Hukukla boğulmayalım oyunu görelim

ramo46

New member
Katılım
2 Mar 2008
Mesajlar
1,913
Reaction score
0
Puanları
0
Sevgili okurlar; her hafta başı geçen haftanın ne kadar heyecanlı
ve garip geçtiğini belirterek başlıyorum yazıya. Bu, bir anlamda “Umarım
artık işler durulur, bu çirkin oyunlar sona erer” temennisinden başka bir
şey değil sizin de anladığınız gibi. Ama geçen hafta galiba tüm haftaların
üzerine tuz biber ekti. Sanki saatin zembereği tümüyle attı.

Bundan sonrası zor

Her ülkede politik çekişmeler olur. Komplolar düzenlenir. Kendisini
devletin sahibi zannedenlerin kendi çıkarlarına alet etmeye çalıştıkları
devlet çarkının içinde ezildikleri olur. Ama eğer bir ülkede adaletin temeli
olan yargı siyasi iktidarın bu kadar ağır baskısı altında kalırsa işlerin çözülmesi
neredeyse olanaksız hale gelir. Çözüm gerçekten zorlaşır.

Hukuku kim biliyor?

Televizyonlarda, yazılı basında son birkaç gündür inanılmaz bir
hukuk tartışması sürüyor. Ve bu tartışma o kadar üst düzeyde
sürdürülüyor ki, sıradan vatandaşlar hatta hukuk alanında olmasa da
iyi eğitim görmüş olanlar bile söylenenlerin çoğunu anlamıyor.
Kendimi de bu kategoride görüyorum. Hukukçu değilim, meslek
gereği hukukla ilgili pek çok şey bilmeme rağmen son günleri
analiz etmeye bilgim de yetmez haddim de değildir.

Büyük oyunu görmek

Bu nedenle geçen haftadan başlayan olayları irdelerken, gazeteci ve
yazarların, hukukçu olmayan akademisyenlerin ve siyasetçilerin konuya
salt hukuk açısından bakmak yerine oynanan büyük oyunu dikkate almaları gerekir.
Aksi takdirde kimsenin anlayamayacağı bir hukuk tartışması içinde boğulur ve iktidarın
Türkiye’yi getirdiği eşiği göremeyiz.

Olayların başlangıcı

Kamuoyunda Erzincan-Erzurum olayı olarak bilinen gelişmeler
2 Kasım 2007’de başladı. Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner,
İsmailağa Cemaati olarak bilinen bir dini gruba yönelik bir irtica operasyonu
başlattı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın da aralarında
bulunduğu 235 şüpheli hakkında araştırma başlatıldı, 9 kişi tutuklandı.

Kamuoyu habersizdi

Neredeyse 2.5 yıl önceki olay aslında örneğine çok sık rastlanan bir irtica
operasyonuydu ve kamuoyunun fazla da ilgisini çekmedi. Ancak iktidarın
adeta yerinden hoplamasına neden oldu. Cemil Çiçek’in devreye girdiği,
tutukluların serbest bırakılmasını istediği ileri sürüldü. Erzincan Başsavcısı
ile Erzurum Özel Yetkili Savcısı arasında müthiş bir çekişme başladı.

Amerika’dan gelen ses

2009 yılının başlarında halen Amerika’da yaşayan bir dini cemaat
önderi televizyonlarda banttan yayınlanan bir konuşmasında “herkesin dikkatli
olması gerektiğini, karanlık güçlerin kendilerine yakın isimlerin evlerine silah,
patlayıcı koyabileceğini, haklarında dedikodu üretebileceklerini ve soruşturmalar
yapabileceklerini” söyledi.

Kimse anlamadı bile

Amerika’daki zatın neden böyle bir konuşma yaptığı anlaşılamadı.
Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birinin genel yayın müdürü
anlamlandıramadığı bu konuşma için “Niye böyle bir şey söylemeye
gerek duydu acaba?” diye yazı bile yazdı. Buna rağmen kimse bu
konuşmanın anlamını çözemedi. Kimileri de “Türkiye’de bu tür işler
oldu, sadece bir uyarı olabilir” yorumunu yaptı

İrticayla mücadele planı

Tarihler 12 Haziran 2009’u gösterirken iktidar payandası bir gazete
“AKP ve Gülen’i bitirme planı” manşeti ile çıktı. Bu plana göre irtica
bahanesiyle AKP ve Fethullah Gülen Cemaati’ne yönelik bir dizi operasyon
yapılacağı, Gülencilerin ev ve iş yerlerine silah, bomba konacağı, bunların
bulunarak cemaatin bir silahlı terör örgütü sınıfına sokulacağı ileri sürülüyordu.
Plan Genelkurmay’da hazırlanmıştı ve altında bir deniz albayının imzası vardı.

