Hafızayı sıfırlayan hastalık: Alzheimer

Hafızayı sıfırlayan hastalık: Alzheimer



Beynin düşünme, hafıza ve dili yöneten bölümlerini etkileyen alzheimer hastalığı, şöhret, güç ve zeka dinlemiyor. Margaret Thatcher’dan Ronald Reagan’a, Rita Hayworth’tan Albert Einstein’a bir çok ünlü bu hastalığın esiri oldu. Hastalığın kesin tedavisi yok. Ama, erken teşhisle, belirtilerinin ertelenmesi söz konusu.

‘Bunama hangi yaşta olursa olsun normal değildir. Sağlıklı bir yaşam sürmüşse, 100 yaşına gelen bir kişide de ortaya çıkmaz. Bunama mutlaka bir hastalık belirtisidir.”Bu sözler, Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat Emre’ye ait. Halk arasında alzheimer hastalığının da yanlış bir şekilde ‘bunama’ olarak bilindiğini belirten Prof. Emre, her bunayan kişinin alzheimer hastası olmadığını vurguluyor.

Alzheimer, beynin düşünme, hafıza ve dili yöneten bölümlerini etkiliyor. Şimdilik basit bir testle teşhis konulamıyor. Teşhis ortalama bir yıl sürüyor. Ama kesin teşhis için beyin otopsisi gerekiyor. Zaten hastalık dünyada ilk defa, 1906 yılında bilinemeyen bir akıl hastalığından ölen bir kadının beyninde yapılan otopsi sonucunda tanımlanıyor. Tanımlamayı yapan doktor Alois Alzheimer’in adı hastalığa veriliyor. Hafızayı sıfırlayan hastalık, hastayı yeme, içme, tuvalet, banyo ve giyinme gibi en basit ihtiyaçlarını bile gideremeyecek duruma düşürüyor.

Alzheimer, anıların uzun süre depolandığı ve bilinçli belleğin bulunduğu beyin kısmını olumsuz etkiliyor. Hipokampus olarak adlandırılan bu bölge üzerine bilim adamları şimdiye kadar birçok araştırma yaptı. Bunlardan birinde, beyninden bu bölgesi alınan bir hastanın belleği bir daha geri gelmedi. Alzheimerde kalıtımsallığın oranı yüzde 5 ya da 10 civarında. Hastaların bazısı nadiren saldırgan eğilim gösterebiliyor ama bunlar hiçbir zaman durup dururken olmuyor. Mutlaka tetiklenmesi gerekiyor.

İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Emre’ye göre, günümüzde henüz her ne kadar kesin tedavi edilemese de, alzheimerde erken teşhis çok önemli. Bu sayede en azından hastalığın ileri safhaları geciktirilebiliyor. Beyinde eksilmesi hastalığa sebep olan bazı kimyasalların dengelenmesine çalışılıyor. Yine belirtilerin erken dikkate ve takibe alınması, hastalığın diğer bunama türleriyle kıyaslanmasına imkân tanıyor. Erken teşhisin en önemli yanı, hastaların ve özellikle de hasta yakınlarının çileli bir geleceğe kendilerini daha iyi hazırlamalarına fırsat vermesi.

Şöhret, güç ve zekâ dinlemiyor...

Hastaların dayanılmaz hallere düşmesi, bazen onların bakımlarıyla birinci derecede ilgilenen yakınların psikolojilerini derinden sarsabiliyor. Tıpkı Profilo Holding Genel Koordinatörü İhsan Vardal’da olduğu gibi. Vardal, 10 yıl söz konusu hastalıkla mücadele eden 50 yıllık hayat arkadaşı Nebile Vardal’ı (80), 18 Ekim 2005 sabahı tabancasıyla öldürdü, ardından da intihar etti. Aile dostları, eşi ile aynı yaştaki Vardal’ın son günlerde yakınlarına çok üzüldüğünü söylediğini ifade ediyorlardı.

