hrant dink i n katili ermeniler

dangergfb

New member
19 Ocak Cuma günü Hrant Dink’in ölümünden sonra basına yansıyan ilk cümlelerden itibaren, cinayetin; "Kendini vatansever zanneden bir manyağın işlemiş olabileceği bir cinayet” olduğuhükmü, medya mensupları tarafından verildi.

Böyle bir cinayet işleyebilen bir “manyağın” olsa olsa “vatansever” olması karine imiş gibi, başka amaçları olanlar bu cinayeti işleyemezmiş gibi, Türkiye’deki tüm vatanseverler töhmet altına sokulma gayretine girildi. Hâlbuki Kurşun Türkiye'ye sıkılmıştır. Bu cinayet, Türkiye'ye çok büyük zararlar verebilecek alçakça bir cinayettir. Bir “vatanseverin” ise böyle bir cinayet işlemesi düşünülemez.

Türkiye’de bölücü hareketler gemi azıya aldıkça, bazı yazarların Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünden başka bir isteği olmayan milliyetçilerin üzerine niye ve nasıl geldiklerini hayret ve dehşetle izlemekteyiz. Türk Milliyetçiliğinin ülkede iç savaşa sebep olabilecek yegâne “yükselen değer” olduğundan tutun da Türklük ve Türkçülükten bahseden herkesin ateşe benzin döktüğüne varıncaya kadar yazılmayan, söylenmeyen şey kalmadı.

Türkler “öz vatanında garip, öz vatanında parya” yapılmaya çalışılmaktadır.

Türkler ve Türk Milliyetçileri bu vatanda hiç kimseyi asla küçük görmedi, vatan haini diye suçlamadı. Kendini “Türk” sayan herkesi bağrına bastı. Bu vatanda yaşayan herkesi de “Türk” sayarak. Yaratılışına bakmadı, çünkü insanların yaradılışının kendi iradesine bağlı olmadığını biliyordu. Tercihine baktı sadece. İçinde vatana ve millete düşmanlık besleyenlere, bunu eyleme dökenlere karşı çıktı, onlarla mücadele etti.

Asırlarca birlikte yaşadığı ve vatana sadakat gösteren her insanı, yaradılışına bakmaksızın sadece “insan" kabul etti. Kendinden biri saydı. Hakta, adalette ayırmadı. Hor görmedi. Sadece “eserine” baktı, tavrına baktı.

Sadece ihanet edeni, arkadan vuranı affetmedi. Düşmanla işbirliği yapanı affetmedi. Ne Ermeni ile, ne Rum’la, ne Yahudi ile, ne Hıristiyan’la ne Arap’la ne Acem’le bir sorunu olmadan yaşadı. Onların eserlerine “eserim” dedi. Bestelerini icra etti, dinledi, yaptıkları saraylarda oturdu. Onu kendi Milletinin bir unsuru saydı.

Peki bu güne nasıl geldik? Bir düşünürün; “Şark meselesini batılılar 20.yy.da Ermeniler üzerinden Osmanlıyı vurarak hayata geçirdi. 21. yy. da da Kürtler üzerinden Türkiye Cumhuriyetini vurmaya çalışıyorlar” dediğini hatırlamamak mümkün mü? Bakınız bunu Hrant Dink nasıl ifade ediyor:
BBC Türkçe programında 19 Ocak 2007 I Avrupa yayınında daha önce yapılmış bir söyleşiyi kendi sesinden verdi.

“BBC'de Hrant Dink'le 9 Nisan 2005'te yayımlanan söyleşiden...” ilgili bölümü aynen okuyalım:
“Ayça Abakan: Strazburg'da düzenlenen toplantının amacı nedir, ne için çağırıldınız? Ve neler söyleyeceksiniz?

Hrant Dink: Ben, 'Türk-Ermeni ilişkilerinin geleceğine ilişkin Avrupa Birliği'ne düşen rol ne olmalı' konulu bir tebliğ sunacağım. Biraz sert konuşacağım. Geçmişte, 90 yıl önce, ya da ondan önceki yıllarda da yaşanan trajedilerde, yaşanan felaketlerde Avrupa ne rol oynadı, bunu acaba Avrupalılar bugüne kadar çok açık yüreklilikle sorguladılar mı? Hayır sorgulamadılar. Bütün ayrıntıları da biliyorlar aslında. Kendi arşivleri bunlarla dolu. Ama onlar bugüne kadar hiç samimi bir duruş göstermediler bu yönde.

İşte, geçmişte Ermeniler üzerine hâmilik yaptılar, İngilizler, Fransızlar. Avusturya, Almanya, İttihat Terakki'ye bu yönde telkinlerde bulundu. Yaşanan o felaketin de bir yerde teorisyenleriydi onlar, akıl vericilerdi. Kendi Balkanlarda edindikleri pratiği Osmanlı'ya aktaranlardı. Ama Avrupa'da bunlar hiç sorgulanmadı.