Islak-kuru tartışması

İlk anda pek çok kimsenin aklına kısa bir süre önce Amerika’daki zatın
yaptığı açıklama gelmedi bile. Herkes planının doğru olup olmadığını,
albayın imzasının gerçekliğini tartışıyordu. Ergenekon savcıları planı çok
önemsediler. Bununla ilgili başta deniz albayı olmak üzere pek çok emekli
ve muvazzaf subay gözaltına alındı. Ardından varlığı ileri sürülen başka
benzer planlarla birçok subay tutuklandı.

Gözler Erzincan’da

Kamuoyunda imzanın ıslak mı kuru mu olduğu tartışmaları yapılırken,
her zaman olduğu gibi yine ilk önce iktidar payandası medya gözünü birden
Erzincan’a çevirdi. 2.5 yıl önce başlamış olan irtica soruşturmasının “AKP ve Gülen’i
bitirme planına” çok uygun olduğu, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı’nın bu planı
satır satır uyguladığı ileri sürülmeye başlandı. Bununla ilgili olarak MİT bölge
müdürlüğüne polis baskını yapıldı, bazı MİT görevlileri tutuklandı, konu
subaylara da uzandı.

Başsavcı’ya kuşatma

Darbe paranoyası yaratanların asker üzerindeki operasyonları sona
ererken bu kez işin ucu Erzincan Başsavcılığı’na uzatıldı ve operasyonları
başlatan Başsavcı İlhan Cihaner hakkında soruşturma açıldı. Önce elindeki
dosyalara el konan Cihaner daha sonra gözaltına alındı, evi ve makamı arandı,
sonra da tutuklandı. Bu, Türkiye’de ilk kez oluyordu. Bir Cumhuriyet Başsavcısı
irtica ile ilgili soruşturma yaptığı için “terörist” sıfatıyla tutuklanıyordu.

Müthiş hukuksal oyunlar

Ondan sonrası hafızalarımızda çok taze. HSYK tutuklamayı isteyen Özel Yetkili
Erzurum Savcılarının yetkilerini elinden aldı. Bu savcılar alelacele ellerindeki
dosyayı İstanbul’daki Ergenekon savcılarına gönderdi. Başsavcının tutuklanmasına
itiraz bir üst mahkeme tarafından reddedildi. Ve kendimizi bir anda pek de
anlamadığımız üst düzey bir hukuk tartışmasının içinde bulduk.

Hiçbirisi ilgilendirmiyor

Sevgili okurlar; geldiğimiz aşama; açık söyleyeyim, Erzurum Özel
Yetkili Savcısı’nın yetkilerinin elinden alınması, dosyanın İstanbul’a
gönderilmesi, bu dosyaya Ergenekon savcılarının bakıp bakamayacağı
konusundaki hukuksal tartışmalar beni hiç ilgilendirmiyor. HSYK’nın yapısı,
yetkileri, seçilme biçimleri de ilgilendirmiyor. Çünkü tüm bunlar hukuksal
detaylar ve bilgimin buna yetemeyeceğini başta da söyledim.

Oyunu ortaya koymak

Burada, bizlere düşen görev bu detaylara boğulmak yerine oynanan
oyunu ortaya koymaktır. Türkiye Cumhuriyeti ve kuruluş ilkeleri, Atatürk
ilke ve devrimleriyle hesabı olanlar Türkiye’yi dönüştürmek için ellerinden
geleni yapıyorlar. Bu uğurda evrensel hukuk kurallarını da altüst ederler,
insan hak ve hukukunu da çiğnerler, ahlaki ve vicdanı kuralları da paspas
yaparlar. Ki yapıyorlar bunu. O halde sözde hukuk tartışarak bir yere varılmaz.

Olayın özeti nedir?

İşte tüm yazdıklarımdan sonra şunu söylemek istiyorum:

Siz oynanan oyuna bakın. Bir dizi hukuk kuralının arkasına sığınılarak
Türkiye dönüştürülmeye, laik ve demokratik ilkeler yok edilmeye, Türkiye
bir din devletine dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu yola taş koyan kim olursa
olsun başı ezilir. Plan budur ve anlayamayacağım hukuksal tartışmalarda
galip gelmeye çalışmak yerine bu korkunç oyunu görmemiz gerekir.

Başbuğ’un dinlenmesi

Orduya ise en son darbe Genelkurmay Başkanı’nın dinlenmesi ile vuruldu.
Türkiye’yi dönüştürmeye çalışanlar “Elimde bilgi var” diyen İlker Başbuğ’u “
Fazla diklenme, seni istediğimiz an dinler, kaydeder sonra da açıklarız” diye
tehdit ediyor. Zor durumdaki asker ise hiç olmazsa karargâhın dinlenmediğini
göstermek için “Yurt dışındaki bir konuşma” açıklamasıyla durumunu
kurtarmaya çalışıyor.

Hepinize iyi haftalar dilerim...

CAN ATAKLI
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=288954&Categoryid=4&wid=142
 
Geri
Üst