Harem-i Hümayun

Harem lûgatte korunan, mukaddes ve muhterem yer anlamına gelir. Ev, konak ve saraylarda genellikle iç avluya bakacak bir şekilde planlanan, kadınların yabancı erkeklerle karşılaşmadan rahatça günlük hayatlarını sürdürdükleri kısımdır. Burada yaşayan kadınlara da harem deniyor olması, İslamiyet'in bu bölümlere, özellikle hane kadınlarıyla belirli bir kan bağı dışında kalan erkeklerin (nâmahrem) girişini yasaklamasından kaynaklanır.

Osmanlı devlet teşkilâtında harem-i hümâyûn tabiri hem haremi hem de enderunu içine alır. Enderun padişah, saray ve devlet hizmetinde bulunacak erkeklerin, harem ise ikametgâh görevinin yanında kadınların yetiştirilmesi için bir eğitim müessesesidir. Bu bakımdan hareme yüksek dereceli kadınlar akademisi de denilebilir. Burada en alt kademe olan cariyelikten ustalığa kadar bir terfi sistemi bulunmaktadır.

Haremin bu son derece çarpıcı ve ilgi çekici yönü ne yazık ki, hep geri plana itilmiş ve yeterince değerlendirilmemiştir. Buna karşılık harem hayatının gizliliği ve mahremiyeti herkese malum olduğu halde özellikle batılı yazarlar tarafından hiç bilinmeyeni en bilinen kısmıymış gibi harem hakkında anlatılanlar basit ilişkiler üzerine kurulmuştur. Buradaki bilgilerle senaryolanan çeşitli film, roman ve tiyatrolarda da maalesef çok geniş bir teşkilata sahip bulunan haremin asıl fonksiyonu göz ardı edilmiş veya maksatlı olarak unutturulmaya çalışılmıştır.

Oysa son yıllarda harem üzerine yapılan yerli ve yabancı bilim adamlarının yaptıkları çalışmalar Osmanlı sarayının harem bölümünün padişahın evi ikametgâhı olmasının yanısıra dünyada eşi benzeri görülmeyen bir mektep hüviyetinde olduğunu gözler önüne sermektedir.

Harem-i Hümayun hakkında on yıllık yorucu bir mesai sonunda arşiv belgelerine dayalı bir doktora tezi hazırlayan Amerikalı uzman Leslie Peirce "Biz batılılar İslam toplumunda cinselliği saplantı haline getirmek gibi eski ama güçlü bir geleneğim mirasçılarıyız. Harem, müslüman cinsel duyarlılığı üzerine kurulu Batı efsanelerinin kuşkusuz en yaygın simgesidir" dedikten sonra haremin amaç ve teşkilatı hakkında verdiği bilgiler aleyhteki iddialara en güzel cevaptır.



"Hanedan ailesi üyeleri için harem bir ikametgâhtı. Sultan ailesinin hizmetkârları için ise bir eğitim kurumu diye tarif olunabilir. Genç kadınlar sadece padişaha uygun cariyeler ve annesiyle diğer ileri gelen harem kadınlarına nedimler sağlamak amacıyla değil, aynı zamanda askerî/idarî hiyerarşinin tepesine yakın erkekler için uygun eş sağlama amacıyla eğitilirlerdi. Enderun, saray içinde padişaha kişisel hizmet yoluyla erkekleri nasıl saray dışında hanedana hizmet hazırlıyorsa, harem de kadınları padişah ve annesine kişisel hizmet yoluyla dış dünyadaki rollerini almaya hazırlıyordu.

Azat edilerek enderun mezunları veya diğer görevlilerle evlendirilen bu kadınların payına da kocalarının oluşturduğu erkek hanelerini (selamlık) tamamlayan haremler oluşturmak düşerdi.

