Hallac-i mansur ve ene'l hak

SEYDİALİ

seyri alem
Moderatör
Katılım
4 May 2009
Mesajlar
18,132
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
ARAF
Arkeolog L.Massignon, Bağdat yakınlarında kazı yaparken gözü, kırık bir testi üzerindeki şu beyit’e takılır.“Allah’a kavuşmak için iki rekat namaz da yeter. Ancak, böyle bir namaz için abdesti, insanın kendi kanı ile almış olması gerekir.” Söz, Hallac-ı Mansur’a aittir. Tarih, Hallac’ın “şehit düşünür” olduğunu haber verirken, Tasavvuf ehli, O’nu “Şehit Veli” olarak bilir.
Konumuz ile ilgili bağlantılı olduğundan kısaca “şehitlik” hakkında bilgi vermekte yarar var. Şehitlik ikiye ayrılır.
1) Hükmi şehitlik
2) Fiilî şehitlik

İman ehli olmak şartıyla, yanma, boğulma, kanser, verem v.b. ağır hastalıklar ya da doğum sırasında meydana gelen ölümler, hükmi şehitlik kapsamında yer alır.

Fiili şehitlik ise ikiye ayrılır :

a) Savaşta Allah için bedenini feda etmek suretiyle ölmek,
b) Bir velinin, bedeninin katledilmesiyle vuku bulan ölüm.
Hallac-ı Mansur... “Ene’l Hak” sözü ile gönüllere taht kurmuş, bu yolda bedenini feda etmiş, vücudundan akan damla damla kana rağmen, Allah’a, insanlara, kâinata olan sevgisini dile getirmiş bir Şehit Veli’dir.

Bir’lik ve Vahdet-i Vücud (Tek’lik) felsefesini, bilgi dairesinin dışına taşırıp yaşama yolundaki erlerden biri ve Cüneyd-i Bağdadi’nin talebesi olan Hallac-ı Mansur, 857 yılında Tur kentinde dünyaya geldi. Bir çok öyküde onun hakkında şunlar anlatılmaktadır:
Mansur, bir gün yün atma işinin yapıldığı bir dükkâna gider. Dükkan sahibine kısa bir süre için dışarı çıkmasını söyler. Dükkân sahibi geri dönüp de tüm pamukların atıldığını ve temizlendiğini görünce şaşırır. İnanılmaz miktarda pamuğun çok kısa bir sürede atılmasından sonra, kendisine “Hallac” lâkabı verildiği de rivayet edilir.

Ben (Abdullah Bin Tahir Azdi); bir gün Bağdat pazarında bir yahudiye kızarak ona “köpek” dedim. Tam o esnada Hallac yanımdan geçmekteydi. “ İçindeki köpeğin havlamasına müsaade etme, sustur onu” dedi ve devam etti, “Evladım, insanlar dinlerini kendileri seçmezler, kaldı ki hem Musevilik hem Hıristiyanlık hem de İslam, Hak dinidir. Amaçları aynıdır, araçları farklıdır.”
Hallac’ın kendine özgü kerametleri, halka açtığı harikulade halleri vardır.
Devamlı aleyhinde konuşan bir Basralı, O’ndan ölmek üzere olan kardeşini iyileştirmesini ister. Hallac, “Sen benim aleyhimde konuşmaya devam edersen arzun yerine gelecektir” der. Hallac idrarını hastalara şifa olarak içirmiş, hapiste bulunduğu süre içinde, tüm mahkumların zincirlerini çözerek serbest kalmalarını temin etmiş, kendisinin neden firar etmediğini soranlara “Biz Hakk’ın mahkûmuyuz” diyerek, oldukça anlamlı bir yanıt vermiştir. Demek ki, bir Veli’den kendi nefsi için bir istek ve arzu oluşmamaktadır. Hallac, Ramazan aylarında hiç bozmadan beş günlük oruçlar tutmuştur. Vahdet-Teklik yaşamı içinde hayatını devam ettiren, tamamen çıplak bir şekilde yaşamayı tercih ederek, örtünme gereğini duymayan Hallac’a, Hocası Cüneyd-i Bağdadi; halka ters düşecek kelâmlardan kaçınmasını öğütlemiş, bu yüzden başının bir gün mutlaka belâya gireceğini ima ederek “Bakalım hangi darağacında kanın akacak” demiştir. Hallac-ı Mansur’un yanıtı “Sen o gün sufi elbiseni bırakıp, yerine fakih elbisesi giyeceksin” olmuştur.
Yaşar Nuri Öztürk, Hallac’la ilgili eserinde özetle ; “ ‘Ene’l Hak’ bir ‘Şath’ (bazı meczupların taklit ürünü olan ve zahirde saçma görünen manidar sözleri) sözü, bir sekr (sarhoşluk) ürünü değil tasavvuf anlayışının mihveridir. Bu söz Hallac’ı hem ‘Vahdet-i Şuhud’culardan hem de ‘Vahdet-i Vücud’culardan ayırır. Ene’l Hak Vahdet-i Vücud’un bir ifadesi olamaz, zira Hallac, Uluhiyet babında Tenzih’i hiç bırakmamıştır, o halde Hallac, ‘Vahdet-i Vücud’cu değildir. ” demektedir.
Bizim Hallac’ı değerlendirmemiz ise daha farklıdır, şöyle ki ; tarikattan gaye Tasavvuf’a geçiş, Tasavvuf’tan gaye, Allah’a ermektir. Allah’a erişin ise iki yolu bulunmaktadır:
1) Fena Yolu
2) Vahdet-i Vücud

