o.baba1
New member
Pararaf sorularını çözerken faydasını görürsünüz.
HIZLI OKUMA ÇALIŞMALARI
ORTADAKİ RAKAMIN ALT ORTASINA BAKARAK ÜÇ BASAMAKLI SAYIYI OKUMAYA ÇALIŞINIZ.
1 2 3 - 4 5 6
-
4 3 1 - 2 1 3
-
5 7 9 - 9 0 8
-
7 3 7 - 2 4 7
-
1 4 2 - 6 3 5
-
5 3 5 - 9 7 3
-
2 6 8 - 9 2 5
-
8 0 1 - 2 4 6
-
1 0 0 - 7 5 1
-
1 1 1 - 3 2 2
-
5 7 9 - 4 1 9
-
2 7 6 - 1 9 1
-
7 3 8 - 8 2 5
-
6 8 9 - 5 3 4
-
2 9 6 - 6 5 3
-
4 7 9 - 3 8 9
-
5 9 2 - 7 7 6
-
7 8 0 - 3 0 8
-
4 7 6 - 8 2 0
-
3 5 8 - 9 9 0
-
2 2 2 - 8 9 8
-
7 5 2 - 2 7 0
-
0 1 8 - 9 8 5
-
1 2 0 - 0 0 7
-
3 3 6 - 7 4 9
-
HIZLI OKUMA ÇALIŞMALARI
Kâğıdın solunda ve sağında kalan kelime bloklarının her birini, alt ortalarında bir noktaya bakarak, tek bir bakışta okumaya çalışın.
MiLLLETLERE GÖRE
İstanbul’da uzun
bir Batılı
M.A. Volcini,
yaşayan değişik
karakter yapılarını
hatıralarında:
Ermeniye istediği
Ruma üçte birini,
birini veriniz.
alış veriş
istediği fiyattan
istediğini veriniz.”
FİYAT FARKI
süre yaşamış
tarihçi olan
(1985) şehirde
milletlerin
öğrendikten sonra
“Bir kaide olarak,
paranın yarısını,
Yahudiye dörtte
Fakat bir Türk’le
ettiğiniz zaman
emin olunuz ve
diye yazmıştır.
BALZAC VE TERZİSİ
Boisson, Balzac’ın dostu ve terzisiydi.
Balzac’ın, romanlarında adını anarak yaptığı
reklâma karşılık Ona giysi dikerdi.
İADE-İ ZİYARET
Meşhur bir politikacımıza Fransa’da “Siz,
Osmanlıların Viyana kapılarında ne işiniz
vardı?” diye sorulunca, o politikacımızın
gayet veciz biçimde “Haçlı seferlerinin
iade-i ziyaretiydi.” diye cevap verdiğini
biliyor muydunuz?
HIZLI OKUMA ÇALIŞMALARI
Aşağıda verilen parçayı yukardan aşağıya iki satırı birden tek bir bakışla görmeye çalışarak okuyunuz.
1 2 3
İNGİLİZ - eziyet - kurmuş
MANTIĞI - çekmeye - olduğu
- -
Hindistanın - mecbur - rasathanesinde
Acmir - ettiğini - yeryüzünün
- -
şehrinde - ve böyle - güneş
bisikletle - davranmasının - etrafındaki
- -
dolaşan - sebebi - tam
bir - sorulunca da - devrini,
- -
İngiliz - valinin - yani 1 yılı,
kızı - “Onlar, - 365 gün,
- -
ile - ilâhelere - 6 saat,
alay - tapıyorlar, - 9 dakika,
- -
ettikleri - bir - 6 saniye
bahanesi - İngiliz - olarak
- -
ile - kızı - hesapladığını
askerlerin - onların - aradan
- -
olay - taptıklarından - asırlar
yerindeki - daha azizdir!” - geçip
- -
halktan - diye - 20. Y.Y.ın
700 - cevap - modern
- -
kişiyi - verdiğini - cihazlarıyla
oracıkta - biliyor muydunuz? - yapılan
- -
kurşuna - - hesaplarla
dizdiklerini...- ULUĞ BEY VE - Uluğ
• RASATHANESİ -
Bölge - - Bey’in
valisinin - Büyük - hesapları
• Astronom -
ceza - - arasında
olarak - ve devlet - sadece
• adamı -
bütün - - 58 saniye
şehir - Uluğ - fark
• Bey’in -
halkını - - bulunduğunu
günlerce - 1394-1449 - biliyor muydunuz?
