Hizbullah'ın Tahliyesine Kimler Göz Yumdu ?

  • Konbuyu başlatan WoLF
  • Başlangıç tarihi
W

WoLF

Guest
hizbullahin-tahliyesine-kimler-goz-yumdu-0601111200_l.jpg


CMY’nın tutuklulukla ilgili 102’nci maddesi ile ilgili olarak TBMM genel kurulunda maddenin okunması sonrasında, “kabul edenler etmeyenler” dışında hiçbir söz sarfedilmemiştir. CMY’nın 252’nci maddesinde özel görevli mahkemelerle ilgili olarak AKP milletvekillerince, bu mahkemelerdeki örgütlü suçlara ilişkin yargılamaların uzun sürdüğü gerekçe gösterilerek, tutuklamaların iki kat uygulanması yolunda önerge verilmiş ve bu önerge üzerinde önergeyi verenler de herhangi bir konuşma yapmadan, madde oylanarak kabul edilmiştir. CHP milletvekili Sayın Muharrem Kılıç, özel görevli mahkemelerle ilgili tüm düzenlemelere karşı olduklarını ifade etmiştir. TBMM tutanaklarındaki ifadelerin hepsi bu kadardır. Bu süreç, tutuklamalarla ilgili ve bir temel yasa ile ilgili yasama çalışmasının ne derece sağlıksız yapıldığının açık bir göstergesidir. Yargının bugün içinden çıkılmaz sorunlarla boğuşmasında, bu sağlıksız iradenin katkısı çok büyüktür.

CMY 250. madde daha yürürlüğe girmeden, dolayısıyla özel görevli mahkemeler göreve başlamadan, bu mahkemelerdeki örgütlü suçlarla ilgili yargılamaların uzun sürdüğü gerekçesi ile, tutuklamalarla ilgili sürenin iki kat olarak uygulanacağı yolundaki düzenleme, bu mahkemelerin DGM’lerin bir tabela değişikliği olarak getirildiğini de tartışmasız biçimde, açıkça ortaya koymuştur.

SİYASİ İRADE SORUMLU

Yasama süreci oldukça sağlıksızdır. Aynı durum, uygulama ve yasanın yorumlanmasında yargı süreci içinde geçerlidir. İHAM kararlarında, İHAS’nin 5. maddesi ile ilgili olarak tutuklama süresi, ilk derece mahkemesinin karar tarihi itibarıyla esas alınmaktadır. Karar tarihinden sonraki Yargıtay süreci ya da Yargıtay bozma kararına kadar ki süreç, tutuklama süresinin dışında değerlendirilmektedir. Gündemde tartışılan konularda, kötü çıkarılan yasaların yorumlanmasına ilişkin yargı kararları da, gerek 5 ve 10 yıllık süreleri esas alması yönünden, gerekse bu sürelerin hesaplanmasında, sadece ilk derece mahkemesindeki dönemleri esas almaması yönünden, insan haklarına ilişkin evrensel ilkelerden yana olmamıştır.

Burada üzerinde durulması gereken en önemli nokta ise, sürecin bu noktaya geleceği açık olması karşısında, Öcalan davasında ayrı bir mahkemede hızlı yargılama sürecinin yapılmasına, Ergenekon davalarıyla bile ayrı bir mahkeme oluşturulmasına rağmen, Hizbullah ile ilgili yerel mahkeme sürecinin kısa sürmesi için sadece o dosyalara bakacak ayrı bir mahkeme oluşturmadan, ilk derece mahkemelerindeki sürecin uzamasına ve Hizbullah davasındaki tahliyelere bu yönden açıkça göz yuman siyasi irade, bu süreçten doğrudan sorumludur.

