Hukuka Uygunluk Sebeplerinden Meşru Müdafaa Ve Iztırar Hali

fells2

Banned
Katılım
3 Şub 2008
Mesajlar
8,906
Reaction score
0
Puanları
36
Konum
Turkey
Hukuka Uygunluk Sebeplerinden Meşru Müdafaa Ve Iztırar Hali






İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER....................................... .................................................. .....................I
KISALTMALAR....................................... .................................................. ................II
GİRİŞ 1
I. MEŞRU MÜDAFAA 3
A. TANIMI 3
B. ŞARTLARI 4
1. Meşru müdafaada bulunan kişinin kendisinin veya üçüncü bir kişinin şahıs veya malvarlığına karşı yönelmiş bir saldırı yahut hemen başlamak üzere olan bir saldırı bulunmalıdır 4
2. Meşru müdafaa sırasında saldırı devam ediyor olmalıdır 6
3. Saldırı hukuka aykırı olmalıdır 6
4. Müdafaa, saldırıya karşı gerekli ölçüde olmalıdır 7
5. Saldırganın kendisine veya malına zarar verilmiş olmalıdır 8
6. Saldırı ciddi ve gerçek olmalıdır 8
C. SONUÇLARI 9
II. IZTIRAR HALİ 10
A. TANIMI 10
B. ŞARTLARI 11
1. Şahsa yada mala yönelmiş bir zarar veya derhal meydana gelecek bir tehlike mevcut olmalıdır 11
2. Yapılan saldırı yada yaratılan tehlikeyle ilgisi bulunmayan üçüncü bir kişinin malına zarar verilmiş olmalıdır 11
3. Önlenmek istenen zarar veya derhal meydana gelecek tehlike ile üçüncü kişinin malına verilecek zarar arasında bir denge olmalıdır 12
4. Zarar veya tehlikeden korunmak için üçüncü şahsın malına tecavüz kaçınılmaz olmalıdır 12
5. Üçüncü kişiye verilen zarar iradi olmalıdır 12
C. SONUÇLARI 13
III. MEŞRU MÜDAFAA VE IZTIRAR HALİNİN KARŞILAŞTIRILMASI 14
A. BENZER YANLARI 14
1. Şahsa yada mala yönelmiş bir zarar veya derhal meydana gelecek bir tehlike mevcut olmalıdır 14
2. Önlenmek istenen zarar veya derhal meydana gelecek tehlike ile verilecek zarar arasında bir denge olmalıdır 14
3. Saldırı hukuka aykırı olmalıdır 15
4. Saldırı ciddi ve gerçek olmalıdır 15
5. Verilen zarar iradi olmalıdır 15
B. FARKLI YANLARI 15
1. Tazminat ödeme bakımından 15
2. Mal yada şahıs varlığına verilen zararlar bakımından 16
3. Saldırının kaynağı ve zararın kime verildiği bakımından 16
SONUÇ 18
KAYNAKÇA 20



GİRİŞ

Kural olarak herkes, mal ve şahıs varlığında meydana gelen zararlardan sorumludur. Fakat bu kuralın istisnasız şekilde uygulanması bazı haksızlıklara sebebiyet verebilir. Bu nedenle birçok hukuk düzeni uzun yıllardır bu kurala istisnalar tanımışlardır.
Birtakım sebeplerin bulunması halinde kişinin uğradığı zararın üçüncü bir şahsa yüklenme imkanı doğabilecektir. Ortaya çıkan bir zararın üçüncü bir kişiye yükleme sebeplerine sorumluluk sebepleri denilmektedir. Borçlar Kanunu (BK) mad. 51 bu sorumluluk sebeplerini saymıştır: haksız muamele (kusur), akit (sözleşme) ve kanundur. Böylece sorumluluk sebeplerinden birinin bulunması halinde, zarara uğrayan, uğradığı zararın tazminini üçüncü bir şahıstan isteyebilecektir.
Yukarıda zikrettiğimiz sorumluluk sebeplerinden en yaygın karşılaşılanı kusur sorumluluğu (haksız fiil sorumluluğu-sübjektif sorumluluk)dur. Mevcut olan zarar, üçüncü bir kişinin eyleminden doğmuşsa burada kusur sorumluluğu var demektir; yani sorumluluk, zarar veren kişinin kusurlu davranışına dayanmaktadır1. BK mad. 41'den haksız fiilin (kusur sorumluluğunun) unsurları, fiil, zarar, uygun illiyet bağı, kusur ve hukuka aykırılık olarak ortaya çıkmaktadır. Bu unsurlara istinaden kusur sorumluluğunu tanımlayacak olursak, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir fiili nedeniyle ortaya bir zarar çıkmış ve bu fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağı varsa kusur sorumluluğu doğmuş demektir.
Haksız fiil sorumluluğunun ilk şartı zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olmasıdır. Ancak kanunda hukuka aykırılık tanımlanmamıştır. Tanımlama hususunda farklı görüşler2 olmakla birlikte ağırlıklı olan ve bizim de katıldığımız görüşe göre, hukuk düzeninin, kişilerin mal yada şahıs varlığını korumaya yönelik yazılı veya yazılı olmayan kurallara aykırı fiiller hukuka aykırı fiillerdir3.
