Hayattan Alıntılar

kuzay

Pesimist
Altın Üye
Katılım
2 Nis 2007
Mesajlar
28,387
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Kalamazsın Bu Hayatta Bakire ,En Azından Hayat Koy
Yaşam" denen şiirsel felsefi oyundan damlacıklar.

1. ”Renklerin seçimi / seçimi,rengimin”

Siyahın asaleti, yeşilin özgürlüğü, sarının kibirliliği, kırmızının şehveti, morun hüznü ne de grinin suskunluğu… Ben mavinin hayalperestliğini geçiriyorum ruhumun üstüne...



2. ”Kum saati / saatin kumları”

Yaşam bir kum saati… Bizler de kum taneleri… Düşmek için çıkıyoruz. Ne düşmek elimizde; ne de çıkmak…



3. ”Yalnız kaldırımlardaki yalnızlık”

Dakikaların yıl gibi olduğu anda, yıllar birer dakika oluyor kaldırımlarda… Sevinç ve hüzün aynı kapta yoğruldu hep… Dostlar arasındaki yalnızlığım bundandır.



4.”Yap-boz tahtasındaki boz-yap…”

Yaşam,büyük bir yap-boz tahtası… Bizler, yap-boz tahtasının küçük parçaları… Uyduruyoruz kendimizi, bize ayrılan yerlere… Uymayan taraflarımızı törpülüyoruz, bilerek; bilmeyerek… Törpülenen şeyler, hayallerimiz aslında… bozup yeniden yaptıklarımız… boz-yap…



5. ”Zamanın ateşle dansı…”

Zaman, ateşten bir rüzgâr…ansızın geçiyor başımızdan… Ateş… Yanıyor boş sayfalı günlüğümüz. / Ateş… Yanıyor başka insanların yaşamlarında bıraktığımız izler. / Ateş… Yanıyor kendimize sorduğumuz sorular. / Ateş… Yanıyor başkalarından aldığımız yanıtlar… Ateş… ve ateş… ve ateş…

Başımızdan geçiyor ansızın… rüzgâr, bir ateşten zaman…



6.” … gibi zannettiğimiz , zannetiğimiz gibi mi?”

Uzaktaki tuzak, ”yakın”daki uzak gibi

Yakındaki uzak, iki tarafı keskin bıçak gibi

Keskin bıçak, kararsızlığın saplandığı batak gibi

Batak, çaresizliğe hazırlanan yatak gibi…

Çaresizliğe hazırlanan yatak

Sanma ki barınak

………..

Uzak sandığın tuzak,uzak kaldığın “yakın”daki keskin bıçak;

Gibi.



7. ”Hep – Hiç”

“Yaşam, bir mücadele ve savaştır.” dediler bizlere, bizden deneyimliler, hep…

Biz, hangi yönlerimizi keskinleştiriyoruz kime?

Kim, hangi yönlerini keskinleştiriyor bize?

Nerede bu savaş / bu savaş nereye?

Kime karşı bu savaş / bu savaşa karşı, kim?

Varsa bir savaş; kazanan kim, yenilen kim?

Söylemediler bize, bizden deneyimliler, hiç…



8. ”Yalnızlık…”

Yalnızlığı yazmayı denedim; yalnız bıraktı beni sözcükler.

Yalnızlığı çizmeyi denedim; aniden soldu renkler.

Yalnızlığı konuşmayı denedim; susturdu beni sözler.

Yalnızlığı göstermek istedim; görmedi beni gözler.

Yalnızlığı yaşamak istedim; istemedi beni kimseler.

Anladım…

Yalnızlık yalnız yaşanırmış / meğer / yalnız yalnızlık yaşanırmış.

Yalın…



9. ” Yok çok / çok yok”

Koşturur gibi yaşıyoruz; ama bir yere gittiğimiz yok.

Koyu mavi derinliğine kapıldığımız sorular soruyoruz birbirimize; ama aldığımız bir yanıt, yok.

Gerçeklerden bunalıp hayal âlemine atıyoruz kendimizi; ama uyandığımız yok.

Her gün, bir öncekinin sağlamasını yapıyoruz sanki; ama doğruyu bulabildiğimiz yok.

