hareketlerimizde dikkate alacağımız dini ölçü

sherif

HACKHELL İN SHERİFİ
Katılım
8 Kas 2005
Mesajlar
1,033
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Musul--Kerkük..;Bir Gece Ansızın Ordayız::..
İfrat ve tefriti tasvip etmeyen İslam dini, orta yollu hareketi umumî bir ölçü olarak kabul etmiş ve biz müslümanları kederde ve kıvançta, fiilde ve fikirde ölçülü olmaya teşvik etmiştir. Eksik hareket, tekamülü engellediği için; aşırılık da yozlaşmaya sebep olduğundan dolayı tasvip görmemiştir. Yüce dinimizin emir veya teşvik ettiği işler, insanların umumunun işlemesine müsait bulunan orta yollu hareketlerdir.
Bu ölçünün üstündeki hareket tarzı, İslamın yükseldiği bir emir olmayıp, kişinin kendi irade ve isteği ile nafile bir ibadeti yüklenmesi ve takvaca harekete özenmesidir. Orta yollu hareketin aşağısı ise, zaruretler sebebiyle verilen bir müsaade olmaktadır. İstisnalar vaz olunmuş umumî kaideleri bozmaz. Bu sebeple, asi olan davranış, ifrat ve tefritten uzak olarak hareket etmek üzerinde toplanmaktadır. Kur'an-ı Kerim tedkik edilecek olursa bu hususu teyit eden emirler açıkça müşahede edilmiş olacaktır.
Mevzuumuza açıklık getirmiş olmak için bazı beyanlarda bulunmayı zaruri görmekteyiz. Müntesiplerini her yönden yücelten İslam dini, gayr-i müslimler ile olan münasebetleri sulh-u müsalemet esaslarına dayamıştır. Her sahada onlarla güzel bir geçim esasını aramış, Hıristiyan ve Yahudilere «Ey kitaplılar, hepiniz bizimle sizin aranızda müsavi (ve adil) bir kelimeye gelin (şöyle) diyerek; ALLAH'TAN BAŞKASINA TAPMAYALIM, ONA HİÇBiR ŞEY'İ EŞ TUTMAYALIM, ALLAH'I BIRAKIP DA KİMİMİZ KİMİMİZİ RABLER (diye) TANIMAYALIM» (Sure-i Al-i İmran: 64) diye hitap ederek akla ve hikmete uygun bir yola davette bulunmuştur.
Gayri müslimler, bu davetlere karşılık müslümanlara karşı savaş açınca, onlar da nefislerini müdafaa ve vatanlarını muhafaza etme zorunda kalmışlar; tecavüzî bir yol değil, savunma cihetini tercih etmişlerdir. Şu ayet-i celile, yukarıda verilen bilginin belgesini teşkil etmektedir: «Size harp açanlarla, Allah yolunda, siz de döğüşün. (Müdafaa harbi yapın. Ancak) aşırı gitmeyin. Şübhesiz ki Allah aşın gidenleri sevmez» (Sure-i Bakara: 190).