Genel olarak, hukuka aykırı bir nitelik taşıyan, hukuken korunan bir hakkı ihlal eden bir fiilin hukuka aykırı niteliği bazı hallerde ortadan kalkar. Böylece bazı hallerde kusur sorumluluğunu doğuran zarar verici davranış, hukuka aykırı olmayıp bu sebeplere bağlı olarak hukuka uygun bir davranış halini alır. Hukuka uygunluk sebepleri4, birbiri ile çatışan iki hukuki menfaatten birinin üstün tutulmasıdır. Burada üstün tutulan menfaat zarar verenin menfaatidir.
Kamu gücünün kullanılması, özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması, zarar görenin rızası, bilimsel eleştiriler, meşru müdafaa, ıztırar (zorda kalma) hali, hakkını korumak için kuvvet kullanma ve vekaletsiz iş görme hallerinde, normal şartlarda hukuka aykırı nitelik taşıyan, hukuken korunmuş bir hakkı ihlal eden bir fiil meşru hale gelir.
Aşağıda hukuka uygunluk sebeplerinden meşru müdafaa ve ıztırar hali tarafımdan incelenecek diğer sebeplere değinilmeyecektir. Öncelikle meşru müdafaa ve ıztırar hali ayrı ayrı incelenecek ve daha sonra her iki halin benzer ya da farklı yanları ortaya konacaktır.


I. MEŞRU MÜDAFAA
A. TANIMI
Bir kimsenin, kendisinin veya üçüncü bir kişinin malına5 ya da şahsına karşı yapılagelen haksız bir eylemi durdurmak için yaptığı savunma meşru müdafaa (Notwehr)dır6. BK mad. 52/1 "Meşru müdafaa halinde mütecavizin şahsına veya mallarına yapılan zarardan dolayı tazminat lazım gelmez" hükmünü getirmiştir. Dolayısıyla bu hal kanunla hukuka uygunluk sebebi olarak zikredilmiştir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi "Borçlar Kanunu'nun 52. maddesinde, meşru müdafaa halinde mütecavizin şahsına veya mallarına yapılan zarardan dolayı tazminat lazım gelmez hükmü sevkedilmiş bulunmaktadır. Bir hayvanın yaptığı saldırı için de, Borçlar Kanunu'nun 52. maddesinin 1. fıkrası hükmünün benzetme (kıyas) yolu ile uygulanacağı doktrinde kabul edilmektedir (Von Tuhr-Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı-Cevat Edege Çevirisi İstanbul 1952 - sayfa: 398, dipnot 92 ile ilgili metin). Meşru savunmanın varlığı halinde, saldıranın kişiliğine ve mallarına yapılan zarar haksız sayılamaz. Savunma, bir kişinin kendisine veya üçüncü kişiye karşı yöneltilen haksız ve eylemli olarak yapılan ve devam eden bir saldırıyı defetmek zorunlu olduğu takdirde meşrudur. Saldırı, saldırılan kişinin bizzat kişiliğini (vücut, hayat, hürriyet, şeref vs.) veya mal varlığını tehdit edebilir. Olayımızda, ceza hakiminin kesinleşen ilamına göre, davacıya ait köpek ıssız bir yerde davalıya saldırmıştır. Bu durumda davalının, yırtıcı bir hayvan olan köpeğin saldırısı sonunda tamamiyetinin halele uğrayacağından kuşku yoktur. Davalının böyle bir saldırıyı defetmek için Medeni Kanununun 2. maddesi hükmü sınırları içinde zorunlu olan her eylemi yapması, kendini savunması hakkıdır ve bu nedenle zarardan sorumlu tutulması düşünülemez." kararını vermiştir7.
Meşru müdafaa hali Türk Ceza Kanunu (TCK) mad. 49/2'de de yer bulmuştur8. Madde "Gerek kendisinin gerek başkasının nefsine veya ırzına vukubulan haksız bir taarruzu filhal def'i zaruretinin bais olduğu mecburiyetle ...işlenilen fiilerden dolayı faile ceza verilemez." hükmünü getirmiştir. Madde metninden de anlaşılacağı gibi TCK'nun düzenlemesi sadece "nefse ve ırza" saldırı için meşru müdafaayı kabul etmiş olmasıdır. Oysa BK'daki düzenleme daha geniş kapsamlıdır; buna göre meşru müdafaa nefse ve ırza karşı saldırıları kapsadığı gibi aynı zamanda mala karşı saldırıları da kapsar. Yani BK'daki koruma beden tamlığı, hayat, sağlık, şeref, hürriyet, mallar ve genel hukuk düzenini kapsar. Dolayısıyla TCK mallar için meşru müdafaayı kabul etmemiştir9.
Fiilin meşru müdafaa niteliğinde olduğunun isbatı meşru müdafaa iddiasında bulunan kişiye aittir. Çünkü zarar veren meşru müdafaada bulunandır ve hayatın olağan akışı içerisinde zarar veren zararı tazminle mükelleftir. Oysa meşru müdafaada bulunan verdiği zarardan sorumlu değildir.
