MaYdOnOz
New member
- Katılım
- 23 Haz 2005
- Mesajlar
- 1,072
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 44
HİPNOZ
Gözkapaklarin
agirlasiyor...
agirlasiyor...
agirlasiyor...
Hipnoz altindaki kisilerin kendi ismini unuttugu, her seyi siyah beyaz gördügü, çocukluguna geri döndügü iddialari bilimsel çevrelerde kuskuyla karsilaniyor. Simdi bilim adamlari hipnoz durumunun ne kadarinin gerçek, ne kadarinin öykünme oldugunu arastiriyor.
Yil 1970. Yer Ingilterenin kuzeyinde bir televizyon stüdyosu. Amerikali ünlü sihirbaz Muhtesem Kreskin, nami diger George Kresge , 22 yasindaki bir ögrenciyi sahnede uyutmaya çalisiyor.
Kresge önce herkesin bildigi nakarata basliyor.Simdi dikkatle beni dinle. Gözkapaklarin agirlasiyor...agirlasiyor... Gönüllü istenilen kivama gelince sira telkinlere geliyor. Hipnoz altindaki gönüllü bir süre sonra sanki elleri arkasindan bagliymis gibi sandalyesinden yuvarlaniyor. Salondakiler gencin dünyadan tuhaf bir sekilde koptugunu ve trans haline geçtigini söylüyor.
Aradan 28 yil geçiyor. Graham Wagstaff adindaki bu ögrenci Liverpool Üniversitesinde psikoloji egitimini tamamladiktan sonra uzmanlik dali olarak hipnozu seçiyor. Wagstaff bugün hipnoz konusunda dünyanin en yetkin isimlerinden biri.
Wagstaff, yaklasik 20 yildir hipnozun günlük yasamda sikça görülen etkilenme ve telkin altinda kalabilme yetenegi oldugunu savunuyor. Etkilenmenin dozu yetkili bir kisinin ikna yetenegine ve etkilenen kisinin hayal gücüne bagli olarak degisiyor. Sahnede oldugu gibi hipnoz kliniklerinde de benzer olaylar yasaniyor. Hipnotizmacinin bir iki sözü üzerine hipnoz altindaki kisi renk körü oldugunu, kollarini kipirdatamadigini veya 5 yasina döndügünü ifade ediyor. Kati nesneler görünmez oabiliyor veya koyu renk mürekkep ile yazilmis okunakli yazilar okunamaz hale geliyor. Ve hipnoz altindaki kisi adi dahil pek çok seyi unuttugunu iddia ediyor. Wagstaffa göre Bütün bunlar denegin rol yapma yetenegine bagli düzmece davranislar. Ayrica bu tuhafliklari trans haline geçme gibi egzotik göndermelerle açiklamaya çalismak gereksiz.
Resmi teori
Ne var ki hipnoz konusunda herkes Wagstaff gibi düsünmüyor. Resmi teorisyenler olarak taninan bir grup hipnoza yürekten inaniyor. Bunlara göre hipnoz, trans olarak adlandirilabilecek yogun konsantrasyon durumuna yol açabiliyor. Trans durumunda insanlar beyinlerini alisilmisin disinda kullanabiliyor; kontrollu bir sekilde halüsinasyon görüyor ve aci gibi duygulardan kendini arindirabiliyor. Bu görüsü destekleyen akademisyen ve arastirmacilar hipnoza inanmayan grubu ikna edebilmek için yillardir çaba harciyor.
Hipnozun bir öykünme ve siradan bir telkin altinda kalabilme yetenegi oldugu savina siddetle karsi çikanlarin basinda Stanford Üniversitesi nöropsikoloji bilimdali ögretim üyesi David Spiegel geliyor. Resmi teorisyenlerin en büyük amaci, hipnozun karanlik bir odada sarkaç gibi sallandirilan bir cep saati yardimiyla adam uyutma yöntemi olarak algilanmasina son vermek. Son yillarda hipnoz konusunda yapilan deneylerde, ileri teknoloji ürünü tibbi cihazlardan yararlaniliyor. Hipnoz altindaki deneklerin beyin faaliyetleri beyin tarayicilari veya kafatasina bagli elektrotlar ile izleniyor ve ölçülüyor.
