hgatila
New member
- Katılım
- 7 Ara 2007
- Mesajlar
- 134
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Futbolun en ajitatif kelimesidir ruh... Bütün reklam filmlerinde dahi bu tema işlenir, futbolla ilgili bir pazarlama söz konusu olduğunda. Birçoğumuz işin ekonomik boyutuna kafa yormadan bakarız futbola. Oysa başarı geldiğinde bu ekonomik güç kulübü palazlandırır. Kredi alınır ve tekrar tekrar yaratmak için daha çok alınır. Ama aldığınız kredi adı üstünde ekonomik bir kredidir, ruhsal, inançsal bir kredi değildir. Aslında bunu herkes bilir ama kimse söylemez. Çünkü bu anlayışa göre kupa kazanmak, kazandığınız kupayı paraya çevirme işidir. Ne başarının ne de başarısızlığın anlamlı bir analizi vardır.
Başarı geldiğinde kürsüde coşulur, başarısız olunduğunda ya hakemler suçlanır, ya teknik direktör gider ya da ‘huzuru bozan’ 3-5 futbolcu... Fenerbahçe ve Galatasaray’ın kötü olduğu bir sezonda Sivas ve Trabzon’la yarışa girilir ki iki takımın da şu anki hali bellidir-, şampiyon olunur, sonra o kötü takımlardan biri olan Fenerbahçe yenilip Kupa alınır ve dünyanın en büyük işi yapıldığı sanılır.
* * *
Ama öyle değildir ve Beşiktaşlılar için hiç öyle olmamıştır. Yapılanlarda elbet emek vardır, kimsenin emeğini yok saydığım zannedilmesin. Ama ruh denilen şey sadece para harcamakla olan bir şey değildir.
Evet, endüstriyel futbolda ruh, paradır. Ama halkın takımı ruhunu paraya endekslemez. Çünkü terk edilen değerler daha kıymetlidir...
* * *
Tonla transfer yapılır, verim alınamaz ve zarar edilir. Bu gibi durumlarda bir başkan vardır. Duruma tez el koyar. Cebinden para öder ve kulübü kurtarır. Başarısızlığın hesabı sorulmaya kalkıldığında ‘ben bir hizmetkarım, giderim gerekirse, ama paramı verin’ der. Çünkü o para “çocuklarının parasıdır(!)”... O borcun altına kimse giremeyeceği için de başkan yine başkandır. Ama bu arada bolca eleştiri gelir başkana...
Hani ‘halkın takımıydık’ denir. Buna karşı hemen bir propaganda geliştirilir ve bu duyguya vurgu yapılır. Halkın takımı vurgusuyla halkın asla yan yana göremeyeceği paralar beraber telaffuz edilir. Aslında Beşiktaş, Barcelona gibi takımdır. Onların göğsünde Unicef varsa bizim sırtımızda Kızılay vardır. Çünkü dünyanın göğsünde taşıdığını biz sırtımızda taşımayı marifet sayarız...
İyi de o Barcelona 75 bine yakın kombine satar. Ve en kötü zamanında bile stat tıka basa doludur. Kupalara ambargo koymuştur. Mesela bu sene 5 kupa... Açıklanan bütçesi milyar euro’ya dayanmıştır. Başkanı bir avukattır. Başarısız olduğunda Laporta gider, ‘Maporta’ gelir. Çünkü Barcelona gerçekten kurumsaldır. (Bu arada Barcelona’nın en kötü 3-4 sezonunun başkanı Barcelona’nın en zengin birkaç insanından biridir.) Yani mevzu para değil, futbola bakış açısıdır.
Barça altyapıdan Messi, Bojan çıkarır. Iniesta, Xavi çıkarır. Valdes, Puyol takımın bankosudur. Devamı da gelmektedir... Siz altyapınızdan Mehmet Sedef, Serdar Özkan, İbrahim Kaş, Batuhan çıkarırsınız. Ve sonra onları takasta kullanır ya da kiralarsınız.
Halkın takımı bu kadar paraya Tabata’yı, Ferrari’yi... transfer eden takım değildir. Halkın takımı İbrahim Kaş’ı bedelsiz bırakıp, Gökhan Zan bedelsiz gidince önceden aldığının 3 katı fiyata Kaş’ı kiralayan takım değildir. Halkın takımı Zapotocny’yi sözde 4.5 milyon euro’ya alıp, kurtulmak için kulüp arayan takım değildir...
Sayın Başkan!
Lütfen kendinizi Barcelona’yla kıyaslayacak kadar uçmayınız. Çünkü futbol anlık başarılarla, gazla ve parayla yürümez. Çok daha ciddiye alınmalıdır!
* * *
Beşiktaş halkın takımı mıdır?
Tartışılır...
Ama başkanının halktan olmadığı kesindir...