Focus StyLe
FıRtına'
Her kadın için en güçlü duygudur annelik. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın merhametinden bahşedilmiş özel bir armağandır o. Annelik, bencilliği olmayan, kârcılık beklemeden yavrusuna hayatını adayıştır. Ana kucağı bebeğin sükûnet ve huzur bulduğu, mutluluk ve sevgiyi tattığı güvenli bir sığınaktır. Şu söz anne sevgi ve şefkatini ne kadar da güzel ifade ediyor:
”Hiçbir süs ve ziynet, bir kadını annelik sevgi ve şefkati kadar güzelleştiremez. Anne kolları, şefkatle yoğrulmuştur. Çocuklar orada derin derin uyurlar.”
Âyet ve hadislerde ebeveynlerimize itaat ve saygının dereceleri ifade edilmektedir. Allah (c.c.), biz insanlara anne ve babalara iyi davranmayı, onlara iyilik yapmayı emrediyor. Annesinin onu zorluğa uğrayarak karnında taşıdığını, iki yıla kadar sütü ile beslediğini hatırlatıyor. Rabbimizle şükretmemizi, bununla birlikte ana babamıza da teşekkür etmemizi tavsiye ediyor.(1) Rabbimiz (c.c.): “Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı “Öf” bile demeyesin, onları azarlamayasın! İkisine de hep tatlı söz söyleyesin! Onlara acıyarak, alçak gönüllülükle kanatlarını ger ve ‘Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri için sen de onlara merhamet et!’ de.” buyuruyor.(2)
İnanç dünyamızı düzenlemede, şahsiyetimizi oluşturmada rehberimiz olan Kur’ân-ı Kerîm, ana babamıza karşı tavırlarımızı belirlemede bizleri eğitiyor. Onlara olan sorumluluklarımızı açık bir şekilde öğretiyor. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de; “Ana babaya itaat Allaha itaattir, onlara isyan Allah’a isyandır.” (3), ”Allah’ın rızası ana babayı kendinden memnun etmekle kazanılabilir.”(4) buyuruyor.
Annelerimizin bizlere şefkatlerini örnekleyecek olursak, doğumumuzla başlayan yaşantımıza bir göz atmak yeterli olacaktır. Allah’ın merhametinin bir eseri olarak bizi besleyip doyuran, geceler boyu başucumuzda bekleyen, bize yürümeyi öğreten ve ilk attığımız adımda belki de sevincinden gözyaşı döken, bize özenle sevdiğimiz özel yemekleri hazırlayan, elimize rengârenk kalemler tutuşturup belki de hiçbir şeye benzetemediğimiz halde yaptığımız resimleri gayet güzel bulup bizi tebrik eden, bizi cici cici kıyafetlerle süsleyip rengârenk tokalar takan, gördüğümüz her çamurun, toprağın içinde kirlettiğimiz elbiselerimizi yıkayıp temizleyen, okula ilk başladığımız gün "gitmeyeceğim" diye ağlamalarımız sebebi ile gün boyu bizi bahçede bekleyen, oyun parklarına götüren, arkadaşlarımızla eğlenmelerimize fırsat veren, okuyup iş sahibi olmamızı, eğitilmemizi isteyen ve bunun için özel okullara paralar döken, yani her şeyde iyiliğimizi düşünen, zaman gelip evlenme yuva kurma sırasında yine bize destek olan, kurduğumuz ailenin huzuru ve devamı için ve de dünyaya gelen nesillerimizin hayırlı olması için yardım eden, yaslanmış olmasına rağmen yinede bizi arayıp hal hatır soran onlar değil midir?
Ancak asıl bundan sonrası önemli bizler için, peki nasıl? Bu kadar şefkat gösteren annelerimize, hastalanıp çocuklar gibi nazlandıkları anlar geldiğinde, bizlere çok ihtiyaçları olduğu zamanlarda acaba ne kadar varlığımızı hissettirdik ya da hissettirebiliyoruz… Acaba kaç kere ziyaretine gittik veyahut da telefon edip hal hatırlarını sorduk, gönüllerini ve dualarını aldık? Bunlar önemli noktalardır. Çünkü artık o güne kadar onun için yapamadığımız ne kadar şey varsa, içimizdeki minnet borcu, iyilik, yardım severlik vb. güzel duyguları icra etmenin bir fırsatıdır bu dünyada. Evet, onlar bu dünyadan ebedi âleme göç etmeden bunu yapmalı ve sevgimizi göstermeliyiz.