Fena yolu, Abdulkadir Geylani Hazretlerinden başlayıp, Muhiddin-i Arabi’ye kadar uzanan evliyanın yolunu kapsar. Bu yolda “Allah’ın varlığı dışında varlıkların, kendine ait bir varlığı yoktur” düşüncesi hakimdir. Bu görüş Fena halidir. Yani ‘Yok’u Yok etmek’ düşüncesi ve yaşamı… Hallac-ı Mansur’un görüşü bu şekildedir. Muhiddin-i Arabi’de ise, direkt Hakk’ı müşahede hali vardır. Yok edilecek bir varlık söz konusu değildir. Bu görüşe Vahdet-i Vücud denmektedir. Vahdet-i Vücud’un dahi aşamaları mevcuttur. Hallac’da zuhur eden “Ene’l Hakk” sözü, onun yaşadığı “Aynel Yakiyn” boyutu itibariyle söylenmiştir. Bu sözün “sekr” hali, meczupluk ve “mukallitlik” ile alakası yoktur.
Esasen, batı dünyasındaki bilimsel araştırmaların neticesi de, varlığın bir bütünden ibaret olduğu aşamasına gelmiştir. Bugün “sadece madde var, mana yoktur” görüşü ise iflas etmiştir. Müsbet ilmin tesbitine göre madde, enerjinin yoğunlaşmış halidir ve insanın beş duyusuna göre var olan bir yapıdır. Yani madde düşüncesi, birimlerin algılama kapasitesinden kaynaklanmaktadır ve tamamiyle göreseldir. “Göresel kavram”ların gerçekte bir değeri yoktur. Mutlak evren ise salt enerji, özü itibariyle tek ve Tümel bir Bilinç’tir. Madde diye bilinen şeyin aslının belirlenmesi, evrenin hayal hükmü ile var olduğunu göstermektedir. Yani kâinat diye bildiğimiz şey, tamamen bir varsayım olup, “hayal” den ibarettir. Bu konuda belirli çalışmalarda bulunan ABD’nin Stanford Üniversitesi profesörlerinden Karl Pribram’ın deneylerini dikkatle izleyelim: Pribram hafıza dediğimiz duyunun, beynin bir bölümünde kümeleşmediğini, ayrıca kalınlığı 4-4,5 mm. arasında değişen, yaklaşık 14.000.000.000 (ondört milyar) nöron’dan oluşan, beynin yarı kümelerinin yüzeyinde bulunan ve Beyin Korteks’i olarak isimlendirilen boz madde tabakası dahil olmak üzere, her hücrede BÜTÜN olarak mevcut olduğunu belgeledi. Bu bulgular Hologram tekniği ile birleştirildi.
Hologram konusunda sizlere geçtiğimiz yıllarda yine bu sütunlarda oldukça tafsilatlı bilgiler sunmuştuk. Kısaca tekrar edelim: Hologram, Lazer ışınlarıyla üretilen üç boyutlu görüntülerdir. Böylece, hayalet gibi boşlukta duran üç boyutlu görüntüler, parçalandıklarında her bir parçadan, görüntünün bütünü yeniden oluşturulabilmekte… Bu aşamada Profesör Karl Pribram kendi kendine şu soruları sormuş: “Acaba Evren de bir Hologram mı?... İnsan beyni evreni kendi kendine mi oluşturuyor? Yani bildiğimiz her şey bir rüya, hayalden mi müteşekkil?“
Bu arada yeri gelmişken bir parantez açmak istiyorum. Resulullah Efendimiz “Dünya Mümin’in rüyasıdır” diyerek dünya hayatının da aynen rüya gibi hologramik görüntülerden ibaret olduğuna işaret etmektedir.
Ve Karl Pribram, Insan beyninin her şeyi, biyoelektrik frekanslar şeklinde algıladığını da ispatlamıştır. Yani atom boyutunda dahi renk, koku, güzellik ve çirkinlik gibi kavramlar olmayıp, sadece beynimizde, algılanan frekansların mevcudiyeti söz konusudur… Bu aşamada Pribram kendine şu soruyu soruyor: “Beyin maksimum ve minimum düzeylerdeki frekansların tümünü aynı anda bütün hücrelerde, dolayısıyla tek bir hücrede bulundurabiliyorsa, onları bu noktaya yönelten kim?… Ve Tek bir hücrenin dahi varlığı hayal hükmünde ise, birimlerin varlığından bahsetmek mümkün olabilir mi?”
İşte Hallac tarafından söylenen “ben yokum” düşüncesinin altında yatan gerçek, “ben Hakk’ım” sözü ile müsbet ilmin kesiştiği nokta burasıdır. Yani tek bir varlığın var oluşu Hallac için Aşk, ilahi güçtür. Ona göre Aşk, Kudret sıfatının zuhurudur. Sevdiğin için her şeyini feda etme, benliğinden geçme yukarıda da belirttiğimiz gibi fenâ halidir. Ene’l Hak (ben hakikatım) sözü ise, Kadı Ebu Yusuf’un ‘sen kimsin?’ sorusuna cevap olarak verilmiştir. Bu yanıt “Ben yokum’u” yaşayanın veya zerre’de Küll’ü müşahade edenin söylemesi gereken sözdür. Aslında zerre yoktur Küll vardır. Zerre kelimesi Küll’ü anlatım sadedinde ifade edilmiştir. Ene’l Hak sözü kesinlikle, Hallac’ın özünden gelmiştir. Kadılar, Hallac’ın ağzından dökülen ve kendilerine ters gelen, bu kelâm yüzünden önce kamçılanmasına, sonra bedeninin dilim dilim kesilmesine ve kellesinin bedeninden ayrılarak yakılmasına karar verdiler. Mansur’un ölümüne açlık, kıtlık, fakirlik beldesi olan Bağdat şehri ve halkı silah zoruyla tanık edilmiştir. Ve “Ene’l Hak” dediği için ebedi hayatına kendi kanı ile gusul abdesti alıp gözyaşları ve tekbirlerle uğurlanmıştır, gönül adamı Şehit-Veli HALLAC-I MANSUR...


