Haşim Kılıç'tan Erdoğan'ı Uyarmıştı

Vtnsvr

New member
Fatma Sibel Yüksek




Önce bazı bilgileri tarihin kayıt defterine geçelim:

Tayyip Erdoğan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın AKP'nin kapatılmasına ilişkin bir iddianame hazırladığını biliyordu..

Bunun uyarısını kendisine, Anayasa Mahkemesi'nin bugünkü başkanı Haşim Kılıç yaptı.

Dikkat edilsin, Başsavcı Yalçınkaya'nın iddianemesi 2003 yılından itibaren ortaya konulan eylem ve söylemlerle başlıyor.

2003 yılında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'ydu. Kanadoğlu'nun yaş haddinden emekliye ayrılmasından sonra Ahmet Necdet Sezer, bu göreve Nuri Ok'u atadı.

Yani, iddianameyi Yalçınkaya'nın şahsi tasarrufu sayıp kendisine olmadık hakaret ve küfürleri yağdıran ecmain hem cahil, hem kindar, hem de gelişmeleri takip edebilecek gazeteci zekâsından yoksundurlar..

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, personel bakımından devletin en küçük birimlerinden biridir.

Başsavcıya bağlı olarak çalışan bir "Siyasi Partileri İzleme Birimi" vardır. Altı savcıdan oluşan bu birim, siyasi partilerin tüm faaliyet ve söylemlerini günü gününe takip ederler. Sözkonusu eylem ve demeçlerle ilgili açılmış dava bulunup bulunmadığını valiliklere resmi yazıyla sorarlar.

(Bu arada, AKP'nin şerrinden korkan valilerin, Başsavcılığa yardım konusunda yeterince iyi çalışmadıklarını belirtelim. Sadece bunun bile, gazeteciliği hepten bırakmış olan, ama her nedense milyarlarca lira maaşla o kanal senin bu gazete benim gezip duran avare tiplerin farkına bile varamayacakları kadar değerli bir haber olduğunu vurgulayalım.)

Olay, "kupür" olayı falan değildir yani…

Ayrıca, o "kupürler" siyasetten men edilmeleri gündeme gelen şahsiyetlerin 'kendi ağızlarından çıkmış" beyanlardır. Hepsi RTÜK'ün kayıtlarında mevcuttur.

Savcıyı, "gazete kupüründen iddianame yazmakla" suçlayanların bile gazetelerinde koca koca manşetlerle yer bulmuş ifadelerdir…

Konumuza dönersek…

Erdoğan, kapatma davasının yolda olduğuna dair defalarca uyarılmıştır.

Ancak kendisi, hem

"Bu saatten sonra kimse Türkiye'de parti kapatmaya cüret edemez azizim"

diye ahkâm kesen entel-dantel-liboş tiplerin gazına gelmiş (ki çoğu ne Ankara'nın, ne de Yargıtay'ın yolunu bilmez), hem de dediğim dedikçi kişiliğinin tuzaklarına düşerek,

"Partiyi kapatacaklar galiba efendim"

demeye cesaret edebilenleri, ihtimal ki odunla kovalamıştır…

Sayın Başbakan'ı en son net biçimde uyaran kişi, Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç'tır.

Sayın Kılıç, Endülüs'te "velev ki…" diye başlayan konuşmasıyla

"Bir cümle kurdum, hayatım değişti"

noktasına gelen ve MHP'nin zehirli sarmaşığına dolanan Sayın Başbakan'ı türbanla ilgili düzenleme konusunda cansiperane uyarmıştır.

Sayın Başbakan, eğer o sıra, dünyanın en talihsiz adamlarından birisi olan YÖK Başkanı'nı "Aman hocam, ipimizi çekerler" diye ikaz edeceğine, Kılıç'ın uyarıları doğrusunda kendisini ikaz etseydi, "velev ki" başına bu olaylar gelmeyecekti..

Sayın Kılıç, derin bir nefes alıp göğsünü şişirdikten sonra,

"Böyle bir anayasa değişikliği partinizi kapattırırır Sayın Başbakan!"

diye yekten konuşmuştur…

Anayasa değişikliği hazırlıklarının yapıldığı günlerde gerçekleşen bu görüşmeyi de Ankara'yı 7 bin YTL aylıklı muhabirleri, 15 bin YTL aylıklı haber müdürleri ve 25 bin YTL aylıklı Ankara temsilcileri ile izleyen Sayın basın bir güzel atlamıştır! Derdini Başbakan'a anlatamayan Haşim Bey, hatırlanacağı üzere şansını bir kez de Baykal'ı ziyaret ederek denemiş, (30 Ocak 2008) "Bu işi siyaset çözsün, önümüze dosya getirmeyin" diye son kez çırpınmıştır…

(7 milyar maaş alan muhabirciklerle onların 25 milyarlık temsilcileri bu perde arkasını da atlamıştır)

Başbakan'ın bu önemli uyarıları yapan Kılıç hakkındaki kanaati ise (yakın çevresindeki Dengir Mir Fırat türünden hukuk dehalarının!da etkisiyle) şu şekildedir:

"Uzun yıllar sonra Anayasa Mahkemesi'nin başına geçebilen Haşim Bey, iktidar çevrelerinin kendisinden beklentilerinin aksine 'derin devletin' etki alanına girmiştir.