Kendi adımıza düşünelim bir kere, hatırlanmayı kim istemez ki, öyle değil mi? Özel günlerde dostlarımızın hatırlamasını bekleriz. Kapılara dikeriz gözlerimizi, balkonlara atarız kendimizi hatta bazen kim geldi, kim gelmedi’nin çetelesini tutarız.
İnsanlar arasındaki en önemli şeydir hatırlanmak, belki de önemsenmekle eşdeğer tutulduğu için bu kadar manidar gelir özel günlerin hatırlanması. Aslında hatırlamak yansızca cümlelerle ifade edilebilecekken, bunu küçük bir hediye ile pekiştirmek de karsımızdakinin mutluluğunun kat kat artmasına vesile olacaktır. En basitinden bir arkadaş ziyaretine giderken aldığımız küçük bir hediyenin sebebi nedir? Bizim için yapacakları bunca zahmet karşılığı onlara teşekkür için m? Yoksa bizi ayıplarlar korkusundan mı? Yoksa sadece mü’mince bir davranış olarak sebepsiz sevindirmek mi? Alacağımız gönül için, bir tebessüm ve mutluluk görmek için illaki özel bir güne, sebebe ihtiyaç var mıdır?
Elbette bir nedene ihtiyacımız yok, çünkü insan sevdiklerini sevindirmek, mutlu görmek ister. Hayatımız boyunca bize şefkat kanatlarını açmış olan annelerimiz için de aynı şeyler geçerlidir. Anneler günü belki de annelerimizin kıymetini bilmek için atılmış önemli bir adım olsa da dinimize uygun olmayan bir anlayıştır, çünkü tek günle sınırlanmıştır. Anneler gününü mazisine bir göz atıldığında karşımıza yine Avrupa’nın içler acısı insanlık değerlerini yitirmişliği gelir ki bizler de onların girdikleri her bir deliğe girebilmek için karış karış onarlı takip ediyoruz git gide. Anneler, bablar günü vb. günlerin birçoğu ebeveyn ile belli bir yaştan sonra hiçbir ilgisi kalmayan batılı gençlerin, bari yılda bir defa olsun ailesiyle bir araya gelsin de kalmayan aile kavramı nispeten hatırlanmaya çalışılsın diyedir. Zira çocuk zaten istenmemektedir, çocuklu hele de birden fazla çocuklu bir dünya artık msülüman beldelerinde bile tercih edilmez hale gelmiştir. Bu istenmemezlik kendisini kısa zamanda, çocuğun kendi başının çaresine bakması için terki ya da çocuğun özlük furyaları neticesinde aile bağımlılığından kurtulma isteğiyle gösterir. Aile bilimci zayıflar ve kimliksiz, aidiyetsiz çocuklar çoğalır, derken günler lazım olur. Evet, bir defa da olsa ebeveyn ile çocuk, yıl içinde görüşmeli ve hediyeleşmelidir. Çünkü mutlaka hazla uğruna parçalanmış bir yuvanın zararı geçte olsa kısmen öğrenilmiştir. Sadece böyle bir günde hayatımızın en kıymetli varlıklarını hatırlamak, onları hafife almaktan baksa birşey değildir ve bizim İslâm ruhuyla yoğrulmuş kültürümüzle de bağdaşır bir yanı yoktur. Onlara ilgi ve sevgimizi göstermek için yabancı ve sahte günlere ihtiyacımız yok.
Vaktin ne çabuk geçtiğini ve nedenli kıymetli olduğunu bilen evlatlar olarak, onlara en kıymetli hediyeyi verelim: Annemize zamanımızı ayıralım…
Hani derler ya, “kaybetmeden kıymet bilinmez” diye... Cenâb-ı Hak, inşallah annelerimizin kıymetini vaktinde bilip onları razı eden ve sonucunda da kendisine itaat etmiş olan kullarından eylesin… Âmin
------------
1. Bkz. Lokman, 31/14; el-Ahkâf, 46/15.
2. el-İsrâ, 15/23-24.