Bir dairenin çevresini dolaşmaya döndürmüşüz yaşamı; ama başlangıcı yok; bitişi yok…

“Kısırdöngü” demişiz; ”tekdüzelik” demişiz;” hayat şartları” demişiz…

Ama,

Kapıldığımız helezon’un farkına varan yok…



10. ”Herkesin herkeste aradığı…”

/ Herkesin herkeste aradığı...Kimsenin kimsede bulamadığı… /

Herkes başkalarının hayatını yaşıyor sanki… Başkalarının sahip olduğu hayalleri,özlemleri…

Herkes başkasının yerinde hayal ediyor kendisini. Başkalarının rollerine özeniyor hayat tiyatrosunda. / Söylemeyi unuttum ya! Hayat bir tiyatro aslında / Herkesin dilinde ortak bir slogan, içindeki dünyaya haykırdığı, dışarıdan kimsenin duymadığı : “Ben buraya ait değilim aslında!”

………………

Herkes boşaltıyor hayat tiyatrosundaki yerini… Boşalan yerleri başkaları dolduruyor. Başkaları boşalan yerleri… Herkes / Mi?



11. ”hayal küresi”

/ hayal dediklerimiz, aslında hayal küremiz…/

Bir kürenin içinde yaşıyoruz çoğu zaman. Hayal küremizde…Küremizin camları mavi vitraylarla süslenmiş… Mavi, hayalin rengi… Gerçeğin ışıkları küremizden içeriye yansıdığında, küremizin hayal rengine bürünüyor oysa…

Ya küremiz kırılırsa?... Çocuk gibi ağlar mıyız oyuncağımıza?



12. “…dün, bugün, yarın…”

Dün : Anahtarı kayıp bir kutu…

Bugün : Anahtar ve anahtarın uymadığı bir kutu…

Yarın : Nereyi açacağı bilinmeyen bir anahtar…



13. “alaycı / gerçekçi”

Önce, pembe bulutlara sevdalı, alaycı bir çocuk vardı. Yayardı sınır tanımaz alaycılığını, gerçekler üstüne. “Gerçekçi ol.” dediler kendisine. Direndi. Unutmayı denedi. Bazen de anımsamayı. ”Kişiliğime çok aykırı!..” bile diyebildi.Olmadı.Yorgun argın kabul etti gerçekleri…

Ama…gerçekler…onu…kabul etmedi.

Sonra,kendisi gerçek oldu, gerçekler ise alaycı…



14. “çiçekler / biçikler”

Baharın tellalı papatya,onun sadık ortağı lale… Asaleti dikeninde gül… Acıları, dertleri dinleyen karanfil… Yârin beyaz eli, zambak… Ve daha niceleri…

Hayır hiçbirinden söz etmiyorum. Hepsi yerinde ve mutlu çünkü. Ben biçilen “biçiklerden” söz ediyorum, hani alt ucunda yanlamasına kesik izi olanlar. Hani, insanlar birbirlerine versin diye biçilen. Hani, altın kafesteki bülbülün hâlinden çok iyi anlayan…

Her şey o yan kesikte saklı. Hayatı, özgürlüğü, yitip giden güzelliği, adı, sanı… Güzelim adını da biçtiler. Şimdi onlar biçikler…

“Çiçekler dalında güzeldir.” yazardık ilkokul sıralarındayken. Yazmasına yazdı da insanlar, biçmeye gelince hiç düşünmedi.

Şimdi onlar “biçik”…

Diyebilir miyiz ki çiçek?...



15. “çığlık”

Çığlık bir özlemdir / yanar içimde ateşi.

Çığlık bir kaçıştır / dönüşü aynı yere olan.

Çığlık bir kovalamacadır / kendimizden kaçarken kendimizi kovaladığımız.

Çığlık… kimsenin duymadığı, kimseden duyulmayan, kimsede kalmayan.

