icemen
New member
- Katılım
- 7 Şub 2007
- Mesajlar
- 20,136
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Arkadaşlar tamamen bana ait bi Hikâyedir. Bu sabah oturup yazdım. İnşallah sonuna kadar tahammül edip okursunuz ve inşallah beğenirsiniz.
Not: imla hatalarım olabilir affola.
“ Dışarısı çok soğuk, yağmur da yağıyor n’olur gitmeyelim baba”. Babası işaretlerden anlamasa da yine de ne anlatmaya çalıştığını anlamıştı Mustafa’ nın.
Yeni yeni öğreniyordu küçük Mustafa elleriyle bir şeyler anlatmayı. Tam da anlatamıyordu aslında zaten anlatsa bile babasının da bu yeni dili öğrenmesi gerekti o da anlayamıyordu bi türlü. Derslere o da giriyordu ama tam beceremiyordu yine de. Amcasının kızıyla evlenip bu evlilikten doğan çocuğunun bu haline çok üzülüyordu ve onu canından daha çok seviyordu zaten canı hayatında üçüncü sıradaydı Mustafa ve daha 3 yaşındayken tanıştığı Beşiktaş’ tan sonra geliyordu canı. Hiç bir şeye değişmezdi bunları.
O da çocuğunun kendisi gibi Beşiktaşı yakından tanısın istiyordu. Yalnız bi engel vardı Mustafa duymuyor konuşamıyordu. Tribünde Beşiktaş aşkını duyamacak, Aşkını bağıra bağıra Anlatamayacaktı. Ama o yine de Beşiktaşlı doğmuştu “Beşiktaş Aşkı’ nın” genlerini taşıyordu.
Mustafa’ yı annesi çok sıkı giydirmişti Babasının aldığı, üzerinde kocaman bi kartal resmi bulunan montu, atkısı ve Şapkasını giydirmişti. Mustafa çok sevmişti bu resmi çünkü çok güçlü görünüyordu onu üzerine giyince kartalın gücünün kendine geçtiğini düşünüyor kendine olan güveni artıyordu onu giydiği günler her zaman yapmadığı, yapamadığı şeyi yapıyordu. Gülüyordu.
Mustafa önce gelmek istemese de kartalın gücünü içinde hissettiği için soğuğun artık ona işlemeyeceğini düşündüğünden hemen çıkmak istiyordu dışarı. Babasını çekiştiriyor biran önce gitmek istiyordu. Babası dayanamadı o da altına gençken babasının hediye ettiği çubuklu formayı, üstüne de sadece kalbininin üzerinde küçük bi Beşiktaş amblemi olan siyah montunu giymişti.
Daha maçın başlamasına 6 saat varken erkenden çıkmışlardı yola. Önce taksime geldiler Taksimden yürüyerek geçeceklerdi stada Gümüş suyu yokuşundan ineceklerdi. Babası hep böyle yapardı Bütün destanlara bu yoldan yürümüştü çünkü. Destandan sonra da marşlar söyleyerek bu yokuştan çıkmıştı hızlı hızlı yürüyerek, hiç yorulmadan.
Erken olduğu için önce İstiklâl caddesinde bir tur atmaya karar verdi Mustafa’ nın babası. Kalabalığın arasına daldılar Mustafa içinde hissettiği kartal gücünden cesaret alarak kendinden emin yürüyordu babasının elini de bırakmak istemişti ama babası izin vermedi . Ne kadar çok insan vardı. Aynı kendi atkısından kendi montundan giyen çocuklar da gördü yürürken. Sanki tanıyormuş gibi onlara dokundu güldü onlara. Bi süre sonra acıktığını hisseti babasına anlatmaya çalıştı, İlk önce anlamadı ama daha sonra çekiştirmesinden karnını tutmasından anlamıştı. Önce bişeyler yediler sonra Taksime doğru geri döndüler. Babası sabırsızlanıyordu bir an önce tanıştırmak istiyordu Mustafa’ yı Beşiktaş’ la. Gümüşsuyu yokuşunda aşağı yürüdüler stada geldiler etrafında bir tur atmaya karar verdi babası. Kapalı’ nın önünden geçerken demir kapıların önünde yatan Üzerlerinde aynı kendi montundan giyen birkaç kişi gördü kıvrılmış uyuyorlardı. Şaşırdı babasına döndü nasıl anlatacağını bilemedi “o insanlar neden soğukta dışarıda uyuyorlar” diyemedi. Sadece babasına şaşkın şaşkın baktı. Babası anlamıştı neden şaşırdığını ama o da işin doğrusunu anlatacak kadar öğrenememişti henüz elleriyle konuşmayı. Üzüldü.
