Hakka boyun eğen Ömer
Bir gün, Hazreti Ömer'in (radıyallahu anh) ganimet dağıttığı bir sırada, Uyeyne İbnu Hısn gibi yeni Müslüman olmuş bazı kimseler kendi paylarına razı olmuyor ve daha fazlasını istiyorlar.
Hatta henüz İslam ahlakıyla bezenememiş bir-iki tanesi haddi aşıp küstahça davranıyorlar. Mesela, Uyeyne İbnu Hısn, "Ey Hattâb'ın oğlu, yeter artık! Sen bize bol vermediğin gibi, aramızda adaletle de hükmetmiyorsun!" diyor. Hazreti Ömer Efendimiz hak etmediği bu ithama mukabil biraz öfke izhar ediyor. Zaten, adalet timsali Ömer (radıyallahu anh) gibi kılı kırk yaran bir insanın böyle bir tavır karşısında gazaplanmaması mümkün değil. Allah Rasûlü'nün Halifesi, herkesin hakkını gözetme ve her hak sahibine hakkını verme mevzuunda çok hassastır; ne pahasına olursa olsun doğruluktan hiç ayrılmaz. Bu hassasiyetine rağmen, öyle yakışıksız bir sözü duyunca elindeki kırbacıyla adama dönüyor ve üzerine yürüyecekmiş gibi bir hal alıyor.
O sırada, Hazreti Ömer'in de yakınlarından olan ve çoğu zaman onun istişare heyetinde yer alan Hürr İbnu Kays (radıyallahu anh) hemen öne atılıp, "Ey mü'minlerin halifesi, Allah Teâla Hazretleri Resûl-ü Ekrem'ine, "Sen af ve müsamaha yolunu tut, iyiliği emret, cahillere aldırış etme!" (A'raf, 7/199) buyurmuştur. Bu adam da cahillerden biridir!" diyor. Bu ikazı duyan Hazreti Ömer, olduğu yerde kalıyor ve artık Uyeyne'ye hiçbir şey demiyor, hiçbir şey yapmıyor. Böyle bir İlahî tembihin hatırlatılması karşısında Emirü'l-mü'minîn'in bütün hiddeti diniyor.
İşte bu, hakperestlik duygusu içinde, kılı kırk yararcasına yaşama ve yerinde gazap hissini de bastırma demektir. Hazreti Ömer Efendimiz'in bu hasletinden dolayıdır ki, o, "el-vakkâf inde'l-hak" sözüyle anılır olmuştur. Bu tabir, "her zaman doğrunun yanında yer alan, hak ve adaletten asla ayrılmayan, kendisinin rağmına olsa da mutlaka hakka boyun eğen, Kitabullah'ın hükmüne gönülden rıza gösteren ve hakkın söz konusu olduğu yerde anında frenlemesini bilen insan" demektir. Hazreti Ömer, yumruğunu kaldırıp tam hasmının gözüne indireceği bir anda, hakkın hatırı için öfkesini yutarak kollarını hafifçe iki yanına salıverecek kadar duygularına hâkim bir insandır. Şüphesiz onun bu hali, hâlis mü'minlerin ve takva ehlinin de halidir.

Bir gün, Hazreti Ömer'in (radıyallahu anh) ganimet dağıttığı bir sırada, Uyeyne İbnu Hısn gibi yeni Müslüman olmuş bazı kimseler kendi paylarına razı olmuyor ve daha fazlasını istiyorlar.
Hatta henüz İslam ahlakıyla bezenememiş bir-iki tanesi haddi aşıp küstahça davranıyorlar. Mesela, Uyeyne İbnu Hısn, "Ey Hattâb'ın oğlu, yeter artık! Sen bize bol vermediğin gibi, aramızda adaletle de hükmetmiyorsun!" diyor. Hazreti Ömer Efendimiz hak etmediği bu ithama mukabil biraz öfke izhar ediyor. Zaten, adalet timsali Ömer (radıyallahu anh) gibi kılı kırk yaran bir insanın böyle bir tavır karşısında gazaplanmaması mümkün değil. Allah Rasûlü'nün Halifesi, herkesin hakkını gözetme ve her hak sahibine hakkını verme mevzuunda çok hassastır; ne pahasına olursa olsun doğruluktan hiç ayrılmaz. Bu hassasiyetine rağmen, öyle yakışıksız bir sözü duyunca elindeki kırbacıyla adama dönüyor ve üzerine yürüyecekmiş gibi bir hal alıyor.
O sırada, Hazreti Ömer'in de yakınlarından olan ve çoğu zaman onun istişare heyetinde yer alan Hürr İbnu Kays (radıyallahu anh) hemen öne atılıp, "Ey mü'minlerin halifesi, Allah Teâla Hazretleri Resûl-ü Ekrem'ine, "Sen af ve müsamaha yolunu tut, iyiliği emret, cahillere aldırış etme!" (A'raf, 7/199) buyurmuştur. Bu adam da cahillerden biridir!" diyor. Bu ikazı duyan Hazreti Ömer, olduğu yerde kalıyor ve artık Uyeyne'ye hiçbir şey demiyor, hiçbir şey yapmıyor. Böyle bir İlahî tembihin hatırlatılması karşısında Emirü'l-mü'minîn'in bütün hiddeti diniyor.
İşte bu, hakperestlik duygusu içinde, kılı kırk yararcasına yaşama ve yerinde gazap hissini de bastırma demektir. Hazreti Ömer Efendimiz'in bu hasletinden dolayıdır ki, o, "el-vakkâf inde'l-hak" sözüyle anılır olmuştur. Bu tabir, "her zaman doğrunun yanında yer alan, hak ve adaletten asla ayrılmayan, kendisinin rağmına olsa da mutlaka hakka boyun eğen, Kitabullah'ın hükmüne gönülden rıza gösteren ve hakkın söz konusu olduğu yerde anında frenlemesini bilen insan" demektir. Hazreti Ömer, yumruğunu kaldırıp tam hasmının gözüne indireceği bir anda, hakkın hatırı için öfkesini yutarak kollarını hafifçe iki yanına salıverecek kadar duygularına hâkim bir insandır. Şüphesiz onun bu hali, hâlis mü'minlerin ve takva ehlinin de halidir.