• Semerkant’ta -
yerde - -
sürünmeye - -
HIZLI OKUMA ÇALIŞMALARI
Aşağıdaki kelimeleri en ortadaki harfin alt ortasına bakarak, tek bir bakışla okumaya çalışınız.
A l i - - g e ç i m
k o ş - - ç a t ı k
b e n - - g ü n e ş
a l t - - s e ç i m
b o ş - - z ı p ı r
s a ç - - t a y ı n
t a ş - - b a s ı n
k a r - - k a v u n
ü s t - - t a y i n
k â r - - g ü z e l
t e p e - g e l d i m
b a r k - ç a t l a k
â l e t - g ü n l ü k
â d i l - s e ç k i n
g e z i - z ı p k ı n
â l i m - t a y f u n
i z i n - b a y g ı n
â d e t - s o y g u n
z e k â - t a k d i r
-
d e r i - t u t k u n
-
b a t ı - r e s s a m
-
d o s t - b a r a k a
-
s e r t - g ö z l ü k
-
I r a k - a t ı l ı m
-
u z u n - b a ş l ı k
-
m a l î - G ö k h a n
HIZLI OKUMA ÇALIŞMALARI
Aşağıdaki parçanın her satırını üç bakışta okumaya çalışınız.
SEDDÜLBAHİR - ÇIKARMASI -
Donanmanın büyük - ateş desteğiyle - 25 NİSAN 1915
saat 05.30’da - Seddülbahir’e - çıkarmaya başlandı.
İlk hedef olarak - Alçıtepe ele - geçirilecekti.
- -
Çıkarma bölgesin -de 26ncı TÜrk - Alayının bir tabu-
ru bulunuyordu. - -
- -
Seddülbahir kesi -mini ay biçiminde - çevreleyen yüzlerce
geminin yakın mesa- - feden Türk siper- - lerine yönelttiği
gemi toplarının - korkunç ateşine - karşın, direnmesini
pervasızca sürdüren - bir avuç TÜrk eri, - göz açtırmayan
ateşleriyle çıkar- - maya yeltenen - birliklere ağır za-
yiat verdirmiş; - kıyıya ayak basa- - bilenler de kuytu
yerlere sığınarak - kıyıda tutunabilme - olanağı bulabil-
mişti. - -
- -
İngiliz ve Fran- - sız zayiatı, yeni - takviyeler gelmezse
tutunamayacağız diye - komutanları feryat - ettirecek kadar
ağır olmuştu. Göğüs -leri inanç ve yurt - sevgisiyle dolu
bir avuç Mehmetçik, - yurt kıyılarını - atalarına yaraşır
biçimde savunmuş; - kıyıya çıkabilen- - lere adım attır-
mamıştı. - -
- -
SEDDÜLBAHİR BÖL- - GESİNDE İNGİLİZ - TAARRUZU
- -
27 NİSAN 1915 gü -nü, saat 16.00 - sıralarında, donan-
manın ateş desteği - ile başlayan İngi -liz taarruzu, Türk
savunma mevzilerinin - 700-800 metre - ilerisinde Zığınde-
re-Eskihisarlık hat -tında durduruldu. -
- -
SONUÇ - -
- -
ÇANAKKALE muhare- be alanında, gerek - hareket harbi ve
gerekse siper muha- - rebelerinin sürüp - gittiği dönemlerde
iki taraf komutan- - lıklarının akade- - mik ölçülere
sığmayan ve normal - mantık sınırlarını - aşan hatalı karar-
ları ve uygulamaları - olduğu bir gerçek —tir.