16. “alışmak = unutmak”

Her şey acı geliyor önce. Dayanamayız sanıyoruz. Aynı deneyimi defalarca yaşadığımız halde, “Bu defa çok zor… Diğerlerinden çok daha zor, farklı…” diyoruz. Hüzün papatyasının yapraklarını yoluyoruz : “Zor…daha zor… çok daha zor… dayanamam…”

Yapraklar tükendiğinde acımız da tükenmiş oluyor ve “Alıştım.” diyoruz.

Hayatın çetin filozofları çektiğimiz onca sıkıntıya bir kulp takıveriyor : “İnsan zamanla alışıyor her şeye… Zaman en iyi ilaçtır.”

Alışmak…diye…bir şey yok…aslında…

“Alışmak” dediğimiz “unutma”nın ta kendisi!

Büsbütün unutmak!!!



17. “saat”

Zamanı en iyi yaşayan saat’tir her halde…

“Saniye” gibi hızlı yaşamak ; “Yelkovan” gibi istikrar sağlamak ve “akrep” gibi belirleyici olmak…

Hızlı yaşamak belki ertelenebilir. İstikrarlı olmak biraz da kendi derinliklerimizde gizli. Ama, en çok istenilen ve elde edilemeyen şey “belirginlik” olsa gerek.

Ne belirgin ki hayatımızda?



18. “yankı” (1)

İçime haykırıyorum hep, dışımdakileri.

Bir yankı duvarına çarpmış gibi her söz,

Dışımdakilere karışıyor.

Tam da ortasındayım her şeyin / her anlamın…

Öncesiz ve sonrasız bir “orta”lık bu sanki…

Düğümlenmişim yaşamın yankısına.

Yankı… yankı… yankının geldiği yer,

Gerçekte, nerede saklı?



19. “yankı” (2)

Sonsuz yankılar içinde yaşıyoruz yaşamımızı. İnsanlara bağırıyoruz,umutsuzluğa,yalnızlığa da… Tekdüzeliğe, mekanikleşmeye de… Bazen bir bakış, bir ima, bir düşünce, bir kinaye, hayal, istek… Geri dönen yankılarla uğraşmayı, yaşam mücadelesi sanıyoruz çoğu zaman. Dört yanımız yankılarla dolu, bize çarpan, bizim çarptırdığımız…

Giden yankı,aynı olarak mı dönüyor bize / Bize çarpan yankı,aynı olarak mı dönüyor sahibine…

……………

Sonsuz yankılar içinde yaşıyoruz yaşamı >< yaşamı yaşıyoruz, içinde yankılar sonsuz



20. “gemici – gemi – pusula”

“Yaşama, kim olarak ve nasıl bakmak isterdin?” sorusunu sorsam, yanıtı ne olur insanların? Ben bir gemici olarak ve gemi pusulasına bakar gibi bakmak isterdim.Gemici için her şey gemisidir. Gemisinin kazasız belasız yol alması,onun da yaşam yolunda sorunsuz olarak yol alması demektir. Gemisi, onun her şeyidir. İkisi ayrılmaz bir bütündür ve onlar kabullenmişlerdir birbirlerini, zorlama olmadan… Gemici gemisine muhtaçtır / Gemi, gemiciyle anlamlıdır.

Pusulaya bakar gibi bakmak yaşama…

Gemici, yolunu tam olarak göremez çoğu zaman. Fırtınalı, tufanlı havalarda… gece denizin tam ortasında zifiri karanlıkta… puslu ufuklara yol alırken… Gemici yolun nereye gittiğini tam göremez çoğu zaman; ama yolunu tam görebilen birçok insandan daha huzurludur, mutludur, umutludur.

Yolunu göremese de nereye gittiğinden emindir gemici, pusulası sayesinde. Şanslıdır da…

Yolunu görüp de yaşamın çıkmaz sokaklarında kaybolan birçok insana göre.



21. “uzak-yakın / yakın-uzak”

( Gece yarısı yaşanan bir “deja-vu”nun ardından, zihinlerde kalan…)

Uzak sanılan “yakın” / yakın sanılan “uzak”

Uzakta sandığımız ama, aslında yakın olan ne çok şey var yaşamda ; yakın sanıp da aslında uzak olan şeyler gibi…

Uzağında kaldığımız ama,aslında yakınında olduğumuz ne çok şey yaşamda ; yanında olup da aslında uzağında kaldığımız şeyler gibi…

Bize uzak duran, aslında yakın olan… Bize yakın duran, aslında uzak olan…

Bize uzaktan bakan, aslında yakından bakan… Bize yakından bakan, aslında uzaktan bakan…

Ne çok şey… Bu “şey”e ekleyebileceğimiz ne çok şey var ; uzaktaki “yakın” ; yakındaki “uzak” olan.



