Hadislerin Sonsuz Değeri
Forumda dolaşırken “En iyi arapçayı arap bilir ama / http://www.hackhell.com/showthread.php?t=137622” başlığını gördüm ve yazılanları okudum. Bu başlıkta hadislerin değeri biraz hafife alınmış, bir katılımcı sadece Kuran-ı Kerim yeter mesajları vermekte (Hadis Dinimi Yoksa Allah'ın dinimi ?). Benden çok daha bilgili insanlar cevap yazmış, okuyunca nedense ben de birşeyler yazmak için bir istek duydum. Ancak sanırım başlık kilitlenmiş o yüzden yeni başlık açtım.
ALLAH (c.c) iyi niyetle katkıda bulunan herkesden razı olsun. Nacizane ben dini bilgisi olan biri değilim, yazılanları okuyunca kafam karıştı, ancak sonra özellikle incubus84 adlı kardeşimizin yazdıklarını okuyunca mutlu oldum.
Evvela kavramları birbirine karıştırmamak gerek, eğer aynı anlama gelseler idi okumak, anlamak, kavramak, öğrenmek, açıklayabilmek, yorumlayabilmek gibi farklı fiillere gerek duyulmazdı. Şüphesiz ki Kuran-ı Kerim en cahilinden en alimine kadar anlaşılamaz bir kitap değil, ancak anlamak başka, bilmek başka şey, hele hele yorum yapabilecek kadar bilebilmek apayrı birşey. Bazı örnekler vereyim:
- Hepimiz depremin ne olduğunu biliyoruz, nasıl oluştuğunu, verdiği zararları yaşadık veya gördük. Eğer meraklıysanız en iyi jeofizik kitaplarını okumanızda herhangibir engel yok, okuduğunuzda az veya çok anlamamanız pekala mümkün. Ancak hiç birimiz ekrana çıkıpta ahkam kesmeyi düşünmeyiz bile, bu işten anlayan bilim adamları çıktığında ise, hiç de "nereden çıktı bu profesörler, ne gerek vardı" demeyiz, programları saatlerce izleyip her dediklerini dikkate alırız. Çünkü deprem konusunda bilgi sahibi olsak bile, daha iyi bilenlere ihtiyacımız olduğunu kabul ederiz. Tabii serde deprem korkusu bunda en önemli etken. Oysa ki İslamiyet söz konusu olduğunda Kuran-ı Kerim-i okuduk diye yorum yapmayı kendimizde hak görür, ben her şeyi anlayabilirim, açıklamaya ne gerek vardı ukalalığını yapabiliriz! Depremden korkup sabahlara kadar bilenleri dinlerken, cehennem ateşinden korkmayıp Peygamberin uyarılarını hafife alırız ha? ALLAH (c.c)' ın gazabından kurtuluşun, affına mazhar oluşun tek yolunda, Peygamberimizin ayak izlerini takip etmeyiz öyle mi?
- Tenise veya kayağa merak sardığımızı düşünelim, bu sporların kuralları her yerde yazıyor, bunlarla ilgili kitaplar pekala bulabilir, bunları okuyabilirsiniz. Ancak ne kadar okursanız okuyun bir tenis veya kayak hocası olmadan asla iyi bir tenisçi veya kayakçı olabileceğinizi aklınızdan bile geçirmezsiniz. Hatta bu sporları kendi kendisine öğrenme iddiasında olan birine güler, dalga geçersiniz. Parayla özel ders alır, aylarca emek sarfeder, hocanızın her dediğini uygulamak için gayret gösterirsiniz [Asla fani sporlar veya bilimlerle; amacımız, çaremiz, tek kurtarıcımız, sonsuz mutluluk kaynağımız dinimizi benzetmek istemem, amacım sadece beynimizdeki çarpıklıkları göz önüne sermek]. Sıradan ve fani şeyler için bu kabulleri yaptığımız halde olay dinimiz olunca tek ihtiyacımız olan Kuran-ı Kerim’ dir, biz okuyunca tam olarak anlayabiliriz, Kuran’ ı en iyi şekilde anlayabilen, anlatabilen ve uygulayabilen bir örnek insana hiç ihtiyacımız olmaz!. Acaba tenis veya kayak, dinimize göre daha mı karmaşık, yoksa daha mı önemli? Fani bir spor, hocasız, gösteren olmadan öğrenilemez iken, 'İslamiyet için sadece Kuran-ı Kerim yeter, benim bir öğreticiye ihtiyacım yok' demek ne kadar akla ve mantığa uyar?
Örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak uzatmayayım.
- Mutlak ki ALLAH (c.c) bize hükümlerini gönderdiği zaman, haşa eğer ki bize bunları açıklayıcı ve en mükemmel şekilde uygulayıcı bir Peygamber göndermemiş olsaydı, eksiklik bulmaya kalkacak “iyi ama bu hükümleri bize herkesin anlayabileceği şekilde anlatacak, uygulamalarını gösterecek, sorularımızı cevaplayacak bir örnek insan bizim içimizden çıkmalı değil miydi?” diye sormayacak mıydık, muhakkak ki soracaktık. Yüce ALLAH (c.c) böyle bir örnek insanı bize göndermiş, peygamberimiz bize açıklamış, uygularken göstermiş, böylece hadisler oluşmuş. Buna şükredip de dört elle sarılacağımız yere birkaç dirhem aklımızla hadislerin değerini göz ardı etmek niye?
- Bazen kendimizi; her zerremizi yaratan, her adımımızı bizden çok önceden bilen ALLAH (c.c)’ tan iyi tanıdığımızı zannetme ahmaklığına düşüyoruz. O, bizim nankörlüğümüzü bildiğinden tüm eksikleri kapatmış, dinimizi kusursuz yaratmış. Eğer hadisler oluşup da bize kadar aktarılmasaydı; “iyi ama bizden öncekilere peygamber hükümleri açıklamıştı, nasıl uygulanacağını göstermişti, biz bundan mahrumuz, bu haksızlık” diye bozgunculuk çıkarmayacak mıydık? Herhalde çıkaracaktık. ALLAH (c.c) haşa hiç haksızlık yapar mı?. Kusursuz dinimizin kusursuzluğun içinde hadisler de var, kıymetini bilelim.
- Eğer bazı kötü niyetli insanlar hadisler uydurduysa, sahih olanlarına bakalım. Günümüzde bunları ayıklayabilecek kitaplar mutlaka var. Ayrıca Yüce ALLAH (c.c) kıyamete kadar Kuran-ı Kerim-i koruyacağını belirtmiyor mu, mutlaka dinimizin bir parçası olan hadisleri de koruyacaktır. Uydurma olanları ayıklayabilecek alimleri de mutlaka içimizden çıkaracaktır. Elbette O, HABİBİ’ NİN HADİSLERİNİ DE KORUYACAKTIR, bu koruma illaki hadisleri çarpıtanları bizim göreceğimiz şekilde cezalandırması şeklinde olmayabilir, onların taş kesilmesi, kıyametlerin kopması, denizlerin taşması gerekmiyor bunun için. Şüphesiz O, herkesin niyetini bilir, gerekene gerekli cezayı verir. Yeter ki biz doğrusunu arayalım, sahih hadis kitaplarını takip edelim, alimleri dinleyelim. Yolculuğa çıkarken arabasının benzin deposunu doldurupta, lastiklere ihtiyacım yok diyen zavallının durumuna düşmeyelim. Nasıl ki o adamın lastiklere de ihtiyacı varsa; nasıl ki namaza, oruca ALLAH (c.c)’ ın değil de, bizim ihtiyacımız varsa; hadislere de bizim ihtiyacımız var. Dinimizi daha iyi anlamak ve uygulamak adına hadisleri değerlendireceğimiz yere ‘İHTİYACIMIZ YOK’ hükmü niye?
Kardeşlerim, haddimi aştıysam, cehaletim nedeniyle dini kavramlara gölge düşürdüysem bilin ki niyetim bu değildir. Her koşulda Yüce ALLAH (c.c)’ tan af ve mağfiret dilerim. Hepinize selamlar olsun.