- -
Nitekim, İngiliz - donanmasının kara - kuvvetleriyle iş
birliği yapmaksızın - Boğaz’ı geçmeye - çalışması, Türk
Başkomutanlığını - uyarmış; başlan- - gıçta az bir kuv-
vetle harekete geç- - meleri ve çıkarma - yerlerinin tesbi-
tindeki isabetsizli —ği, başarısızlık- - larına neden olmuştu. - -
- -
İngiliz tarih - yazarlarının Ça- - nakkale muharebele-
rini kendileri için - bir yenilgi saya- - mamaları, teselli-
den başka bir şey - değildir. -
- -
OKUMA PARÇASI
Okuyacağınız bu metin, 268 kelimedir. Metni saat tutarak ve anlamaya çalışarak hızlı okuyunuz.
................. - ve korkutma hareketleri, bu
• - reklama kendini kaptırmış se-
• - yircilerin nazarında çok neşe
Geçen sonbahar, Madison A- - vericiydi. Bira reklamı, iyi
venue’deki tipik Newyork gök- - bir şekilde gerçekleşmiş ve
delenlerinden birinde çalışan - adam işinden olmamıştı.
bir adam, oldukça şaşırtıcı -
bir güçlükle karşılaştı. Meş- - Adam, belki de Merakeş’te-
hur bir reklam şirketinin üye —dir şimdi. Veya aynı derecede
leri olan patronları bu adama - egzotik bir tatil şehrindedir
yaptığı işin pek sathî kaldı- - Etrafında çiçekler, pahalı
ğını ve PIFL marka bira rekla —purolar, kollarına cazip bir
mının içeriğini derhal anlaşı —şekilde sarılmış birkaç yerli
lır bir hale getirmediği tak- - kadın...
dirde, işini kaybedeceğini pek-
de nazik olmayan bir şekilde - Reklam şirketindeki üst
ifade ettiler. Genç adam,için— - yöneticilerin kendisine tek-
de bulunduğu nazik durumu uzun - lif edebileekleri başkan yar-
uzun düşündü ve ümitsiz bir - dımcılığını düşünüyor olabi-
çabayla, kendisi için fena so— - lir veya bu okyanus ötesi ül-
nuçlar doğurabilecek beğenil- - kenin kültürünü biraz daha
meyen reklamı kurtarmak için - içine sindirmeye karar veri-
hayal dünyasına daldı. Bu şir— - yordur belki de...
kette bir müddet daha kalmayı -
gerçekten istiyordu. - - Mesele şudur: Bu adamın
• - başarı hikâyesi, üretken bir
Birkaç ay sonra, herkes, - muhayyeleye, zekice bir hare-
uzun, zayıf, tatlı tatlı konu— - kete, insanların bu günlerde
şan bir adamla, onun kardeşi - reklamlarda ne istediklerini
rolündeki şişko, bodur, tulum - çok iyi sezmesine dayanır.
gibi olan ve günlük gazeteler— - John Doe’nin fikirleri de
de çizgi hikâyelerini okuduk- - kendisine reklamını yapması
ları bir adamı ekranda ilgiyle - için gösterilen mallar kadar
izlemeye başladı. Sonuç bir - çeşitli ve değişkendir.
harikaydı. Eskiden, beğenilme—
yen bira reklamı ekrana geldi- - Sıradan birçok reklamcının
ğinde, seyretmeyi bırakıp mut— - farkına vardığı şekilde,artık
fağa bir iki şey atıştırmaya - çağdaş reklam metodlarını ya-
koşan seyirciler dahi, şimdi - kından takip etmek gerektiği
Burt ve Harry’nin hareketli - gibi, sanayideki teknik ge-
hikâyesini dört gözle bekli- - lişmeyi de o şekilde izlemek
yordu. - lâzımdır. Her ikisi de satış
• - işlerinde hayatî öneme haiz-
Komiklerden birinin sakin - dir.
