biosx
New member
Hava karanlık güneş...
ALPER TAN
Son 20 yıl içinde gerçekleşen faili meçhullerin sayısı 17 500’ün üzerinde. 1957’den bu yana yaşanan faili meçhul cinayetleri hesaplarsak 48 000’e yaklaşıyor. Bir hukuk devletinde bu kadar faili meçhul cinayet olmasını izah edebilecek bir babayiğit var mı? Faili meçhul cinayetlerin yıllık ortalamasını bulduğumuzda her yıla yaklaşık 1000 faili meçhul cinayet düşüyor. Yaşanan on binlerce cinayetin aydınlanmamış olması, aydınlatıldığı söylenenlerin de sadece tetikçilerden veya sahte tetikçilerden oluşması ne anlama geliyor? Bütün bunların, devletin bilgisi dışında olduğuna bizi kim inandırabilir?
Her vatandaşı birkaç ayrı kurum eliyle fişleyen, halkını iç düşman olarak gören, hatta dış düşmandan daha tehlikeli kabul eden ve her vatandaşın tuvalette çıkardığı gaza kadar fişleyen bir devlet, bu kadar faili meçhulden habersiz olabilir mi? Eğer habersizse, her yıla ortalama 1000 faili meçhul düşen bir ülkede bir devletten söz edilebilir mi? Söz edilemezse bu kadar faili meçhulü kim tertip etti?
Bir ülke düşünün ki onun silahlı kuvvetleri içinde küçümsenmeyecek sayıda general ve subay provokasyon yapmak ve darbe zemini oluşturmak için cemaatin en kalabalık olduğu sırada camileri berhava etmeyi planlıyor. Ülkeyi savaştan koruması veya halkı korumak için düşmanla savaşması beklenen generaller komşu ülke ile savaş çıkarmak için kendi savaş uçağını düşürmeyi, kendi silah arkadaşlarını öldürmeyi hesaplıyor!
Ülkenin güvenliğinden sorumlu olması gereken istihbaratçı, sınırlarımızı düşmandan koruma görevi olan asker ve adalet dağıtması gereken savcı, işbirliği halinde halkın bir kesimi için komplo planları hazırlıyor. Cemaat evlerine silah, uyuşturucu ve suç unsuru dokümanlar yerleştirerek, masum insanlara çamur atma ve onları ezme konusunda gizli faaliyetler yürütüyor.
Üzerinde evinde ofisinde tonlarca silah, mühimmat, darbe planları, suikast krokileri, sayısız fişleme ve iftira dokümanları ile devletin yığınla en mahrem belgeleri bulunan askeri ve sivil şahıslar arasında, en üst düzey generalinden, akademisyenine, siyasetçisinden iş adamına, gazetecisine kadar yelpazenin her tarafından insan bulunan bir davada birileri pervasızca bu kişileri savunuyor. Onlara arka çıkıyor. Onlara avukatlık yapıyor. Alenen, suçu ve suçluyu savunuyor. Yargıya açıkça müdahale ediyor.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafsız bir idari yapı olmaktan çıkmış HSYP şekline yani Hakimler ve Savcılar Yüksek Partisi’ne dönüşmüş durumda. Bunlar alenen taraf ve siyasetçi gibi konuşuyorlar.
Şimdi bir an için Erzurum Emniyet Müdürünün Ak Parti il başkanlığına operasyon yaptığını düşünün, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın da operasyonun yapıldığı aynı gün Erzurum Emniyet Müdürünü derhal görevden aldığını göz önüne getirin. Gelen eleştirilere karşı da İçişleri Bakanı Atalay’ın “Emniyet müdürlerini atamak ve görevden almak İçişleri Bakanının yetkisindedir, ortada bir hukuksuzluk yoktur” diye açıklama yaptığını farz edin. Size ne kadar inandırıcı gelir?
Erzincan Başsavcısının mahkemece tutuklandığı gün HSYK’nın Erzurum’daki özel yetkili savcı Osman Şanal ve diğer savcıların yetkilerini iptal etmesinin bundan bir farkı var mı? HSYK’nın yaptığı, korkunç bir suç örgütü ile birlikte adı anılan Başsavcı’yı, ve defalarca ifadeye davet edildiği halde ısrarla gitmeyen 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk’i adaletten kaçırmak değil de nedir? Suç örgütlerini ve imtiyazlı derin şüphelileri alenen adaletten kaçırmaya yeltenen HSYK ve Yargıtay’a, bu etik olmayan, adalet dışı insaf dışı tutuma açıkça destek veren Danıştay’a adalet bekleme konusunda ne kadar güvenebiliriz?
Aynı akıl, adalet, hukuk dışı yol ve tavırları destekleyen, suç örgütlerini savunan CHP’ye normal bir siyasi parti diyebilir miyiz? Kendisi ve müntesipleri de 12 Eylül öncesi ve sonrası dayanılmaz acılara maruz bırakılmış, ezilmiş ve dışlanmış bir parti olan MHP’ye gelince.. Ülkücüleri tehlike olarak gören ama yeri geldiğinde ülkücüleri kullanmaya çalışan derin odaklara karşı neden hala sessiz ve etkisiz duruyorlar. Neden hala iktidar partisine muhalefetle ülke çıkarlarını savunma konusunu birbirinden ayırt edemiyorlar? MHP’den bazı isimlerin şu günlerde bile bazı derin odaklarla kol kola olduğunun farkında değiller mi? Bir zamanlar uğruna can verdikleri ülkeye yapılan bu ihanet oyunlarını içlerine sindirebiliyorlar mı?
12 Eylül öncesi ve sonrası acı çeken ülkücüleri temsil eden MHP darbe anayasasının değişmesi konusunda neden destek olmuyor? Bırakın destek olmayı bu konuda neden öncülük etmiyor?
Açılımlara karşı çıkanlar arasında CHP ve MHP ile birlikte BDP de var. Güya Kürtler adına siyaset yapan Hatip Dicle demokratik açılımı sabote etmek için provokasyon yapıyor. BDP’li vekillere oy veren Kürt vatandaşlar, demokratik açılıma karşı çıkma konusunda CHP ve Ergenekon’la aynı safta mücadele eden vekilleri acaba hala destekliyorlar mı ve destekleyecekler mi?
Saflar her geçen gün biraz daha netleşiyor. Ak koyun kara koyun ortaya çıkıyor. Her ne kadar gökyüzü bulutlu olsa da gün doğmadan neler doğacak. Bakmayın bu karışıklıklara.. Bütün bu yaşananlar hayra alamet ve derin statükonun son çırpınışları. Yarınlar bu günden daha güzel olacak. Bundan en ufak şüphem yok.
Hava karanlık güneş... - 19 Şubat 2010 / 15:23