Oysaki onlar hakkında ne çok konuşacak şey vardı. O insanlar Şehir dışından Kayseri’ den, Tokat’ tan Gaziantep’ ten, Samsun’ dan gelmişlerdi otele verecek paraları olmadığından geceyi orada geçirmişlerdi. yanlarında sadece bir iki simit ve geri dönüş için gerekli para vardı. Ama hepsinden önemlisi Kalplerinde Kocaman bi Aşk vardı. Onlar için hiç deplasman yoktu her hafta içerde oynuyordu Beşiktaş.
Bu şaşkınlığını tam da atamadan Eski açık tribünün alt kısmındaki, Beşiktaş’ ın mazisinin canlandığı, Baba Hakkıların Süleyman Sebalar’ ın aşkını anlatan Müzeye geldiler. Nereye baksa Beşiktaşı görüyordu Mustafa. Duvardaki resimlerde Üzerinde Beyaz fanila, Altında siyah şort, siyah çoraplı, çamur içinde ayağının altında da bir topla poz vermiş olan Baba Hakkıların Süleyman Sebaların resimleri asılıydı. Her yan kupa doluydu. Montunun üzerindeki Kartalın aynısını daha büyüğünü görmüştü orda buna çok sevindi Mustafa.
Saatler ilerliyor stadın etrafı yavaş yavaş Siyah’ la Beyaz’ la doluyordu sanki dünyada başka renk yokmuş gibiydi Ağaçların yaprakları bile sanki Siyah Beyaz olmuştu onlar bile önüne geçemiyordu bu rengin.
Halâ çok vakit vardı. Babası oğluna En büyük Beşiktaşlıyı gösterecekti Atatürk’ ü. stadın hemen karşısındaki Dolmabahçe sarayına girdiler Mustafa isminin neden Mustafa olduğunu da burada anlayacaktı ama şimdi değil 4 yıl sonra tekrar geldiklerinde… zaman bi hayli geçmişti Dolmabahçe sarayında zamanın nasıl geçtiğini anlayamadı babası Pencereden dışarıdaki büyük saat kulesini gördüğünde hemen apar topar çıktılar daha 3 saat vardı ama Babası Kapalının üst bölümünde en ön koltukta yer bulabilmek için önceden kapıda bekleyecekti. Kapılar açılmıştı ama henüz çok fazla kalabalık değildi. Biletlerini verip içeri girdiler. Mustafa koridorda yürürken karanlıktan hiç korkmadı sanki nereye geldiğini biliyor gibi Babasının elinden kurtuldu. Koşarak merdivenleri çıktı tribüne çıktığında ise O kadar sevinmişti ki Her yanda Beşiktaş yazıyor Tribünün tavanında Şimdiye kadar gördüğü en büyük kartalı görüyordu. Babasına onu göstermek için bekledi babası yanına geldiğinde elinden tutup işaret parmağıyla önce montunu sonra tavanı gösterdi. Babası çok sevindi oğlu Beşiktaş’ ı öğreniyordu.
Daha önceden hiç kimseye kaptırmadığı en ön koltuğa oturdular. Maç saatini beklemeye başladılar. Tribünler yavaş yavaş doluyor her yer siyah Beyaz oluyordu Mustafa artık gördüklerine şaşırmıyor sadece gururla bakıyordu. Stad tamamen dolduğunda artık tezahüratlar söylenmeye başlamıştı. Mustafa hiç bir şey duymuyor sadece yumrukları havada olan insanlara bakıyordu sanki hepsi tek vücut olmuş gibi hareket ediyor ağızları aynı anda hareket ediyordu yüz ifadeleri bile aynıydı zafer kazanmaya yemin etmiş askerler gibi bakıyordu hepsi. Sonra aralarından biri, en öndeki beyaz tişortlü olan adam aşağı iniyordu yeşil sahaya çıkıyor herkes onu alkışlıyordu. O da koşa koşa sahanın tam ortasına gelmiş ellerini kaldırıp herkesin de kendisi gibi ellerini kaldırmasını istemişti Mustafa ne olduğunu anlamamıştı ama o da kaldırmıştı ellerini Babası ona bakıyor gülümsüyordu gururlanıyordu. Herkesin ellerini kaldırdığını gören sahadaki adam elini ağzına götürüp sus işareti yaptı. Bu Mustafa için hiçbir anlam ifade etmiyordu babası da kahroluyordu buna. Stad birden ayaklanmıştı sanki herkes aynı andan zıplıyor sanki deprem oluyordu. Herkes çıldırmış gibiydi.