bir şekilde bira tavsiye etme—
si ve kuş ıslığı çalmak için - - Zekî genç adamımız, mesle-
çabalarda ulunması, seyreden- - ğinde başarılı olabilmek için
lerin kıkırdamalarına sebep - üç kıymetli şeyi biliyordu.
olurken, diğerinin onu tehdit - Birincisi ve en önemlisi,
-
• -1- - -2-
herkesin bildiği bir taklitçi Üçüncüsü, kanımca, dâhî bir
liğe kaçmadı; aksine tamamen reklamcı olarak, beğenilen
yeni ve orijinal bir teknik eski Amerikan mizahından rek-
kullandı. İkincisi, reklamın lamlarına bol bol serpiştir-
içeriğini basit bir plan içe- di. Bu üç kavram, insanlara
risinde tuttu ve insanı çok hitap eden reklamlar yaratma-
şaşırtan bir plan değildi bu. da temel unsurlardır.
-
• -3- -4-
Şimdi okuma sürenize göre bir dakikada kaç kelime okuyabildiğinizi belirleyiniz.
OKUMA HIZI : .............. kelime / dakika
Şimdi aşağıda verilen soruları cevaplayınız.
SORULAR :
I. ANA FİKİRLER VE AYRINTILAR :
1. Bu parçanın başlığı aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?
a. Sert Bir Patron
b. Madison Avenue’de Karşılaşılan Sorunlar
c. Başarılı Reklamlar Nasıl Hazırlanır
d. Dış Ülkelere Seyahat
e. İki Komik Karakter
2. Burt ve Harry kimdir?
a. Gerçek insanlardır.
b. Çizgi film karakterleridir.
c. Firmanın Başkan Yardımcılarıdır.
d. Spikerdirler.
e. Çok bira içen kişilerdir.
3. Genç adam ne yaptı?
a. İşini kaybetti.
b. İstifa etti.
c. Terfi etti.
d. Bulunduğu ülkeyi terk edip dışarda yaşadı.
e. Marakeş’te kayboldu.
II. DİĞER ÖZELLİKER :
1. Yazarın amacı nedir?
a. Bira şirketine övgüde bulunmak.
b. Genç bir adamı müdafaa etmek.
c. Reklam vermeye teşvik etmek.
d. Reklam siyasetinde değişiklikler önermek.
e. Başarılı reklam metodlarını enteresan bir şekilde anlatmak.
2. Yazarın konu hakkındaki görüşü nasıldır?
a. Hoşa gider bir şekilde uyarıcıdır.
b. Çok ciddidir.
c. Önyargılıdır.
d. Saldırgandır.
e. Anlaşılmazdır.
3. Yazarın inandırıcılığı nasıldır?
a. Tartışmalıdır.
b. Verdiği kanıtlarla oluşturulmuştur.
c. Yazarın inandırıcı olup olmadığına karar verilemez.
4. Yazar parçada değişik kelimeler kullanmaya özen göstermiştir. Niçin?
a. Okuyucuyu şaşırtmak için.
b. Bilgisini göstermek için.
c. Okuyucuyu sözlük kullanmaya zorlamak için.
d. Konuyu kesin anlaşılır tarzda anlatmak için.
e. Bilgisizliğini gizlemek için.
5. Yazarın mesajı nedir?
a. Ya iyi reklam yaparsınız, ya da işinizi kaybedersiniz.
b. Beğenilen reklamlar üreterek dünyayı gezersiniz.
c. Beğenilen reklamlar üreterek iyi arkadaşlar edinirsiniz.
d. Beğenilen reklamlar üreterek çok eğlenirsiniz.
e. Reklamlar yararlıdır.
Şimdi cevaplarınızı cevap anahtarından kontrol ederek, metni hangi oranda anlayabildiğinizi belirleyiniz.
