Herkes ona, o Satriani’ye hayran

Sercinho7

Dark Side of Creation
Katılım
27 Eyl 2005
Mesajlar
6,204
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
34
Konum
Karşıyaka 35½
Muhteşem vokaliyle mest eden Şebnem Ferah’ı en çok Joe Satriani etkiliyor.

21032007151931_47_462388seb.jpg



Müzikte ‘zirve’ denilen yerde geçen, hatta Volvox dönemini de sayarsak 19 yıl söz konusu. Bu süre içinde sadece yaptığınız işle yani müzikle gündeme gelebilmeyi nasıl başardınız? Sanki etrafınızda görünmez duvarlar var ve işin en ilginç yönü bu duvarların kimseyi rahatsız etmemesi, herkesin saygı göstermesi…


Ben hep sadece iyi müzik yapmayı ve iyi bir şarkıcı, müzisyen olmaya gayret ettim. Bunun için her zaman çalışmaya ve kendimi geliştirmeye devam edeceğim. Kendinize seçtiğiniz yol bu olunca sanırım zamanla bazı şeyler yerine oturuyor. Etrafımda duvar ya da benzeri bir şey yok, sadece işimi doğru bildiğim, sevdiğim şekillerde yapmaya çalışıyorum.

Bir şey yapmak istemiyorsam bütün dürüstlüğümle karşı tarafı bilgilendirip yapmıyorum. Çünkü kendi müziğinizi yapmaya çalışmak zaten çok enerji isteyen, vakit isteyen bir şey ve başka şeylere pek fırsat da kalmıyor. Genel ezbere göre hareket etmek için bir sebep görmüyorum. Nasıl daha verimli ve üretken olabilirim, bunun peşindeyim ve bu da her an her yerde olmaktan değil, düşünmekten, emekten, çalışmaktan geçiyor. Kişiliğime de en uygun olanı bu. Çevrinize de bu sebepleri doğal yollarla hissettirdiğiniz zaman sanırım saygı gösterebiliyorlar.

Tabii bu mesafeli görüntünün ardında hayranlarıyla en iyi ilişkiyi kuran müzisyensiniz. Bu ilişkinin sırrı nedir?


Günlük hayatımda mesafeli biri olduğum söylenebilir sanırım. Ama dinleyici arkadaşlarımla aramda kurduğumuz ilişki benim de üstümde; şarkıların zemin oluşturduğu ana fikrin ve temelin müzik olduğu, kendiliğinden zamanla derinleşmiş, kimyasına kavuşmuş bir ilişki.

Müzik de; paylaşılarak daha da güzelleşen bir şey. Odamda yaptığım şarkıları konserlerde binlerce kişinin ağzından duyduğum zaman bunun benim için ne ifade ettiğini izah edemem. Aslında doğrusunu söylemek gerekirse insan düşündükçe bir takım mesafeler koyar; oysa müzik benim düşünmeden, rahatça, tamamen içimden geldiği gibi hareket ettiğim bir alan sanırım. Diğer taraftan albüm çıkardığım ilk günden bu yana dinleyici arkadaşlarım hayatıma o kadar özel anılar hediye ettiler ki… Bunu kelimelerle ifade edemem, bazı durumlarda konuşmak yerine ‘hissedebilmek’ en doğrusu…

3 Aralık 1988 Bursa ilk konser. Teoman’ın grubu Mirage ile birlikte konser verdiniz. Şimdi sizi Bostancı’da Senfoni orkestrası ile birlikte izledik. Bir kıyaslama yapmak mümkün mü?