AHMET F. YÜKSEL
 
Bir sürü lafa gerek yok enel hak, yani "hak benim" diyen bir insandan bahsediyoruz, firavunda aynısını söylüyordu.
 
Hallaci Mansur`un sehadeti hala islam tarihindeki ilginc olaylardan birisi... Itiraf etmek gerekir ki cok huzunlu sekilde hunharca katledilmistir ama burada o donemin muslumanlarini da suclamak yanlis olur. Hallaci Mansur tasavvuf ehlidir. Islam yolunda cile cekmis bir insandir. Onun kazandigi derin dusunce tevhidle tam olarak bagdasir. Cunku Allah kimseye muhtac degildir ve aslinda hersey ona muhtacdir. Bu sekilde daha derin dusunmekte yarar var...

Diger taraftan Firavun, hz Musa (a.s)`nin ilahi sizin ilahiniz degil ben sizin ilahinizim demistir kiptilere ve yahudilere ve sirke dusmustur. Allah`in kanunlarini reddetmis kendi hava ve hevesine gore koydugu kanunlarla ulke yonetmistir ve Tagut olmustur. Musluman ol diyen hz Musa (a.s)` a direnmistir kafir olmustur. Senin ilahin benim sihirbazlarimi alt ederse iman edecegim demis, sihirbazlari alt edilmis ve buna ragmen iman etmemis ayni sozu misirin basina gelen felaketleri gecirmesi icin Musa`ya yalvarip soz vermistir ama felaketler uzerlerinden kaldirilinca yalanci olmustur sozunden donmustur(emanete hiyanet etmistir). Musluman olan sihirbazlarinin el ve ayaklarini caprazlama kestirmis terorist olmustur. Kavmiyetcilik (fasizan tavirlar) yaparak yahudileri kendi emri altinda tabiri caizse kopek etmistir zalim olmustur.. Belki yahudilerden yuzlerce erkek cocugu bogazlayip kadinlarini sag birakmistir tuyu bitmedik yetimin katili olmustur. Haman adli emri altindaki birisine kule yap Musa`nin Allah`ini goreyim diyerek aklinca kucuk gormustur o bir damla meni iken onu yaratani inkar etmis ve seddeli yani katmerli kefere (kafir) rutbesine yukselmistir. Bu vakti zamaninda basta bulunan zorba birine ne kadar da benziyo diyecegim ama demiyorum. Kuskusuz Allah katinda kuranda belirtildigi gibi en asagi tabakadaki kisi Taguttur. Tagut diyanet isleri sozlugunde haddi asan sey olarak cevrilir XD ki bu beni cok guldurur. Tagut Allah`in emirlerini gecersiz kilan kendi emirlerine boyun egdirmeye calisan hersey icin kullanilir. Bunlar cehennem kutugu olacaktir. Cunku hem ilahlik taslamistir hem de Allah`a sirk kosmustur. Dunyada kombo olarak yapilabilecek en baba 2 hata. Dahasi yok. Bundan dolayi bunlar icin cehennem kutuklugu kacinilmaz sondur ve bunlar kendi yolundan gidenleri de pesinden cehenneme surukleyecektir. Pesinden gidip gercegi gorup ahirette pisman olanlar ile Tagut arasindaki ahiretteki tartisma ile ilgili kuranda acik ayetler var... ve konuyu son pismanligin fayda vermeyecegini belirten ayetlerle kapatir Allah kitabullahta..