ADALET BAKANININ İTİRAFI

Adalet Bakanı, tam bu aşamada UYAP üzerinden inceledikleri dosyalarda tahliyelerin 1000’i geçmeyeceğini ifade etmiştir. Bakanın özrü kabahatinden büyüktür. Adalet Bakanı, daha öncede ileri sürdüğümüz gibi, UYAP üzerinden tüm yargılama ve soruşturmaları izleyebildiklerini de böylece açıkça itiraf etmiştir. UYAP; Bakanlığın yargı üzerindeki telegözüdür. Bu durumun tüm davalar yanında, gizli soruşturmalar için bile geçerli olması, son derece vahimdir.

Tam bu aşamada temel ceza yasalarındaki değişiklikle, ayrıca yaratılan ve uyarlama yargılamaları ile ikiye katlanan işyükü ile Yargıtay sürecini olabildiğince tıkayan siyasi irade, şimdi fırsatçılıkla Yargıtay’da, yeni HSYK’nın yapacağı seçimlerle daire kurma yoluna gitmektedir. Bu fırsatçılıkla Yargıtay yeniden yapılandırılmak istenmektedir. İşleri hızlandırmanın yolu, asla Yargıtay’da daire kurmak değildir. Bu hafta çıkan idari yargı kararnamesi ile HSYK, Bakanlık listesinden HSYK yedek üyeliğine seçilen kişiyi idare mahkemesi başkanlığına atamakla, Cihaner’in idari yargıdaki davasında Adalet Bakanlığı’nın hakimin reddi istemini kabul eden kıdemsiz üyeyi, mahkeme başkanı olarak atamakla, ve benzeri diğer atamalarla, objektiflikten ne kadar uzakta olduğunu açıkça ve tekraren ortaya koymuştur. Şimdi bu ortam fırsat bilinerek sıraya Yargıtay konmuştur. Siyasi irade yargıya müdahalelerden uzak durmalı, yargıyı rahat bırakmalıdır.

Ömer Faruk Eminağaoğlu

Yarsav Kurucu Başkanı

KaynaK
 
Kimin göz yumduğunu aslında herkes biliyor :))))
 
tek sorumlu dosyaları arkalarda olan davaları alel acele öne alıp jet kararlar çıkardanlar.

cihaner silivri sadece 2 örnek daha ne pislikler çıkacak zamanla...

5 yıl 7 yıl 8 yıl belki daha fazla dava dosyasını arşivlerde bekletenler .gerçi belli zümre ve ideolojiye sahip değilse ölesiye sıra gelmez...


demekki istenirse hemen dava sonuçlandırılabiliyor... cihaner ve silivri ile alakalı dosyalar.... anladınn sen oniii... :p
 
Bir ülkeyi yok etmenin ilk yolu bölmektir!!!

Nasıl böldüğünün önemi yok,

din,dil,ırk,mezhep,suç,sevap,günah...sonu yok.

Adamların yazdığı senaryo sahnededir.Yukarıdaki sözlerde one minutçülerin çok iyi tanıdığı israilin en prestijli kurumu olan mossad yöneticilerinden birine aittir.

Saldım çayıra,mevlam kayıra.Ben boş verdim,altta kalanın canı çıksın :)
 
Ne oldu tosuncuklar?
Şamil TAYYAR
[email protected]



Biliyorsunuz Türk Ceza Kanunu 2004 yılı sonunda AB’ye uyum çerçevesinde değiştirildi, tutukluluk sürelerine sınırlama getirildi. Özel yetkili mahkemelerin kapsamına giren suçlarda bu süre 10 yıl, diğer mahkemelerde 5 yıl oldu. Gerçi, bu süre tespitine ilişkin hukuki tartışmalar var ama Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin bu yöndeki kararı, tartışmalara son noktayı koydu.

Son derece insani bir düzenlemedir. Geciken adalet adalet değildir düsturundaki gibi, bir devlet 5-10 yıl içinde hüküm veremiyorsa bedelini sanık ödememelidir. Evrensel hukukun geçerli olduğu demokratik rejimlerde temel kriter budur.

