.: Hat diLi Hakk ' ın diLi :.

Hat’tın dili Hakk’ın dili



Osmanlı hat eserlerindeki şifrenin peşine düşüp estetiğin ardındaki anlamı arayan Doç. Dr. Murat Sülün, sanata yansıyan Kur’an’ı 10 yılda deşifre etti.


--------------------------------------------------------------------------------

80 yıllık kış uykusundan uyanan hat, bir süredir Türkiye ve dünya sanat camiasının gündeminde. Yeni açılan her kurs büyük ilgi gördüğü gibi, her geçen gün ünlü sanatçıların hat motiflerine bigane kalmadıkları, figüratif amaçla da olsa eserlerinde yer verdikleri görülüyor. Bu Türkiye ile sınırlı bir gelişme değil üstelik. Paris, Londra gibi önemli merkezlerde hat sergileri açılıyor, dünya çapında hat yarışmaları düzenleniyor. Hattın sanatsal yükselişi bir yana, seyrine doyum olmayan, belki her gün iç içe olduğumuz bu eserler ziyaretçilerine ne anlatmaktaydı? Hat, estetik bir güzellik, incelmiş duyguların resmi miydi sadece? Her sanat eserine yapılan yolculuk özneldir; sanatçının verebildiği, kişinin anladığıyla kısıtlı bir yolculuk… Fakat hat sanatında durum farklı; izleyici ne anlarsa anlasın onun gerçek bir anlamı var ve biz bu anlamı ne kadar biliyoruz?

Hat eserlerinde söz konusu olan ayetler ve hadisler olduğuna göre, bu işin erbabı ancak bize yol gösterebilirdi. Bizi bu anlam üzerine düşündürten, 10 yıllık bir çalışmanın ürünü "Sanat Eserine Vurulan Kur'an Mührü" (Kaynak Yayınları) kitabını gördükten sonra, soluğu yazarın Marmara İlahiyat Fakültesi'ndeki odasında aldık. Kur'an yorumu uzmanı Doç. Dr. Murat Sülün bir hattat değil. Kişisel olarak hat eserlerine ilgisi olmakla birlikte, 'ne dedikleri'yle ilgilenen bir Kur'an yorumcusu. Ve bu ilgi çocukluğuna kadar uzansa da somut anlamda 10 yıl öncesine dayanıyor. Şöyle ki; kendisini, küçüklüğünden beri İslam kültürüyle haşır-neşir olan ortalama bir Türk vatandaşı olarak tanımlayan Sülün'ün hat ile ilk teması memleketi İzmit'teki Yeni Cuma (Pertev Paşa) Camii'ndeki enfes istifli Cuma suresi ve Gebze Çoban Mustafa Paşa Camii'ndeki hat yazılarıyla başlar.

"Tamam ben bunu yapmalıyım" dedirten 'karşılaşma' ise, trenle İzmit'ten gelirken cuma namazı için indiği Bostancı İstasyonu yakınındaki Kuloğlu Camii'nde gerçekleşir. Caminin orta kısmında kalan kapısı üzerindeki 'fe-eynemâ tuvellû fe-semme vechullah: Nereye yönelirseniz yönelin, Allah'ın zatı oradadır" ayeti (Bakara 2/115) dikkatini çeker; "Bu ayet buraya niçin yazılmış olabilir?" "Mabetlerin diğer elemanlarında hangi ayetler yazılmaktadır?" gibi sorular peş peşe gelmeye başlayınca, bütün camilerdeki ayet hatlarının dökümünü çıkarıp bunlar üzerinde çalışma yapmaya orada karar verir.

Taşa, mermere, çiniye, ahşaba, madene… Kur'an ayetleri işleme geleneğinin muazzam örneklerini içeren Topkapı Sarayı, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Harbiye Askerî Müzesi incelendikten sonra bu geleneği mabetlerle sınırlamanın mümkün olmadığı anlaşılır. Çünkü saraylar, çeşmeler, kütüphaneler eşsiz bir plato sunmaktadır; Kur'an lafızları hayatın her alanına sokulmuş, camilerle sınırlı kalmamıştır. Padişah gömlekleri, sultan kılıçları, zırh, sancak, porselen kap-kacak da işin içine girince başlangıçta sadece mimari ve mabetlerle sınırlı olan çalışma bugünkü kıvamını alır.