Diger taraftan sadece enel hak dedigi sozunden dolayi (sadece bir soz) Hallaci Mansur`u bundan dolayi sirke dustugu iddia edilse bile (ki edilemez aciklayacagim) Firavun`a (Tagut, kafir, musrik, zalim, fasist, terorist, yalanci, duzenbaz, emanete hiyanet eden Firavun) es tutmak ultra zalimlik olur... Firavun`un kafir oldugu kuranda acikca yazar. Bundan dolayi buna kafir dememek bizi kafir yapar (kuranin bir ayetini inkar tum kitabi inkardir ve kitaplara iman etmemekden dolayi da imanin sartlarinin birisi ihmal edilmis olur). Fakat Hallaci Mansur kafirdir diye kuran sunnette bir ifade yoktur ki kac asir sonra yasamis bir kisidir... Bundan dolayi sanki Hallaci Mansur doneminde yasamisiz da o kisiyi sirk icerisinde gormusuz gibi emin sekilde kufurle suclamak yanlistir. Konu ile ilgili bir hadis-i serif var.

5312 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir kimse diğer bir kimseyi fıskla veya küfürle itham etmesin. Aksi taktirde, itham edilen arkadaşında bunlar yoksa, kelime kendine dönderilir."

Buhârî, Edeb 44.

Bu hadisten dolayi emin olmadigimiz bir kisiye kafir oldun demek bir ehl-i sunnet vel cemaat takipcisine yakisan bir tavir degildir.

Velhasil Hallaci Mansur mesela acikca kurani reddetseydi, ne bilim harama helal deseydi, ya da Allah ilah degil ilah benim deseydi, bu yonde cok saglam kaynaklar olsaydi evet kafir olmus derdik... Enel hakk`taki ("ben Hakkim"in yani "ben Allahim"in arapcasi) el-Hakk ozel isimdir,Allah`in bir ismidir ve ilah ile karistirmamalidir. Bircok ilah iddiasindan bulunan veya iddia edilen sey, kisi vs. olabilir ama el-Hakk nam-i diger Allah hakiki ilahtir. Firavun ben Allah`im demiyordu ben ilahim diyordu. Ben Allah`im diyorsa iki ihtimal olusur.

1)Allah`in kendisi oldugunu iddia etmistir ki bu boyle salih bir insanin soyleyecegi soz olamaz. Cunku Islam`la sabittir ki biz hayattayken Allah bize gorunmeyecektir. (Cennetlikler gorecek, cehennemlikler hakkinda bilgim yok)

2) Butun alem Allah`in emrindeyse bizler yalnizca ondan geldik ve ona gidecegiz. Tek baki olan odur. Dolayisiyla hersey Allah`indir manasi cikar. Kulli irade herseye karar verense, o zaman cuzi irade aslinda kulli iradeye tamamen baglidir. Diger taraftan boyle evliya kisilerde marifetullah ve muhabbetullah hat safhada oldugu icin cicege baksa Allah`i, bocege baksa Allah`i, kendine baksa Allah`i gorur ne guzel yarattin ya Rab derler....

Dolayisiyla 2. sik boyle alim bir kimse icin agir basmaktadir. O donemin muslumanlari da suclanamaz. Cunku; adamin birisi ben Allah`im diyor ve herkeste bu kadar derin goruslu bir iman yoktur isin arkasindaki yogunlugu degilde gercek manasini dusunerek yanilmasi olasi bir durumdur... Kisaca Hallaci Mansur aslinda yanlis anlasilmaya kurban gitmistir. Allah sehadetini kabul etsin ve bizleri de ornek alanlardan eylesin...

Bir el fatiha okumak sevabdir.
 
muhidin arabi gibi kendi döneminde anlaşılmayan allah aşıkı biri onu anlamak için o aşkı yaşamak lazım : )
 
İslam’a göre kainatla, Allah ayrı ve tamamen farklıdır, bir birlerine benzerlikleri yoktur, ve bütün kainat Allah tarafından yoktan var edilmiş olup, İlâh’lıktan pay almamıştır, yani kainattaki hiç bir şeyde İlâh olma özelliği yoktur. İlâh olarak yalnız Allah vardır. Bunun aksini iddia etmek İslâm’a göre şirk koşmak demektir.

Kainatı yok saymakta, Allah’ın Kuran’da yaratmayla ilgili bildirdiği bütün ayetleri inkardır bu da küfrün ta kendisidir. Allah’ın kainatı yaratmış olması gerçek bir olay olup, bu durum Allah’ın tek İlâh olmasına aykırı değildir.