O konser Volvox olarak çaldığımız ilk konserdi. Ama daha öncesi de var. Bir taraftan çok şey değişti, diğer taraftan pek bir şey değişmedi. Bir müzisyen olarak o gün de aynı şeylerin peşindeydim bugün de… Ama sanırım sorumluluklarım o dönemlere göre çok arttı. Açıkçası bazen bunların ağır geldiği de oluyor ama böyle dönemleri çabuk atlatıyorum. Çünkü biliyorum ki ben evimde, kimseye dinletemeyeceğim bir şeyi bile kaydederken de çok titizim. Yani bu aslında kendime karşı olan sorumluluk duygumla da alakalı bir şey, genlerimde var.

En güzel farksa, küçük bir çember içinde daha sınırlı olanaklarla müzik yapıyorken şimdi hayal gücümü zorlayabileceğim standartlarda çalışabiliyor olmak ve bunu çok daha fazla insanla paylaşabilmek. Tek bir şey hiç değişmedi hala her konser öncesi kalp atışlarım çok hızlanıyor, heyecanlanıyorum. Konsere gelmiş bu kadar insanı buradan hoş duygularla gönderebilecek miyim diye düşünüyorum. Şarkı söylemeye başlayınca ise tüm düşüncelerim minik kaygılarım yok oluyor, kendimi müziğe bırakıyorum.

Şarkı sözü yazmak, bunları bestelemek ve söyleyebilmek… Bu özellikler bir müzisyene hangi özgürlükleri sağlıyor?

Gerçek hayatta asla sahip olamayacağınız tamamen özgür bir yaşam alanınız oluyor. Hayal mi kurmak istiyorsunuz kurun… İnandığınız ve sizin için gerçek olan bir şeyi mi haykırmak istiyorsunuz haykırın… Başka bir dünyaya yolculuk mu yapmak istiyorsunuz yapın… Sonsuz bir alan. Her mesleğin kendine göre çok özel tarafları var. Bu da böyle bir şey. Müzik yaparak belki hayat kurtaramıyoruz ama bir şarkının 3-5 dakikalığına başka bir insanın hayatına girip, duyguların arkadaşlık edebilmesi ihtimali bile; beni her düşündüğümde çok mutlu ediyor, çünkü ben de bir müzik dinleyicisiyim. Geleceğimi yeni yeni hayal etmeye başladığım yıllarda tek bildiğim çok severek yapacağım bir şeyler üzerine bir yaşam kurmaktı. Bu yüzden çok müteşekkirim. Müziğe ve hayata karşı…

Şebnem Ferah’ın müziği bir insanın hayatını ne derece etkileyebilir?


Sadece bazı duygularına arkadaşlık edebilirim. Nasıl etki etmesini istediğim konusunda hiçbir fikrim yok. Çünkü bu kontrollü bir alan. Kimin ne hissedeceğini hesaplayamazsınız. Kimin ne algılayacağını da… Ama gün içinde hepimizin geçtiği koridorlardan geçerlerken, bir şarkıyla onlara ve duygularına eşlik edebiliyorsam, ortakları olabiliyorsam ne mutlu bana. Etkilesin ya da etkilemesin ben şarkılarımda inandığım şeyleri söyleme gayretindeyim ama birilerini düşünerek değil de içimden geldiği için yaptığım bir şey. Çünkü dışarıdan bana temas eden şeylerden ziyade içinden çıkmak isteyen şeyleri söylemeyi daha çok seviyorum.

Bir röportajınızda aşk için ‘Geçici ve eğlenceli ruh bozukluğu’ değerlendirmesini yapmışsınız. Bu dönemlerde şarkı yazabiliyor musunuz?

Sanırım 8-9 yıl önce buna benzer bir söz söyledim ama bugün sorarsanız aşk her şeye rağmen dünyanın en güzel şeyi derim. Sevebilmek, sevilmek, heyecanlanmak çok güzel ve değerli şeyler. Ben konsantre olabildiğim zamanlarda şarkı yazabiliyorum. O sırada mutlu ya da mutsuz olmam o kadar önemli değil ama şu da bir gerçek ki mutsuzluklar, acılar üretkenliği çok etkileyen şeyler. Tarih boyunca da hep böyle olmuş. Bu yüzden her gün yaşarken kalbimizde ve beynimizde biriktirdiklerimizi böyle dönemlerde daha kolay açığa çıkarabiliyorsunuz.

