MG_eVİL
New member
- Katılım
- 20 May 2008
- Mesajlar
- 3,623
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Muhalefet partileri önümüzdeki sonbahar bir erken seçim yapılacağını iddia ediyor. Hükümet ise bunu şiddetle reddediyor. Fakat seçim sözü bir kez ağızlarda dolaşmaya başlayınca siyasi hava değişiyor. Sanırım hükümet de muhalefet gibi seçim psikolojisine çoktan girdi ama bunu açıkça ifade etmekten çekiniyor. Zira olağanüstü sosyal ve siyasal gerilimlerle huzursuz bir ülke, kör topal yürüyen bağımlı bir ekonomi, yeni bir çıkış için başka neyi düşündürebilir ki? Hükümetin ağzından erken seçim açıklaması gelirse, bu bir anlamda 'başarısızlığın itirafı' gibi algılanacak olsa da, erken seçimi kaçınılmaz kılan sebepler giderek artmaktadır.
2002 yılından beri aynı parti ülkeyi yönetmektedir. TBMM'de de hayli yüksek oranda bir çoğunluğa sahiptir. Onca yıla rağmen, ülke hala sürekli olarak siyasal istikrarsızlık içindeymiş gibi yönetiliyor. Bunaltıcı, zihin bulandırıcı ve kutuplaştırıcı bu halin artık siyaseten sürdürülebilmesi mümkün değildir.
2009 yılı bütçesi deyim yerindeyse tam bir öngörüsüzlük örneğidir. Bütçe giderlerinde yüzde 2.9, bütçe gelirlerinde yüzde 18, bütçe açığında yüzde 500'lere varan bir sapma olacağı anlaşılıyor. Dolayısıyla 2009 yılı için tahmin edilen 47.1 milyar TL'lik faiz dışı fazla da 7.3 milyar TL'lik eksiye, yani faiz dışı açığa dönüşüyor. Ülke yönetiminde bu durum bir başarı hikayesi gibi sunulabilir mi?
2010 bütçesi ise krizin atlatıldığı varsayımı üzerine kurgulanmıştır. Aksi takdirde vergi gelirlerinde yüzde 18 artış olacağı öngörülmezdi. Sadece ÖTV'de yüzde 31,6 artış bekleniyor. Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta bazı sigara firmaları zamlara rağmen fiyatlarını düşürme yoluna gitmişlerdi. Maliye Bakanlığı ise bu uygulamaya sert bir şekilde karşı çıktı. Ancak sigaranın fiyatı yükseltilse bile beklenen vergi artışı sağlanamayabilir. Çünkü yükselen fiyat hem talebi düşürecek, hem de kaçakçılığı körükleyecektir. Piyasayı göz önüne almadan, hesapsızca atılan adımlar sonrasında, şirketlere böylesi müdahalelerde bulunmak liberal olmakla övünen bir anlayışa yakışıyor mu?
Velev ki talep canlanmadı, vergi artışı yaşanmadı; o zaman da IMF var. Bir yıldır sadece hakkında spekülasyonlar yapılsa da, sanırım bu yıl IMF'den destek alınacak. Gerçi Sayın Başbakan, 'ümüğümüzü sıkıyorlar' demiş olsa da, mecbur kalınınca ümük de sıktırılıyormuş demek ki.
Birçok alanda zaten vatandaşın ümüğü sıkılmış durumda. Eğitim ve ekonomiyle ilgili alanlardan iki örnek vermek istiyorum: ortaöğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ve kentsel işsizlik oranları.
2008 yılı Türkiye'sinde Hakkari ilinde ortaöğretimde öğretmen başına 39 öğrenci düşüyormuş, Şırnak'ta 35, Mardin'de 31 ve Batman'da 30. Bu sayı Uşak'ta 16, Manisa'da 15, Artvin'de 16, Tokat'ta 15 ve Çanakkale'de 13. 1973 yılı Türkiye'sinde öğretmen başına 40 öğrenci düşüyormuş. Yani Hakkari Türkiye ortalamasının 40 yıl önceki haline denk düşüyor. (Benzer bir tablo doktor başına düşen hasta sayısında da var.) Dünyanın hangi medeni ülkesinde bir bölge diğerlerini 40 yıl geriden takip eder?
Kentsel işsizlik verilerine bakalım: Diyarbakır yüzde 43, Van 47, Siirt 32, Manisa 13, Edirne 12, Denizli 11, Kayseri 18, Samsun 20... Bu rakamlar 2000 yılından. Rakamlar değişmiştir muhtemelen, ama sıralamanın ve aradaki uçurumun değiştiğini hiç sanmıyorum.