Sultan hanesinin kurduğu teşkilat ve eğitim kalıbı bu köle evlilikleri vasıtasıyla çoğaltılarak Osmanlı yönetici sınıfının sosyal ve politik temelini oluşturuyordu. Saray eğitim sisteminin -hem erkek hem de kadınlar için- ana hedeflerinden biri hükümran hanedana sadakatin aşılanmasıydı. İmparatorluk elitini sarmalayan bağları erkekler kadar kadınlar da sürdüğü için elitin sadakatinin odağında sadece padişahın kendisi değil, aynı zamanda sultan hanesinin kadınları, yani bir bütün olarak haneden ailesi vardı."

Yine 17. yüzyıl bazı batılı yazarlardan haremin gizliliğinin yaznısıra harem hakkında konuşamların da fanteziler üretmekten başka bir şey yapmadıklarını gözlemlemek mümkündür.

"Sarayın, ikinci avluya girmelerine izin verilen yabancıların gidebildiği kadarını gördüm... İçeriyi görmedim. Ama hükümdarlarına karşı huşu duyduklarını gösteren şahane bir sessizlik ve saygı içindeki sonsuz bir görevliler ve hizmetkârlar kalabalığı ile karşılaştım." (Henry Blunt, A Voyage into the Levant, 1638).

"Kadınlar dairesine ilişkin bir bölümü buraya, okuyucuya bu daireyi iyi bilmenin imkânsızlığını anlatabilmek için dahil ediyorum... Buraya erkeklerin girmesi yasaktır ve bu yasak Hristiyan manastırındakinden çok daha büyük bir dikkatle uygulanır...

Sultanın aşk hayatının niteliği gizli tutulur. Bunun üzerine konuşmayacağım ve bu konu hakkında hiç bir bilgi edinemedim. Bu konuda fantezi kurmak kolay ama doğru bir şeyler söylemek alabildiğine güçtür." (Jean-Baptiste Tavernier Nottvelle Relation de l'interieur du serrail de Grand Seigneur, 1675).

"Kardeşim, Osmanlı imparatorlarının sarayı konusundaki merakını herkesten kolay giderebilirim. Çünkü yirmi yıldan fazla bir süredir bu sarayın içine kapalı kalmış biri olarak güzelliklerini, yaşam tarzını, disiplinini gözlemleme zamanım oldu. Çeşitli yabancı gezginlerin bir kısmı dilimize de çevrilmiş olan bir çok fantastik tasvirine inanılacak olursa b sarayın büyülü bir yer olmadığını hayal etmemek güçtür... Fakat sarayın asıl güzelliği içinde gözlenen düzende ve burada yaşayan güçlü kişilerin hizmetine bakacak olanların eğitiminde yatar." (François Petis de la Croix, Ett General de l'Empire Ottoman, 1695)
 
"Harem" ile ilgili romanlar
Lise son sınıfa kadar "Topkapı Sarayı", "Harem" denilince hemen, çırılçıplak cariyelerin içinde yüzdükleri bembeyaz süt havuzları aklıma gelirdi. Çünkü ilkokuldayken toplu olarak Topkapı Sarayı'na ziyarete gittiğimizde, Harem kısmındaki bayan rehber bize böyle anlatmıştı. Üst kattan aşağıdaki boşluğu göstererek, "Burada süt havuzları vardı. Padişah, bizim şu an olduğumuz yerden onları takip eder, beğendiğini yanına çağırırdı" demişti.

Lise son sınıfta tarih öğretmenimiz ise (Allah ondan razı olsun) "Harem"in ne olduğunu geniş ve doğru olarak anlatınca, bu yanlış düşüncem ancak o zaman değişti.

Ülkemizin en büyük çıkmazlarından biri, uzmanlık isteyen konularda uzmanlara sorulmaması, ilgili ilgisiz herkesin konuşması, yazması.

Bu yapılmadığı için "Harem" ile ilgili romanlar, Osmanlıyı kötülemek, gözden düşürmek için yazıldığı kanaatini uyandırıyor. Bugün, son zamanlarda çok tartışılan bu konuları, konunun uzmanı tarihçilerin görüşlerine müracaat ederek, tarihi gerçekleri bir nebze de olsa ortaya koymak istiyorum;

Harem nedir, ne değildir?

