

Yatakta dönüp duruyordum, işe gitmek için kalkmama daha çok vardı, ama bir kere odaya giren huzursuzluk havası tüm oksijenimi tüketmiş, uykumu alıp götürmüştü. Hiç birşey değişmemişti 36 yaşındaydım, hala annesi babası kavga edince yüreği ağzına gelen o küçük kızdan ne farkım vardı? Sadece ne oluyor bunlara hala diyip, cık cıklıyordum, değişen tek şey buydu sanırım..
Odam oturma odasına dönüşmüş, yatağım çıkarılıp yatak olan bir kanepe konulmuştu. Annem çarşafı serip yatağı hazırlarken, hiç gülmeyen yüzüne baktım, gülmüyordu, mutsuzdu.. Babam meyve tabağı hazırlamıştı bana, gülüyordu, neşeliydi, beni rahat ettirmek için etrafımda dolanıp duruyordu. Yatağa girdiğimde mis kokulu çarşafların arasında kendimi 10 yaşındaki gibi hissettim. Pazar akşamları banyo yapıp, ıslak saçlarıma tülbent ile saran annem, sakın çıkartma üşütürsün derdi. Saçlarımı hiçbir zaman kurutmadım, yine ıslak saçlarımla annemin nasıl becerdiğini anlayamadığım mis kokulu çarşaflarında yatarken başımda tek eksik olan tülbentim değildi, herşey değişmişti, en çok da ben.... Ama gecenin bir vakti seslerine uyandığımda değişmeyen şeyler olduğunu görmek beni ürküttü.. Uyuyamadım, kalkamadım da, öylece tavana bakarken birbirlerine hayatı zehir eden ne kadar çok insan olduğunu düşündüm. Kalktığımda annem kahvaltı hazırlıyordu, ne oldu diye sormadım bile, biliyorum anlatılacak birşey yoktu..
Huzur çok mu zordu? Uzun bir süre kalmaya gidemezdim herhalde, akşam evime gidip sessizlik içinde uyumayı istedim..
Yağmur yağıyordu, hava karanlık, yollar bomboş idi, içimde huzur vardı şimdilik....
Lambanın ışığı vuruyor odamın camına,süzülürken gece bulutların arasından odama, cam kıskanıyor özgür ruhunu bulutun ve katılaşmış bedenine dar gelip çatlıyor,öylece uyuyorum, hırsız giriyor, ben ölüyorum...