Ayrıca cumhuriyetin ilk yıllarından kalan hukuk davaları var. İçler acısı... Dün bir mektup göndermiş İslahiyeli sevgili hemşerim Ökkeş Öcal, 1939 yılından bu yana devam eden arazi ihtilafı ile ilgili davadan bıkmış, dosyanın Suriye, İran, Irak veya Azerbaycan mahkemelerine gönderilmesini istiyor. Bu talebini bir mektupla Adalet Bakanlığı’na da iletmiş.

Ökkeş Bey’in gerekçesi şöyle: “Bazı hastalıklar var ki yurt içinde tedavisi olmayanı yurt dışına gönderirlerdi. Hastalık sadece tıbbi değil, bu da hukuki hastalıktır. Yaşım 85, ömrüm kafi gelmez AİHM’e de gidemem.”

Daha dün gazetelerde haberdi: İşadamı Ahmet Şen, çek davasında 2 yıl sonraya gün verilince şaşkına dönmüş.

Bakın, cezaevlerini dolduran 120 bin 360 kişiden 56 bin 812’si tutuklu. Tutuklulardan 35 bin 843’ü hakkında henüz karar verilmemiş, 20 bin 969’u hakkındaki karar dosyası ise Yargıtay’da bekliyor.

Defalarca yazıp çizdik, sorun çok boyutlu. Her türlü yetersizliğin ve imkansızlığın ötesinde yargı sisteminde zihni tembellik ve uyuşukluk var. Çark ağır aksak işliyor. Fiziki şartları tümden iyileştirseniz, kadro ihtiyacını karşılasanız, yeni birimler oluştursanız bile, bu kafa yapısıyla Kızılay’dan Ulus’a zor ulaşırsınız.

Kaldı ki son yıllarda fiziki şartların iyileştirilmesi ve kadro sorunun giderilmesi konusunda çok önemli aşamalar kaydedildi. Yeterli mi, elbette değil. Hükümetin acil olarak, mümkünse seçimden önce yüksek yargıdaki yeni daireler oluşturma taleplerini karşılaması gerekir.

Karın ağrısı Ergenekon

Şu da bir gerçek: Son tartışmalardaki asıl sıkıntı, yargının hantallığı, geciken adalet, adil
yargının erozyona uğraması, masumiyet karinesinin ihlali, hukukun üstünlerin hukuku haline gelmesi değil.

15 yıldır içeride yatan tutukluları kimse hatırlamadı, İnönü döneminden bu yana devam eden davaları kimse tınlamadı. Sayısız kişiye daha tutuklandıkları gün “katil” diye bağırdılar, “mafya babası” yaftasını astılar, “terör örgütü lideri veya üyesi” dediler.

Bu hukuksuzluklarını Ergenekon ve Balyoz sürecinde unutup şimdi “masumiyet karinesi yok mu?”, “hani hukukun üstünlüğü vardı?”, “bu kadar uzun süre tutukluluk olur mu?”, “mahkeme kararı kesinleşinceye kadar herkes masum değil mi?” diye sormaya başladılar.

Heyhat, gel gör, tutukluluk sürelerine getirilen sınırlamadan Ergenekon sanıklarına piyango çıkmayınca tekrar başa döndüler.

“Hizbullah’a tahliye”, “Domuz bağı katilleri ve babalar serbest”, “mafya liderine tahliye” manşetleri birbirini izledi.

Hatta işi öyle çığırından çıkardılar ki, Milliyet Gazetesi dün manşetine “Silivri’ye 10 yıl darbesi” ağıtını yerleştirdi. Ergenekon soruşturmalarından çok önce, 2004 sonunda çıkarılan yasa hükmünü “darbe” olarak nitelendirdiler.

Hürriyet de “Hüküm giymeden 10 yıl yatabilirler” başlığının altına Sedat Şahin’in fotoğrafını yerleştirerek “Serbest kalabilir” deyip aklınca ironi yaptı.