Murat Sülün; İstanbul, Bursa, Edirne, Konya, Manisa, İzmit gibi tarihî merkezleri dolaşır ve bine yakın ayet çıkarır. Önce kamerasıyla kaydeder, bilgisayarda deşifre eder ve ayetlerin anlamlarını çıkarır. Kitap projesi gündeme geldiğinde de, eldeki hat örneklerinin en müstesna olanları profesyonel bir fotoğrafçıyla birlikte yeniden çekilir. Mekke ve Medine'deki kutsal mekânlara ve Kahire'ye bizzat gidilerek; Buhara, Semerkant, Irak, Delhi gibi İslam medeniyetinin belli başlı şehirlerinde yer alan abidevi eserler sanat tarihi kaynaklarından taranıp, ilgili fotoğraflardan ayetler deşifre edilir. Genellikle ayetler, sonra hadisler, bazı yerlerde 'kelam-ı kibar' denilen özlü sözler nakşedilmiş olduğu için bunlar da 'çeşni kabilinden' olmak üzere esere alınır.

"Benim çıkış noktam mimarî değil Kur'anî." diyen Sülün, eserini Türk toplumunun Kur'an kültürünü ortaya çıkarmaya yönelik çalışmasının bir parçası olarak görüyor. -Zaten “Türk Toplumu'nun Kur'anı Kerim Kültürü” adlı bir kitabı var.- Murat Sülün'e göre, Kur'an ayetlerinin tarih boyu Türk sosyo-kültürel hayatının içindeki yerine bakılırsa bugün kimlik tartışmasına en az ihtiyaç duyacak milletin Türkler olduğu aşikârdır. Türk-Müslüman kimliği öylesine iç içe geçmiştir ki ilk Almanca Kur'an mealleri "Türk Kur'an'ı", "Türk İncil'i" ve "Tam Türk Kanunları" gibi isimlerle, ilk Rusça Kur'an meali de "Türk Kanunu" adıyla basılmıştır.

ZİHİNLERİNİ OKUMAK İSTEDİM

Hat elbette Türk milletinin geleneksel sanatlarından biri. İslam'ın "canlı" tasvirine mesafeli duruşu hat sanatının gelişmesine ön ayak olur, Türkler de dünya üzerinde bu sanatı en iyi icra eden millet olarak nam salar. Sülün'ün çalışmasında da görülüyor ki ayetlerin manası göz ardı edilerek yapılan bir sanatsal uğraş değil bu. "Amacım; banilerin, mimar ve hattatların hangi ayeti, nereye niçin yazmış olabileceklerini çözmek, yani bir nevî zihinlerini okumaktı" diyen yazar, ayetlerin sanat eserlerinde yer aldığı konuma bakarak yazılış sebepleri hakkında rahatlıkla bir fikre sahip olabileceğimizi söylüyor. Elbette bu, hattın bir süsleme unsuru olduğu, içerdiği mesaj kadar görsel sanat değerine sahip olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Özenli bir soyutlama yapılarak mimariye ya da objeye doğrudan ya da dolaylı atıflar yapan ayetlerin seçildiği görülüyor. Murat Sülün'le hayalen İstanbul sokaklarına çıkıyoruz: Beyazıt'tan Laleli'ye inerken, Ragıp Paşa Kütüphanesi'nde "içeride çok değerli kitaplar var" anlamındaki ayeti görüyoruz. Laleli Camii'nin hemen altındaki III. Mustafa-III. Selim türbesinde bizi (her ne kadar bugün ziyarete kapalı olsa da) 'Her can ölümü tadacaktır.' ayeti karşılıyor. Kapının arkasındaki ayet: "İbret alın ey basiret sahipleri!" diyor. Bir zamanların kudretli insanları adeta "bizim durumumuzdan ibret alın" demek istiyorlar. III. Osman'ın, Nuruosmaniye Camii'nin yanında annesi için yaptırdığı türbede yer alan "İnsanoğluna ana babasına iyiliği tavsiye ettik…" ve "Beni annemi, babamı ve evime mümin olarak giren herkesi bağışla." Âyetleri, ana-baba hukukuna vurgu yapıyor. Beylerbeyi Hamîdievvel Camii'nin deniz tarafındaki sağ giriş kapısında bizi "Farklı farklı kapılardan girin" ayeti karşılıyor. Hünkâr mahfillerinde, Topkapı Adalet kulesi girişi karşısında "Emaneti ehline veriniz" ilkesi hatırlatılıyor.