Spiegel ve çalisma arkadaslarinin Harvard Üniversitesinden görüntü uzmanlari ile birlikte sürdürdügü çalismalarda, pozitron emisyon tomografisi (PET tarama) yardimiyla hipnoza bagli olarak ortaya çikan kan dolasimi degisiklikleri saptandi. Bu degisiklikler bizi heyecanlandiriyor diye konusan Harvardli görüntü uzmani William Thomson, Ancak bu sonuçlarin ne anlama geldigini anlamak için önce tüm verilerin incelenmesi gerekiyor diyor.
Kral çiplak mi degil mi?
Hipnoz uzmanlarinin, görüsleri ne olursa olsun, üzerinde anlastiklari tek bir nokta var: Herkes hipnotize edilemez ve hipnotize edilebilenlerin de ancak beste biri hipnoza duyarlidir. Iste bilim adamlari bu özel kisilerde gözledikleri hipnoz durumunun gerçek mi yoksa düzmece mi oldugunu arastiriyor.
Harvard ekibinin yürüttügü bir arastirmada, hipnotize edilen denekler PETe baglandi ve bilgisayar ekranindaki görüntüleri renk açisindan degerlendirmeleri istendi. Bilim adamlarinin amaci, iddia edildigi gibi hipnoz altindaki kisilerin renk körü olup olmadiklarini arastirmakti.
Arastirma sonuçlarindan çikartilan ön bilgilere göre, renk körü olduklarini iddia eden gruptakilerin beyinlerinde, korteks tabakasinin üzerindeki renk merkezinde, kan dolasiminda gözle görülür degisiklikler meydana geldi. Spiegel bu sonuçtan hareketle, renkleri oldugu gibi algiladigi halde, her seyi siyah beyaz gördügünü iddia eden bir kisinin beyninde bu degisikliklerin meydana gelmesinin olanaksiz olduguna dikkat çekiyor.
Teknik, algiyi degistiriyor
Benzer bir çalisma Kanadada Montreal Üniversitesinde yapildi. Pierre Rainville , Catherine Busnell ve çalisma arkadaslarinin gerçeklestirdigi çalismada, PET yardimiyla hipnoz ile agri kontrolu arasindaki iliski arastirildi. Sonuçlari geçen yil Science dergisinde yayinlanan arastirma hipnoza duyarli 8 kisi üzerinde yürütüldü. Hipnoz altindaki gönüllülerden, can yakacak kadar sicak bir suya ellerini daldirmalari istendi. Daha sonra deneklere, suyun oldugundan daha sicak ya da daha soguk oldugu yolunda telkinlerde bulunuldu.
Tüm denekler hipnotizmacinin telkinleri ile ayni dogrultuda algilarinin gerçekten degistigini ifade ettiler. PET taramalarini degerlerdiren arastirmacilar, deneklerin rol yapmalarinin mümkün olmadigini, çünkü beynin anterior cingulate adi verilen kisminda önemli degisikliklerin meydana geldigini kaydettiler. Hipnotizmacinin su sicakliginin aci verecek dereceye çiktigini söylemesi, söz konusu bölgedeki kan dolasimini hizlandiriyordu.
Anterior cingulatein baslica görevlerinden biri beynin algilama ve düsünmeye bagli olarak ürettigi duygusal kayitlarin dozunu ayarlamaktir. Bilim adamlari hipnoz altindaki kisilerin anterior cingulate bölgelerindeki kan dolasimindaki degisikliklerin PET taramalarinda açikça görüldügünü belirttiler.
Gerçegi arama
Beyin görüntüleme teknikleri, hipnoz altindaki kisilerin gerçegi yansitip yansitmadiklarini ortaya çikartan tek yöntem degil. Hipnotize edilmeleri mümkün olmayan kisilerin hipnoz altindaymis gib i düzmece davranislar sergilediklerini ortaya çikartan Connecticut Üniversitesinden Irving Kirsch ve arkadaslari, gerçek ile simülatör arasindaki farki ortaya çikartan bir yöntem gelistirdiler. Deneyde, bir hipnotizmacinin teybe alinan sesi deneklere iki kez dinletildi. Ilkinde denek, teypteki sesi arastirmaciyla beraber dinlerken, ikincisinde yalniz birakildi. Bu iki süreç de gizlice filme alindi.