CEVAP ANAHTARI :
I. ANA FİKİRLER VE AYRINTILAR :
1 C, 2 B, 3 C
II. DİĞER ÖZELLİKLER .
1 E, 2 A, 3 B, 4 D, 5 A
:biggrin
OKUMA PARÇASI
Okuyacağınız bu metin, 1168 kelimedir. Metni saat tutarak ve anlamaya çalışarak hızlı okuyunuz.
ÇAMLICADAN BİR HATIRA
İstanbul’a en yaklaşmış bir dağ olarak Büyük Çamlıca, şehir halkının ve yabancıların her zaman ilgisini çeken bir güzellik olmuştur.
Fakat, Adalar’dan Boğaziçi’ne kadar eşsiz bir panoramaya bakan bu tepenin Türk ve Dünya edebiyatına ve resim sanatına girmesi, 19 ncu yüzyılın başlarını bulmuş, özellikle onun son çeyreğinde, İstanbul yaşamına olanca bereketi ile yerleşmişti. II. Mahmut’un yazlarını burada geçirmesi ile oturmaya açılan semt, Abdülhamit devrinde, geniş bahçeler içindeki rical konakları ile, şehrin Boğaz, Adalar ve Yeşilköy’den sonra dördüncü sayfiyeliği olmuştu.
Cumhuriyet döneminde Çamlıca, yine çok güzel, ama sönük ve tenha kaldı. Ülkede birçok şeyi değişiren, 20’nci yüzyılın son çeyreğindeki ekonomik ve sosyal değişimler pek tabiî Çamlıca tepesini de etkiledi.
Arka taraftan dolaşılarak açılan yeni yol, tepeye kadar bağlandığından, yukarısı araçlarla kaplanarak tozlu otoparklar haline geldi ve yer halısının kır çiçekleriyle dolu yeşil çimen örtüsü, hızla ortadan alktı. Boğaz yönü ve Ümraniye tarafları, 10-15 yıl içinde kontrolsüz yapılarla dolarak, bozuk bir yerleşime sahne oldu.
Yüce Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılını kutlama hazırlıkları yaklaşırken, Çamlıca’ nın ele alınması düşünüldü ve 1980 yılı başında İstanbul Belediyesi, bir yıl önce iş birliğine geçtiği ve Yıldız, Emirgân Parklarında çok olumlu ve ün yapan sonuçlar aldığı Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ile bir protokol imzalayarak, tepeyi işgallerden temizleyip, kuruma boş olarak teslim etti.
Kurum, hepsini Genel Müdür Çelik GÜLERSOY’un çizdiği desenlerle ve belirttiği esaslarla bir yıl içinde, burada aşağıdaki işleri yaparak, Çamlıcayı şehre, yurda ve dünyaya kazandıran tarihî hizmetlerde bulunmuştur.
• Önce, binlerce ton toprak döktürülerek, son yıllarda tozlu düzlükler ve otopark haline gelen zirve, eski epe haline sokulmaya çalışılmış ve ağaç dikilir, çiçek ekilir hale getirilmiştir.
Motorlu trafik, tepenin önemli bir bölümünü kapatmış olan polis role istasyonu önünde kesilerek, taş duvar çekilmiş; ondan sonrası yayalara ayrılmış ve Belediyenin yaptığı parke taş yardımı ile ince patika yollarla örülmüştür.