Vahdeti Vücud denilen saçmalığın Tevhid İnancıyla alakası yoktur ve Kur'ana aykırıdır. Ne aşkı ne ateşi yahu? Tasavvuf ehlidir diyerek meseleyi basitleştirmenin bir önemi yoktur. Tasavvuf denilen hint adeti ne kadar İslamdır? Haşa "ben Allahım" diye ortalıkta gezinen bir meczup hiç bir şekilde aklanamaz... Hepimiz Allahın yarattığı aciz kullarız.

“Ey Muhammedi De ki: “O Allah, bir tektir. Allah herşeyden müstağni (ihtiyacı bulunmayan) ve her şey O'na muhtaçtır. O, doğurmamış ve doğmamıştır. O'nun hiçbir eşi ve benzeri, dengi yoktur.” (İhlas: 1-4)
 
muhiddin arabiden bir şiir:

"O beni över, ben de O'nu,
O bana tapınır, ben de O'na
Bir durumda O'nu itiraf eder,
A'yânda (dış âlemde) ise, inkar ederim.
Ben O'nu değil, O beni bilir,
Ben bilir ve temaşa ederim O'nu
Ona yardım edip el uzattığım halde,
Nasıl olur da O, bağımsız olabilir?
Ben O'nu bilirken yaratırım.
Hadis bize bunu böyle haber veriyor
Ve bende O'nun gayesi gerçekleşiyor.

Allah imanımızı, İslammış gibi görünüp kendi kafasından din uyduranlardan sakındırsın.
 
Burada o insanları suçlamak değil asıl düşüncelerinin derinliğine nüfuz etmek ve o düşünce yapısını kavramak gerekir.Zahirci denen kişiler o zamanda anlamamış şimdi de anlamıyor. Her zaman kabuğa bakıyorlar özü göremiyorlar. Hallac-ı Mansur'un kaç kitabını, Muhyiddin-i Arabi'nin kaç kitabını okudunuz ki hemen hüküm vermeye kalkıyorsunuz?
 
Neymiş düşüncelerin derinliği izah edermisiniz? Yaratanla yaratılanı aynı kefeye koyan şirk düşüncesi vahdeti vücudun izahını yapın o halde? "Baba-oğul-kutsal ruh" diyen papazlardan farkı neymiş muhiddin arabiyle, hallacı mansurun? Firavun "ben ilahım" deyince kafir, hallac efendi deyince evliya :))

Falancanın kitabını okudunmu ki tevilleri yapacağınıza, Kuranı okumaya çabalasaydık. Delinin birini şehid ilan edecek kadar körelmezdik.
 
Konu başlığındaki hikayelerde çok ilginç :

-Hallac idrarını hastalara şifa olarak içirmiş,....
- tamamen çıplak bir şekilde yaşamayı tercih ederek, örtünme gereğini duymayan Hallac...

Evliyalıktaki mertebenin zirve hali bu olsa gerek....
 
İslam’a göre kainatla, Allah ayrı ve tamamen farklıdır, bir birlerine benzerlikleri yoktur, ve bütün kainat Allah tarafından yoktan var edilmiş olup, İlâh’lıktan pay almamıştır, yani kainattaki hiç bir şeyde İlâh olma özelliği yoktur. İlâh olarak yalnız Allah vardır. Bunun aksini iddia etmek İslâm’a göre şirk koşmak demektir.

Kainatı yok saymakta, Allah’ın Kuran’da yaratmayla ilgili bildirdiği bütün ayetleri inkardır bu da küfrün ta kendisidir. Allah’ın kainatı yaratmış olması gerçek bir olay olup, bu durum Allah’ın tek İlâh olmasına aykırı değildir.

Vahdeti Vücud denilen saçmalığın Tevhid İnancıyla alakası yoktur ve Kur'ana aykırıdır. Ne aşkı ne ateşi yahu? Tasavvuf ehlidir diyerek meseleyi basitleştirmenin bir önemi yoktur. Tasavvuf denilen hint adeti ne kadar İslamdır? Haşa "ben Allahım" diye ortalıkta gezinen bir meczup hiç bir şekilde aklanamaz... Hepimiz Allahın yarattığı aciz kullarız.

“Ey Muhammedi De ki: “O Allah, bir tektir. Allah herşeyden müstağni (ihtiyacı bulunmayan) ve her şey O'na muhtaçtır. O, doğurmamış ve doğmamıştır. O'nun hiçbir eşi ve benzeri, dengi yoktur.” (İhlas: 1-4)

Allah ve kainat tek parcadir gibi bir mana yok Vahdet-i Vucutta. Soyle ki:
Vahdet-i Vucut Allah ve kainat tekdir demez. Kainat Allah`in golgesi yani tecellisidir der. Bu durumda yanlis anlasilacak bir nokta goremiyorum ben. Vahdet-i Vucut; kainattaki her yaratilmis canlida Allah`in kudretini gormektir, kediye insana tasa Allah demek degildir. Dunya gercektir, kainat gercektir ama degiskendir. Bicim degistirir baki olarak kalmaz. Allah`in emri altinda degisir. Yani onun golgesinde onun iradesine boyun egmis durumdadir. Bundan dolayi tek gercek vardir o da Allahtir. Degismeyen tek sey oldugu icin boyle bir mana yuklenmistir. Hersey ona muhtacdir manasi cikar buradan.