3. Câmiu’s-Sağîr.
4. et-Terğîb ve’-Terhîb.
Miyase ÖZCAN
”Hiçbir süs ve ziynet, bir kadını annelik sevgi ve şefkati kadar güzelleştiremez. Anne kolları, şefkatle yoğrulmuştur. Çocuklar orada derin derin uyurlar.”
Âyet ve hadislerde ebeveynlerimize itaat ve saygının dereceleri ifade edilmektedir. Allah (c.c.), biz insanlara anne ve babalara iyi davranmayı, onlara iyilik yapmayı emrediyor. Annesinin onu zorluğa uğrayarak karnında taşıdığını, iki yıla kadar sütü ile beslediğini hatırlatıyor. Rabbimizle şükretmemizi, bununla birlikte ana babamıza da teşekkür etmemizi tavsiye ediyor.(1) Rabbimiz (c.c.): “Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı “Öf” bile demeyesin, onları azarlamayasın! İkisine de hep tatlı söz söyleyesin! Onlara acıyarak, alçak gönüllülükle kanatlarını ger ve ‘Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri için sen de onlara merhamet et!’ de.” buyuruyor.(2)
İnanç dünyamızı düzenlemede, şahsiyetimizi oluşturmada rehberimiz olan Kur’ân-ı Kerîm, ana babamıza karşı tavırlarımızı belirlemede bizleri eğitiyor. Onlara olan sorumluluklarımızı açık bir şekilde öğretiyor. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de; “Ana babaya itaat Allaha itaattir, onlara isyan Allah’a isyandır.” (3), ”Allah’ın rızası ana babayı kendinden memnun etmekle kazanılabilir.”(4) buyuruyor.
Annelerimizin bizlere şefkatlerini örnekleyecek olursak, doğumumuzla başlayan yaşantımıza bir göz atmak yeterli olacaktır. Allah’ın merhametinin bir eseri olarak bizi besleyip doyuran, geceler boyu başucumuzda bekleyen, bize yürümeyi öğreten ve ilk attığımız adımda belki de sevincinden gözyaşı döken, bize özenle sevdiğimiz özel yemekleri hazırlayan, elimize rengârenk kalemler tutuşturup belki de hiçbir şeye benzetemediğimiz halde yaptığımız resimleri gayet güzel bulup bizi tebrik eden, bizi cici cici kıyafetlerle süsleyip rengârenk tokalar takan, gördüğümüz her çamurun, toprağın içinde kirlettiğimiz elbiselerimizi yıkayıp temizleyen, okula ilk başladığımız gün "gitmeyeceğim" diye ağlamalarımız sebebi ile gün boyu bizi bahçede bekleyen, oyun parklarına götüren, arkadaşlarımızla eğlenmelerimize fırsat veren, okuyup iş sahibi olmamızı, eğitilmemizi isteyen ve bunun için özel okullara paralar döken, yani her şeyde iyiliğimizi düşünen, zaman gelip evlenme yuva kurma sırasında yine bize destek olan, kurduğumuz ailenin huzuru ve devamı için ve de dünyaya gelen nesillerimizin hayırlı olması için yardım eden, yaslanmış olmasına rağmen yinede bizi arayıp hal hatır soran onlar değil midir?
Ancak asıl bundan sonrası önemli bizler için, peki nasıl? Bu kadar şefkat gösteren annelerimize, hastalanıp çocuklar gibi nazlandıkları anlar geldiğinde, bizlere çok ihtiyaçları olduğu zamanlarda acaba ne kadar varlığımızı hissettirdik ya da hissettirebiliyoruz… Acaba kaç kere ziyaretine gittik veyahut da telefon edip hal hatırlarını sorduk, gönüllerini ve dualarını aldık? Bunlar önemli noktalardır. Çünkü artık o güne kadar onun için yapamadığımız ne kadar şey varsa, içimizdeki minnet borcu, iyilik, yardım severlik vb. güzel duyguları icra etmenin bir fırsatıdır bu dünyada. Evet, onlar bu dünyadan ebedi âleme göç etmeden bunu yapmalı ve sevgimizi göstermeliyiz.