Forumda dolaşırken “En iyi arapçayı arap bilir ama / http://www.hackhell.com/showthread.php?t=137622” başlığını gördüm ve yazılanları okudum. Bu başlıkta hadislerin değeri biraz hafife alınmış, bir katılımcı sadece Kuran-ı Kerim yeter mesajları vermekte (Hadis Dinimi Yoksa Allah'ın dinimi ?). Benden çok daha bilgili insanlar cevap yazmış, okuyunca nedense ben de birşeyler yazmak için bir istek duydum. Ancak sanırım başlık kilitlenmiş o yüzden yeni başlık açtım.
ALLAH (c.c) iyi niyetle katkıda bulunan herkesden razı olsun. Nacizane ben dini bilgisi olan biri değilim, yazılanları okuyunca kafam karıştı, ancak sonra özellikle incubus84 adlı kardeşimizin yazdıklarını okuyunca mutlu oldum.
Evvela kavramları birbirine karıştırmamak gerek, eğer aynı anlama gelseler idi okumak, anlamak, kavramak, öğrenmek, açıklayabilmek, yorumlayabilmek gibi farklı fiillere gerek duyulmazdı. Şüphesiz ki Kuran-ı Kerim en cahilinden en alimine kadar anlaşılamaz bir kitap değil, ancak anlamak başka, bilmek başka şey, hele hele yorum yapabilecek kadar bilebilmek apayrı birşey. Bazı örnekler vereyim:
- Hepimiz depremin ne olduğunu biliyoruz, nasıl oluştuğunu, verdiği zararları yaşadık veya gördük. Eğer meraklıysanız en iyi jeofizik kitaplarını okumanızda herhangibir engel yok, okuduğunuzda az veya çok anlamamanız pekala mümkün. Ancak hiç birimiz ekrana çıkıpta ahkam kesmeyi düşünmeyiz bile, bu işten anlayan bilim adamları çıktığında ise, hiç de "nereden çıktı bu profesörler, ne gerek vardı" demeyiz, programları saatlerce izleyip her dediklerini dikkate alırız. Çünkü deprem konusunda bilgi sahibi olsak bile, daha iyi bilenlere ihtiyacımız olduğunu kabul ederiz. Tabii serde deprem korkusu bunda en önemli etken. Oysa ki İslamiyet söz konusu olduğunda Kuran-ı Kerim-i okuduk diye yorum yapmayı kendimizde hak görür, ben her şeyi anlayabilirim, açıklamaya ne gerek vardı ukalalığını yapabiliriz! Depremden korkup sabahlara kadar bilenleri dinlerken, cehennem ateşinden korkmayıp Peygamberin uyarılarını hafife alırız ha? ALLAH (c.c)' ın gazabından kurtuluşun, affına mazhar oluşun tek yolunda, Peygamberimizin ayak izlerini takip etmeyiz öyle mi?
- Tenise veya kayağa merak sardığımızı düşünelim, bu sporların kuralları her yerde yazıyor, bunlarla ilgili kitaplar pekala bulabilir, bunları okuyabilirsiniz. Ancak ne kadar okursanız okuyun bir tenis veya kayak hocası olmadan asla iyi bir tenisçi veya kayakçı olabileceğinizi aklınızdan bile geçirmezsiniz. Hatta bu sporları kendi kendisine öğrenme iddiasında olan birine güler, dalga geçersiniz. Parayla özel ders alır, aylarca emek sarfeder, hocanızın her dediğini uygulamak için gayret gösterirsiniz [Asla fani sporlar veya bilimlerle; amacımız, çaremiz, tek kurtarıcımız, sonsuz mutluluk kaynağımız dinimizi benzetmek istemem, amacım sadece beynimizdeki çarpıklıkları göz önüne sermek]. Sıradan ve fani şeyler için bu kabulleri yaptığımız halde olay dinimiz olunca tek ihtiyacımız olan Kuran-ı Kerim’ dir, biz okuyunca tam olarak anlayabiliriz, Kuran’ ı en iyi şekilde anlayabilen, anlatabilen ve uygulayabilen bir örnek insana hiç ihtiyacımız olmaz!. Acaba tenis veya kayak, dinimize göre daha mı karmaşık, yoksa daha mı önemli? Fani bir spor, hocasız, gösteren olmadan öğrenilemez iken, 'İslamiyet için sadece Kuran-ı Kerim yeter, benim bir öğreticiye ihtiyacım yok' demek ne kadar akla ve mantığa uyar?
Örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak uzatmayayım.
- Mutlak ki ALLAH (c.c) bize hükümlerini gönderdiği zaman, haşa eğer ki bize bunları açıklayıcı ve en mükemmel şekilde uygulayıcı bir Peygamber göndermemiş olsaydı, eksiklik bulmaya kalkacak “iyi ama bu hükümleri bize herkesin anlayabileceği şekilde anlatacak, uygulamalarını gösterecek, sorularımızı cevaplayacak bir örnek insan bizim içimizden çıkmalı değil miydi?” diye sormayacak mıydık, muhakkak ki soracaktık. Yüce ALLAH (c.c) böyle bir örnek insanı bize göndermiş, peygamberimiz bize açıklamış, uygularken göstermiş, böylece hadisler oluşmuş. Buna şükredip de dört elle sarılacağımız yere birkaç dirhem aklımızla hadislerin değerini göz ardı etmek niye?
- Bazen kendimizi; her zerremizi yaratan, her adımımızı bizden çok önceden bilen ALLAH (c.c)’ tan iyi tanıdığımızı zannetme ahmaklığına düşüyoruz. O, bizim nankörlüğümüzü bildiğinden tüm eksikleri kapatmış, dinimizi kusursuz yaratmış. Eğer hadisler oluşup da bize kadar aktarılmasaydı; “iyi ama bizden öncekilere peygamber hükümleri açıklamıştı, nasıl uygulanacağını göstermişti, biz bundan mahrumuz, bu haksızlık” diye bozgunculuk çıkarmayacak mıydık? Herhalde çıkaracaktık. ALLAH (c.c) haşa hiç haksızlık yapar mı?. Kusursuz dinimizin kusursuzluğun içinde hadisler de var, kıymetini bilelim.
- Eğer bazı kötü niyetli insanlar hadisler uydurduysa, sahih olanlarına bakalım. Günümüzde bunları ayıklayabilecek kitaplar mutlaka var. Ayrıca Yüce ALLAH (c.c) kıyamete kadar Kuran-ı Kerim-i koruyacağını belirtmiyor mu, mutlaka dinimizin bir parçası olan hadisleri de koruyacaktır. Uydurma olanları ayıklayabilecek alimleri de mutlaka içimizden çıkaracaktır. Elbette O, HABİBİ’ NİN HADİSLERİNİ DE KORUYACAKTIR, bu koruma illaki hadisleri çarpıtanları bizim göreceğimiz şekilde cezalandırması şeklinde olmayabilir, onların taş kesilmesi, kıyametlerin kopması, denizlerin taşması gerekmiyor bunun için. Şüphesiz O, herkesin niyetini bilir, gerekene gerekli cezayı verir. Yeter ki biz doğrusunu arayalım, sahih hadis kitaplarını takip edelim, alimleri dinleyelim. Yolculuğa çıkarken arabasının benzin deposunu doldurupta, lastiklere ihtiyacım yok diyen zavallının durumuna düşmeyelim. Nasıl ki o adamın lastiklere de ihtiyacı varsa; nasıl ki namaza, oruca ALLAH (c.c)’ ın değil de, bizim ihtiyacımız varsa; hadislere de bizim ihtiyacımız var. Dinimizi daha iyi anlamak ve uygulamak adına hadisleri değerlendireceğimiz yere ‘İHTİYACIMIZ YOK’ hükmü niye?
Kardeşlerim, haddimi aştıysam, cehaletim nedeniyle dini kavramlara gölge düşürdüysem bilin ki niyetim bu değildir. Her koşulda Yüce ALLAH (c.c)’ tan af ve mağfiret dilerim. Hepinize selamlar olsun.