• Yolların arasında kalan geniş alanlarda, geometrik bir bahçe düzenlemesine gidilmeyerek, tepenin yüzyıllar boyu sürmüş olan doğal karakterine sadık kalınmış
ve bu geniş alanların eskiden olduğu gibi, gelincik ve papatya tarlası haline dönüşmesi için ekimler yapılmıştır. Yer çimeni Bolu Dağından kesilerek, getirilip döşenmiş, zirveye gölge verecek yeni ağaçlar dikilmiştir. Bu düzenleme ile Çamlıca Tepesi, tarihindeki dönemlerin üçüncüsüne girmiş bulunmaktadır. Birincisi, dünyanın yeşil örtüsünün oluşmasından bu yana süregelmiş ve 1950’lere kadar yaşamış olan zengin ve el değmemiş durumdu. Yerdeki kır çiçekleri halısı... İkinci aşama,son 20-30 yılın yozlaşması ile bitki zenginliğinin yok olup, tepenin tarla haline gelmesiydi. 1981’de yapılan düzenlemede bu yozlaşma giderilirken, en eski duruma dönmenin imkânı kalmadığı düşünüldü. 5 milyonluk yeni İstanbul’da bu kadar ayak altında kır çiçekleri yaşatılamazdı.Onun için, ortalama bir yol seçildi. Zirve, taş kaplanıp, çamur önlendi, gerisi çimenlenip, çiçeklendirildi. Bununla Çamlıca Tepesi, bir dağ olmaktan, bir bahçe olmaya dönüşmüş bulunmaktadır. Ama bahçe, eski bir İstanbul bahçesidir, köşkü, mermer pavyonları ve ağaçlara asılı fenerleri ile. İstanbul tarihinin eski bir şehir içi bahçesi, 20’nci yüzyılın son çeyreğinde Çamlıca Tepesi’ne getirilmiş bulunuyor.
Tepeye arkadan bir servis yolu açılmış ve kahvenin servis araçları ile turist otobüsleri için, çamlık içine bir otopark yapılmıştır. Trafiğin kesildiği yerde 6 dönümlük bir arazi kurum adına satın alınarak, bu yamaca 3 teras halinde 200 arabalık bir otopark yapılmıştır. Tepeye çıkan ve basamaklarına kaya çiçekleri dikilen geniş bir taş merdiven yaptırılmıştır. Tepede manzaraya akan bir uç noktaya sebil üslûunda, üstü iki kademeli kurşun külâhlı, mermer bir seyir balkonu yaptırılmıştır. İçinde kendi ocağı olan bu küçük köşk, bir “hünkâr sofrası” halinde, özellikle gurup vakitlerinde tadına doyulmaz bir köşe olarak, manzara âşıklarına kucak açacak.
• Ağaçların altında, aynı üslûpta, fakat tek çatılı bir mermer pavyon da büfe
olarak hizmet verecek; beyaz mermerleri zümrüt gibi bir ağaçla sarmaş dolaş olarak.
• Bu tek kademe çatılı pavyonun bir eşi, çamlık önündeki alt adaya, komple büfe olarak oturtuldu.Yeşil çam ormanı önünde mermer yapı, donuk bir inci tanesi gibi görünümü süsledi.
Kâğıthane Kasrı resimlerinde görülen stilde zarif iki mermer ünite, çay büfesi olarak yaptırıldı.
Tepede, arka yan tarafta iki selvi arasında yatan valinin (İvez Fakih, vefatı H.735) 1940’larda yaptırılmış beton ve boru demirden kabir düzeni değiştirilerek, iki selvi içinde bir demir kameriye türbe yaptırılmış, açık yeşile boyanmış ve kandili asılmıştır.
Tepe düzlüğü, arası çimenli antik taş kaplama ile örtülmüş, bunun şehre ve Adalara bakan kenarlarına ve ağaç altlarına ilk defa yaratılan bir buluş ile Türk divanı üslûbunda kenarları mermerli taş sedirer yaptırılmış, önlerine pirinçten sinileri ile taş masalar konulmuş, üstlerine eski stilde beyaz şemsiyeleri çekilmiş ve başlarına pirinç fenerleri dikilmiştir.
Adalar yönündeki çamlığın içine döküm ayaklı banklar yerleştirilerek halka 500 kişilik ücretsiz oturma yeri hazırlandı.