Simülatörler, arastirmaci ile birlikte iken hipnotizmacinin buyruklarina normalin üzerinde bir uyum gösterirken, yalniz olduklarini sandiklari durumda buyruklari geçistirdiler. Oysa gerçek hipnoz altindakilerin tepkisi iki durumda da birbirinin aynisi idi. Deneyin sonucunda film çekimlerini inceleyen Kirsch, hipnoz altindaki kisilerin, hipnoz altindaymis görüntüsü verenlerden kolayca ayrildigini ileri sürüyor.
Ne var ki bazi kisilerin gerçekten hipnotize edilebilecegini kabul etmek, trans durumunu kabul etmekle ayni sey degil. Gerçek hipnotik durum ile trans durumu arasinda fark olup olmadigi da ayri bir tartisma konusu. Kirsch ve ekibi arada bir fark olmadigini söylerken, resmi teorisyenler fark oldugunu ileri sürüyor. Bu iki grubun uyusamadigi en önemli konu trans durumunun tanimi.
Bilim adamlari transin taniminda zorlaniyor. Pek çogu hipnoz sirasinda beynin içine döndügünü ve dis dünya ile tüm baglantilarin koptugunu ileri sürüyor. Beyin bu durumda hayal ürünü olan nesneleri gerçek olarak algiliyabiliyor. Rainville trans hakkinda sunlari söylüyor:Bilinç, hipnoz sirasinda dis dünyaya iliskin duygularin denetiminden çikarak tümüyle telkinlerin güdümü altina girer.
Londra Imperial College Schollun Tip Fakültesinden nöropsikolog John Gruzelier ve çalisma arkadaslari elektrotlar ve psikolojik testler yardimiyla trans durumuna açiklik getirmeye çalisiyor. Gruzelierin elde ettigi sonuçlar zihinsel odaklamanin önemini dogruluyor. Hipnoz seansinin basinda nakarat bölümünde, insanlarin kendilerini dis dünyadan soyutlayip, tümüyle hipnotizmacinin sesine kilitlenmeleri gerekiyor. Kolay ipnotize olan insanlar, kendilerini sartlayarak rahatsiz edici sesleri duymayabiliyorlar.
Hepsi yanilgi mi?
Ancak Gruzelier için bu yeterli degil. Ayni zamanda insanlarin kendilerini rahat birakabilme yetenegine da sahip olmalari gerekiyor. Gruzeliere göre hipnotizmaci yorgunluk ve agir gözkapaklarindan söz etmeye baslar baslamaz denek frontal loptaki devreleri gevsetebilmeli. Gruzelierin çalismalari bir baska gerçegi daha su yüzüne çikartiyor. Hipnoz, frontal loptaki sözel yetenek merkezini de bozuyor.
Basta Wagstaff olmak üzere hipnoza inanmayanlar bütün bu degerlendirmeleri yanilgi olarak görüp, tüm iddialari çürütebileceklerini söylüyor. Wagstaffa göre beyin taramalarinda gözlenen farkliliklar, trans durumundan degil, yogun konsantrasyon ve gevsemeye bagli siradan zihinsel ve fiziksel degisikliklerden kaynaklaniyor.
Bu durumda kralin gerçekten çiplak olup olmadigi konusunda kimse kesin bir yargiya varamiyor. 1840da hipnoz sözcügünün icadindan bu yana tartismalarin ardi arkasinin kesilmemesi bunun an açik kaniti. Görüntüleme teknikleri ve kafatasi kayitlari da bu dügümü çözmeye yetmiyor, çünkü görüntüler de dogruyu yansitmiyabiliyor. Bu cihazlardan alinan görüntüler yalnizca kan dolasimini ve elektriksel faaliyetleri gösterirken, insanlarin ne düsündügü konusunda en ufak bir ipucu vermiyor.
Kisaca, beynin günlük bilinci bile nasil ürettigi bilinemezken, hipnoz konusunda bilim adamlarinin bugünlerde görüs birligine varacaklarini ummak asiri iyimserlik olur.