B. ŞARTLARI
Bir fiilin meşru müdafaa sayılıp hukuka uygunluk sebebi oluşturabilmesi için aşağıda zikredeceğimiz şartların birarada gerçekleşmesi gerekir10.
1. Meşru müdafaada bulunan kişinin kendisinin veya üçüncü bir kişinin şahıs veya malvarlığına karşı yönelmiş bir saldırı yahut hemen başlamak üzere olan bir saldırı bulunmalıdır
Meşru müdafaada saldırının şahsa veya malvarlığına karşı olması gerekir. Şahsa ilişkin saldırılar hayat, vücut bütünlüğü, sağlık, özgürlük, ırz, namus veya şerefe yönelik saldırılardır. Mala ilişkin saldırılar da malın yok olmasına, değerinin düşmesine, çalınmasına, tahrip olmasına yönelik saldırılar olmalıdır. Daha önce zikrettiğimiz gibi mala karşı saldırılarda TCK meşru müdafaayı kabul etmemektedir. Mala ilişkin saldırıların konusunu daha çok zilyedlik teşkil edecektir11. Buna istinaden Medeni Kanun (MK), meşru müdafaanın özel bir uygulamasını ihtiva eden mad. 981/1 düzenlemesini getirmiştir: "Zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir". Örneğin çantası çalınmak istenen kişi kuvvet kullanarak, gasıba çantasını vurarak buna engel olmaya çalışabilecektir. Çantanın vurulması nedeniyle gasıbın gözünde oluşacak şiş ve morluk sebebiyle kişi hukuki olarak sorumlu olmayacaktır. Yine madde metninden de anlaşılabileceği gibi bu hak zilyed olanlar için tanınmıştır. Malik olmayan zilyet tarafından mala zarar verilmesi yada tehlikeye düşürülmesi saldırı niteliği taşımaz12. Mad. 981/2 ise bu hakkın nasıl kullanılacağını belirtmektedir: "Zilyet, rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı kovarak, taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini koruyabilir. Ancak, zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorundadır".
Mal yada şahıs varlığına saldırılan kişi, savunmada bulunan şahsın kendisi olabileceği gibi üçüncü bir kişi de olabilir. Yani saldırının, meşru müdafaada bulunan kişi yada malvarlığı değerlerine yöneltilmiş olması ile üçüncü bir kişiye karşı yapılmış olması açısından bir ayırım sözkonusu değildir13. Ayrıca üçüncü kişinin, meşru müdafaada bulunanın yakını da olması gerekmez14.
Meşru müdafaa bakımından saldıranın temyiz kudretini haiz olup olmamasının bir önemi yoktur. Çünkü saldırganın kusurlu olması bir şart olarak bulunmadığından temyiz gücünü haiz olmayana karşı da meşru müdafaa yapılabilecektir15. Ayrıca meşru müdafaada bulunan kişinin kışkırttığı birinden gelen saldırıya karşı da meşru müdafaa hakkı kullanılabilir.
2. Meşru müdafaa sırasında saldırı devam ediyor olmalıdır
Meşru müdafaa ancak başlamış yani halen mevcut yada başlaması çok yakın olan saldırı fiillerine karşı sözkonusu olacaktır. Dolayısıyla saldırı sona erdikten sonra, saldırıyı durdurmaya ilişkin olmayan davranış meşru müdafaa olamayacaktır16. Çünkü meşru müdafaanın amacı, saldırı nedeniyle doğacak zararı önlemek olduğundan, saldırı neticelenmişse zarar doğmuş demektir ve böylece zararın meydana gelmesi engellenmiş olamaz.
Muhtemel bir tehlikeyi önlemek için yani olması beklenen bir saldırıya karşı meşru müdafaa olamayacaktır; ancak, saldırının çok yakın bir anda olacağı kesinse ve ayrıca saldırı gerçekleşirse müdafaanın zararı önlemek adına faydası olmayacaksa da meşru müdafaa hali sözkonusu olabilecektir. Ayrıca saldırının tekrarlanma ihtimali varsa da meşru müdafaa hakkı tanınmalıdır17.
3. Saldırı hukuka aykırı olmalıdır
Eylemi hukuka uygun kişilere karşı meşru müdafaa sözkonusu olamayacaktır. Örneğin bir emniyet görevlisinin mevcut bir tutuklama emri üzerine sanığı yakalamasında olduğu gibi meşru müdafaa olmaz18. Aynı şekilde saldırıda bulunan kişi zaruret halinde yada haklı kuvvet kullanmak durumundaysa da bu fiiller saldırı niteliği taşımaz. Meşru müdafaaya karşı da meşru müdafaa olmaz. Çünkü ilk eylem meşru müdafaa niteliğinde bir eylem olduğundan zaten hukuka uygundur19.
Saldırı fiili, bir insan davranışı olmalıdır. Dolayısıyla bir hayvan yada nesnenin saldırı aracı olarak kullanıldığı durumlarda da meşru müdafaa geçerli olacaktır. Ancak saldırının kaynağı hayvan yada şeyin kendisi olursa hayvanın öldürülmesi veya şeyin tahrip edilmesi meşru müdafaa değil de daha çok ıztırar hali teşkil eder20. BK mad. 57 "Bir kimsenin hayvanı, diğerinin gayrımenkulü üzerinde bir zarar yaptığı takdirde gayrımenkulün zilyedi o hayvanı zabt ve kendisine ita olunabilecek tazminat mukabilinde teminat olmak üzere yedinde hapsetmeğe hakkı vardır. Eğer hal ve maslahat icabederse, gayrımenkul zilyedi o hayvanı öldürebilir." hükmünü getirmiştir.