Mutlak olan birtek Allah vardir. Yarattiklari surekli degisir ve yok olur. Birtek onun varligi ezeli ve ebedi olarak kalir.

Allahtan baska ilah yoktur diyoruz kelime-i tevhidde bu zaten onu aciklar bize. Yalniz insanlar Allah`tan baska seyleri ilah edinebilirler ve onu kendileri acisindan ilah olarak gorebilir. Yukaridaki yazmda bunu kastettim. Baska ilahlar vardir demedim, baska ilahlari insanlar edinebiliyorlar dedim.

Muhiddin Arabi`nin o siiride nette dolasan siirlerden... Zahiri manasina degil batini manasina odaklanmak dogru olacaktir...

Bu tasavvuf konusu yeni tartisilan bi konu degil. Ibn Teymiye gibi alim zatlar konuyu elestirmis ve Sufileri tekfir etmistir. Tartisilagelen konudur, tasavvufun da batili vardir hakk olani da vardir. Tabiate bakmamiz gerektigi Allah`in kudretini buralarda aramamiz gerektigi kuranda yer alir. her canliyi sudan yarattigimizi, yeryuzu bitisikken onu ayirdigimizi, sabit daglari yarattigimizi, gokleri 7 gok halinde yarattigimizi, evreni genislettigimizi, kuslari nasil havada tuttugumuzu gormediler mi tarzi ayetlerde zaten marifetullahi kavramaya sevk eder bizi... Sahih Tasavvufun konusu derin dusunce ve tefekkurlerin mahsuludur. Allah yoluna bas koymanin ve hakiki derinligi kavramanin yoludur...
 
İmam Gazaliye kadar bütün İslam alimlerince "kafir " ilan edilmiş bir adamdan bahsediyoruz. Hallacı mansur, arabi, mevlana v.s.

Aşktı, tasavvuftu, vahdeti vücuddu, vahdeti şühuddu, felan derken öyle bir noktaya geliyorlar ki Şemsi tebrizi Tanrı bana kimya hatun olarak göründü demeye başlıyor, mevlana kabak, kavun, karpuz konu başlıklı erotik hikayeler içeren kitabına "bu kitap özün özünün özü" diyor,(Kuran-ı Kerim ne peki mesnevi özünün özünün özü ise, Haşa zurnanın son deliğimi?) biri ben İlahım der, öbürü o bana tapar ben ona der. Velhasıl Efendimiz ve dört halife devrinde yaşanan Tevhid Dini, yerini bir sürü saçmalığa bırakır.

Adam sidiğini millete ilaç diye içiriyor, çırılçıplak geziyor, ben Allahım (haşa) diye ortalıkta geziyor. Ve ısrarla büyük alim, evliya, şehid gibi sıfatlara haiz oluyor. Arkadaşlar çıkın sokağa bu herifin yaptıklarını yapın, bakalım nasıl karşılanacaksınız, bir Allahın kulu çıkıpta sizede bu ulvi sıfatları sıralayacakmı?

"Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" diyerek ipe sapa gelmez bir sürü sakat inancı İslama sokmaya çalışan ve yüzyıllar boyu malesef bunu başarmış olanlara ne zaman tavır alacaksınız? Hz Ömerin mürşidimi vardı? Hz Osmanın mürşidimi vardı? Kimden el aldı, kimden tövbe aldılar? Hangi şeyhe rabıta yaptılar, kime hatme yaptılar? Efendimizin, o örnek alınacak yegane insanın hakiki derinliği(!) kavraması için hangi tarikata girmesi gerekiyordu acaba?
 
İmam Gazaliye kadar bütün İslam alimlerince "kafir " ilan edilmiş bir adamdan bahsediyoruz. Hallacı mansur, arabi, mevlana v.s.

Aşktı, tasavvuftu, vahdeti vücuddu, vahdeti şühuddu, felan derken öyle bir noktaya geliyorlar ki Şemsi tebrizi Tanrı bana kimya hatun olarak göründü demeye başlıyor, mevlana kabak, kavun, karpuz konu başlıklı erotik hikayeler içeren kitabına "bu kitap özün özünün özü" diyor,(Kuran-ı Kerim ne peki mesnevi özünün özünün özü ise, Haşa zurnanın son deliğimi?) biri ben İlahım der, öbürü o bana tapar ben ona der. Velhasıl Efendimiz ve dört halife devrinde yaşanan Tevhid Dini, yerini bir sürü saçmalığa bırakır.