Reyhan Oksay
New Scientist 4 Temmuz 1998
Gözkapaklarin
agirlasiyor...
agirlasiyor...
agirlasiyor...
Hipnoz altindaki kisilerin kendi ismini unuttugu, her seyi siyah beyaz gördügü, çocukluguna geri döndügü iddialari bilimsel çevrelerde kuskuyla karsilaniyor. Simdi bilim adamlari hipnoz durumunun ne kadarinin gerçek, ne kadarinin öykünme oldugunu arastiriyor.
Yil 1970. Yer Ingilterenin kuzeyinde bir televizyon stüdyosu. Amerikali ünlü sihirbaz Muhtesem Kreskin, nami diger George Kresge , 22 yasindaki bir ögrenciyi sahnede uyutmaya çalisiyor.
Kresge önce herkesin bildigi nakarata basliyor.Simdi dikkatle beni dinle. Gözkapaklarin agirlasiyor...agirlasiyor... Gönüllü istenilen kivama gelince sira telkinlere geliyor. Hipnoz altindaki gönüllü bir süre sonra sanki elleri arkasindan bagliymis gibi sandalyesinden yuvarlaniyor. Salondakiler gencin dünyadan tuhaf bir sekilde koptugunu ve trans haline geçtigini söylüyor.
Aradan 28 yil geçiyor. Graham Wagstaff adindaki bu ögrenci Liverpool Üniversitesinde psikoloji egitimini tamamladiktan sonra uzmanlik dali olarak hipnozu seçiyor. Wagstaff bugün hipnoz konusunda dünyanin en yetkin isimlerinden biri.
Wagstaff, yaklasik 20 yildir hipnozun günlük yasamda sikça görülen etkilenme ve telkin altinda kalabilme yetenegi oldugunu savunuyor. Etkilenmenin dozu yetkili bir kisinin ikna yetenegine ve etkilenen kisinin hayal gücüne bagli olarak degisiyor. Sahnede oldugu gibi hipnoz kliniklerinde de benzer olaylar yasaniyor. Hipnotizmacinin bir iki sözü üzerine hipnoz altindaki kisi renk körü oldugunu, kollarini kipirdatamadigini veya 5 yasina döndügünü ifade ediyor. Kati nesneler görünmez oabiliyor veya koyu renk mürekkep ile yazilmis okunakli yazilar okunamaz hale geliyor. Ve hipnoz altindaki kisi adi dahil pek çok seyi unuttugunu iddia ediyor. Wagstaffa göre Bütün bunlar denegin rol yapma yetenegine bagli düzmece davranislar. Ayrica bu tuhafliklari trans haline geçme gibi egzotik göndermelerle açiklamaya çalismak gereksiz.
Resmi teori
Ne var ki hipnoz konusunda herkes Wagstaff gibi düsünmüyor. Resmi teorisyenler olarak taninan bir grup hipnoza yürekten inaniyor. Bunlara göre hipnoz, trans olarak adlandirilabilecek yogun konsantrasyon durumuna yol açabiliyor. Trans durumunda insanlar beyinlerini alisilmisin disinda kullanabiliyor; kontrollu bir sekilde halüsinasyon görüyor ve aci gibi duygulardan kendini arindirabiliyor. Bu görüsü destekleyen akademisyen ve arastirmacilar hipnoza inanmayan grubu ikna edebilmek için yillardir çaba harciyor.
Hipnozun bir öykünme ve siradan bir telkin altinda kalabilme yetenegi oldugu savina siddetle karsi çikanlarin basinda Stanford Üniversitesi nöropsikoloji bilimdali ögretim üyesi David Spiegel geliyor. Resmi teorisyenlerin en büyük amaci, hipnozun karanlik bir odada sarkaç gibi sallandirilan bir cep saati yardimiyla adam uyutma yöntemi olarak algilanmasina son vermek. Son yillarda hipnoz konusunda yapilan deneylerde, ileri teknoloji ürünü tibbi cihazlardan yararlaniliyor. Hipnoz altindaki deneklerin beyin faaliyetleri beyin tarayicilari veya kafatasina bagli elektrotlar ile izleniyor ve ölçülüyor.