Hele dün Vatan’da bir yorum vardı, evlere şenlik. Efendim, Türkiye’de kararların oluşumu ortalama 6 yıl sürüyormuş, tutukluluk sürelerini 5 yılla sınırlamak doğru değilmiş.

Ey tosuncuklar!

Hani tutukluluk süreleri uzundu? Hani masumiyet karinesi vardı? Hani yargı kararı kesinleşinceye kadar herkes masumdu?

Karın ağrınız belli, şu Ergenekon sanıklarını bıraksalar iyileşeceksiniz. Olabilir, hiç değilse mertçe çıkın ortaya, hukuk devletinin omzundan ateş etmeyin sağa sola...

Bu arada şunun altını çizelim; sakın ola, diğer tahliyeleri onayladığım anlamı çıkmasın yazdıklarımdan. Sadece bir kez daha Ergenekon ve Balyozcu taifenin maskesini düşürmek istedim.

Gerçi yüzsüzler ama olsun...


Ne oldu tosuncuklar?, Star Gazetesi
 
Kim göz yumacak ki Dağdaki itlerin parti kurup millet meclisine girmesi sağlayan kişiler göz yumdu tabiki Daha durun bu kişilerde yakında parti kurup millet meçlisine girecek
 
Hizbullah'la olayı kapamamak lazım ondan daha kötüsünü yapmışta bi ton şerefsiz çıktı. Buna göz yuman bu hükümeti kim yönetiyorsa onlardır. Onlara da oy veren insanlardır.
 
hizbullahçıların yargılanması uzun sürdü ama cumhuriyet savcıları ve hakimlerin yargılanmaları kısa sürdü diyen arkadaşlar yargılama adına tek bir kelam bilmiyor demektir.

yargılama yapılırken kişilerin meslekleri ve makamları da göz önüne alınır. eğer bir kişi cumhuriyet savcısı ya da hakimse ise onun yargılanması hemen bitirilir. çünkü hakkındaki iddia yalansa bu iddianın bir an önce kaldırılaması gerekir ki cumhuriyet savcısının ve hakimin makamına söz gelmesin.

mesela nasıl ki cumhurbaşkanı yargılanmalı diyen bir hakime hemen cumhurbaşkanı makamı böyle bir yargılamayı kaldıramaz diye cevap verildi ve bu anında verildiyse bu da aynı şeydir.

ve eli kanlı katillerle bir ülkenin savcı ve hakimlerini bir tutyorsanız vay sizin halinize.

ayrıca ülkemizde yargılanma başladıktan sora tanıklar ve deliller toplandığı için büyük şuçların yargılanması uzun sürer.

madem bu yargılamaların bu kadar uzun sürdüğünü biliyorsunuz ve bundan rahatsızsınız neden ergenekon ve balyoz davasında uyguladığınız yöntemi yani özel yetkili mahkeme yöntemini bu davalara da uygulayıp hergün celse yaparak bu davaların bitirilmesi sağlamadınız eyyy adalet bakanlığı.

hsyk nın kontrölünü elinize almaya çalışıp, bu kurulu işleyemez hale getirmek yerine bu kururlun böyle karalar almasını sağlasaydınız böyle sonuçlar olmayacaktı.

yok ama siz ne yaptınız; ele geçirelim de sonucu ne olursa olsun dediniz.

ve sonuçta eli kanlı katiller ellerinin kollarını sallayarak dışarı çıktılar ve çıkmaya devam edecekeler.

ve adalet bakanı yargılanmaları devam edecek dedikten sadece bir gün sonra hizbullahçıların karakola gidip imza vermedikleri ortaya çıktı ve bu en başından belliydi.

şimdi arar, bulur ve yargılarsanız. tabi yerseniz.

hepinize mutlu sabahlar. atı alan süküdarı geçti ve üsküdarda sabah oldu çünkü.
 