"Osmanlı'da 'harem', herkesin giremediği bir ortamdı. Sözcük olarak harem 'dokunulmaz, kutsal' anlamına gelir. Bilinenin aksine Osmanlı'da 'Harem-i Humayun', devlet adamları yetiştiren 'Enderun' mekteplerine paralel bir kurumdu. Kesinlikle, cinselliğin ayyuka çıktığı, padişahın canı çektiğinde içinden kadın seçip beraber olduğu bir yer değildi. Buradaki kadınlar, Osmanlı'nın en üst kültür grubunu temsil ederdi. Bazı çevrelerde 'harem' kavramına cinsel ve egzotik benzetmelerin yapılmasının nedeni 17 ve 18'inci yüzyıllarda Batı'nın bu kuruma cinsel içerikli yakıştırmalar yapmış olmasıdır. İşin acı yanı insanlar 'harem'i olumsuz düşünüyor, ama bunu öğreten biz olduk." (Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız -Osmanlı Tarihçisi)

"Harem'deki yaş ortalaması, oryantalist hayallerde olduğu gibi 15-16 değil, 60'ın üzerindeydi. Harem, Osmanlı'da padişahın ailesi anlamına gelirdi. Yani, padişahın mahrem kısmıdır. Padişah öldükten sonra da ailesi haremde yaşamaya devam ederdi. Harem'de bulunan bütün kadınlar padişahın cinselliği için tutulmadıkları gibi, buradaki kızlara her konuda uzun soluklu eğitim verilirdi. Din hocaları da öğretmenler de gelir haremde ders verirlerdi. Padişah da güzel ve bilgili bu kızlardan bazılarını devlet adamları ile evlendirirdi." (Prof. Dr. Mete Tuncay-Tarihçi)

"Özellikle yabancı kadın yazarların kaleme aldığı bu romanlar, "ikinci sınıf yazarların yazdığı kötü romanlar"dır. Bu kitaplar tarihi gerçekleri yansıtmamaktadır. Yazarlar Topkapı Sarayını bile görmeden bu kitapları kaleme almaktadırlar. Bu tür kitapların hislerle değil, ilimle yazılması gerekir, herkes bu konuda uyanık olmalıdır." (Prof. Dr. İlber Ortaylı)

"Tarihi konu alan romanların önsözünde eserin "hayali" olup olmadığının belirtilmesi gerekir. Romansı tarih kitaplarının tarih kitaplarından ayırt edilmesi gerekir. Bu tür edebidir, belli bir kesime hitap eder. Bunlar edebi bir tür olarak sosyal ve sanat fonksiyonunu yerine getiriyor. Bu açıdan faydalıdır. Fakat bunu yazanlar, tarih yazdıkları iddiasına girerlerse o zaman yanlış yapmış olurlar ve okuyuculara yanlış bilgi vermiş olurlar. Osmanlı Devleti'nin tartışılmaya başlamasından sonra Osmanlı'ya karşı toplumda bir merak uyandı. Bu, bu tür kitapların okuyuculardan büyük ilgi görmesinin nedenlerinden biridir. Osmanlıyı idealize etmek ve bilhassa bugünkü Türkiye ile kıyaslamak doğru değildir." (Prof. Dr. Halil İnalcık-Tarihçi)

Görüldüğü gibi, tarihçiler, birbiri ardına yayımlanan ve özellikle Osmanlı "Haremi"ni konu alan "Safiye Sultan'' gibi çeviri kitapların, gerçekleri yansıtmadığını, bunların tarihi gerçekler olarak görülmemesi gerektiğini ifade ediyorlar. Yanlış kanaatlerin oluşmaması için uyarılarda bulunuyorlar. ( Mehmet Oruç, Türkiye, 19.05.2001) [ Ann Chamberlin'in "Safiye Sultan" adlı romanının Avrupa'da değil de Türkiye'de satış rekorları kırması tarihten ne kadar uzak kaldığımızın alâmetidir...A.D.]