4. Müdafaa, saldırıya karşı gerekli ölçüde olmalıdır
Saldırıyı durdurma amacı ve sınırını aşan fiiller hukuka uygun olmayıp verilen zararın tazmini gerekecektir. Bu tür savunmaya doktrinde "meşru müdafaanın aşılması (Notwehrexzess)" denilir21. Bu sınırın belirlenmesinde MK mad. 2'deki dürüstlük kuralı gözönünde bulundurulmalıdır22.
Savunma durumunda olan kimse savunma için elinde bulunan imkanların en az zarar verenini tercih etmelidir23.
Saldırıya uğrayan ve hukuk düzenince korunan yarar ile bu saldırıyı önlemek için ihlal edilebilecek korunan yarar arasında da bir denge olmalıdır24. Örneğin mala karşı yönelmiş bir saldırıda meşru müdafaa fiili şahsa karşı yapılmamalıdır; çantasını çalmak isteyen saldırgana silahla ateş edip öldürmek bu kapsamdadır. Ancak bu ilke mutlak değildir. Çantasını çalmak isteyen saldırganın koluna sert bir şekilde vuran mağdur meşru müdafaa halindendir. Aynı şekilde araç bakımından da savunma ile saldırı arasında denge olmalıdır. Örneğin tokat atan kişiye karşı silahla ateş edilmemelidir. Ancak bir balta ile saldırılması halinde silah kullanılabilecektir. Çünkü burada mutlak eşitlik yoktur25. Eğer meşru müdafaada bulunan kasten olmamak kaydıyla savunma fiilini yaparken savunma derecesini takdirde hata etmişse dahi burada hukuka uygunluk yoktur. Ancak kusur gerçekleşmediğinden tazminat sözkonusu olamayacaktır26.
Kasten bir saldırıya uğrayan kişinin kaçma imkanı varken kaçmaksızın saldırıyı önlemeye yönelik olarak meşru müdafaada bulunması hali sınırın aşılması hali değildir27. Ancak saldırı taksirle yada bir deli tarafından yapılıyorsa durum başkadır28.
Meşru müdafaanın amaç ve sınırlarının aşılması durumunda, hukuka aykırı bir fiil sözkonusu olduğu için, saldıranın meşru müdafaada bulunma hakkı ortaya çıkar29. Çünkü meşru müdafaa, savunan şahsa verilmiş bir haktır ve kötüye kullanılmaması gerekir.
5. Saldırganın kendisine veya malına zarar verilmiş olmalıdır
Meşru müdafaa fiili sadece saldırıda bulunana yada mallarına karşı sözkonusu olabilecektir. Yoksa meşru müdafaada bulunan kimsenin saldırgan dışında bir üçüncü kişi yada mala karşı zarar vermesi halinde meşru müdafaa olmayıp sorumluluk doğacaktır30.
6. Saldırı ciddi ve gerçek olmalıdır
Şaka niteliğinde olan fiiller meşru müdafaa kapsamına girmeyecektir. Örneğin su tabancasıyla karşısındakini öldürme tehdidinde bulunana karşı meşru müdafaa yapılamayacaktır31. Yine çiftlik sahibinin ahıra giren çobanı hırsız zannederek ateş etmesinde de meşru müdafaa yoktur. Dolayısıyla varolduğu sanılan bir saldırıya karşı da aynı hak kullanılamayacaktır32. Kısaca saldırı fiil ve amaçları bakımından ciddi bir tehlike meydana getirmeye elverişli bulunmalıdır.
C. SONUÇLARI
Meşru müdafaada yukarıda zikrettiğimiz sebepler birarada gerçekleşir ve amaç ve sınır aşılmazsa verilen zarardan dolayı tazminat gerekmeyecektir. Çünkü bu eylemi yapan kişinin eylemi hukuka uygundur. Burada çatışma halinde bulunan ve hukuk düzenince korunan iki hukuki yarardan meşru müdafaada bulunanınkinin saldırganınkine yeğ tutulması sözkonusudur33.
Ayrıca saldırgana yardım etme amacıyla meşru müdafaaya karşı, diğer bir haklı savunma yapılamaz. Dolayısıyla sınırı ve amacı aşılmamış her meşru müdafaaya karşı işlenen fiil, sorumluluğu gerektirir bir hukuka aykırı fiildir.