Mustafa aşık oluyordu artık hayatının ilk aşkıydı bu. Birden bi mağara gibi biryerden birileri çıkmaya başladı. Onların rengi o gün gördüğü hiçbir renge benzemiyordu hayatı anlatmıyordu onun için. Hiç sevmemişti onları o günün en kötü anı buydu Mustafa için. Hemen arkasından Bütün taraftarı çılgına çeviren Beyazlar içinde 11 tane savaşçı çıkmıştı sahaya koşarak. Şimdi gülüyordu Mustafa.
Maç başlamış henüz 15nci dakikada Fener Bahçe 1 gol atmıştı. Onlar seviniyor siyah la beyaz susuyordu. Ama 15 saniye sürdü bu suskunluk taraftar çıldırmış gibi bağırıyordu Mustafa ne dediklerini duymuyordu ama anlıyordu artık saldırın diye bağırıyordu herkes bir ağızdan. Sahadakilerin de birden silkindiğini ürperdiğini hisseti Mustafa. Çok geçmedi 5 dakika sonra bir gol daha yemişti siyah beyaz. Ne olduğunu kendisi gibi hiç kimse anlamıyordu. İlk yarı böyle bitmişti. Ama tribündekiler Sanki yenik değilmiş gibi şarkılar söylemeye devam ediyordu. Mustafa daha her şeyin bitmediğini anlamış biraz da olsun yüzü gülmüştü. Tekrar sahadaydılar. Maç çok hızlı başlamıştı karşılıklı ataklar bir o kalede bir bu kaledeydi. Dakikalar 52 yi gösterirken Beşiktaş Bobo yla bi gol atmış ama kimse sevinmemişti. Ne olduğunu anlamadı Mustafa. Çok sonraları öğrenecekti Hakemlerin de Beşiktaşı sevmedğini ve ofsaydı… ama artık Siyah beyaz hep saldırıyordu atakların ardı arkası kesilmiyordu. Taraftar yumruklarını kaldırmış bağırıyordu bir alt tribün kaldırıyor yumruğunu bir üst tribün… tam o anda bütün sessiziğin içinden bir ses duydu haytında duyduğu ilk ses buydu;
KARTAL GOL GOL GOL…
Artık Mustafa da biliyordu ne yaptığını. Saldır diyordu o da içinden çıldırıyordu. 65 dakika sonra tam da herkes yumruğunu kaldırmışken bir gol olmuştu bu kez herkes seviniyor çıldırıyordu. Sahadaki savaşçılar onlara doğru koşup sanki teşekkür ediyor gibi selamladılar. Daha bitmemişti maçın bitimine 20 dakika kalmıştı ama daha bitmemişti. 85 dakika olmuştu ve hala gol yoktu. Sahadan ilk golü atan Tello çıkıyor yerine Holosko giriyordu Bu adamı çok sevdi Mustafa. çok kararlı görünüyordu çünkü çok hızlıydı üstelik. 86. Dakika… gooolll herkes deli olmuştu. Zıplıyordu. İlk golü sayılmayan bobo Muhteşem bi Gol atmıştı. İşte bu hayata yeniden dönüştü. Maç tekar başladı ama bu gol de yetmiyordu Beyaz formalılara, bir tane daha atacaklardı ama bir türlü girmiyordu kaleye top direkten dönüyor, rakip topçuya çarpıyor ama girmiyordu. O anda Mustafa’ nın hayatında ilk kez duyduğu ses tekrar başlıyordu.
KARTAL GOL GOL GOL.
“Dakikalar 90+4 ü gösteriyor sevgili futbol severler. Taraftar çıldırmış gibi Beşiktaşlı futbolcular da çıldırmış gibi saldırıyor.. . Holoskooooooooooooo muhteşem bi füze gönderiyor fener bahçe ağlarına holoskooo holoskoooo” Mustafanın annesi de radyodan bu sözleri dinlerken ağlıyordu. Aklında oğlu ve kocası vardı onlar da ne kadar çok sevinmişlerdir.
Tribün yıkılıyordu sanki Mustafa sanki bütün şarkıları duyuyordu babasına sarılıyor öpüyor bağırıyordu. Destan yazıldı. Gümüşsuyu yokuşundan çıkma vakti gelmişti.
