Hiç...Keşke...

SAHRANİL

Altın Üye



Uyumuş herkes. Ne güzel.
Günlerden sonra evimdeyim. Hiç özlememişim. Kendimleyim. Hiç özlememişim.

Koltuğun üzerinde kalın bir kitap var. Kardeşimin okuduğu.
"Bu kitabı, düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara adıyorum" diye yazıyor arka kapağında.

Ben de inanmıştım. "Düş gibi" demiştim. Sonra "gerçek" demiştim. Şimdiyse yine "düş gibi" diyebiliyorum sadece.
Gerçekler hiç o kadar güzel olmadı ki.

Kitaplıktaki kupaya takılıyor gözlerim. Yılbaşında bana aldığın, üzerinde tembel bir kurbağa resmi olan ve "have a nice day" yazan kupam.

Have a nice day...

Gözlerinin gülüşünü hatırlıyorum.

Bir sigara yakıyorum. İçimi yaktığımı bilmeden.

Dışarda yağmur yağıyor.
İçimde kan.

Eski fotoğraflara kadeh kaldırıyorum. Kadehler kaldırıyorum düşünmemek adına.
Yetmiyor, yetmeyecek.
Yitiriyorum varlığımı.
Tüm anlamlarım kayboluyor. Art arda aynı şarkıları dinliyorum. Bıçaklar sokuyorum vücuduma ardı ardına.

Beynimi öldürmeye çalışıyorum tanımadığım evlerin, tanımadığım odalarında.
Ben hiç böyle yapmazdım oysa.

Unutmaya başladım herşeyi. Bir sen. Bir tek seni unutmuyorum bütün yorgunluklarımda.

Kapanlara kısılıyorum o tanımadığım evlerin, tanımadığım duvarlarına bakarak beynimi öldürmeye çalışırken.

Rengarenk oluyor bir ara heryer.
Ben karışıp beyaz oluyorum.
Müziğe tutunup simsiyah koridorlara giriyorum sonra.

Gülümsüyorum duvarlara.
Oysa, makyajımı bir silsen ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerim karşında.

Bir sigara daha yakıyorum.
Doğumgünümde bana aldığın çakmakla.
Beynimi uyuşturuyorum.
Benliğim ölsün diye.

Kafam önümde yürüyorum artık.
Gözlerimi görmesinler diye. Gökyüzüne bakamıyorum. Umut, hiç girmesin içime diye.

Bir uçak geçiyor işte. Sesini duyuyorum sadece. Uçakları ne kadar çok severdin sen. Bak gördün mü işte. Hep hatırlıyorum.

Uçaklar da ıslanır mı yağmurdan?
O kadar yüksekte bile...

Geceye çalıyor içimin rengi. Kusmak istiyorum.

Tanımadığım evlerde, hiç tanımadığım sabahlara uyanıyorum.
Ne zaman uyumustum ki ben?
Hiç hatırlamıyorum.
Düşünceler girmeye başlıyor yine içime. Karnıma ağrılar... Kalbim sıkışmaya başlıyor.
Belli ki ayılmışım.

Geceyi özlüyorum hemen. Boş beyaza dönüştüğüm.

Odalara bakıyorum teker teker. Herkes gitmiş. Yalnızlığımın sabahları. Sabahlarımın yalnızlığı.

Tanımadığım evin, tanımadığım mutfağında, hiç tanışmadığımız buzdolabını açıyorum.
Siyah poşetler var hala. İçim gibi. Simsiyah.
Ellerim titreyerek sarılıyorum soğuk şişelere.
Sigaram bitmiş.
Hiç hatırlamıyorum dün geceyi. Bu güzel işte.
Ölsün bu beynim. Düşüne düşüne beni sikeceğine.

Birileri sigarasını bırakmış. Bense, aklımı bırakmıştım dün gece aynı masaya.

İçim ürperiyor birden. Çakmağımı aramaya başlıyorum. Hani doğumgünümde bana aldığın. Çok sevdiğim. Çok sevindiğim çakmağı. Korkuyorum birisi sabah evden çıkarken yanlışlıkla aldıysa diye.
Neyse. Sehpanın üzerindeymiş.

Bir sigara daha yakıyorum.

Başım ellerimin arasında, ağzımda küllenmiş sigara. Sallanıyorum öylece.
Salınıyorum geçmişe.

En çok da sabahları sevmiyorum artık.
Bembeyaz hissederken kendimi, uyanıp renklere dönüştüğüm sabahların karamsarlığını.
Siyah. Gri. Lacivert.

Üşüdüğümden değil, neden bilmiyorum, titriyorum.
Bir kitap çıkarıyorum çantamdan. Rastgele açıyorum sayfalarını. Bir paragrafa takılıyor gözlerim.
Biz' e dair.
Kalıyorum öylece.

