilen kullarını ebedî cennetle lütuflandıracaktır.
Göze görmeyi, kulağa işitmeyi ihsan eden Allah, insan ruhuna bahşettiği iradenin hakkını da şöylece veriyor:
İnsan kendi cüz'î iradesiyle neyi diliyorsa, Allah onu yaratıyor. Bu da İlâhî iradenin bir başka tecellisidir. Şöyle ki:
Cenab-ı Hakk, irade sahibi bir mahluk yaratmayı, o kendi iradesini hangi yönde kullanırsa, o sahada önünü açmayı, hayır olsun şer olsun o ne dilerse onu icad etmeyi irade buyurmuştur. O halde, insan isyan etmekle Allah'ın iradesine rağmen bir iş yapmış olmuyor; ancak O'nun rızasına zıt hareket etmiş oluyor.
Allah'ın iradesi sonsuzdur, mutlaktır. Onu sınırlayacak, had altına alacak bir başka irade düşünülemez. Kulun kendisi gibi, irade sıfatı da yaratılmış. Yaratılanın ise yaratanı kayıtlaması mümkün değil..
O'nun ihsan ettiği irade sıfatını O'na isyanda kullananlar için ezelî irade, bir ebedî cehennem takdir etmiştir. Geliniz o azap diyarına uğramamak için irademizi hayırda kullanalım.. Böyle yaparsak cennetleri çok gerilerde bırakan "rızaya" kavuşuruz.
"Ben gizli bir hazine idim, bilinmek diledim de mahlukatı yarattım." Hadis-i Kudsî
Rabbimiz bilinmek diledi ve varlık aleminin ilk tohumunu yarattı.
Bu tohum, Nur-u Muhammedi (A.S.M.) idi..
Büyükleri küçüklerde cemetmek ve küçüklerden büyükleri çıkarmak O'nun kemalindendi.. Bu kemalini teşhir etmek, göstermek üzere, ebede kadar yaratacağı bütün varlık alemini bir şifrede topladı.
Bu şifre Nur-u Muhammedi (A.S.M.) idi..
Bir ismi de Nur olan Rabbimizin bütün isimleri ve bütün sıfatlan nuranî.. Onun ilmi de nur, kudreti de. İradesi de nur, görmesi, işitmesi de... Rabbimiz bu nuranî sıfatlarını ve isimlerini mahlukat aleminde tecelli ettirmek istedi.. Ve bütün tecellilere çekirdek olacak bir mahiyet yarattı..
Bu çekirdek, Nur-u Muhammedi (A.S.M.) idi..
Başta ruhlar ve melekler alemi ve en sonunda şu gördüğümüz cismanî alemler hep o çekirdekten sümbüllendiler.. Açılıp yayıldı, büyüyüp geliştiler.. Ve hepsinde ayrı ayrı ilâhî isimler tecelli etti.
İlâhî irade nelerin nasıl olmasını dilemişse hepsi o iradeye uygun olarak şekillendi, bezendi, donandı ve varlık sahasında boy gösterdiler.
O'nun iradesine kim karşı koyabilirdi..
Cinler mi melek olacağız diyebileceklerdi? Taşlar mı "biz de büyümek istiyoruz," diye baş kaldıracaklardı? Hayvan mı, ben insan olacağım, diye diretecekti? Ayak mı yerini beğenmeyecek ve başın üstüne çıkmağa kalışacaktı?
Aklın haddine mi düşmüştü ki, kalbin yerini alsın da sevsin!. Onun işi sevmek değil anlamaktı.. Hafıza, hayal kurmaya kalkışabilir miydi?
Dünyaya durmak yasaklanmıştı. İstirahat yüzü görmeyecekti; tâ kıyamete kadar. Güneş aralıksız yanacak, Ay da Dünyanın peşini bırakmayacaktı.
Hiçbir varlık, bu âleme geleceği zamanı da kendisi tayin etmiş değildi. Öyle olmasa, bugünkü koyunlar, hiç ahirzaman insanlarına gıda olmak isterlermiydi?
Bir noktanın koordinatları belirlenmiş ise, grafikte alacağı yer de belli demektir.. Başka yerde yerleşmesi düşünülemez.
Bütün mahlukat da iki eksene bağlı.. Zaman ve mekân.. Herbirinin hangi zaman ve mekânda yaratılacağı belirlenmiş; bir ezelî irade ile..
Varlık alemi içerisinde insan ayrı bir ihsana mazhar. Ona cüz'î irade verilmiş.
Gerçekten irade büyük bir lütuf.
Örümceğin bir ağı vardır, başka birşey örmeyi dileyemez. İpek böceği de ağdan anlamaz. Atın işi koşmak, deveninki yük taşımak, bülbülünki ötmektir. Bunların dışına çıkmaya güç yetiremezler. Onlara bu irade verilmemiştir.
Ama, insan öyle mi? Elinden, iğne de çıkıyor, füze de.. Fikrinden, nice farklı, hatta birbirine zıt kitaplar fırlayabiliyor. Ve kalbi, faniden bakîye nice sevgilere açık; dilediğini sevebiliyor.. İrade denilen büyük bir nimet ile, yahut azim bir imtihan suali ile..
İnsan bu büyük sermayesini hakkıyla değerlendirmeye mecbur.
Söz tutmak, emir dinlemek de bir irade işidir. Karşı kutupta itaatsizlik vardır, isyan vardır. Bir öğrenci kendi iradesini hocasının emirlerini dinlemeye sarfederse âlim olur, arif olur, fazıl olur.. Söz dinlememeyi marifet sananlar ise, cehaletlerini artırmaktan öte birşey yapmazlar.
Kul olduğunu bilen ve bunun şuuruna eren insan, kendi cüzi iradesini Rabbinin küllî iradesine tabi kılar. Yani, O neden razı oluyorsa onu yapar; neye rızası yoksa ondan kaçar.
Cenab-ı Hakk bu irade imtihanını başarabilen kullarını ebedî cennetle lütuflandıracaktır.
Göze görmeyi, kulağa işitmeyi ihsan eden Allah, insan ruhuna bahşettiği iradenin hakkını da şöylece veriyor:
İnsan kendi cüz'î iradesiyle neyi diliyorsa, Allah onu yaratıyor. Bu da İlâhî iradenin bir başka tecellisidir. Şöyle ki:
Cenab-ı Hakk, irade sahibi bir mahluk yaratmayı, o kendi iradesini hangi yönde kullanırsa, o sahada önünü açmayı, hayır olsun şer olsun o ne dilerse onu icad etmeyi irade buyurmuştur. O halde, insan isyan etmekle Allah'ın iradesine rağmen bir iş yapmış olmuyor; ancak O'nun rızasına zıt hareket etmiş oluyor.
Allah'ın iradesi sonsuzdur, mutlaktır. Onu sınırlayacak, had altına alacak bir başka irade düşünülemez. Kulun kendisi gibi, irade sıfatı da yaratılmış. Yaratılanın ise yaratanı kayıtlaması mümkün değil..
O'nun ihsan ettiği irade sıfatını O'na isyanda kullananlar için ezelî irade, bir ebedî cehennem takdir etmiştir. Geliniz o azap diyarına uğramamak için irademizi hayırda kullanalım.. Böyle yaparsak cennetleri çok gerilerde bırakan "rızaya" kavuşuruz.