Bazı Valide Sultanlar ve hayır hasenatları hakkında özet bilgi verelim:

Hürrem Sultan
Kanuni Sultan Süleyman Hanın zevcesidir. Haseki ve Hürrem Sultan ismiyle meşhur oldu. 1558 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Süleymaniye Camii avlusuna defnedildi. Kanuni sonradan bu saliha zevcesinin kabri üzerine bir türbe yaptırdı. Türbe, Mimar Sinan'ın eseri olup, içi muhteşem çinilerle süslüdür. Kubbeye yakın yerlerinde âyet-i kerimeler yazılıdır.

İlk çocuğu Şehzade Mehmed olup, Kanuni'nin tahta çıkmasından bir yıl sonra dünyaya gelmiştir. Mihr-i Mah Sultan, şehzade Selim ve Bayezid diğer çocuklarıdır. Bunlar kendisinden sonra vefat etmişlerdir. Mihr-i Mah Sultan, Rüstem Paşa ile evlendirildi.

Hürrem Sultan, hayır hasenat yapmayı çok severdi. Aksaray'da o zaman Avratpazarı, bugün Haseki denilen semtte kubbeli bir cami ile şadırvan, yanında imaret, medrese, darüşşifa ve mektep yaptırdı. Medrese, 1539 da yapıldı. Şimdi belediyenin polikliniği olarak kullanılan darüşşifa da 1550 de inşa edildi. Bundan başka Mekke ve Medine-i münevverede birer imaret yaptırdı. Edirne'ye su getirtti ve bunları muhtelif çeşmelerden akıttı. Cisr-i Mustafa Paşada Kervansaray, cami ve imaret yaptırdı. Bunlara kocası Kanuni Sultan Süleyman'ın kendisine verdiği emlakını vakfederek adını hayırla tarihe yazdırdı. Kanuni de bu saliha zevcesi için, hayatının sonuna kadar hayırlar ve vakıflar yaptırmıştır.

İstanbul'da Aksaray Fındıkzade yolu üzerinde, sol taraftaki ağaçlık içinde İstanbul'un en eski hastanesi Haseki hastanesi, Hürrem Haseki Sultan tarafından 1539 da Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Civardaki Haseki Camii, büyük bir medrese, imarethane ve sebil de Sinan'ın eseridir.

Hastanenin yönetimi 1878 yılına kadar Hürrem Haseki Sultanın tesis ettiği vakfa ait iken o yıldan sonra şehremanetine (belediyeye) geçmiştir.

Hürrem Sultanın yaptırdığı bina halen hastane polikliniği olarak hizmet vermektedir. Diğer binalar sonraki yıllarda yapılmıştır. Bugün Haseki Hastanesi 15 faal servisi ve 645 yatağı ile hizmet veren Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı, tam teşekküllü bir kuruluştur.

Mihr-i Mah Sultan
Kanuni Sultan Süleyman hanın kızıdır. Zevci Rüstem paşa, Eminönü ile Unkapanı arasındaki meşhur camii yapmıştır. Mihr-i Mah sultan da, Edirnekapı yanında büyük camii ve 1546 senesinde Üsküdar iskelesindeki Eski valide camiini yaptırmıştır. 1556 senesinde vefat etmiştir. Süleymaniyyede babasının türbesindedir. Rüstem paşanın kardeşi kaptan-ı derya Sinan paşa, Beşiktaş iskelesi yanında meşhur camii yaptırdı. 1553 senesinde vefat edip, Üsküdarda Mihr-i Mah sultan camii mihrabı önüne defnedildi. Camii Rüstem paşa 1555 de tamamladı. Rüstem paşa 1560 da vefat etti. Şehzade camii bahçesindeki türbesindedir.

Fatıma Sultan
Yavuz sultan Selim hanın kerimesidir. Topkapı'da, zevci kara Ahmed paşanın camiine yakın (Fatıma sultan mescidi)ni yaptırmıştır. Kara Ahmed paşanın yaptırdığı (Topkapı camii), (Pazartekke mescidi)nin yanındadır. Ahmed paşa 1554 senesinde şehid edilince, inşâsı yarım kalmıştı. 1564 de, kardeşi Rüstem paşa tamamlamaya başladı. Yedi senede tamam oldu. Ahmed paşa camii yanındaki türbededir. Zevcesi Fatıma sultan, bu türbenin yanındadır.