Mustafa bugünü hiç unutmayacaktı o da Beşiktaşı hiç bir şeye değişmeyecekti, Sessiz Dünyasında hayatının Çığlığı olacaktı Beşiktaş.
Not: imla hatalarım olabilir affola.
“ Dışarısı çok soğuk, yağmur da yağıyor n’olur gitmeyelim baba”. Babası işaretlerden anlamasa da yine de ne anlatmaya çalıştığını anlamıştı Mustafa’ nın.
Yeni yeni öğreniyordu küçük Mustafa elleriyle bir şeyler anlatmayı. Tam da anlatamıyordu aslında zaten anlatsa bile babasının da bu yeni dili öğrenmesi gerekti o da anlayamıyordu bi türlü. Derslere o da giriyordu ama tam beceremiyordu yine de. Amcasının kızıyla evlenip bu evlilikten doğan çocuğunun bu haline çok üzülüyordu ve onu canından daha çok seviyordu zaten canı hayatında üçüncü sıradaydı Mustafa ve daha 3 yaşındayken tanıştığı Beşiktaş’ tan sonra geliyordu canı. Hiç bir şeye değişmezdi bunları.
O da çocuğunun kendisi gibi Beşiktaşı yakından tanısın istiyordu. Yalnız bi engel vardı Mustafa duymuyor konuşamıyordu. Tribünde Beşiktaş aşkını duyamacak, Aşkını bağıra bağıra Anlatamayacaktı. Ama o yine de Beşiktaşlı doğmuştu “Beşiktaş Aşkı’ nın” genlerini taşıyordu.
Mustafa’ yı annesi çok sıkı giydirmişti Babasının aldığı, üzerinde kocaman bi kartal resmi bulunan montu, atkısı ve Şapkasını giydirmişti. Mustafa çok sevmişti bu resmi çünkü çok güçlü görünüyordu onu üzerine giyince kartalın gücünün kendine geçtiğini düşünüyor kendine olan güveni artıyordu onu giydiği günler her zaman yapmadığı, yapamadığı şeyi yapıyordu. Gülüyordu.
Mustafa önce gelmek istemese de kartalın gücünü içinde hissettiği için soğuğun artık ona işlemeyeceğini düşündüğünden hemen çıkmak istiyordu dışarı. Babasını çekiştiriyor biran önce gitmek istiyordu. Babası dayanamadı o da altına gençken babasının hediye ettiği çubuklu formayı, üstüne de sadece kalbininin üzerinde küçük bi Beşiktaş amblemi olan siyah montunu giymişti.
Daha maçın başlamasına 6 saat varken erkenden çıkmışlardı yola. Önce taksime geldiler Taksimden yürüyerek geçeceklerdi stada Gümüş suyu yokuşundan ineceklerdi. Babası hep böyle yapardı Bütün destanlara bu yoldan yürümüştü çünkü. Destandan sonra da marşlar söyleyerek bu yokuştan çıkmıştı hızlı hızlı yürüyerek, hiç yorulmadan.
Erken olduğu için önce İstiklâl caddesinde bir tur atmaya karar verdi Mustafa’ nın babası. Kalabalığın arasına daldılar Mustafa içinde hissettiği kartal gücünden cesaret alarak kendinden emin yürüyordu babasının elini de bırakmak istemişti ama babası izin vermedi . Ne kadar çok insan vardı. Aynı kendi atkısından kendi montundan giyen çocuklar da gördü yürürken. Sanki tanıyormuş gibi onlara dokundu güldü onlara. Bi süre sonra acıktığını hisseti babasına anlatmaya çalıştı, İlk önce anlamadı ama daha sonra çekiştirmesinden karnını tutmasından anlamıştı. Önce bişeyler yediler sonra Taksime doğru geri döndüler. Babası sabırsızlanıyordu bir an önce tanıştırmak istiyordu Mustafa’ yı Beşiktaş’ la. Gümüşsuyu yokuşunda aşağı yürüdüler stada geldiler etrafında bir tur atmaya karar verdi babası. Kapalı’ nın önünden geçerken demir kapıların önünde yatan Üzerlerinde aynı kendi montundan giyen birkaç kişi gördü kıvrılmış uyuyorlardı. Şaşırdı babasına döndü nasıl anlatacağını bilemedi “o insanlar neden soğukta dışarıda uyuyorlar” diyemedi. Sadece babasına şaşkın şaşkın baktı. Babası anlamıştı neden şaşırdığını ama o da işin doğrusunu anlatacak kadar öğrenememişti henüz elleriyle konuşmayı. Üzüldü.