Yeni albüm için çalışmalara başladınız mı?

Şu sıralar aklıma gelen şeyleri karaladığım ya da kaydettiğim bir dönemdeyim. Ama tam konsantre olarak çalışmaya başlayacağım dönem, konser çalışmalarını bitirdikten sonra olacak. Çünkü ben aynı anda birkaç ana konuya tam arzu ettiğim verimlilikte yoğunlaşamıyorum. Yeni şarkılar için eve kapanmışsam neredeyse dış dünyayla ilişkimi kesiyorum çünkü zaman mevhumu tamamen yok oluyor o dönmelerde.

Müzik kariyerine grupla başlamış bir müzisyen olarak hangisini tercih edersiniz. Grup mu yoksa solo mu?

Bir kere ne yapmak istediğin belirginleşinceye ve bundan emin oluncaya kadar müzikal anlamda yaptığınız her deneme çok değerli birer tecrübedir. Ben grup kurarak müzik yapmaya başladım. Uzun sayılabilecek bir dönem beraber çalıştığım ve çok sevdiğim bir grubum da oldu. Grup olmak sadece müzikal anlamda değil, insani olarak da çok öğretici ve kişiliğinizi dolayısıyla müzisyenliğinizi geliştiren bir şey. Ama grup olmak da evlilik gibi bir şey. Bitmesi gerektiğinde bitiyor. Benim ondan sonra müzikal yolculuğumu tek başıma sürdürmeye karar vermemin en büyük sebebi yeni bir evliliğe hemen hazır olmamamdan kaynaklandı. Solo olmadın da şöyle bir avantajı var; tüm sorumluluk size ait. Başkası yüzünden bir şey yapmak ya da yapmamak zorunda kalmıyorsunuz. Neyse o… ama dışarıdan daha çok rahatlıkla hissedilebileceği gibi beraber sahneyi paylaştığım arkadaşlarımla kendiliğinden grup haline geldik. 10 yıldır da beraberiz. Son 3 albümde stüdyoda creatif olmak gereken dönemleri de paylaşıyoruz. Dolayısıyla içinden çıktığım geleneklerle beraber sürdürüyorum müzikle yolculuğumu.

’İşte hayatımı kaydıran şarkı bu’ dediğiniz bir şarkı var mı sizin için özel bir anlamı olan?

Hayatımı kaydıran değil ama hayatım boyunca nerede duyarsam duyayım tüylerimi diken diken eden, özleyip tekrar tekrar dinlediğim, dinleyip tekrar tekrar özlediğim bir şarkı var. Joe Satriani benim en favori müzisyenlerimdendir ve onun ‘The Forgotten’ adlı parçası hissedebildiğim her şeyi daha da derinleştiren bir parça. Elbette böyle çok sevdiğim bir sürü şarkı ve albüm var ama sanırım bu şarkıyı bir başka seviyorum.

Şebnem Ferah günün müzikle ilgilenmediği saatlerini nasıl değerlendirir?


Film seyretmek benim en çok sevdiğim şeylerden ama çoğu zaman sinemaya gitmek yerine DVD’lerini alıp seyrediyorum çünkü turne ve stüdyo dönelerimde filmleri kaçırıyorum. En son ‘What the Bleep Do We Know?’ adlı filmi izledim. Şu sıralar en çok dinlediğim albümler, Kings X’in Ogre Tones ve The Mob’un aynı adlı albümü. Görmediğim ülkelere ya da çok sevdiğim yerlere tekrar tekrar gitmeyi, oralarda konserler izlemeyi seviyorum. Bir de arkadaşlarıma yemek yapmaktan, onlarla beraber vakit geçirmekten hoşlanıyorum.
 
Geri
Üst