Camurbskni
Banned
- Katılım
- 21 Ocak 2009
- Mesajlar
- 162
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Haksız mıydık?
Abdullah Gül’ün AKP tarafından 11. Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesinden sonra, Laik Cumhuriyetin, Atatürk ilke ve devrimlerinin ödünsüz savunucusu, gözünü budaktan esirgemeyen yiğit gazeteci Bekir COŞKUN 15 Ağustos 2007 tarihli Hürriyet gazetesindeki Köşesinde “O, benim Cumhurbaşkanım olmayacak” başlıklı yazısında tepkisini dile getirmişti.
22. Ağustos. 2007 tarihinde İnternet sitelerinde yayımlanan “O benim (de) Cumhurbaşkanım olmayacak” başlıklı yazımla ben de tepki göstermiştim.
Ancak, 28.Ağustos. 2007 tarihinde yapılan üçüncü tur oylama ile Abdullah Gül 339 oy alarak Cumhurbaşkanı seçilmişti.
O yazımda tepkilerimi Abdullah Gül’ün geçmişteki,
-"Cumhuriyet döneminin sonu gelmiştir… Biz de onu kesinlikle değiştirmek istiyoruz..."
-“Cumhuriyet ilkeleri hep bu halka bir zorlama şeklinde dayatıldı”
-“Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden, en büyük tahribatı vermiş olan sistem ilkelerinden biri de LAİKLİK ilkesidir. Türk milletinin moral değerlerinin ana kaynağı din olacak”
-“Bu açıdan ikinci Cumhuriyet, yeni Osmancılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum.”
Söylemlerine dayandırmış ve “laik Cumhuriyetin temel değerlerine ve Kemalizm’e karşı olduğunu söyleyen Sayın Abdullah Gül’ün, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğuna oturmasını istemediğim için, benim (de) Cumhurbaşkanım olmayacak.” demiştim.
Peki, geçen bir yılı aşkın dönemde, Sayın Gül görevini yaparken, Anayasanın emri gereği, partisi ile ilgisini keserek, devlet organları arasında düzenli ve uyumlu çalışmayı sağlayarak, görevini tarafsızlık içinde yaparak ve ülkemin dış saygınlığını koruyarak benim Cumhurbaşkanım olabildi mi?
Üzülerek belirtmeliyim ki yanıtım yine HAYIRDIR.
Çünkü;
*Göreve geldiği günden beri, 10 Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından, laik Cumhuriyetin temel değerlerine ve Anayasa’ya aykırılığı savıyla veto edilen ve değiştirilmeden tekrar AKP çoğunluğu ile kabul edilen tüm yasaları ve kararnameleri jet hızıyla onaylayarak, yazılı ve görsel medyada, AKP’nin Cumhurbaşkanı ve “Çankaya noteri” söylemlerine neden olan,
*Cumhurbaşkanı olmadan önce, eşinin sıkmabaşı nedeniyle AİHM’NE (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) başvurarak ülkemi şikâyet eden, Cumhurbaşkanı olduktan sonra da sıkmabaş konusunda tarafsız davranmayan,
*Tüm üst düzey atamalarda, (YÖK Başkanı; Rektörler, Genel Müdürler v.s.) sıkmabaşı önemli kriter (ölçüt, kıstas) olarak kabul eden,
*Laik Cumhuriyetin temel değerlerine aykırı, AKP kadrolaşmalarında, tarafsızlığını unutarak bir AKP’li gibi davranan,
*Suudi kralının Türkiye’yi ziyareti sırasında, Anıt Kabiri ziyarete gitmeme küstahlığından sonra, tüm protokol kurallarını alt üst ederek, kaldığı oteline kadar giderek görüşen ve ülkemizin onurunu kıran,