II. IZTIRAR HALİ
A. TANIMI
Bir kimsenin kendisinin yada başkasının şahıs yada malvarlığına yönelik zararlardan veya derhal meydana gelebilecek tehlikelerden korumak için bu tehlike ile ilgili bulunmayan veya tehlikeli saldırıyı meydana getirmeyen üçüncü bir kişinin malvarlığına verilen zarar hali zaruret (Notstand) halidir34. Iztırar iki tür olabilir: dahili ve harici35. Kişinin açlık yada susuzluk hali nedeniyle üçüncü kişiye verdiği zarar dahili, dışarıdan gelen yırtıcı hayvan korkusuyla kaçması nedeniyle üçüncü kişiye verdiği zarar harici zarar örnekleridir. Iztırar hali BK mad. 52/2'de düzenlenmiştir: "Kendisini veya diğerini zarardan yahut derhal vukubulacak bir tehlikeden vikaye için başkasının mallarına halel iras eden kimsenin borçlu olduğu tazminat miktarını hakim, hakkaniyete tevfikan tayin eder". Zaruret hali kanundan doğan bir hukuka uygunluk sebebi teşkil eder.
Iztırar hali TCK mad. 49/3'de de yer bulmuştur. Madde "Gerek nefsinin ve gerek başkasının vukuuna bilerek mahal vermediği ve başka türlü tahaffüz imkânı da olmadığı ağır ve muhakkak bir tehlikeden muhafaza etmek zaruretinin bais olduğu mecburiyetle, işlenilen fiilerden dolayı faile ceza verilemez." hükmünü getirmiştir. Kanun koyucu gayrımenkul mülkiyetini düzenlerken MK mad. 753'de ıztırar haline ayrıca değinmiştir: "Bir kimse kendisini veya başkasını tehdit eden bir zararı veya o anda mevcut bir tehlikeyi ancak başkasının taşınmazına müdahale ile önleyebilecek ve bu zarar yada tehlike taşınmaza müdahaleden doğacak zarardan önemli ölçüde büyük ise, malik buna katlanmak zorundadır. Malik, bu yüzden uğradığı zarar için hakkaniyete uygun bir denkleştirme bedeli isteyebilir". Dolayısıyla menkul mallar bakımından BK mad. 52/2, gayrımenkuller bakımındansa MK mad. 753 uygulama alanı bulacaktır36.
Iztırar halinde bulunan kimse eğer başkasının malına değil de şahıs varlığına yönelik bir zarar verirse bu durumda hukuka uygunluktan bahsedilemeyecektir. Dolayısıyla bu halde sadece malvarlığına verilen zarar hukuk düzenince korunmuştur.
B. ŞARTLARI
Iztırar halinin varolabilmesi için aşağıda zikredeceğimiz şartların birarada gerçekleşmesi gerekir.
1. Şahsa yada mala yönelmiş bir zarar veya derhal meydana gelecek bir tehlike mevcut olmalıdır
Iztırar halinde zarar veya tehlikenin şahsa veya malvarlığına karşı olması gerekir. Şahsa ilişkin zarar veya tehlike hayat, vücut bütünlüğü, sağlık, özgürlük, ırz, namus veya şerefe yönelik saldırılardır. Mala ilişkin zarar veya tehlike de malın yok olmasına, değerinin düşmesine, çalınmasına, tahrip olmasına yönelik olmalıdır37.
Mal yada şahıs varlığı zarar veya tehlike altında bulunan kişi, ıztırar halinde bulunan şahsın kendisi olabileceği gibi üçüncü bir kişi de olabilir. Yani zarar veya tehlikenin, ıztırar halinde bulunan kişi yada malvarlığı değerlerine yöneltilmiş olması ile üçüncü bir kişiye karşı olması açısından bir ayırım sözkonusu değildir38. Ayrıca üçüncü kişinin, ıztırar halinde bulunanın yakını da olması gerekmez.
2. Yapılan saldırı yada yaratılan tehlikeyle ilgisi bulunmayan üçüncü bir kişinin malına zarar verilmiş olmalıdır
Bu şart, meşru müdafaa ile ıztırar halini birbirinden ayırır. Çünkü zarar veya tehlikenin kaynağı olan kişinin malına zarar verilecekse meşru müdafaa sözkonusu olacaktır39. Dolayısıyla ıztırar hali, üçüncü bir kişinin yalnızca malvarlığı değerlerine zarar verilmesinde uygulanacaktır.
Üçüncü bir kişinin şahsına verilen zarar da ıztırar hali teşkil etmeyecektir. Dolayısıyla üçüncü şahsın beden tamlığı, sağlığı hayatına karşı bir fiil varsa bu fiil hukuka aykırı olacaktır. Ancak üçüncü bir kişinin mallarına verilen zarar ıztırar kapsamında değerlendirilebilecektir. Iztırar halinde gayrımenkullere verilecek zararları özel bir hükümle düzenlediği için MK mad. 753, menkullerde ise BK mad. 52/2 uygulanacaktır.
Zarar veya tehlikenin kaynağı üçüncü bir kişinin davranışı olabileceği gibi doğa olayları (kar, tipi, sel vb.) da olabilir. Eğer bir hayvan yada şeyden kaynaklanan bir zarar veya tehlike varsa da ıztırar hali sözkonusu olacaktır40.
3. Önlenmek istenen zarar veya derhal meydana gelecek tehlike ile üçüncü kişinin malına verilecek zarar arasında bir denge olmalıdır
Bu şart BK mad. 52/2'de yer almamaktadır. MK mad. 753/1'deki "bu zarar yada tehlike taşınmaza müdahaleden doğacak zarardan önemli ölçüde büyük ise" ifadesinden bu şartın kaynağını ortaya çıkmaktadır. Buradaki temel düşünce, ıztırar halinde kalana tanınmış olan üçüncü kişinin malına zarar verme hakkı, karşılıklı menfaatlerin karşılaştırılmasına dayanır41.