Oysaki onlar hakkında ne çok konuşacak şey vardı. O insanlar Şehir dışından Kayseri’ den, Tokat’ tan Gaziantep’ ten, Samsun’ dan gelmişlerdi otele verecek paraları olmadığından geceyi orada geçirmişlerdi. yanlarında sadece bir iki simit ve geri dönüş için gerekli para vardı. Ama hepsinden önemlisi Kalplerinde Kocaman bi Aşk vardı. Onlar için hiç deplasman yoktu her hafta içerde oynuyordu Beşiktaş.
Bu şaşkınlığını tam da atamadan Eski açık tribünün alt kısmındaki, Beşiktaş’ ın mazisinin canlandığı, Baba Hakkıların Süleyman Sebalar’ ın aşkını anlatan Müzeye geldiler. Nereye baksa Beşiktaşı görüyordu Mustafa. Duvardaki resimlerde Üzerinde Beyaz fanila, Altında siyah şort, siyah çoraplı, çamur içinde ayağının altında da bir topla poz vermiş olan Baba Hakkıların Süleyman Sebaların resimleri asılıydı. Her yan kupa doluydu. Montunun üzerindeki Kartalın aynısını daha büyüğünü görmüştü orda buna çok sevindi Mustafa.
Saatler ilerliyor stadın etrafı yavaş yavaş Siyah’ la Beyaz’ la doluyordu sanki dünyada başka renk yokmuş gibiydi Ağaçların yaprakları bile sanki Siyah Beyaz olmuştu onlar bile önüne geçemiyordu bu rengin.
Halâ çok vakit vardı. Babası oğluna En büyük Beşiktaşlıyı gösterecekti Atatürk’ ü. stadın hemen karşısındaki Dolmabahçe sarayına girdiler Mustafa isminin neden Mustafa olduğunu da burada anlayacaktı ama şimdi değil 4 yıl sonra tekrar geldiklerinde… zaman bi hayli geçmişti Dolmabahçe sarayında zamanın nasıl geçtiğini anlayamadı babası Pencereden dışarıdaki büyük saat kulesini gördüğünde hemen apar topar çıktılar daha 3 saat vardı ama Babası Kapalının üst bölümünde en ön koltukta yer bulabilmek için önceden kapıda bekleyecekti. Kapılar açılmıştı ama henüz çok fazla kalabalık değildi. Biletlerini verip içeri girdiler. Mustafa koridorda yürürken karanlıktan hiç korkmadı sanki nereye geldiğini biliyor gibi Babasının elinden kurtuldu. Koşarak merdivenleri çıktı tribüne çıktığında ise O kadar sevinmişti ki Her yanda Beşiktaş yazıyor Tribünün tavanında Şimdiye kadar gördüğü en büyük kartalı görüyordu. Babasına onu göstermek için bekledi babası yanına geldiğinde elinden tutup işaret parmağıyla önce montunu sonra tavanı gösterdi. Babası çok sevindi oğlu Beşiktaş’ ı öğreniyordu.
Daha önceden hiç kimseye kaptırmadığı en ön koltuğa oturdular. Maç saatini beklemeye başladılar. Tribünler yavaş yavaş doluyor her yer siyah Beyaz oluyordu Mustafa artık gördüklerine şaşırmıyor sadece gururla bakıyordu. Stad tamamen dolduğunda artık tezahüratlar söylenmeye başlamıştı. Mustafa hiç bir şey duymuyor sadece yumrukları havada olan insanlara bakıyordu sanki hepsi tek vücut olmuş gibi hareket ediyor ağızları aynı anda hareket ediyordu yüz ifadeleri bile aynıydı zafer kazanmaya yemin etmiş askerler gibi bakıyordu hepsi. Sonra aralarından biri, en öndeki beyaz tişortlü olan adam aşağı iniyordu yeşil sahaya çıkıyor herkes onu alkışlıyordu. O da koşa koşa sahanın tam ortasına gelmiş ellerini kaldırıp herkesin de kendisi gibi ellerini kaldırmasını istemişti Mustafa ne olduğunu anlamamıştı ama o da kaldırmıştı ellerini Babası ona bakıyor gülümsüyordu gururlanıyordu. Herkesin ellerini kaldırdığını gören sahadaki adam elini ağzına götürüp sus işareti yaptı. Bu Mustafa için hiçbir anlam ifade etmiyordu babası da kahroluyordu buna. Stad birden ayaklanmıştı sanki herkes aynı andan zıplıyor sanki deprem oluyordu. Herkes çıldırmış gibiydi.