Spiegel ve çalisma arkadaslarinin Harvard Üniversitesinden görüntü uzmanlari ile birlikte sürdürdügü çalismalarda, pozitron emisyon tomografisi (PET tarama) yardimiyla hipnoza bagli olarak ortaya çikan kan dolasimi degisiklikleri saptandi. Bu degisiklikler bizi heyecanlandiriyor diye konusan Harvardli görüntü uzmani William Thomson, Ancak bu sonuçlarin ne anlama geldigini anlamak için önce tüm verilerin incelenmesi gerekiyor diyor.
Kral çiplak mi degil mi?
Hipnoz uzmanlarinin, görüsleri ne olursa olsun, üzerinde anlastiklari tek bir nokta var: Herkes hipnotize edilemez ve hipnotize edilebilenlerin de ancak beste biri hipnoza duyarlidir. Iste bilim adamlari bu özel kisilerde gözledikleri hipnoz durumunun gerçek mi yoksa düzmece mi oldugunu arastiriyor.
Harvard ekibinin yürüttügü bir arastirmada, hipnotize edilen denekler PETe baglandi ve bilgisayar ekranindaki görüntüleri renk açisindan degerlendirmeleri istendi. Bilim adamlarinin amaci, iddia edildigi gibi hipnoz altindaki kisilerin renk körü olup olmadiklarini arastirmakti.
Arastirma sonuçlarindan çikartilan ön bilgilere göre, renk körü olduklarini iddia eden gruptakilerin beyinlerinde, korteks tabakasinin üzerindeki renk merkezinde, kan dolasiminda gözle görülür degisiklikler meydana geldi. Spiegel bu sonuçtan hareketle, renkleri oldugu gibi algiladigi halde, her seyi siyah beyaz gördügünü iddia eden bir kisinin beyninde bu degisikliklerin meydana gelmesinin olanaksiz olduguna dikkat çekiyor.
Teknik, algiyi degistiriyor
Benzer bir çalisma Kanadada Montreal Üniversitesinde yapildi. Pierre Rainville , Catherine Busnell ve çalisma arkadaslarinin gerçeklestirdigi çalismada, PET yardimiyla hipnoz ile agri kontrolu arasindaki iliski arastirildi. Sonuçlari geçen yil Science dergisinde yayinlanan arastirma hipnoza duyarli 8 kisi üzerinde yürütüldü. Hipnoz altindaki gönüllülerden, can yakacak kadar sicak bir suya ellerini daldirmalari istendi. Daha sonra deneklere, suyun oldugundan daha sicak ya da daha soguk oldugu yolunda telkinlerde bulunuldu.
Tüm denekler hipnotizmacinin telkinleri ile ayni dogrultuda algilarinin gerçekten degistigini ifade ettiler. PET taramalarini degerlerdiren arastirmacilar, deneklerin rol yapmalarinin mümkün olmadigini, çünkü beynin anterior cingulate adi verilen kisminda önemli degisikliklerin meydana geldigini kaydettiler. Hipnotizmacinin su sicakliginin aci verecek dereceye çiktigini söylemesi, söz konusu bölgedeki kan dolasimini hizlandiriyordu.
Anterior cingulatein baslica görevlerinden biri beynin algilama ve düsünmeye bagli olarak ürettigi duygusal kayitlarin dozunu ayarlamaktir. Bilim adamlari hipnoz altindaki kisilerin anterior cingulate bölgelerindeki kan dolasimindaki degisikliklerin PET taramalarinda açikça görüldügünü belirttiler.
Gerçegi arama
Beyin görüntüleme teknikleri, hipnoz altindaki kisilerin gerçegi yansitip yansitmadiklarini ortaya çikartan tek yöntem degil. Hipnotize edilmeleri mümkün olmayan kisilerin hipnoz altindaymis gib i düzmece davranislar sergilediklerini ortaya çikartan Connecticut Üniversitesinden Irving Kirsch ve arkadaslari, gerçek ile simülatör arasindaki farki ortaya çikartan bir yöntem gelistirdiler. Deneyde, bir hipnotizmacinin teybe alinan sesi deneklere iki kez dinletildi. Ilkinde denek, teypteki sesi arastirmaciyla beraber dinlerken, ikincisinde yalniz birakildi. Bu iki süreç de gizlice filme alindi.