Hastalığın sosyal statü, cinsiyet, ırk ve ekonomik durumla alakası yok. Bu hastalığa yakalanan çok sayıda tanınmış kişi de var. ABD eski başkanı ve Hollywood yıldızı Ronald Reagan bunlardan biri. Bir diğeri de başka bir Hollywood yıldızı Rita Hayworth. Hatta bazı kaynaklarda, ortaya attığı ‘izafiyet teorisi’ ile fizik ilminde çığır açan dâhi bilim adamı Albert Enistein’ın da sebebi bilinmeyen ve tedavi edilemeyen alzheimer sonucu öldüğü belirtiliyor.

8 yıl ABD başkanlığı yapan Ronald Reagan’a da kesin teşhis ancak 1997 yılında konulabildi. Teşhis öncesinde 25 yıldır yaşadığı beyin fonksiyonlarındaki problemlerin damar sertliğinden kaynaklandığı zannediliyordu. Son zamanlarında sadece eşini tanıyabilen Reagan, kendi kendine yemek yiyemiyor, giyinemiyor ve tuvalet ihtiyacını gideremiyordu. 2004 yılında vefat ettiğinde 93 yaşındaydı.

Rita Hayworth da 1987’de 68 yaşında öldüğünde kimseyi tanıyamayan ve konuşamayan bir haldeydi. 1999’da 79 yaşındayken ölen İngiliz edebiyatının 20’nci yüzyıldaki en önemli isimlerinden biri olan İrlanda asıllı yazar Iris Murdoch da alzheimer hastasıydı. Nobel ödüllü fizikçi Einstein, 76 yaşında dünyadan ayrılırken hiçbir şeyi hatırlamaz hale gelmişti. Tanınmış alzheimerliler arasında İngiltere’nin 2’inci Dünya Savaşı’ndaki başbakanı Winston Churchill ve ‘Demir Leydi’ lakaplı başbakanı Margaret Teacher’in ismi de geçiyor.

İleri yaşlarda ortaya çıkan bunamanın (demans) en önemli sebeplerinden biri olan alzheimer hastalığının görülme sıklığı, her 5 yaşta bir ikiye katlanıyor. 65 yılı geride bırakanların yüzde 10’u, 85 yaşı aşanların ise yüzde 50’si risk grubuna dahil. ABD’de 2000 yılında 4 milyon alzheimerliden söz ediliyordu. Bu sayının 2050’de 15 milyona yükseleceği öngörülüyor. Türkiye’de 2010 yılında 65 yaş üstü nüfus kütlesi 4,8 milyona ulaşacak. Yani hastalık 480 bin kişiyi tehdit edecek. Bu hiç de yabana atılacak bir rakam değil.

Hastalığın mali portresi de ülke bütçelerini derinden etkileyecek büyüklükte. 100 milyar dolarlık yıllık faturasıyla alzheimer, ABD’de kalp ve kanser hastalıklarının ardından en maliyetli üçüncü hastalık. Bu faturadaki ilacın payı yüzde 5. Masrafı kabartan asıl unsur, hastalarla bakım evlerinde ilgilenme mecburiyeti. Faturanın yüzde 75’ini bakım masrafı oluşturuyor.

Mart 2000 tarihinde kurulan Alzheimer Vakfı (ve derneği), bu çok önemli hastalığı topluma tanıtmak için çaba sarf ediyor. İstanbul geçtiğimiz yıl 28 Eylül-1 Ekim tarihleri arasında çok önemli bir bilimsel etkinliğe ev sahipliği yaptı. 21’inci Uluslararası Alzheimer Hastalığı Kongresi’nde, konunun ilgilisi tıp uzmanları vardıkları son aşamaları paylaştılar. Kongre kapsamında hasta ve yakınları da bilgilendirildi.

Hastalığın tam sebebi bilinmiyor. Ama yapılan araştırmalarda nelerin sebep olmadığına dair kesin bulgular söz konusu. Bir defa beynin normalden az ya da fazla kullanılmasıyla alakası yok. Damar sertleşmesinden kaynaklanmıyor. Cinsel yolla bulaşan hastalıklara bağlı gelişmiyor. Alüminyum veya diğer metallerin etkisiyle belirmiyor. Enfeksiyon sonucu oluşmuyor. Yaşlanma sürecinin tabii bir parçası değil. Öte yandan hastalık her kişide aynı şekilde seyretmiyor. Kimi hastalarda orta seviyelerde görülen bazı belirtiler ilk başta ya da sonda ortaya çıkabiliyor.