*On beş yıl önce TBMM kürsüsünde “...Hükümet, bu politikasıyla, geleceğimizi gerçekten ipotek altına almıştır ve öyle ipotek altına almıştır ki, Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın (Özal’ın) cenaze merasimine katılma cesaretini göstermiştir… Siz bana bir ülke gösterin ki, kardeşleriniz savaş halinde olacak, kardeşleriniz katledilecek ve onlar katledilirken, ‘Bunların müsebbibi Türkiye’dir’ diye demeçler verecek, o kardeşlerimiz katledilirken ‘Avrupa’nın haritaları bellidir, yerine oturmuştur; fakat Ortadoğu’nun, Asya’nın haritaları nihai şeklini almamıştır’ diye açıklamalar yapacak, Kars’ın, Ermenistan toprağı olduğunu iddia edecek, bütün bunlardan sonra o adam Türkiye’ye gelecek ve siz de elini sıkacaksınız...” Diye söylevler (Nutuklar) atan ve bu dediklerini unutarak milli maç bahanesiyle Bush’un isteği doğrultusunda Erivan’a giderek devletimizin dış saygınlığını zedelediği savlarına neden olan,
*Ağustos ayında davet ettiği İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Anıt Kabiri ziyaret etmek istemediği için "Konuk Cumhurbaşkanı, Sayın Cumhurbaşkanımızın yaz çalışma programı çerçevesinde İstanbul'da ağırlanacaktır.” Bahane gösterilerek, İstanbul’da kabul eden,
*İnternet ortamında dolaşan videobantta, 1995 yılında TBMM Refah partisi Milletvekili sıfatıyla yaptığı konuşmada AB’ne (Avrupa Birliği), ateş püsküren, şimdilerde ise, laik Türkiye Cumhuriyeti yerine kurulmak istenen, ne olduğu belirsiz ABD ve AB tarafından omuzlanan Ilımlı İslam cumhuriyeti adına ağız değiştirerek AB sevdalısı kesilen,
Sayın Abdullah Gül’ün benim Cumhurbaşkanım olması olası mı?
Elbette değildir.
Bu nedenle Ağustos 2007 de Sayın Bekir Coşkun’la birlikte koyduğumuz tavırda haklı olup olmadığımızın yorumunu değerli okuyuculara ve tüm yurttaşlara bırakıyorum. 15.10.2008
Gündüz AKGÜL http://www.hakimiyetimilliye.org/index.php?news=3108
Abdullah Gül’ün AKP tarafından 11. Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesinden sonra, Laik Cumhuriyetin, Atatürk ilke ve devrimlerinin ödünsüz savunucusu, gözünü budaktan esirgemeyen yiğit gazeteci Bekir COŞKUN 15 Ağustos 2007 tarihli Hürriyet gazetesindeki Köşesinde “O, benim Cumhurbaşkanım olmayacak” başlıklı yazısında tepkisini dile getirmişti.
22. Ağustos. 2007 tarihinde İnternet sitelerinde yayımlanan “O benim (de) Cumhurbaşkanım olmayacak” başlıklı yazımla ben de tepki göstermiştim.
Ancak, 28.Ağustos. 2007 tarihinde yapılan üçüncü tur oylama ile Abdullah Gül 339 oy alarak Cumhurbaşkanı seçilmişti.
O yazımda tepkilerimi Abdullah Gül’ün geçmişteki,
-"Cumhuriyet döneminin sonu gelmiştir… Biz de onu kesinlikle değiştirmek istiyoruz..."
-“Cumhuriyet ilkeleri hep bu halka bir zorlama şeklinde dayatıldı”
-“Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden, en büyük tahribatı vermiş olan sistem ilkelerinden biri de LAİKLİK ilkesidir. Türk milletinin moral değerlerinin ana kaynağı din olacak”
-“Bu açıdan ikinci Cumhuriyet, yeni Osmancılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum.”
Söylemlerine dayandırmış ve “laik Cumhuriyetin temel değerlerine ve Kemalizm’e karşı olduğunu söyleyen Sayın Abdullah Gül’ün, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğuna oturmasını istemediğim için, benim (de) Cumhurbaşkanım olmayacak.” demiştim.
Peki, geçen bir yılı aşkın dönemde, Sayın Gül görevini yaparken, Anayasanın emri gereği, partisi ile ilgisini keserek, devlet organları arasında düzenli ve uyumlu çalışmayı sağlayarak, görevini tarafsızlık içinde yaparak ve ülkemin dış saygınlığını koruyarak benim Cumhurbaşkanım olabildi mi?