Adam sidiğini millete ilaç diye içiriyor, çırılçıplak geziyor, ben Allahım (haşa) diye ortalıkta geziyor. Ve ısrarla büyük alim, evliya, şehid gibi sıfatlara haiz oluyor. Arkadaşlar çıkın sokağa bu herifin yaptıklarını yapın, bakalım nasıl karşılanacaksınız, bir Allahın kulu çıkıpta sizede bu ulvi sıfatları sıralayacakmı?

"Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" diyerek ipe sapa gelmez bir sürü sakat inancı İslama sokmaya çalışan ve yüzyıllar boyu malesef bunu başarmış olanlara ne zaman tavır alacaksınız? Hz Ömerin mürşidimi vardı? Hz Osmanın mürşidimi vardı? Kimden el aldı, kimden tövbe aldılar? Hangi şeyhe rabıta yaptılar, kime hatme yaptılar? Efendimizin, o örnek alınacak yegane insanın hakiki derinliği(!) kavraması için hangi tarikata girmesi gerekiyordu acaba?


üstad bi ışık yak da o tarafa yönelelim :durdurun

şakası bir yana,önder ve rehberi belli olan dine vekil arayanları gülerek seyrederim...
 
Estağfurullah abi o ışık 1400 sene evvel yakılmış, bize İnşallah tabi olmak düşer. Aslolan Kuran-ı Kerim ve peygamberimizin sünnetidir. Efendimizin ahirete intikalinden sonra kafasından felsefe üretip İslama sokmaya çabalayarak tertemiz suyu bulandırmaya çabalayan her ne kadar irin varsa çıkıyor piyasaya. İnternet çıktı, sahte şeyhlerin, diyalogcu pensilvanya imamlarının, maskeleri birer birer düştü. Çağ bilgiçağı, bilginin bir tıkla karşımıza çıktığı, araştırmanın soruşturmanın ışık hızıyla gerçekleştiği bir dönemdeyiz. Bazı putların devrilmesi hızlandı İnşallah...
 
Tarikat, islam ulkesinde ortaya cikan bir kurulustur. Fikih gibi, Akaid gibi bir daldir. Imani artirir, derinlestirir. Yuzeysel bakmamayi ogretir. Hz muhammed sav hayati boyunca olmayan islam devletini kurmaya calisti. Ayrica O bir peygamber ve imanini derinlestirmesine ihtiyaci yok... Ayrica tasavvuf islam devleti varsa uygulanacak birsey. Boyle olaylara direkt olarak bakiyorsunuz madem o zaman fikih konularinda bircok seyin nasil tevil edildigine de bakin derim. Kimi fakihler kimi ayetleri gercek manasinda almazlar. Tevil ederler. Tasavvufta da boyle dusunmek gerekiyor... Her ne ise pek tartisma geregi yok dedigim gibi fazlasiyla seveni ve muhalifi olan konu tarihden beri.

Vekilini bugunun insanlari kimlerden yana secmis buna hic dokunmayanlarin da algida secicilik yapmasi ilginc. Kurana hakaret edenleri de bas taci yapiyoruz nedense. Mevcudiyeti Islam zannedelim (gercekten zannediliyor ve isteniyorsa) ama Islami kurumlari reddedelim degil mi? Uyum icerisinde yasayalim. Bu sekilde yanan isiga dogru emin adimlarla ilerleriz =).

Kuran ve sunnet kaynaksa o zaman neden bazi emirleri o zamandi diyerek reddediyorlar. Boyle konusma konusunda delil nedir? Biz de bunlari heyecanla ve azimle destekliyoruz. Gercekten kuran ve sunnetin emrettigini yapmak istiyorsak Casiye suresi mealini eski diyanet mealinden veya elmalili mealinden okuyalim kisa bir suredir =). Ozellikle ortadaki sureleri. Allah hangi isi emretmis kural koymak bakimindan. (TIKLA OKU) Kuran ve sunnet kaynaktir, bunlar da okunur ama tek basimiza hukum veremeyiz. Zira bunlarin hepsi uzmanlik isi egitim isi. Fikih, Akaid bunun icin ortaya cikmis iki ilim. Bu arada Sadece kitap sunnet de degil icma ve kiyas da mevcuttur...

Sahte seyh ve diyalog olaylarini ben de onaylamiyorum hatta arastirma sonucu isinin ehli, hakiki ehli sunneti savunan tek bir topluluk gordum diyebilirim.