Bunları niçin sorgulamadıklarını onlara hatırlatacağım ve aslında sorgulamadıkları için de bugün aynı hataları tekrarladıklarını yine hatırlatacağım. Çünkü bugün artık Avrupa'nın mazereti de yok. Artık gerçekten reel ve doğru dürüst bir politikaya sahip olmaları lazım. Tarihe ilişkin, hiç kimse, kendisine düşen sorumluluğu ve bedeli - bedel kelimesini de özellikle kullanıyorum, diğerlerinin üzerine atarak aradan sıvışamaz. Avrupalıların önemli bir sorumluluğu vardı bu işler içerisinde. Ama onlar bu sorumluluğu hiç idrak etmediler bugüne kadar ve bunun bedelini telafi edebilmek için hiçbir çaba göstermediler.

Bugün ise artık bu bedeli ödeyebilmek için fırsat doğmuş durumda. O da nedir? Geçmişte, onların sayesinde bin yıldır birarada yaşayan iki halkın ilişkileri tüketildi. Geçmişte bu ilişkileri tüketen Avrupa, bugün bu ilişkileri üretmekle, yeniden doğurmakla yükümlüdür. Ve bedelini ancak böyle ödeyebilir. Bunun için her türlü performansını harcamalıdır. Türkiye ve Ermenistan arasında iki ülkenin sınırlarını açabilmesinde, diplomatik ilişki kurmasında ortak üretim alanları, ortak çıkar alanları yaratarak bu öldürmüş olduğu ilişkiyi tekrar üretmelidir. Parasını da ortaya koyarak üretmelidir. Maddi yardımını yaparak üretmelidir. İki cümlelik parlamento kararlarıyla bu ilişki üretilmez. Bu ortada. Onların asıl yapması gereken gerçek politikaya dönmeleridir. Hayatı üretecek bir politikaya dönmeleridir. Bunları önereceğim kendilerine.”

Bu düşüncede olan ve bunları açıkça ifade eden bir Türk vatandaşıyla Türk Milliyetçilerinin ne alıp veremediği olabilir?

Yine BBC Türkçe Servisinde yayınlanan bir yazıdan bazı bölümleri birlikte okuyalım. Yaşadıkları ve gördüklerinin bir insanı getirdiği yeri anlamak bakımından da ibret verici açıklamalar görüyoruz.

Ayça Abakan 20 Ocak 2007 I Avrupa’da yayınlanan yazısında şunları anlatıyor:
“Hrant Dink ötekileştirme olgusundan çok rahatsız bir aydındı. İstanbul karşılaşmamızdan bir ay önce Londra'ya geldiğinde, BBC stüdyosunda, Türklerle Ermenilerin, birbirlerini algılayışını anlatırken, "Ermeni Türk'ün kimliğinde önemli derecede bir öteki. Türk ise Ermeni kimliğinin içersinde inanılmaz derecede bir öteki" diyordu.

Diaspora Ermenileri arasında Türkleri keskin bir şekilde ötekileştirmenin, Ermenistan'a gelindiğinde hafiflediğini, İstanbul'daysa hemen hemen kaybolmuş gibi olduğunu anlatıyordu. Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesinin tüm Ermenilere yararlı olacağına inanıyordu.

Son iki gündür İstanbul'daki yaşananları televizyondan izliyorum. Aklıma sık sık söyleşimizin sonunda, İstanbul dışında başka bir yerde yaşamayı düşündünüz mü? soruma verdiği yanıt geliyor Hrant Dink'in. "Asla. Ben böyle hazır özgürlükler cennetine gelip hazıra konacak tipte bir insan değilim. Kendi cennetimi biraz didişerek yaratmak isteyen bir yapım var" diyordu.”

Bu meş’um cinayetle Vatansever bir Türk vatandaşını, “tebaa-yı sâdıka” dan birini tanıdım. Ölümüne ne kadar üzüldü isem, geç tanıdığıma da o kadar üzüldüm. Ama daha çok Hrant Dink kadar “Türk” olamayan, hatta “insan” olamayıp da “Ermeni” olan “aydın, sanatçı, köşe yazarı v.s.” varlığına üzüldüm.

“Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” diyeceğinize “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz İnsanız” deseydiniz, gerçekten “İNSAN” olduğunuzu gösterirdiniz. Aslında böylece “Ermeni” bile olamadınız…

Madem “Türk” olamadınız, keşke “Ermeni” olacağınıza, bari önce “İnsan” olsaydınız…
 

GeciT

Banned
kanın hesabını kansızın sorduğu
hatta kansızın kanının peşine düşüLdüğü bir oLay..
herkes yırtınıyordu faşistLer üLkücüLer faLanLar fiLanLar diye
doLap arkasından doLap çıkar bu tür oLayLarda
ahanda bir örneği daha..
 

HTML

Üst