Iztırar halini aşan durumlarda BK mad. 41 uygulanacaktır, ıztırar halinin kaynağını teşkil eden BK mad. 52/2 değil. Iztırar halinin aşımı nedeniyle meydan gelen zararın tamamı fail tarafından ödenmek durumunda kalınacaktır42.
4. Zarar veya tehlikeden korunmak için üçüncü şahsın malına tecavüz kaçınılmaz olmalıdır
Ancak ve sadece bu tecavüz sayesinde zarar yada tehlikeden korunma imkanı olmalı ve zarar yada tehlikeyi ortadan kaldırıcı nitelikle olmalıdır43. Buna talilik ilkesi de denilmektedir44.
5. Üçüncü kişiye verilen zarar iradi olmalıdır
Iztırar halinde üçüncü kişinin malına kasıtlı olarak zarar verme hali mevcuttur45. Eğer ortada kasıt yoksa BK mad. 52/2 değil de mad. 41 uygulanacak ve sorumluluk doğacaktır. Eğer kişi kendisini ıztırar halinde sanarak başkasının malına tecavüz ederse dahi aynen gerçek zaruret halinin hükümlerine tabi olacaktır46. Ayrıca hal ve durumdan failin ihmalinin de bulunduğu anlaşılmıyorsa BK mad. 41 de uygulanamayacak ve sorumluluk doğmayacaktır47.
C. SONUÇLARI
Iztırar halinde yukarıda zikrettiğimiz sebepler birarada gerçekleşirse fiil hukuka aykırı değil, uygundur. Ancak kanun koyucu zarar yada tehlikeyi doğurmayan kişinin ıztırar halindeki kişinin fiili nedeniyle uğramış olduğu zararı da dikkate almıştır48. BK mad. 52/2 "...başkasının mallarına halel iras eden kimsenin borçlu olduğu tazminat miktarını hakim, hakkaniyete tevfikan tayin eder" hükmünü getirmiştir49. Dolayısıyla burada "hukuka uygun fiilden doğan sorumluluk" sözkonusu olacaktır50. Böylece ıztırar halinde bulunanın verdiği zarar nedeniyle zarara uğrayan üçüncü kişiye tazminat ödenip ödenmeyeceğine, ödenecekse ne miktarda ödeneceğine mahkeme karar verecektir. Eğer hakkaniyete uygun olarak şartlar tazminat ödenmesini gerektirmiyorsa hakim buna hükmetmeyecektir. Eğer tazminata hükmedecekse de buradaki zarar doğurucu fiil hukuka aykırı nitelik kazanmayacaktır. Çünkü bu eylemi yapan kişinin eylemi hukuka uygundur. Burada hakkaniyete uygun olarak hareket edilecek ve fedakarlıklar denkleştirilecektir51.
Kişi, bir başkasını zarar yada tehlikeden korumak amacıyla, üçüncü kişinin malına verdiği zarardan dolayı tazminat ödemek durumunda kalırsa lehine durum meydana getirilen kişiden ya vekaletsiz iş görme yada sebepsiz iktisap yoluyla o kişiye rücu edebilir52.
Iztırar halinde bulunması nedeniyle üçüncü bir kişinin malına zarar vermek durumunda kaldığını iddia eden iddiasını ispat etmek durumundadır53.
III. MEŞRU MÜDAFAA VE IZTIRAR HALİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
A. BENZER YANLARI
1. Şahsa yada mala yönelmiş bir zarar veya derhal meydana gelecek bir tehlike mevcut olmalıdır
Iztırar ve meşru müdafaa halinde zarar veya tehlikenin şahsa veya malvarlığına karşı olması gerekir. Şahsa ilişkin zarar veya tehlike hayat, vücut bütünlüğü, sağlık, özgürlük, ırz, namus veya şerefe yönelik saldırılardır. Mala ilişkin zarar veya tehlike de malın yok olmasına, değerinin düşmesine, çalınmasına, tahrip olmasına yönelik olmalıdır54.
Mal yada şahıs varlığı zarar veya tehlike altında bulunan kişi, ıztırar yada meşru müdafaa halinde bulunan şahsın kendisi olabileceği gibi üçüncü bir kişi de olabilir (Nothilfe). Yani zarar veya tehlikenin, ıztırar yada meşru müdafaa halinde bulunan kişi yada malvarlığı değerlerine yöneltilmiş olması ile üçüncü bir kişiye karşı olması açısından bir ayırım sözkonusu değildir55. Ayrıca üçüncü kişinin, ıztırar ve meşru müdafaa halinde bulunanın yakını da olması gerekmez.
Meşru müdafaa ve ıztırar bakımından saldıranın temyiz kudretini haiz olup olmamasının bir önemi yoktur. Ayrıca meşru müdafaada yada ıztırar halinde bulunan kişinin kışkırttığı birinden gelen saldırıya karşı da meşru müdafaa yada ıztırar hakkı kullanılabilir.