Osmanlı kurumlarının en önemlilerinden biri olan Harem bir aile ve eğitim yuvası olmanın ötesinde devlet siyasetinin yönlendirildiği mahrem bir alandır. Hemen girişinde, "Ey iman edenler! Peygamberin evlerine size izin verilmedikçe girmeyin…" ayeti yer alıyor. Harem Dairesi; zaman zaman entrikaların döndüğü güvensiz bir yer olabilmekte. Bu yüzden, valide sultan taşlığına girerken "Ben hem sizin hem de benim Rabbim olan Allah'ıma güvendim" ayetinin; valide sultanların yatak odasında "En hayırlı koruyucu Allah'tır" ayetinin yer alması ne kadar manidar.

Eminönü Meydanı'nda "Selamünaleyküm" ibaresi ile başlayan ayetler, hayatın hayhuyu içindeki umarsız kalabalıkları adeta cennete çağırıyor. Sülün, Rüstem Paşa ve Sultanahmet camilerinde, bu 'imge'nin çok açık şekilde görüldüğünü ve mekanla cennet arasında açık bir irtibat kurularak camilerin cennete benzetildiğini anlatıyor. Bir ilim yuvasında "Allah'tan ancak Âlimler korkar', bir şifa merkezinde "Burada insanlara şifa vardır" ayeti, fetihçi padişahların türbelerinde ve ordu camilerinde Fetih suresinden ayetler, camilerin kubbesinde "Gökleri ve yeri altı günde yaratıp daha sonra da Arş'ına kurulan O'dur…", "Allah göklerin ve yerlerin nurudur" gibi ayetler, Kur'an mahfazalarında "Bu hakikatin ta kendisidir" ayeti, çeşmelerde de "Canlı olan her şeyi sudan yarattık" ayeti dikkat çekiyor.

Mekke'ye Kabe'ye gidiyoruz ve bakıyoruz ki bütün ayetler Cenab-ı Hakk'ın engin rahmetini, hac olayını ve Kabe'yi anlatıyor. Kabe'nin Safa kapısındaki hat eserinde, cenneti hak eden muttakilerin vasıfları sayılırken "kızdıklarında öfkelerini yutanlar" ifadesi dikkatimizi çekiyor ve hacıların zaman zaman birbirini ezebildiği bu kalabalık ortamlarda bu ayetin hiç de tesadüf olmadığını anlıyoruz. Medine'ye geçiyoruz. Ravza-i Mutahhara'da Türbenin duvarında "Ey iman edenler, peygamberin sesinden daha yüksek bir sesle konuşmayın" ayetiyle bize sessizce hareket etmemiz gerektiği hatırlatılıyor.

Acaba Murat Sülün'ün mekanla bir anlam kuramadığı ayetler olmuş muydu? Üsküdar Ayazma Camii minber külahında "Biz sizi sırf Allah rızası için doyuruyoruz" ibaresini hatırlıyor. Sülün, bir imaret külahının sökülüp buraya takılma ihtimalini hesap etse de buna pek ihtimal vermiyor. "Ben orada şöyle bir irtibat kurmaya çalıştım. Cami biliyorsunuz eskiden hem bir okul, hem bir kışla, hem bir sosyal alandır, ama sonrası her biri farklı bir kurumlaşma sürecine girmiştir. 18. yüzyıl itibariyle büyük bir geri çekilme yaşadık. Evlâd-ı fâtihân İstanbul'a geri dönmek zorunda kaldı. Bunlar camilerde barındırılıyor, buralarda yemek çıkartılıyordu. O ibarenin onun için yazılmış olabileceğini düşünüyorum. "

"Kur'an'ın amacı öncelikle insanlara doğru-dürüst bir Allah telakkisi kazandırmak. Allah daha önceden bilinmiyor değil, ama Yahudininki 'milli' bir Allah, Hıristiyanınki ise teslis Allah'ıdır.'' Hatlarda en çok bu sahih Allah ve Peygamber inancını pekiştirmeye yönelik ayetler yer alır, ama yukarıda söz edildiği gibi mekan-ayet uyumu hiç ıskalanmaz. Peki, en çok hangi ayetler hat sanatının konusu olmuştur? Kitabın sonunda yer alan 'mekân-ayet dizini' bu konuda çok iyi fikir veriyor. Burada hangi ayetin hangi eserlere nakşedildiğini takip edebiliyorsunuz. Bu ayet ve surelerin başında Fatiha İhlas ve Ayete'l-Kürsî geliyor. İslam'ın hak din, Hz. Muhammed'in hak peygamber olduğunu anlatan ayetler, en çok bahsi geçenler listesinde.