Biraz da 'makam sevdasıyla' konuşmakta, Refah Partisi'ne imam hatipleri kapattıran, Öcalan'ı MHP'ye astırtmayan 'devletin' aynı şeyi Haşim Kılıç başkanlığındaki bir Anayasa Mankemesi'ne yaptırtma olasılığından rahatsızlık duymaktadır. Hâsılı, Kılıç tarihe AKP'yi kapatmış bir Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak geçmek istememektedir. Bunun gereğini yapmak yerine, Başbakan'ı uyarmayı yeterli bulması ne kadar da can sıkıcıdır!"

Velhâsıl, AKP'nin kapatılması için düğmeye basılmıştır.

Böyle bir olaya, bütün uyarılara rağmen hiç mi hiç ihtimal vermeyen Başbakan şaşkındır!

Ayaklar yeni yeni suya ermekte, kapatılmama ihtimalini artık kimse mümkün görmemektedir.

Bundan daha kötü olanı, 'operasyon'un sanki sadece Erdoğan'ı hedef alıyormuş gibi görünmesidir.

Abdullah Gül kendisini Çankaya Köşkü'nün 'güvenli kollarına' atmıştır.

"Cumhurbaşkanı'yım, tarafsızım, yorum yapamam" adı altında her türlü yıpranma ve aşınmadan uzak bir şekilde yaşayıp gitmektedir. Arenada gladyatörlerle baş başa bırakılan kişi Erdoğan'dır…

Ankara, "AKP'den kaç parti çıkar?" sorusunun cevabını aramaya başlamıştır bile…

Yalnızlığa itilen Başbakan, öfke nöbetlerinin de etkisiyle hata üstüne hata yapmaktadır.

Böyle konuşmaya devam ettiği müddetçe 'ek iddianamelerin' ardı arkası da gelecek gibi değildir hani..

Başsavcı Yalçınkaya, paltosunu giyip evden çıkarken bile, Erdoğan'ın televizyondan gelen öfkeli konuşmaları elindeki dosyaya eklemektedir(!)

Bu arada, Başbakan'ın bütün öfkesinin kaynağının aslında ne Deniz Baykal, ne Başsavcı Yalçınkaya değil, kendi elleri ile koltuğa oturttuğu Abdullah Gül olduğunu anlamak için çok zeki olmaya gerek kalmamıştır…

Erdoğan'ın derdi kapatma davası ile bitse iyi…

16 Mart'ta Washington'dan yola çıkıp bir daha kendisinden haber alınamayan Dick Chenney'in soluğu bazı enselerde hissedilmeye başlanmıştır bile.

İddianame cenderesine alınan AKP, bir de "İran" meselesi ile karşı karşıyadır.

Şeytan, "İran'da yan çizersen, yoluma senle devam edemem" diye fısıldar...

Oysa, iktidarın nimetlerini terk etmeye hiç niyetli olmayan her türlü 'nefs-i serkeş' Erdoğan'ın çevresinde saf tutmuştur. Safahatın sonu gelmiş midir, ölümlerden ölüm mü beğenilecektir?

Öyleyse ne yapmak icap etmektedir?

Ergenekon'un ipine sarılmak!

Hem, milli güçlerin tasfiyesini planlayan bu tezgâhın talimatı 5 Kasım'da Washington'da alınmadı mı?

"Bakın biz sizin istediklerinizi nasıl da harfiyen yapıyoruz" mesajı verelim. Hem BOP'un yeni eşbaşkanlığına hazırlanan Gül'e karşı pozisyon kazanır, hem de ABD'ye "işbirliğinden kaçmıyoruz" mesajını vermiş oluruz.

Bütün bu panik, korku, hırs arasında bir de Ahmet Altan gibi adamların

"Ergenekonun üstüne daha çok gitmek lazım!"

gazına gelinince, İlhan Selçuk, Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu kendilerini nezarethanede bulmuşlardır!

Sıra milli unsurların 'sol kanadına'da gelecekti ama doğrusu zamanlama böyle değildi. Can derdine düşen Erdoğan cephesine bir hata daha yaptırıldı.

Ecele koşanların akılla bağları azalırmış…
 

hamiş

New member
Bakıyorumda Ergenekondan paçaları tutuşanlar akıl hocalığına soyunmuşlar.

Bunlar değilmi yemin merasimi düzenleyip silahlı savunma yaparız diyenler ve hükümeti tehdit edenler

Başları ve işbirlikçileri bir bir tutuklanıp sorguya alınınca hata yaptırılmışmı oluyor .....
 

HTML

Üst