Mahpeyker Sultan
Sultan Ahmed hanın zevcesi ve sultan dördüncü Murad ile Sultan İbrahim'in validesidir. (Kösem sultan) da denir. 1592 de doğup, 1651 de şehid edildi. Hüsni cemali, aklı ve zekası ve hayrat ve hasenatı ile meşhur saliha ve afife bir sultan idi. Yeni camiin temelini attı. Çarşambadaki (Valide medresesi mescidi) ve 1640 da Üsküdar'da Çinili camiini yaptırdı. Çakmakcılar yokuşunda büyük valide hanı ile içindeki mescid de, bunun eseridir. Rumelinde milyonlar değerinde vakıfları ve hayratı vardır. Otuz sene, devletin idaresinde hizmetleri oldu. Asiler ve şakiler tarafından sarayda şehid edildi. Sultan Ahmed türbesindedir. Sultan dördüncü Muradın kızı Safiyye sultan da bu türbededir. Hayrat ve hasenatı ile millete hizmetleri Naima tarihinde uzun yazılıdır. 1623 de, Anadolu kavağı camiini yaptırmıştır. Bu mescid şimdi gazinodur. İki kavağın kaleleri de 1623 de yapılmıştır.

Turhan Sultan
Sultan İbrahim'in zevcesi ve dördüncü sultan Mehmed'in validesidir. Hatice Turhan sultan, saliha ve hayrı sever bir hanım idi. Eminönü'nde büyük Yeni camiin temelini Mahpeyker Kösem sultan atmıştı. Turhan sultan tamamlatıp, 1664 de ibadete açıldı. Mektep, medrese, imarethane, kütüphaneler, çeşmeler yaptırdı. 1682 de vefat etti. Yeni cami yanındaki, Turhan sultan türbesindedir. Oğlu sultan dördüncü Mehmed ile torunları sultan ikinci Mustafa ve üçüncü sultan Ahmed ve birinci sultan Mahmud ve sultan üçüncü Osman han ve sultan beşinci Murad ve sultan Mahmudun validesi Saliha sultan ve diğer şehzadeler de buradadırlar. Üçüncü Mustafa hanın validesi Mihr-i şah Emine sultan ile birinci Abdülhamid hanın validesi Rabia sultan da buradadır.

Fatıma Sultan
Üçüncü Ahmed hanın kızıdır. 1725 de Bab-ı âlide bir cami yaptırmıştır. İbrahim paşanın zevcesi idi. 1732 de vefat edip, Turhan sultan türbesinin haricine defnedildi.

Hatice Sultan
Dördüncü Mehmed hanın kerimesidir. 1738 de Defterdar ile Ayvansaray arasında (Sultan camii)ni yaptırdı. Buna (Ya-Vedud camii) de denir. Çünkü, önceden şeyh Abdül-Vedud yaptırmıştı. Kendisi, Buhara'dan, İstanbul'u almak için gelenlerdendir. 1456 senesinde vefat edip, orada defnolundu. Sonra, halifelerinden Tokmak dede, vakfını tayin etti. Bu da orada medfundur. Bunun için oradaki kabristana (Tokmaktepe) denir. Hatice sultan, buradaki sahil sarayları yerine çeşme, sebil ve mektep ve mektebin altında Muhammed Ensarinin türbesini yaptırırken, bu mescidi yeniden yaptırmıştır. Rumeli-kavağı camiini de Hatice Turhan sultan yaptırmıştır. 1743 de vefat etti. Turhan sultan türbesindedir. Zevci Hasan paşa, Üsküdar'da (Nesuhi tekkesi mescidi)ni yaptırmıştır.

Mihr-i Şah Sultan
Üçüncü Selim hanın validesidir. Halıcıoğlu kışlası ile yeni köprü arasındaki camii yaptırmıştır. Eyyub camii ile Bostan iskelesi arasında
 

HTML

Üst