202505.jpg


Bir Candaş Medya-CHP Filmi
Candaş Medya ve CHP, son tahliyelerde iyi bir işçilik çıkardı. Tahliyeleri "Rahşan Affı" gibi lanse eden ittifakın asıl amacı ne?
Analiz/Aktifhaber

Türkiye geçen haftayı tartışmalı tahliyeleri tartışarak geçirdi.

Sözkonusu tahliyelerle ilgili hükümet ve Yargıtay'dan önce birbirini suçlayan ifadeler, nihayetinde de çözüme yönelik açıklamalar geldi.

Bu süreçte CHP-Yargıtay-Candaş Medya troykası, tahliyelerin sorumluluğunu her ne kadar hükümete yamamaya çalışsa da 2004 yılından 2011 yılına kadar geçen süre içinde tahliye olan kişilerin davalarının karara bağlanılamamasının sorumluluğu Yargıtay'da idi. Çünkü sözkonusu dosyaları yüksek mahkeme olarak karara bağlayan yargı kurumu Yargıtay'dı.

İş yükünün çok olmasını ve zamanın dar olmasını bahane eden Yargıtay Başkanı'na CHP ve candaş medyadan destek gecikmedi.

TAHLİYELER AF GİBİ GÖSTERİLDİ

Öncelikle zihinleri bulandırmak için tahliyeler bir GENEL AFmış gibi yansıltıldı. Candaş yayın organlarının gazete ve haber sitelerinde çarşaf çarşaf "Rahşan Affı'ndan Daha Beter" manşetleri atıldı. Kamuoyuna tahliyeler birer afmış gibi lanse edildi.

Medyanın bilinçaltını etkilemek için attığı bu manşetler, CHP cephesinden de karşılık buldu ve Kemal Kılıçdaroğlu tarafından kullanılmaya başlandı.

Önceki Roman Çalıştayı'na katılan Kılıçdaroğlu, " Bir kanun çıkardılar. Bir baktık insanları domuz bağıyla öldürenlerin hepsi dışarda; buna 'Recep Affı' denir. Recep Bey, senin çıkardığın af yasası bunlar. Hepsi dışarı çıktı. Kimler içeride adam öldürmeyenler; ve biz buna 'adalet' diyeceğiz." diyerek sözkonusu tahliyeleri candaş medyanın yaptığı gibi af şeklinde topluma sunmaya çalıştı.

Candaş Medya-CHP işbirliğinin bu zihin bulandırma stratejisi tutar mı?

Tutmaz. Neden?

Çünkü halk, bu son olayda asıl sorumluluğun kimde olduğunu çok iyi biliyor.

Yargıtay'a gelen dosyaları hükümet mi karara bağlayacak?

Hakim ve savcı alımını Danıştay'a başvururak iptal edenler kimler?

İstinaf Mahkemelerini, Hükümet kendi yargısını oluşturacak diye erteletenleri hatırlıyor musunuz?

Asıl niyet çok açık.

Bugün Hizbullahçıların tahliyelerini af gibi gösterenlerin asıl derdi Ergenekoncuların bundan yararlanamaması.

Üstelik candaş medya sürekli Hizbullahçıların tahliye edildiği haberini kamuoyuna pompalıyor.

PKK'LILARIN TAHLİYELERİ NEDEN GİZLENİYOR?

Oysa bu süreçte PKK'nın pek çok üst düzey yöneticileri de tahliye edildi. Candaş medyanın bu tahliyeleri görmemesi çok ilginç değil mi?

Evet, Yüksek yargı göz göre göre PKK'lıları dosyalarına bak(a)madığı için tahliye etti.

Ve son söz. Candaş Medya-CHP ittifakı bir yandan Hizbullahçıların tahliye olmasını eleştirirken diğer yandan tutukluluk süresini 4 yıla indiren bir kanun teklifini Meclis'e getiriyor.

Peki o kanun teklifi yasalarşırsa ne olacak?

İçlerinde Hrant Dink'in katili Ogün Samast, Danıştay Katili Alparslan Aslan ve pek çok PKK yöneticisi ve tabiki Ergenekon sanıkları tahliye olacak. Tahliye olacakların sayısı da 40 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.