Listeyi uzatmak gerekirse: "Allah; kendisinden başka ilâh bulunmayan, kendi zâtı ile kim mutlak hayat sahibidir… (Bakara 2/255), "O (yani; benim sizleri dâvet ettiğim Allah), kendisinden başka ilâh olmayan yegâne ilâhtır; gaybı da aşikârı da bilmektedir…" (Haşr 59/22), "Emin ol ki [Hudeybiye barış antlaşmasının imzasıyla birlikte] senin önünü açmış olduk. Evet, böylece Allah sana gerçekten onurlu bir zafer ihsân etmiş oldu." (Feth 48/1,3), "…bundan böyle yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir..." (Bakara 2/144), "Allah göklerin ve yerin nurudur" (Nur 24/35), " Şüphesiz, yok olup gitmesinler diye gökleri ve yeri Allah tutmaktadır…" (Fatır 35/41), "Şüphesiz ki mescidler Allah'a mahsustur. Onun için Allah ile birlikte hiçbir kimseye dua etmeyin" (Cinn 72/18), "[Başta Mescid-i Harâm olmak üzere] Allah'ın mescitlerinin bakım ve onarım işlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe iman edip…" (Tevbe 9/18), "ve canlı olan her şeyi sudan yarattık" (Enbiya 21/30), "Rableri (Cennette) kendilerine tertemiz içkiler sunmaktadır." (İnsan 76/21), Mihrap ayetleri: "…Zekeriyya, mâbeddeki bölmede onun yanına her girişinde…" (Al-i İmran 3/37), "…de mâbedin o özel bölmesinde durup bu duayı ettiği sırada melekler kendisine şöyle seslenmişlerdi:" (Ali İmran 3/38)

2. MAHMUD’DA HALİFELİK VE ULULEMR VURGUSU

Merak ettiğimiz diğer bir konu Osmanlı'nın yükselme, duraklama ve gerileme dönemlerine göre 'ayet' seçimlerinde bir farklılık olup olmadığıydı. Murat Sülün yukarıda sözünü ettiğimiz vurguların baki kalması şartıyla "Siyasi alanda siyasi mahiyet taşıyan birtakım ayetlerde değişimler olabiliyor, gibi bir izlenim edindim." diyor. Ululemre itaat, devlete itaat ayeti diyebileceğimiz Nisa suresinin 59. "Ey müminler Allah'a itaat edin Resulüne itaat edin…" ayeti özellikle II. Mahmud devrinde sıkça görülmektedir. "Bu ayet çeşitli yerlerde işleniyor, çünkü Devlet-i Aliyye Yeniçeri ocağının ortadan kaldırılması, Kavalalı isyanı gibi iç ve dış kargaşalarla karşı karşıya bulunuyor. II. Mahmud aynı zamanda müthiş bir hattat. Topkapı Sarayı'nda ve Hırka-i Saadet dairesinde güzel hatları var."

Ayrıca Tophane Nusretiye Camii Hünkar mahfilinde "Biz seni insanlara Halife kıldık." ayetiyle II. Mahmud'un Halife-i Müslimin olduğu, dolayısıyla itaate layık olduğu vurgulanıyor. "Halifelik vurgusuna başka yerlerde pek rastlamıyoruz." diyen Murat Sülün, Nusretiye'nin girişinde Ehl-i Sünnet'in devlet adamlarına itaati öngören ilkesinin yazıldığını belirtiyor ve Meşrutiyet devrinde ise Şura ve Al-i İmran surelerindeki danışma ayetlerinin hat sanatına sıkça konu edildiğini ekliyor.

Sadece bir camideki hatların dökümünü çıkartmak bile başlı başına bir iş olduğu düşünülürse, Murat Sülün'ün camilerden okullara, kılıçlardan padişah gömleklerine kadar uzanan bu çalışması gerçekten nadide bir araştırma. Osmanlı hat eserleri bir Kur'an yorumu uzmanının elinde bambaşka bir hüviyetle karşımızda şimdi.
 

HTML

Üst