Üzülerek belirtmeliyim ki yanıtım yine HAYIRDIR.
Çünkü;
*Göreve geldiği günden beri, 10 Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından, laik Cumhuriyetin temel değerlerine ve Anayasa’ya aykırılığı savıyla veto edilen ve değiştirilmeden tekrar AKP çoğunluğu ile kabul edilen tüm yasaları ve kararnameleri jet hızıyla onaylayarak, yazılı ve görsel medyada, AKP’nin Cumhurbaşkanı ve “Çankaya noteri” söylemlerine neden olan,
*Cumhurbaşkanı olmadan önce, eşinin sıkmabaşı nedeniyle AİHM’NE (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) başvurarak ülkemi şikâyet eden, Cumhurbaşkanı olduktan sonra da sıkmabaş konusunda tarafsız davranmayan,
*Tüm üst düzey atamalarda, (YÖK Başkanı; Rektörler, Genel Müdürler v.s.) sıkmabaşı önemli kriter (ölçüt, kıstas) olarak kabul eden,
*Laik Cumhuriyetin temel değerlerine aykırı, AKP kadrolaşmalarında, tarafsızlığını unutarak bir AKP’li gibi davranan,
*Suudi kralının Türkiye’yi ziyareti sırasında, Anıt Kabiri ziyarete gitmeme küstahlığından sonra, tüm protokol kurallarını alt üst ederek, kaldığı oteline kadar giderek görüşen ve ülkemizin onurunu kıran,
*On beş yıl önce TBMM kürsüsünde “...Hükümet, bu politikasıyla, geleceğimizi gerçekten ipotek altına almıştır ve öyle ipotek altına almıştır ki, Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın (Özal’ın) cenaze merasimine katılma cesaretini göstermiştir… Siz bana bir ülke gösterin ki, kardeşleriniz savaş halinde olacak, kardeşleriniz katledilecek ve onlar katledilirken, ‘Bunların müsebbibi Türkiye’dir’ diye demeçler verecek, o kardeşlerimiz katledilirken ‘Avrupa’nın haritaları bellidir, yerine oturmuştur; fakat Ortadoğu’nun, Asya’nın haritaları nihai şeklini almamıştır’ diye açıklamalar yapacak, Kars’ın, Ermenistan toprağı olduğunu iddia edecek, bütün bunlardan sonra o adam Türkiye’ye gelecek ve siz de elini sıkacaksınız...” Diye söylevler (Nutuklar) atan ve bu dediklerini unutarak milli maç bahanesiyle Bush’un isteği doğrultusunda Erivan’a giderek devletimizin dış saygınlığını zedelediği savlarına neden olan,
*Ağustos ayında davet ettiği İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Anıt Kabiri ziyaret etmek istemediği için "Konuk Cumhurbaşkanı, Sayın Cumhurbaşkanımızın yaz çalışma programı çerçevesinde İstanbul'da ağırlanacaktır.” Bahane gösterilerek, İstanbul’da kabul eden,
*İnternet ortamında dolaşan videobantta, 1995 yılında TBMM Refah partisi Milletvekili sıfatıyla yaptığı konuşmada AB’ne (Avrupa Birliği), ateş püsküren, şimdilerde ise, laik Türkiye Cumhuriyeti yerine kurulmak istenen, ne olduğu belirsiz ABD ve AB tarafından omuzlanan Ilımlı İslam cumhuriyeti adına ağız değiştirerek AB sevdalısı kesilen,
Sayın Abdullah Gül’ün benim Cumhurbaşkanım olması olası mı?
Elbette değildir.
Bu nedenle Ağustos 2007 de Sayın Bekir Coşkun’la birlikte koyduğumuz tavırda haklı olup olmadığımızın yorumunu değerli okuyuculara ve tüm yurttaşlara bırakıyorum. 15.10.2008
Gündüz AKGÜL http://www.hakimiyetimilliye.org/index.php?news=3108