Hayırlı yolculuklar!

Kopuk Dadı

Moderatör
Moderatör
Katılım
18 Eyl 2006
Mesajlar
12,388
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Görelim Mevlam Neyler / Neylerse Güzel Eyler!


De ki: "Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun. Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş ve doğru yola ulaşan kimlermiş, pek yakında öğreneceksiniz." (135) Ta-ha

Beklemek kavuşmanın habercisidir. Kavuşmayı umanlar beklemektedirler. Beklemeyi terk edenler yerleşik hayata geçeli uzun süre oldu. Nedense insanın aklına mezarlıklardakiler gelir beklemek deyince. Onlarda beklemektedirler. Kimi ideolojisinin zafere ulaşacağı günü beklemekte, kimisi yarinin kendisine döneceği günü beklemekte, kimi gönlünü imar edecek olanları beklemekte.

İnsan her ne bekliyor olursa olsun beklediğini iddia ediyorsa bu bekleyişini yolda gerçekleştirmelidir. Ya yola bakmalı yada yolda olmalıdır insan beklemek için… Yolun dışına çıkanlar kendi gittikleri çıkmaz sokakları süsleyerek cazip kılma mücadelesi vermeye başlıyor zamanla. İçerisinde bulundukları karanlık kuyunun farkına varmamak ve eleştirilmemek için ömrünü karanlılar içinde aydınlık bulmaya adayan insanlarla omuz omuza olmaya itildiğimiz bir çağı yaşıyoruz. “Ya sev ya terk et” sloganının aydınlık gönüllerin özlemini çekenlere dayatıldığı bir zaman dilimindeyiz. Ya onların karanlıklarını kabul edeceğiz, onların karanlık kuyularında çırpınmalarına vesile olacağız, yüreğimizi gömeceğiz yada bekleyenlerin safına katılacağız. “Sizin bu dünyadaki azığınız bir yolcunun azığı kadar olsun!” sözünün sahibi Hz. Muhammed (sav)’i anlamaya başlıyoruz bu tercih karşısında. Yüreğinin kaldıramayacağı yükte azık yükleyenlerin yerlerin çakılıp kalmalarını izlemeye başladık televizyonlarda. Yolda sürünmeye razı olacak kadar ileri boyuttadır onların bu hali. Ya yürüyeceğiz ya sürüneceğiz yollarda.

Kendi yollarını kutsayanlar, yanlarında olmayanları yoldan çıkmakla, marjinal olmakla itham ededursunlar, Rabbinin azametini gönlünde hissedenler hangi yolun Malik’e ulaştığının farkına varmış olarak yürüyüşlerine devam ediyorlar. Onlar ki yanlarındaki azığın azlığından endişe duymazlar, hallerinin iç açıcı gözükmesinden rahatsız olmadan yollarına devam ediyorlar. yeryüzündeki tüm soruların en başında yer alan soruya onlar cevap vermiş olmanın dayanılmaz hafifliğiyle adımları takip ederler ufku gözleyerek: “Nereden gelip nereye gidiyoruz?!”
İleride ne olduğunu bilme şuuruyla hareket edenlere ne korku vardır ne endişe. “bugün olmazsa yarın bir gün mutlaka” ezgileriyle izleri takip etmektedirler. Önder olacak yeterliliğe sahip olmasalar da, ilimleri yetersiz olsa da, sıkıntıları sabırla göğüsleyip yol göstericinin gelmesini beklemektedirler. Sözlerinin O’nun sözlerinden ileri geçmemesine titizlik göstererek, Rablerinin sınırlarının dışına çıkmadan, marjinal, fundamentalist, gerici olma ithamlarını tebessüm ederek yollarına devam etmektedirler.

Onlar kalıpların değil gönüllerin kıymetli olduğu bir devrin mirasçılarıdır. “Allah bu halimize ne diyor?” sorusunu soran takipçilerin misyonunu devam ettirme yolunda tercihlerini yaptılar. Mezarlık ve kitaplık kitabı haline gelen Kuran’ı anlamaya yolunda engelleri aşmaya adadılar kendilerini. Gerçek servetin Allah katında olduğuna iman ederek, Karunlara Ebu cehillere benzemekten tiksinerek yaşamlarını sürdürmeye devam ettiler. Belki isimleri bilinmiyor onların, belki önemsenmiyorlar, belki çok ütopik bulunuyor söyledikleri.

Onların gönülleri Rablerine kavuşacakları günün arzusuyla ateşlenmek üzere. Sadece Rablerinin insanlığa verdiği ilahi nefesin kıymetini bilebilme arzusuyla ufku gözlemektedirler. hedeflerine ulaşabileceklerine garanti vermiyor kimse. Ancak karıncanın taşıdığı hassasiyeti koruduklarına emin olarak yürüyorlar onlar, varsın menzile ulaşamasınlar, mesele tarikte olmak değil midir zaten?!

Onlar ne hedefe, ne yola, ne fani yoldaşlarına, ne topluluklarına ne de tasavvurlarına tapıyorlar. Onlar sadece kendilerini yola koyana, içindeki ateşleri serinletecek olana tapıyorlar.

Fitnelerin zirveye çıktığı, yerin altının üstünden daha emin hale geldiği bu zamanda sadece hakkın yanında yer almak için yaşıyorlar. Onlar “Güç mü Hak mı?” sorusuna, “Hak!” diyerek cevap veriyorlar. Çünkü biliyorlar ki, sadece “Hak” diyenler, ve haklıların yanında yer alanlar dünya hayatının imtihan olduğu bilincini her an taze tutabiliyorlar. Gücün yanında saf bağlayanlar ise sürgün edildikleri dünyaya anavatanlarıymış gibi yaklaşıyorlar. Dünyevileşenler yani hayatı sadece maddeden ibaretmiş gibi görenlere şunu hatırlatmada yarar var: “bizler bu dünyaya rütbelerimizi kaybederek sürgün edildik. Bu rütbeyi tekrar kazanmazsak, en azından bu rütbe için mücadele etmezsek, varacağımız yer cehennemdir.”


Onların kim olduklarını açıklayacak en kısa açıklama şu olsa gerek: “ Onlar akıllarından değil, gönüllerinden konuşanlardır. Gönüllerinde ise sadece Allah vardır!”


hayırlı yolculuklar!




Serhat Aydın​
 
Allah razı olsun
 
Geri
Üst