Ama ne önemi var değil mi? Geçen gün Şamil Tayyar'ın da yazdığı gibi "Yeterki Ergenekoncular Çıksın"


Bir Candaş Medya-CHP Filmi 10 Ocak 2011 16:10
 
Yargıtay bunu açıklasın'
Salih Kapusuz: “Yargıtay Başkanı, Yargıtay üyesinin ses kayıtlarını da açıklamalı!” dedi.


Tv8’de yayınlanan Erkan Tan’ın hazırlayıp sunduğu Erkan Tan ile Başkent’ten programına Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı veAnkaraMilletvekili Salih Kapusuz konuk oldu ve iktidara yönelik eleştirileri değerlendirdi.

“Yargıtay Başkanı,Yargıtayüyesinin ses kayıtlarını da açıklamalı!”

Salih Kapusuz : “ Yargıtay Başkanımız bir açıklama yaptı. Ve hedef olarak hükümeti gösterdi. Peki, bir Yargıtay üyesinin ses kayıtları yayınlandı biliyorsunuz. Her konuda açıklama yapan Yargıtay Başkanı, bu konu ile ilgili de açıklama yapmalı. Bu üyenin, bir dava için: ‘Onamama mı, bozma mı istiyorsunuz?’ sorusunu nasıl açıklayacak? Yargıtay Başkanı Sayın Gerçeker, bunun üzerinde dursun. Başında bulunduğu yüksek yargı organı ile üyesi hakkında bir açıklama yapsın istiyorum. Çünkü yargı, herkesin sığınacağı en güvenilir yerdir.” açıklamasında bulundu.

“Bu yargı kimin ki biz ele geçirelim?”

‘Ak Parti yargıyı ele geçirme planlarını uyguluyor.’ İddialarına karşılık Kapusuz: “Ağzı olan konuşuyor. Bu yargı kimin ki biz ele geçirelim? Yargının bağımsız çalışması için biz çalışmalar yaptık. Biz yargı reformunu en iyi şekilde sonlandırmak için elimizden geleni yapacağız. Daha dün gece muhalefetin de desteği ile gecikmeleri önleyecek olan Tebligat Yasası’nı çıkardık. Yargının sadece adalet tenzih etmesini istiyoruz.” diye belirtti.

“Yargıtay; ‘biz bu yükün altından kalkarız’ demişti.”

İstinaf mahkemeleri ile ilgili tartışmalarda, Ak Parti’nin gerekli sorumluluğu üstlendiğinin altını çizen Kapusuz, şu açıklamalarda bulundu: “ İlk derece mahkemeler ve yüksek yargı organları şu andaki dosya yükünü karşılayamıyor. İstinaf yani bölge idare mahkemelerine ihtiyaç duyuldu. Ve 2005 yılının Nisan ayında Bölge İdare Mahkemeleri kuruldu. Bazı siyasetçiler karşı çıktı ve Yargıtay ; ‘ biz bu yükün altından kalkarız’ demişti… Ve çıkan İstinaf kanunu ertelendi.”

Millete havale ediyorum!

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz, tahliyelerle ilgili hükümeti sorumlu tutanlara şöyle seslendi: “ Bir konuyu bilmeden başka kanaatler getiren insanlara sözüm yok. Kamu vicdanını yaralayan bu konu ile ilgili bildikleri halde vatandaşı yanlış yönlendiren insanları millette havale ediyorum! Bir takım siyasetçilerin, hukukçuların tahliyelerle ilgili konuda doğrusunu vicdanlarında hissettikleri halde sadece pozisyonlarına uygun açıklamalar yapıyorlar. Ben sokaktaki insana bir şey demiyorum.”

“Yargıtay; ‘biz bu yükün altından kalkarız’ demişti.”