Kendi adımıza düşünelim bir kere, hatırlanmayı kim istemez ki, öyle değil mi? Özel günlerde dostlarımızın hatırlamasını bekleriz. Kapılara dikeriz gözlerimizi, balkonlara atarız kendimizi hatta bazen kim geldi, kim gelmedi’nin çetelesini tutarız.
İnsanlar arasındaki en önemli şeydir hatırlanmak, belki de önemsenmekle eşdeğer tutulduğu için bu kadar manidar gelir özel günlerin hatırlanması. Aslında hatırlamak yansızca cümlelerle ifade edilebilecekken, bunu küçük bir hediye ile pekiştirmek de karsımızdakinin mutluluğunun kat kat artmasına vesile olacaktır. En basitinden bir arkadaş ziyaretine giderken aldığımız küçük bir hediyenin sebebi nedir? Bizim için yapacakları bunca zahmet karşılığı onlara teşekkür için m? Yoksa bizi ayıplarlar korkusundan mı? Yoksa sadece mü’mince bir davranış olarak sebepsiz sevindirmek mi? Alacağımız gönül için, bir tebessüm ve mutluluk görmek için illaki özel bir güne, sebebe ihtiyaç var mıdır?
Elbette bir nedene ihtiyacımız yok, çünkü insan sevdiklerini sevindirmek, mutlu görmek ister. Hayatımız boyunca bize şefkat kanatlarını açmış olan annelerimiz için de aynı şeyler geçerlidir. Anneler günü belki de annelerimizin kıymetini bilmek için atılmış önemli bir adım olsa da dinimize uygun olmayan bir anlayıştır, çünkü tek günle sınırlanmıştır. Anneler gününü mazisine bir göz atıldığında karşımıza yine Avrupa’nın içler acısı insanlık değerlerini yitirmişliği gelir ki bizler de onların girdikleri her bir deliğe girebilmek için karış karış onarlı takip ediyoruz git gide. Anneler, bablar günü vb. günlerin birçoğu ebeveyn ile belli bir yaştan sonra hiçbir ilgisi kalmayan batılı gençlerin, bari yılda bir defa olsun ailesiyle bir araya gelsin de kalmayan aile kavramı nispeten hatırlanmaya çalışılsın diyedir. Zira çocuk zaten istenmemektedir, çocuklu hele de birden fazla çocuklu bir dünya artık msülüman beldelerinde bile tercih edilmez hale gelmiştir. Bu istenmemezlik kendisini kısa zamanda, çocuğun kendi başının çaresine bakması için terki ya da çocuğun özlük furyaları neticesinde aile bağımlılığından kurtulma isteğiyle gösterir. Aile bilimci zayıflar ve kimliksiz, aidiyetsiz çocuklar çoğalır, derken günler lazım olur. Evet, bir defa da olsa ebeveyn ile çocuk, yıl içinde görüşmeli ve hediyeleşmelidir. Çünkü mutlaka hazla uğruna parçalanmış bir yuvanın zararı geçte olsa kısmen öğrenilmiştir. Sadece böyle bir günde hayatımızın en kıymetli varlıklarını hatırlamak, onları hafife almaktan baksa birşey değildir ve bizim İslâm ruhuyla yoğrulmuş kültürümüzle de bağdaşır bir yanı yoktur. Onlara ilgi ve sevgimizi göstermek için yabancı ve sahte günlere ihtiyacımız yok.
Vaktin ne çabuk geçtiğini ve nedenli kıymetli olduğunu bilen evlatlar olarak, onlara en kıymetli hediyeyi verelim: Annemize zamanımızı ayıralım…
Hani derler ya, “kaybetmeden kıymet bilinmez” diye... Cenâb-ı Hak, inşallah annelerimizin kıymetini vaktinde bilip onları razı eden ve sonucunda da kendisine itaat etmiş olan kullarından eylesin… Âmin
------------
1. Bkz. Lokman, 31/14; el-Ahkâf, 46/15.
2. el-İsrâ, 15/23-24.
3. Câmiu’s-Sağîr.
4. et-Terğîb ve’-Terhîb.
Miyase ÖZCAN