Sonuç olarak yoksulluk, eğitimsizlik ve işsizlik sorunları bu kadar yakıcı bir biçimde ortada dururken, toplumsal iç barışın tesisi mümkün değildir. Eğer ülkenin sorunlarında ağırlaşma varsa, bütçe öngörülerinde olduğu gibi ekonomi yönetiminde zaafa düşülmüşse; tek parti iktidarına rağmen siyasal istikrarsızlıktan söz edilebiliyorsa; hiçbir mazeretin arkasına saklanmadan, bu durumda erken seçim, başvurulması gereken demokratik bir mekanizmadır.
..::HÜSEYİN YILDIZ::..
2002 yılından beri aynı parti ülkeyi yönetmektedir. TBMM'de de hayli yüksek oranda bir çoğunluğa sahiptir. Onca yıla rağmen, ülke hala sürekli olarak siyasal istikrarsızlık içindeymiş gibi yönetiliyor. Bunaltıcı, zihin bulandırıcı ve kutuplaştırıcı bu halin artık siyaseten sürdürülebilmesi mümkün değildir.
2009 yılı bütçesi deyim yerindeyse tam bir öngörüsüzlük örneğidir. Bütçe giderlerinde yüzde 2.9, bütçe gelirlerinde yüzde 18, bütçe açığında yüzde 500'lere varan bir sapma olacağı anlaşılıyor. Dolayısıyla 2009 yılı için tahmin edilen 47.1 milyar TL'lik faiz dışı fazla da 7.3 milyar TL'lik eksiye, yani faiz dışı açığa dönüşüyor. Ülke yönetiminde bu durum bir başarı hikayesi gibi sunulabilir mi?
2010 bütçesi ise krizin atlatıldığı varsayımı üzerine kurgulanmıştır. Aksi takdirde vergi gelirlerinde yüzde 18 artış olacağı öngörülmezdi. Sadece ÖTV'de yüzde 31,6 artış bekleniyor. Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta bazı sigara firmaları zamlara rağmen fiyatlarını düşürme yoluna gitmişlerdi. Maliye Bakanlığı ise bu uygulamaya sert bir şekilde karşı çıktı. Ancak sigaranın fiyatı yükseltilse bile beklenen vergi artışı sağlanamayabilir. Çünkü yükselen fiyat hem talebi düşürecek, hem de kaçakçılığı körükleyecektir. Piyasayı göz önüne almadan, hesapsızca atılan adımlar sonrasında, şirketlere böylesi müdahalelerde bulunmak liberal olmakla övünen bir anlayışa yakışıyor mu?
Velev ki talep canlanmadı, vergi artışı yaşanmadı; o zaman da IMF var. Bir yıldır sadece hakkında spekülasyonlar yapılsa da, sanırım bu yıl IMF'den destek alınacak. Gerçi Sayın Başbakan, 'ümüğümüzü sıkıyorlar' demiş olsa da, mecbur kalınınca ümük de sıktırılıyormuş demek ki.
Birçok alanda zaten vatandaşın ümüğü sıkılmış durumda. Eğitim ve ekonomiyle ilgili alanlardan iki örnek vermek istiyorum: ortaöğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ve kentsel işsizlik oranları.
2008 yılı Türkiye'sinde Hakkari ilinde ortaöğretimde öğretmen başına 39 öğrenci düşüyormuş, Şırnak'ta 35, Mardin'de 31 ve Batman'da 30. Bu sayı Uşak'ta 16, Manisa'da 15, Artvin'de 16, Tokat'ta 15 ve Çanakkale'de 13. 1973 yılı Türkiye'sinde öğretmen başına 40 öğrenci düşüyormuş. Yani Hakkari Türkiye ortalamasının 40 yıl önceki haline denk düşüyor. (Benzer bir tablo doktor başına düşen hasta sayısında da var.) Dünyanın hangi medeni ülkesinde bir bölge diğerlerini 40 yıl geriden takip eder?
Kentsel işsizlik verilerine bakalım: Diyarbakır yüzde 43, Van 47, Siirt 32, Manisa 13, Edirne 12, Denizli 11, Kayseri 18, Samsun 20... Bu rakamlar 2000 yılından. Rakamlar değişmiştir muhtemelen, ama sıralamanın ve aradaki uçurumun değiştiğini hiç sanmıyorum.
Sonuç olarak yoksulluk, eğitimsizlik ve işsizlik sorunları bu kadar yakıcı bir biçimde ortada dururken, toplumsal iç barışın tesisi mümkün değildir. Eğer ülkenin sorunlarında ağırlaşma varsa, bütçe öngörülerinde olduğu gibi ekonomi yönetiminde zaafa düşülmüşse; tek parti iktidarına rağmen siyasal istikrarsızlıktan söz edilebiliyorsa; hiçbir mazeretin arkasına saklanmadan, bu durumda erken seçim, başvurulması gereken demokratik bir mekanizmadır.
..::HÜSEYİN YILDIZ::..