Simülatörler, arastirmaci ile birlikte iken hipnotizmacinin buyruklarina normalin üzerinde bir uyum gösterirken, yalniz olduklarini sandiklari durumda buyruklari geçistirdiler. Oysa gerçek hipnoz altindakilerin tepkisi iki durumda da birbirinin aynisi idi. Deneyin sonucunda film çekimlerini inceleyen Kirsch, hipnoz altindaki kisilerin, hipnoz altindaymis görüntüsü verenlerden kolayca ayrildigini ileri sürüyor.
Ne var ki bazi kisilerin gerçekten hipnotize edilebilecegini kabul etmek, trans durumunu kabul etmekle ayni sey degil. Gerçek hipnotik durum ile trans durumu arasinda fark olup olmadigi da ayri bir tartisma konusu. Kirsch ve ekibi arada bir fark olmadigini söylerken, resmi teorisyenler fark oldugunu ileri sürüyor. Bu iki grubun uyusamadigi en önemli konu trans durumunun tanimi.
Bilim adamlari transin taniminda zorlaniyor. Pek çogu hipnoz sirasinda beynin içine döndügünü ve dis dünya ile tüm baglantilarin koptugunu ileri sürüyor. Beyin bu durumda hayal ürünü olan nesneleri gerçek olarak algiliyabiliyor. Rainville trans hakkinda sunlari söylüyor:Bilinç, hipnoz sirasinda dis dünyaya iliskin duygularin denetiminden çikarak tümüyle telkinlerin güdümü altina girer.
Londra Imperial College Schollun Tip Fakültesinden nöropsikolog John Gruzelier ve çalisma arkadaslari elektrotlar ve psikolojik testler yardimiyla trans durumuna açiklik getirmeye çalisiyor. Gruzelierin elde ettigi sonuçlar zihinsel odaklamanin önemini dogruluyor. Hipnoz seansinin basinda nakarat bölümünde, insanlarin kendilerini dis dünyadan soyutlayip, tümüyle hipnotizmacinin sesine kilitlenmeleri gerekiyor. Kolay ipnotize olan insanlar, kendilerini sartlayarak rahatsiz edici sesleri duymayabiliyorlar.
Hepsi yanilgi mi?
Ancak Gruzelier için bu yeterli degil. Ayni zamanda insanlarin kendilerini rahat birakabilme yetenegine da sahip olmalari gerekiyor. Gruzeliere göre hipnotizmaci yorgunluk ve agir gözkapaklarindan söz etmeye baslar baslamaz denek frontal loptaki devreleri gevsetebilmeli. Gruzelierin çalismalari bir baska gerçegi daha su yüzüne çikartiyor. Hipnoz, frontal loptaki sözel yetenek merkezini de bozuyor.
Basta Wagstaff olmak üzere hipnoza inanmayanlar bütün bu degerlendirmeleri yanilgi olarak görüp, tüm iddialari çürütebileceklerini söylüyor. Wagstaffa göre beyin taramalarinda gözlenen farkliliklar, trans durumundan degil, yogun konsantrasyon ve gevsemeye bagli siradan zihinsel ve fiziksel degisikliklerden kaynaklaniyor.
Bu durumda kralin gerçekten çiplak olup olmadigi konusunda kimse kesin bir yargiya varamiyor. 1840da hipnoz sözcügünün icadindan bu yana tartismalarin ardi arkasinin kesilmemesi bunun an açik kaniti. Görüntüleme teknikleri ve kafatasi kayitlari da bu dügümü çözmeye yetmiyor, çünkü görüntüler de dogruyu yansitmiyabiliyor. Bu cihazlardan alinan görüntüler yalnizca kan dolasimini ve elektriksel faaliyetleri gösterirken, insanlarin ne düsündügü konusunda en ufak bir ipucu vermiyor.
Kisaca, beynin günlük bilinci bile nasil ürettigi bilinemezken, hipnoz konusunda bilim adamlarinin bugünlerde görüs birligine varacaklarini ummak asiri iyimserlik olur.
Reyhan Oksay
New Scientist 4 Temmuz 1998