22. “uçurum”

uçurumunu yanında sürükleyen adam…

Bir uçurumu yanımda taşıdığımı hissediyorum kimi zaman. Arkamda,sağımda veya solumda… Bir gölge gibi. Kimi zaman da ruhumda. İlk yenilgide bu uçuruma atıveriyorum kendimi. Geriye çıkmak çok acı veriyor çoğu zaman.

Geriye çıkmak…

Çıktığımda aynı kişi olup olmadığımı bilebilir miyim?...

Yaşamda en zor olan şey,bir insanın kendisini anlayabilmesidir. Bir insan başkasını anlayabilir, az ya da çok; ama kendisini anlayamaz.



23. “var"

Dilimde düğümlenen bir şeyler var.

İçimde burkulan bir şeyler…

Gözlerimde yanan hayaller var.

Kulaklarımda çınlayan sesler…

Ağzımda özlemlerin acımtırak tadı var.

Bileklerimi tutan soğuk eller…

Yürürken yollarda bıraktığım izler var.

Yazarken satırlarda bıraktığım ateşler…



Başına döndüğüm çok başlangıç var.

Bitişlerde bulduğum yeni başlangıçlar…



24. “v i t r a y"

Parça parça/ayrı/farklı renklerin oluşturduğu bütün: V i t r a y.

Aykırı renklerin aykırı uyumu ; bütün sanılan şeyin, aslında öyle olmadığı: V i t r a y.

P AR Ç a – BÜTÜN



Parçalanmış bütün.

Bütünleştirilmiş parçalar.

Yaşamın kendisi gibi.

Bin bir parçaya bölünüyoruz yaşamın vitrayında.

Renkler de olmasa…



25. “hayalgezen”

Gezgin… Gerçekleri gezmekten çok, hayalleri gezmeye özençli bir gezgin.

Yolun sonu yok. Gördüklerinin de… Gökyüzünün sınırı yok.Yerin de… Sınırsız hayal dünyasının hayalgezeni.

Her an her yerde.Her an her duyguda,düşüncede…hayalde…sınırsız…………………………….

hayali gezen

hayalî gezen

hayalgezen

…………..



26. “yalnızca”

Soğuk ellerimizle tuttuğumuz sıcak çay bardaklarında kaldı parmak izlerimiz. Yalnız yaşanan bir günbatımının birkaç dakikalık mutluluğuna terk ettik, sonuna kadar tutkunu olacağımıza ant içtiğimiz hayallerimizi.

Her şeyden yorulduk şu hayat yolunda; ama “geçmiş”i bugünde aramaktan yorulmadık. Bugünü eskitmekten de...

Zaman ateşten bir rüzgâr gibi geçip giderken, biz kurumuş bir yaprak tuttuk o rüzgâra, tekrar görüşebilmek adına.

Yalnızlık...Yalnızca...Yalın...



27. “haykırış”

Yaşamın ağır tortusu içime doluyor bazen. Yaşam değil bu, yaşamdan arta kalan.Koyu ve ağır bir maden gibi doluyor. Gözlerim ağır, sözlerim sağır. Bedenim tutuk, yüreğim soğuk. Birden alevlenen bir haykırma isteği, boşluğa ve kalabalıklar içindeki yalnızlığıma. İçime dolan binlerce söz içinde bir tek şey var dışarı çıkan : hhhhhh!..şşşşşş!.. h aykırı ş!



28. “yaşamak - öğrenmek”

öğretmediler ki bana,

fırtınalı denizde yol almayı,

pusulaya bakmazsam kendimi tekrarlayacağımı,

rüzgârın “yön verilen” değil, “yön veren” olduğunu,

öğretmediler ki bana;

geçmişe demir atmanın yanılgısını,

haritaya tersten bakanın,”ben” olabileceğimi,

Colomb’un yeni dünyaya azmiyle ulaştığını,

öğretmediler ki bana,

yaşamayı.