2. Önlenmek istenen zarar veya derhal meydana gelecek tehlike ile verilecek zarar arasında bir denge olmalıdır
Saldırıyı durdurma yada saldırıdan kurtulma amacı ve sınırını aşan fiiller hukuka uygun olmayıp verilen zararın tazmini gerekecektir. Bu sınırın belirlenmesinde MK mad. 2'deki dürüstlük kuralı gözönünde bulundurulmalıdır56.
Meşru müdafaa yada ıztırar durumunda olan kimse zararı savuşturmak için elinde bulunan imkanların en az zarar verenini tercih etmelidir57.
Saldırıya uğrayan ve hukuk düzenince korunan yarar ile bu saldırıyı önlemek için ihlal edilebilecek korunan yarar arasında da bir denge olmalıdır58. Eğer meşru müdafaa yada ıztırar halinde bulunan kasten olmamak kaydıyla fiilini yaparken zararı savuşturma derecesini takdirde hata etmişse dahi burada hukuka uygunluk yoktur.
3. Saldırı hukuka aykırı olmalıdır
Eylemi hukuka uygun kişilere karşı meşru müdafaa yada ıztırar hali sözkonusu olamayacaktır. Aynı şekilde saldırıda bulunan kişi zaruret halinde yada haklı kuvvet kullanmak durumundaysa da bu fiiller saldırı niteliği taşımaz.
4. Saldırı ciddi ve gerçek olmalıdır
Şaka niteliğinde olan fiiller meşru müdafaa yada ıztırar kapsamına girmeyecektir. Dolayısıyla varolduğu sanılan bir saldırıya karşı da aynı hak kullanılamayacaktır59. Kısaca saldırı fiil ve amaçları bakımından ciddi bir tehlike meydana getirmeye elverişli bulunmalıdır.
5. Verilen zarar iradi olmalıdır
Hem ıztırar hem de meşru müdafaa halinde ilgili bir mala kasıtlı olarak zarar verme hali mevcuttur60. Eğer kişi kendisini ıztırar yada meşru müdafaa halinde sanarak başkasının malına tecavüz ederse dahi aynen gerçek zaruret yada meşru müdafaa halinin hükümlerine tabi olacaktır61.
B. FARKLI YANLARI
1. Tazminat ödeme bakımından
Meşru müdafaada yukarıda zikrettiğimiz sebepler birarada gerçekleşir ve amaç ve sınır aşılmazsa verilen zarardan dolayı tazminat gerekmeyecektir. Çünkü bu eylemi yapan kişinin eylemi hukuka uygundur. Burada çatışma halinde bulunan ve hukuk düzenince korunan iki hukuki yarardan meşru müdafaada bulunanınkinin saldırganınkine yeğ tutulması sözkonusudur62.
Oysa ıztırar halinde yukarıda zikrettiğimiz sebepler birarada gerçekleşirse fiil hukuka aykırı değil, yine hukuka uygun olmakla birlikte kanun koyucu zarar yada tehlikeyi doğurmayan kişinin ıztırar halindeki kişinin fiili nedeniyle uğramış olduğu zararı da dikkate almıştır63.
Dolayısıyla ıztırar halinde meşru müdafaadan farklı olarak "hukuka uygun fiilden doğan sorumluluk" sözkonusu olacaktır64. Böylece ıztırar halinde bulunanın verdiği zarar nedeniyle zarara uğrayan üçüncü kişiye tazminat ödenip ödenmeyeceğine, ödenecekse ne miktarda ödeneceğine mahkeme karar verecektir. Eğer hakkaniyete uygun olarak şartlar tazminat ödenmesini gerektirmiyorsa hakim buna hükmetmeyecektir. Eğer tazminata hükmedecekse de buradaki zarar doğurucu fiil hukuka aykırı nitelik kazanmayacaktır. Çünkü bu eylemi yapan kişinin eylemi hukuka uygundur. Burada hakkaniyete uygun olarak hareket edilecek ve fedakarlıklar denkleştirilecektir65.
2. Mal yada şahıs varlığına verilen zararlar bakımından
Üçüncü bir kişinin malına verilen zarar ıztırar hali teşkil ederken şahsına verilen zarar ıztırar hali teşkil etmeyecektir. Dolayısıyla üçüncü şahsın beden tamlığı, sağlığı hayatına karşı bir fiil varsa bu fiil hukuka aykırı olacaktır. Ancak üçüncü bir kişinin mallarına verilen zarar ıztırar kapsamında değerlendirilebilecektir.
Meşru müdafaada ise müdafaada bulunanın fiili neticesi saldıranın ister malvarlığına ister şahıs varlığına yönelik bir zarar meydan gelmiş olsun tazminat gerekmez.
3. Saldırının kaynağı ve zararın kime verildiği bakımından
Bu şart, meşru müdafaa ile ıztırar halini birbirinden ayırır. Çünkü zarar veya tehlikenin kaynağı olan kişinin malına zarar verilecekse meşru müdafaa sözkonusu olacaktır66. Halbuki ıztırar hali, zarar veya tehlikenin kaynağı olmayan üçüncü bir kişinin malvarlığı değerlerine zarar verilmesinde uygulanacaktır.

SONUÇ
Yukarıda arzettiğimiz incelememizde tespit ettiğimiz ve vardığımız önemli sonuçları kısaca şu şekilde belirtebiliriz.