İstinaf mahkemeleri ile ilgili tartışmalarda, Ak Parti’nin gerekli sorumluluğu üstlendiğinin altını çizen Kapusuz, şu açıklamalarda bulundu: “ İlk derece mahkemeler ve yüksek yargı organları şu andaki dosya yükünü karşılayamıyor. İstinaf yani bölge idare mahkemelerine ihtiyaç duyuldu. Ve 2005 yılının Nisan ayında Bölge İdare Mahkemeleri kuruldu. Bazı siyasetçiler karşı çıktı ve Yargıtay ; ‘ biz bu yükün altından kalkarız’ demişti… Ve çıkan İstinaf kanunu ertelendi.”

“ Herkes işini adam gibi yapsın!”

Salih Kapusuz yargı ve yargılamadaki eksiklikleri şu sözler ile değerlendirdi:

“ Son günlerde en çok tartışılan konu yargı ve yargılamalardaki eksiklikler. Meseleyi ortaya doğru koymalı, eksiklikler giderilmeli ve kamu vicdanının rahatlatılması lazım. Birileri hem savcı oluyor hem karar veriyor, birçok iş bir arada yapılıyor. Halk şaşırıyor. Milletimizin; doğru anlatıldığı zaman, anlama konusunda bir sıkıntısı yoktur. Türkiye’de kuvvetler ayrılığı söz konusudur. Biz milletvekilleri, toplumu rahatlatma adına yasamadan sorumluyuz. Yürütme, hizmet alanından, yargıyı ise tek başına hâkimler ve yargıçlar yapar. Herkes işini adam gibi yapmalı” dedi.

“Hâkim ve savcı adaylarına kafanıza göre soru soramayacaksınız!”

“ Hukuk Fakültesini bitirenler yazılı sınava giriyorlar. 1998 yılına kadar, yazılı sınavıAdalet Bakanlığıyapıyordu. Haksızlığın olduğu düşünülüyordu. 1998’den sonra, -o zaman ki iktidara teşekkür ediyorum- ÖSYM’ye geçti. Mülakatlarda Adalet Bakanlığı tarafından yapılıyordu. 2008’de Yargıtay ve Danıştay’dan üye dahil ettik. Mülakatlarda hakim adayının muhakeme gücü ölçülecek sorular sorulacak. Kafanıza göre soru soramayacaksınız. Üyelerin oylarının ortalaması sonucu karar verilecek. Yani keyfilikleri ortadan kaldırdık, sınavları adil hale getirdik” dedi.

“ Bazı daireler az çalıştılar, demek ki başka işler ile meşguller!”

Kapusuz, uzun tutuklama sürelerine ilişkin Yargıtay’daki dairelerin çalışmalarını sert bir dille eleştirdi.

“ Uzun tutuklama süreleri gerekçesi ile kişiler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruyorlardı ve doğal olarak ülkemiz yargılanıyordu. Adli suçlarda 5 yıl tutukluluk süresi, örgütlü suçlarda ise 10 yıl kısıtlama getirdik. 10 yılda tamamlasınlar dedik dosyaları. Süreye ihtiyaç var dediler. Dosyalar ile ilgili olarak zaman istediler. 2010’a kadar zaman uzadı. Toplam 32 tane daire var, hangisi hangi daireye bakıyor bunu yargı bilir. Müdahale etsek yargıyı ele geçiriyorlar derler, müdahale etmesek etmiyor derler. Olay çarpıtılmadan millete takdim edilsin. 31 Aralık 2010 itibari ile olay ortaya çıkıyor. Bazı daireler süreli tutuklama alanları öne çekiyor, hallediyorlar ve sonuca bağlıyorlar. Galiba bazı daireler biraz az çalıştılar, başka işler ile meşgullerdi herhalde, kamuoyunu yaralayan suçluları serbest bıraktılar” diye konuştu.


http://www.sonsayfa.com/Haberler/Gundem/Yargitay-bunu-aciklasin-180653.html
 
Geri
Üst