Bu sahte seyh olaylarina yapilan bugz keske Allah`in kitabina uydurma diyenlere de yapilsaydi bu durumlara dusulmezdi... Zira ne icin gonderilen paralarin kimlerin mal varligina gecirildigini, nasil mal varligi oldugunu bununla hangi bankanin kuruldugunu hepimiz biliyoruz. Bugunku yolsuzluklar ne kadar hos karsilanmiyosa her devirde ayni tavir takinilmaliydi aslinda... Ama yok o buyuk insandir...
 
hallacı mansuru daha önce duymuştum fakat hakkında doğru düzgün bilgim yoktu burda okuduğuma göre hasan mezarcı ayarında pırlanta gibi bir adammış :) nerde deli varsa nerde antin kuntin adam varsa tutup evliya yapmakta üzerimize yok zatiii, yok bedirzüman yok fetullah gülen yok haraççı mansur.......

üstad bi ışık yak da o tarafa yönelelim :durdurun

şakası bir yana,önder ve rehberi belli olan dine vekil arayanları gülerek seyrederim...

hangi yüzyılda yaşıyosun ?rehberi belli olan dini nasıl anlayacağız bu zamanda? allahtan fettulah hazretleri var, o olmasaydı kuran ayetlerinin(allahın ayetleri değil kuranın ayetleri, dikkat, fetullah hocaefendi böyle teleffuz ediyor bir bildiği vardır elbet.) çok sert olduğunu yumuşatılması gerektiğini vaaz etmeseydi nasıl anlayacaktık? allaha çok şükürkü fetullah hoca sayesinde bu gerçeği öğrendik, islamın yumuşatılıp ılımlı hale getirilmesi gerektiğini böylece hristiyanlarında yahudilerinde cennette payı olan müminler olduğunu anladık yoksa nasıl bilirdik öyle değilmi?

Videoyu izlemenizi tavsiye ederim. Düdük çalan muhterem zat peygamberin torunudur :) http://www.youtube.com/watch?v=zqFjSnoowbk
 
Falancanın kitabını okudunmu ki tevilleri yapacağınıza, Kuranı okumaya çabalasaydık. Delinin birini şehid ilan edecek kadar körelmezdik.

"-allah muhammede eşittir, eti kemiği dışında" bu lafı söyleyeni bile şehit ilan ettiler, izle: http://www.youtube.com/watch?v=NjCR4cI51WI&feature=related
SEHiT BAYRAM ALi öZTüRK - YouTube

"-allah eşittir muhammed" şehid bayram ali öztürk
Bayram Ali Hoca:"Hz. Muhammed esittir Allah" - YouTube
 
"-allah muhammede eşittir, eti kemiği dışında" bu lafı söyleyeni bile şehit ilan ettiler, izle: BAYRAM ALİ ÖZTÜRK HOCA DUA - YouTube
SEHiT BAYRAM ALi öZTüRK - YouTube

"-allah eşittir muhammed" şehid bayram ali öztürk
Bayram Ali Hoca:"Hz. Muhammed esittir Allah" - YouTube


Vahdeti vücud saçmalığının sonucu, disketi yaka yaka gelinen nokta... Sonradan cübbeli efendi "bayram hocada saçmaladı" felan gibi durumu kurtarmaya çalıştı ama nafile... Cübbelinin devirdiği çamların haddi hesabı yok, "cübbeli hurafeleri " artık tez konusu haline geldi.
 
bence cüppeli mevcut olanlara göre en iyisi en temizi en safıdır. üslubu biraz farklı zamane nasrettin hocası diyebiliriz. milletimiz okumayı sevmeyen bir millet olduğu malum, işte milletimizin bu zaafiyeti nedeniyle bir sürü hokkabaz şarlatan allah allah diye göz yaşı döke döke rahatça at koşturup cirit atıyor.

okuyan bir millet olsaydık hokkabaz itin birisi "-kuranın babası öldü, kuran yetiim " diyebilirmiydi? ayaklar baş başlar ayak olabilirmiydi? itin birisi allahın evinde filanca partiye oy isteyip ettiği duaya amin dedirtebilirmiydi? bu gün çoğu cami allahın evi olmaktan çıkmış akpnin evi olmuş siyasi şov merkezleri dönüşmüştür... Peygamberimiz bu durumu görseydi eminim hangi camide şov yapılıyorsa hangi camide fitne fesatlık yapılıyorsa orayı yıktırırdı. allahın uyarısıyla (ayetle) peygamberimizin yıktırdığı camiyi (mescit) hiç kimsenin anlatmıyor olmasıda çok manidar.

____________________________

Vahdeti vücud saçmalığının sonucu, disketi yaka yaka gelinen nokta... Sonradan cübbeli efendi "bayram hocada saçmaladı" felan gibi durumu kurtarmaya çalıştı ama nafile... Cübbelinin devirdiği çamların haddi hesabı yok, "cübbeli hurafeleri " artık tez konusu haline geldi.


cüppeli konusunda yanılmışım oysaki çok seviyordum kendisini :( cüppelinin devirdiği çamların şarampole yuvarladığı kamyonların gerçektende haddi hesabı yok, allah hidayet etsin..

http://www.youtube.com/watch?v=kWwiqqxd9EA&feature=related
 
Geri
Üst