Herkes, mal ve şahıs varlığında meydana gelen zararlardan sorumlu olacaktır. Ancak istisnasız olarak böyle bir uygulanma haksızlıklara sebebiyet verecektir. Kusur sorumluluğu (haksız fiil sorumluluğu-sübjektif sorumluluk) çerçevesinde meydan gelen zarar, üçüncü bir kişinin eyleminden doğmuşsa burada kusur sorumluluğu vardır ve zarar veren kişi, kusurlu davranışının sonuçlarına katlanmalıdır.
Haksız fiil sorumluluğunun ilk şartı olan zarara sebebiyet veren fiilin hukuka aykırı olmasıdır. Ancak hukuka aykırı bir nitelik taşıyan ve bir hakkı ihlal eden fiilin bazı hallerde hukuka aykırılığı ortadan kalkar. Böylece kusur sorumluluğunu doğuran zarar verici davranış, hukuka aykırı olmayıp bazı sebeplere bağlı olarak hukuka uygun bir davranış halini alır. Bunlardan incelememize konu olan meşru müdafaa ve ıztırar hali oldu.
Meşru müdafaa, bir kimsenin, kendisinin veya üçüncü bir kişinin malına ya da şahsına karşı yapılagelen haksız bir eylemi durdurmak için yaptığı savunma, şeklinde tanımlanmaktadır. Meşru müdafaanın oluşabilmesi için müdafaada bulunan kişinin kendisinin veya üçüncü bir kişinin şahıs veya malvarlığına karşı yönelmiş bir saldırı yahut hemen başlamak üzere olan bir saldırı bulunmalı, müdafaa sırasında saldırı devam ediyor olmalı, saldırı hukuka aykırı olmalı, saldırıya karşı gerekli ölçüde bir müdafaa olmalı, saldırganın kendisine veya malına zarar verilmiş olmalı, saldırı gerçek ve ciddi olmalı ve tüm bu şartlar birarada gerçekleşmelidir.
Meşru müdafaa yapan kişinin eylemi hukuka uygun olacağından kişi eylem nedeniyle verdiği zarardan sorumlu tutulamayacaktır. Burada çatışma halinde bulunan ve hukuk düzenince korunan iki hukuki yarardan meşru müdafaada bulunanınkinin saldırganınkine yeğ tutulması sözkonusudur.
Iztırar hali ise, bir kimsenin kendisinin yada başkasının şahıs yada malvarlığına yönelik zararlardan veya derhal meydana gelebilecek tehlikelerden korumak için bu tehlike ile ilgili bulunmayan veya tehlikeli saldırıyı meydana getirmeyen üçüncü bir kişinin malvarlığına verilen zarar hali, şeklinde tanımlanmaktadır. Iztırar halinin oluşabilmesi için şahsa yada mala yönelmiş bir zarar veya derhal meydana gelecek bir tehlike mevcut olmalı, önlenmek istenen zarar veya derhal meydana gelecek tehlike ile verilecek zarar arasında bir denge olmalı, zarar veya tehlikeden korunmak için üçüncü şahsın malına tecavüz kaçınılmaz olmalı, üçüncü kişiye verilen zarar iradi olmalı ve tüm bu şartlar birarada gerçekleşmelidir.
Iztırar halinde bulunan kimsenin fiili hukuka aykırı değil, uygundur. Ancak kanun koyucu fiil nedeniyle uğranılan zararı da dikkate almıştır.Dolayısıyla burada ıztırar halinde bulunanın verdiği zarar nedeniyle zarara uğrayan üçüncü kişiye tazminat ödenip ödenmeyeceğine, ödenecekse ne miktarda ödeneceğine mahkeme karar verecektir. Eğer hakkaniyete uygun olarak şartlar tazminat ödenmesini gerektirmiyorsa hakim buna hükmetmeyecektir.
İncelememizde hukuka uygunluk sebeplerinden olan meşru müdafaa ile ıztırar halinin benzer ve farklı yanları da yer almıştır. Meşru müdafaa ile ıztırar halinin benzer yanları, şahsa yada mala yönelmiş bir zarar veya derhal meydana gelecek bir tehlikenin varlığı, önlenmek istenen zarar veya derhal meydana gelecek tehlike ile verilecek zarar arasında bir denge olması, saldırının hukuka aykırı, ciddi ve gerçek olması ve verilen zarar iradi olmasıdır.
Meşru müdafaa ile ıztırar halinin farklı yanları ise tazminat ödeme, mal yada şahıs varlığına verilen zararlar, saldırının kaynağı ve zararın kime verildiği bakımlarından değerlendirilmiştir.
Nihai olarak hem ceza hukukunu ve hem de bilhassa sorumluluk hukukunu ilgilendirmesi bakımından meşru müdafaa ve ıztırar hali insan tabiatına uygun olarak hukuk düzenleri tarafından yasalara alınmıştır. Yapılan düzenlemeler evrensel olarak birbirine çok benzemektedir ve insanlık tarihi boyunca aynı temel üzerine bina edilmiş ve insanoğlu varoldukça da geçerliliğini sürdürecek olan bu ilkeler önemli bir ihtiyacı karşılamaktadır.
 
Geri
Üst