Ayet-i kerimede «Sizin harp açacağınız» ifadesi kullanılmamış olması akıl sahiblerini düşündürmeye ve İslami hikmeti bulmaya yol gösteren bir ifade olmaktadır. Bu demektir ki: Sizinle savaşmayanlara dokunmayın. Şayet onlar harp açacak olurlarsa kadınları, ihtiyarları ve çocukları öldürmeyin. Esirlere işkence yapmayın. Gayr-i müslim milletler ile yaptığınız sözleşmeye sadakat gösterin. Sulh halinde veya savaş sırasında asla aşırı hareket etmeyin...
Saadet asrından başlayarak zamanımıza doğru bir inceleme yoluna gidilecek olur ise, İslamın ilk asrında vaki olan muharebeler, hep müdafaa zaruretiyle vuku bulmuştur. Bahsi geçen savaşlarda tecavüz edenler, daima İslam düşmanları olmuştur. Müslüman milletimizin zamanımızdaki hasımları da hep aynı düşmanlık esaslarını sergilemektedir. Etrafımızı saran düşmanların insanlık ve mertlik ile bağdaştırılması kabil olmayan tecavüzlerine, tabiiyetlerinde bulunan müslüman soydaşlarımıza uyguladıkları din ve isim değiştirme zorlamalarına karşı aziz milletimizin ibraz ettiği sabır ve müdafaa usulü, dinimizden aldığı emirle haddi aşmayan İslami bir ölçü olmaktadır.
İslam dini, yasakladığı işleri açıkça belirtmiş; verdiği emirleri de sarahatle açıklamıştır. Müslümanlar, her sahada ve hatta ferdi hareket gibi görünen yeme ve içme hususlarında ölçülü hareket edecekler ve Rabbimizin mubah kıldığı şeylerden İslamî ölçüler çerçevesinde faydalanacaklardır. Bu müsaade, ilahî bir lütuf olmaktadır. Kul, halal olan bir şey'e «Haram» demiyecek, alnının teri ile kazandığı halal şeylere ihtiyaçtan fazla düşkünlük yaparak ifrata sapmayacaktır. Umumi hallerde olduğu gibi, ferdî işlerinde de orta yollu hareketi kendine şiar edinecektir. Bu ciheti tesbit eden ve mevzuumuza belge teşkil eden bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: «Ey iman edenler, Allah'ın size halal kıldığı o en temiz ve güzel şeyleri (nefsinize) haram kılmayın. Haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez» (Sure-i Maide, 87).

Geçmiş ümmetlerden pek çoğunun başına gelen cezaların sebebi, ilahî emirlere isyan etmeleri ve dinin tesbit ettiği sınırları aşmaları olmuştur. Cenab-ı Hak, bu hakikati bir ayet-i kerimede şöyle açıklamaktadır: «İsrail oğullarından olup da küfredenlere Davud'un da Meryem oğlu İsa'nın da dili ile la'net olunmuştur. Bunun sebebi, isyan etmeleri ve ifrata sapmaları idi» (Sure-i Maide, 78). Yüce Rabbimiz, rızasına ve Kitabına aykırı düşen hareketleri birbir açıklamakta ve bu hatalardan sakınmamızı istemektedir.
Aşırı hareket her şeyde ve her yerde hoş görülmemektedir. Ölçü ve itidal, Yüce Halikımıza yaptığımız dualarda bile ihmal edilmeyecek ve haddi aşan ifadeler kullanılmayacak ve sünne'te aykırı usuller ihdas edilmeyecektir. Mesela, «Allah'ım, beni göklere çıkar da oradaki ilahî sırlarını göreyim» demek gibi bir istekte bulunmayacaktır. Çünkü kulun böyle bir şeye ehliyeti yoktur. Bir de duada sağıra duyuruyormuşcasına bağırıp çağırmayacaktır. Bir ayet-i kerime ile bu hususu tescil eden Halikımız, «Rabbinize yalvara yakara gizlice dua edin. Şu bir hakikattir ki, Allah haddi aşanları sevmez» (Sure-i Araf, 55).
Bu mevzuu izah etmek için aranacak olursa birçok misaller daha bulunabilir. Mes'elenin esası kabul edildikten sonra, kişi tefekkür ve araştırma yolu ile de bu işin inceliklerini anlayıp dinî misallerini bulabilir. Sözlerimi Peygamber Etendimizin hadis-i şerifi ile bitirmek istiyorum: «Kolaylaştırın, zorluk çıkarmayın; müjdeleyin nefret ettirmeyin» (Buhari, C.1, s.25) ve bir de «Dinde aşırılık yapmaktan sakının. Sizden evvelki (ümmet) ler, ancak dinde aşırılık yapmaları sebebiyle helak olmuşlardır» (Feyz'ül-kadir, c.3, s.125)
 
Eline emeğine sağlık...Tabikide aşırıya kaçmak zararlı herşeyde...Güzel bi paylaşım...Allah razı olsun...
 
Geri
Üst