“Nasıl?” sorusuna da “Yaşamak, öğrenmektir.” dediler. Sonunda bir tek şeyi de ben öğrettim onlara : “Öğrenmeden yaşanmayacağını.”



29. “çember”



Başlangıçtan sona / sondan başlangıca / durduğun yer aynı nokta / ne başlangıç var ne son / hem başlangıç hem son.

Başladın, bitti. / Bitti, başladın.

Başlayan biter; biten başlar. Çevrilir çember. Değişim sanır insanlar.



30. “uyan”

uyan

derin uykundan

zamansızlaştırdığın yerden

yersizleştirdiğin zamandan

uyan

derin uykundan

yarınsızlaştırdığın bugünden

bugünsüzleştirdiğin yarından

uyan

derin uykundan

saplandığın geçmişten

geçmişte saplandıklarından

uyan

seni yok duyan.



31. “savrulum”



Yaşamda sabitlediğim merkezden savruluyorum kimi zaman. “Tanıdık” dediklerimi tanıyamıyorum o zaman. Kendimi de… Bir savrulum bu, bildiğim ve tanıdığımı sandığım gerçeklerden, yaşamdaki konumumdan, duygu ve düşünce merkezimden uzağa;

Bayraklaştırdığım savlarımdan aşağıya;

Düşünce dünyamdan öteye;

Savaşımlarımdan köşeye;

Savrulum.

“Gerçekleri görebilmek için olaylara ve olgulara dışarıdan bakmak gerek.” denildiğini anımsarım bu savrulumlarda. Oysa, dışarıdan bakmak ne kadar acı veriyor insana. Gerçekleri görmekten değil, gerçeklerden savrulmuş olmaktan duyulan bir acı bu.

Yoksa, insanların gerçek dediği şey, bu acı mıdır? Acı çektikleri her şeyi “gerçek” olarak mı algılıyor insanlar?

Gerçek, acıdır.

Acılar, gerçektir.

Ha! Ha! Ha! >< aH! aH! aH!



Yaşamın felsefesini dizgeleştirme, olayların perde arkasındakini sorgulama, yaşamın çetin bilmecelerine hep aynı yanıtı vermekten vazgeçme adına insanoğlunun gideceği daha çoook yol var anlaşılan! Bu acı gerçeği de göremiyor muyuz yoksa?!



32. “savrulumdan arta kalan”

Yaşayarak, göz nuru dökerek, emek vererek, savaşarak, gerektiğinde bedel ödeyerek elde ettiğiniz bütün birikimleriniz, bilgileriniz, kazanımlarınız, deneyimleriniz, düşünceleriniz, savlarınız, tanımlamalarınız, anlamlandırmalarınız, çözümleriniz… üzerinizdeki giyecekler olsa ve nereden estiği belirsiz bir yel alıp götürse hepsini. Çırılçıplak kalsanız ve savrulsanız o yelle birlikte. Size ait hiçbir şeyin kalmadığını düşünseniz, geçici bir süre için de olsa. Kuruntu bile olsa…

Ne kalır ki geriye savrulumdan sonra?



33. “dönüş”

Bir kapının eşiğindeyim. Arkası karanlık ve dolambaçlı, biliyorum. Açsam mı açmasam mı, bilmiyorum. Eşikten başka gidecek yerim de yok. Eşikte kalmak istemiyorum. Bu kapı bir dönüş mü yoksa, çıktığım yere. Çıktığım o yere dönecek cesaretim var mı? Cesaretle ilgili değil bu, başka bir şey… başka bir şey… Söylemeye korkuyorum. Söylemeyeceğim. Benimle birlikte bir sır olsun. Gerçekte herkesin bildiği; ama kimsenin bana bakıp da tahmin edemeyecekleri o sözcük…

Bir kapının eşiğindeyim. Dilimde, dışarı çıkmamak için direnen bir sözcük, kapının ardında…
 
Geri
Üst