Telefonuma bakıyorum. Güneşin altında yeni bir şey var mı diye.
Yok!
Hala en son aranan sen gözüküyorsun.
Bilerek yapıyorum. Neden bilmiyorum. Bazı şeylerde neden aramak çok manasız zaten.
Aynı şu an gibi. Çok manasız.
Yüzümü bile yıkamıyorum artık sabahları.

Al işte. Bir uçak daha geçiyor.
Duruyorum.

Karlı günlerin vişne şarapları geliyor aklıma. Nasıl da gülerdi gözlerin, gözlerimde.
Hiç ayırmadan öylece kalıp bir sigara yakardım, bir sigara yakardın.

Bir sigara daha yakıyorum şimdiyse.

İşte bu yüzden sevmiyorum beyazken, renklere dönüştüğüm zamanları.

Hiçliğe dönüşsem diyorum. Boşluğa dönüşsem. Havaya karışsam, beyaza geçsem, renk olsam, rengarenk olsam, karışıp birbirime bembeyaz olsam, sigaranın dumanı olsam, hiç üflemesen, içinde kalan ben olsam, ölüme dönüşsem, sonra dönüp kendi önüme düşsem.

Boş bakıyorum heryere.

İçimde birşeyler gidiyor. Farkediyorum. Çok acıtıyor. Ağlıyorum. Başım ellerimin arasında.

Yıldızlar kaydırıyorum beyaz gecelerimde, beynimin en ücra köşelerinde.
Hep daha çok, hep daha çok kaydırıyorum. Bilerek yapıyorum bunu. Daha çok dilek tutabileyim diye. Hepsi birbirinin aynı olan. Ya biri unutursa diye korktuğumdan.

Yıldızların vardı odanın duvarlarında. Biri ben, biri sen. Onlara bakıp hayaller kurardık.
Ben duruyor muyum hala orada?

İşte bak bu yüzden sevmiyorum sabahları.
Hatırlıyorum diye. Daha doğrusu hiç aklımdan çıkaramıyorum diye.

Keşke, hiç olsam, hiç olmasam.

Beynimin bütün hücrelerini öldürmem lazım. Teker teker.
Pıt... Pıt... diye patlatarak hepsini. Patlayarak. Beyaza geçerek. Saydamlaşarak.

Deniz feneriyle aynı kaderimiz.

Sakallarıma bakıyorum. Çok uzamış. Boşver. Üşeniyorum şimdi.

Keşke arasan diye geçiriyorum içimden. Gülümsüyorum ister istemez.
Yıldızların altında kaybolsak yine, şarap içsek battaniyeler üzerimizde, sarılsak, tenini hissetsem, sabahları da sevsem.
Yeniden.

Çekip gitme rüyalarımız vardı bizim.
"Hadi kalk! Gidiyoruz" desem sana. Hiç tanımadığımız, hiç tanınmadığımız o çok sevdiğin uzaklara.
Köpek de alırım hem ben sana.
Hadi kalk! Gidiyoruz.

Bir sigara daha yakılmaz mı şimdi buna.
Şerefe...

Sadece sen aradığında telefonumda çalan o melodiyi hiç duymuyorum artık.
Bugün ne yaptın bilmiyorum mesela. Ya da dün gece yatarken hiç ben geldim mi aklına? Biz geldik mi?

Hadi akşam olsun artık.
Dayanamıyorum beynime. Dayatamıyorum kalbime.
Hadi akşam olsun da öleyim ben bir yudumda.
Yavaş yavaş...
Yavaş yavaş...
Yavaş...
Yanaş...

Mezarını kokluyorum yağmurlar altında.
Beyaz, soğuk, ürkek.
Çamurlu topraklar var üzerinde.
Yatıyorsun.
Hiç düşünmeden... Öylece...

Martı sesleri geliyor dışardan.
Vapurda kendi kendimizi çektiğimiz fotoğraflar geliyor gözlerimin önüne.
Başın göğsüme dayalı. Saçların kırmızı.
Bak hatırlıyorum işte. Her yaşanan an'ı.

Hadi akşam olsun da.
Öleyim ben artık.
Yavaş yavaş.
Beyaz beyaz.
Yite yite.

Güle güle...


Ya da allahaısmarladık.
Artık herneyse...

Ismarlanmamış yaşamlarımızda.
alıntı



 

ѕωîммєя

ƒяσѕ¢нмαηη
'' Uçaklar da ıslanır mı yağmurdan?
O kadar yüksekte bile... ''

buLutLarın üstündekiLer ısLanmaz :p
TeşekkürLer.. abLcm.. :goz:
 

HTML

Üst