Mustafa aşık oluyordu artık hayatının ilk aşkıydı bu. Birden bi mağara gibi biryerden birileri çıkmaya başladı. Onların rengi o gün gördüğü hiçbir renge benzemiyordu hayatı anlatmıyordu onun için. Hiç sevmemişti onları o günün en kötü anı buydu Mustafa için. Hemen arkasından Bütün taraftarı çılgına çeviren Beyazlar içinde 11 tane savaşçı çıkmıştı sahaya koşarak. Şimdi gülüyordu Mustafa.
Maç başlamış henüz 15nci dakikada Fener Bahçe 1 gol atmıştı. Onlar seviniyor siyah la beyaz susuyordu. Ama 15 saniye sürdü bu suskunluk taraftar çıldırmış gibi bağırıyordu Mustafa ne dediklerini duymuyordu ama anlıyordu artık saldırın diye bağırıyordu herkes bir ağızdan. Sahadakilerin de birden silkindiğini ürperdiğini hisseti Mustafa. Çok geçmedi 5 dakika sonra bir gol daha yemişti siyah beyaz. Ne olduğunu kendisi gibi hiç kimse anlamıyordu. İlk yarı böyle bitmişti. Ama tribündekiler Sanki yenik değilmiş gibi şarkılar söylemeye devam ediyordu. Mustafa daha her şeyin bitmediğini anlamış biraz da olsun yüzü gülmüştü. Tekrar sahadaydılar. Maç çok hızlı başlamıştı karşılıklı ataklar bir o kalede bir bu kaledeydi. Dakikalar 52 yi gösterirken Beşiktaş Bobo yla bi gol atmış ama kimse sevinmemişti. Ne olduğunu anlamadı Mustafa. Çok sonraları öğrenecekti Hakemlerin de Beşiktaşı sevmedğini ve ofsaydı… ama artık Siyah beyaz hep saldırıyordu atakların ardı arkası kesilmiyordu. Taraftar yumruklarını kaldırmış bağırıyordu bir alt tribün kaldırıyor yumruğunu bir üst tribün… tam o anda bütün sessiziğin içinden bir ses duydu haytında duyduğu ilk ses buydu;
KARTAL GOL GOL GOL…
Artık Mustafa da biliyordu ne yaptığını. Saldır diyordu o da içinden çıldırıyordu. 65 dakika sonra tam da herkes yumruğunu kaldırmışken bir gol olmuştu bu kez herkes seviniyor çıldırıyordu. Sahadaki savaşçılar onlara doğru koşup sanki teşekkür ediyor gibi selamladılar. Daha bitmemişti maçın bitimine 20 dakika kalmıştı ama daha bitmemişti. 85 dakika olmuştu ve hala gol yoktu. Sahadan ilk golü atan Tello çıkıyor yerine Holosko giriyordu Bu adamı çok sevdi Mustafa. çok kararlı görünüyordu çünkü çok hızlıydı üstelik. 86. Dakika… gooolll herkes deli olmuştu. Zıplıyordu. İlk golü sayılmayan bobo Muhteşem bi Gol atmıştı. İşte bu hayata yeniden dönüştü. Maç tekar başladı ama bu gol de yetmiyordu Beyaz formalılara, bir tane daha atacaklardı ama bir türlü girmiyordu kaleye top direkten dönüyor, rakip topçuya çarpıyor ama girmiyordu. O anda Mustafa’ nın hayatında ilk kez duyduğu ses tekrar başlıyordu.
KARTAL GOL GOL GOL.
“Dakikalar 90+4 ü gösteriyor sevgili futbol severler. Taraftar çıldırmış gibi Beşiktaşlı futbolcular da çıldırmış gibi saldırıyor.. . Holoskooooooooooooo muhteşem bi füze gönderiyor fener bahçe ağlarına holoskooo holoskoooo” Mustafanın annesi de radyodan bu sözleri dinlerken ağlıyordu. Aklında oğlu ve kocası vardı onlar da ne kadar çok sevinmişlerdir.
Tribün yıkılıyordu sanki Mustafa sanki bütün şarkıları duyuyordu babasına sarılıyor öpüyor bağırıyordu. Destan yazıldı. Gümüşsuyu yokuşundan çıkma vakti gelmişti.
Mustafa bugünü hiç unutmayacaktı o da Beşiktaşı hiç bir şeye değişmeyecekti, Sessiz Dünyasında hayatının Çığlığı olacaktı Beşiktaş.