Basit bir testle tanımlanamayan hastalığın teşhisinde kişinin fiziksel ve ruhsal durumu kadar yakın akraba ve arkadaşlarının geçmişi hakkında vereceği bilgiler de önem arz ediyor.

Erken teşhis, yakınların ve kişinin hastalığa hazırlanması adına anlam taşıyor. Teşhiste göz ardı edilmemesi gereken 10 belirti şöyle sıralanıyor: İş becerilerini dahi etkileyen yakın geçmişle ilgili hafıza kaybı. Günlük işleri güçlükle yerine getirebilme. Konuşmada zorlanma. Tarihleri, süreleri, mekân ve ortamları birbirine karıştırma. Muhakeme ve karar vermede güçlük yaşama. Soyut düşünebilme yeteneğinde gerileme. Sürekli kullanılan eşyaları garip yerlere bırakma. Ruhi hallerde ve davranışlarda olumsuz değişmeler. Daha ziyade olumsuz yönde (saldırganlaşma, her şeyden şüphelenir olma ve ürkek bir tavır sergileme gibi) kişilik değişiklikleri. Pasifleşme, basit işlerde de teşvik bekleme; kısaca sorumluluktan kaçma.

Kesin tedavisi de yok alzheimerin. Her geçen gün yeni ilaçlar geliştiriliyor ama bunlar daha ziyade hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak ve belirtileri azaltabilmek için kullanılıyor.

Alzheimer ve vesayet

Alzheimer hastalarını, aslında onlardan daha fazla birinci derecedeki yakınlarını ilgilendiren bir durum da, rahatsızlığın, vesayet ve müşavirlik gibi bazı hukuki konulardaki belirleyici rolü. Bu konular, Medeni Kanun’da düzenleniyor. Bir kişinin alıp satma, oy kullanma, vasiyetname düzenleme, evlenme ve benzeri işlemleri hür iradesiyle yerine getirebilmesi; bu konulardaki medeni haklarını icraya geçirebilmesi için 18 yaşını doldurması gerekiyor. Ancak yaş, tek başına yeterli kriter değil. Ruhsal ve zihni yapının sağlıklı olması da şart. Alzheimer, ileri dönemini yaşıyorsa kişinin ruhi ve entelektüel faaliyetlerini bozabiliyor. Hukuki tabirle temyiz edebilme (az önce sıralanan medeni haklarını kullanabilme) yeteneğini olumsuz etkiliyor. İsabetli ve yerli yerinde karar vermesini engelliyor.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri ve Adli Psikiyatri Ana Bilim Dalları öğretim üyeleri Prof. Dr. Tamer Şuer ve Doç. Dr. Gökhan Oral, alzheimer hastası yakınlarının özellikle vesayet konusuna dikkat etmelerini öneriyorlar. Çünkü bu hastalar her an üçüncü kişilerin telkinlerine açıklar. Vesayet altına alma bilirkişi raporu ve mahkeme kararıyla oluyor. Vesayet işlemiyle ilgili hukuki sürecin başlamasında, tam teşekküllü bir sağlık kuruluşundan alınacak kurul raporu işleri hızlandırıyor. Mahkemenin tayin ettiği (dernek benzeri tüzel kişiler dahil) her kişi vasi olabiliyor. Türkiye’de genellikle birinci derecedeki yakın ya da avukat vasi tayin ediliyor. Vesayet altına alınan kişi haklarını ve mal varlığını kaybetmiyor. Bunlar o kişi faydasına korunuyor. Tapu ve banka hesapları halen onun üzerinde görünüyor. Vesayet, tıbbi durum gerektirdikçe devam ediyor. Vesayetin teorik manada suiistimale uğraması mümkün. Ancak mahkemeler bütün işlemleri periyodik aralıklarla izlediği ve denetlediği için çok zor. Zaten gayrimenkul alıp satılabilmesi gibi büyük mali işlemler mahkemenin iznine tâbi.
 

HTML

Üst