Tepenin tarihî yarımadaya bakan yüzünde, yol kenarında etrafı duvarla çevrili ve içine girilemeyen geniş bir koruluk bulunmaktadır. Korunun tepeye bakan kenarı çirkin bir çimento duvarla kapalı idi. Bu duvar, sahiplerinin rızası ile yıkılıp, yerine beyaz bir demir parmaklık çekilmiş ve tepeyi çevrelemesi gereken yeşil bir bandın öylece önemli bir bölümü Çamlıca görünümüne kazandırılmıştır. Yeşil koruluk önünde beyaz ve stil parmaklık, bir kolye gibi durmaktadır. Bu unsurun peyzaja eklenmesi bile buradaki görüntüyü düzelen bir müdahale olmuş oldu. Bundan sonra yapılması gereken, bu korunun ve onun Boğaziçi tarafındaki kel yamacın, sadece Belediyece değilse bile, İstanbul’a hizmetle yükümlü ilgili kuruluşlar ve bakanlıklarca kamulaştırılıp, ağaçlandırılması ve tarihî tipte birkaç pavyonla halka ve turistlere kapasite yaratılmasıdır. Çünkü, tepedeki yapının ve bahçenin 5 milyonluk bir kentin ihtiyacına hiç yetmeyeceği ortadadır. Tepeyi yapılarla ve kalabalıklarla doldurmak da doğru değil. Tek kalan imkân, aynı manzaraya sahip alt yamaçlara doğru yayılınması ve uzanılmasıdır.
Yine yapılması gereken bir iş, Ümraniye tarafından yola kadar tırmanmış kaçak birkaç yapının kaldırılması ve bu yamaçların da ağaçlandırılmasıdır.
Ana yapı olarak tepeye tek kalı ve 18’nci yüzyıl üslûbunda bir kahve binası yaptırılmıştır. Stilde 18’nci yüzyılın seçilmesinin sebebi şudur: Bu gibi şehre ba_ kan manzara yerleri, şehri temsil eder ve mimarilerinde, o kentin karakteristik kişiliğini taşır. Peşte’de Viyana’da, Heidelberg’de olduğu gibi. İstanbul için klasik ve zengin çağ, 1700’lü yıllardır. Ondan öncesi, birikim dönemleridir. Güzellik İstanbul’da kıvamını 18’nci yüzyılda umuştur. 19’ ncu yüzyılda başlayacak ve şehri değiştirmeye koyulacak olan Batı etkisi de o zaman henüz zayıftır ve tipik karakterli tam bir üslûp birliği içinde olan şehirde, bir gelin odası kadar süslü olan başkentte, birçok değerli eserlerin arasında, zengin ve görkemli kahvehaneler de vardır. Bu gün zamanla hepsi ortadan kalkan bu gösterişli kahvelere benzer bir şeyi gerçekleştirerek, turistlere ve halkımıza sergilemekle, bir turizm yatırımı yanında, ağırlığı olan bir kültür ve eğitim hizmeti de yapmış olduğumuza inanıyoruz. Nitekim eseri görmeye her tabaka ve yaştan halk akın akın gelmektedir.
Kahvehane, yüzü çiçek resimli ve kepenekli bir pavyondur. İçerisinin uzunca bir koridor halindeki mimarisinde, bir yüzü manzaraya bakarken, öbür cephesi sağır bir duvar halinde tutularak, tarihî çeşmeler, yeşillikler, ocaklar ve aynalarla donatılmış, cepheye bir aşurelik kolleksiyonu dizilmiştir. Eski zengin örneklerinde olduğu gibi.
Tatsız, tuzsuz bir halde geçen şehir hayatındayeni bir keyif unsuru ve bir buluş olsun diye de mermer çeşmelerine, arkalarından cam depolar bağlanmıştır. Musluklarını açınca, birinden buzlu şerbet, birinden ayran, öbüründen şıra, bir tanesinden de şarap akmaktadır. Herkes meşrebine göre içsin.
Bu inşaat işleri bitirildikten sonra, 1981 güzünden itibaren bol çiçeklemeye geçilmektedir. Tepenin en eski doğal örtüsü canlandırılmaktadır. Papatya ve gelicik tarlaları... Çatılara, kameriyelere, tepeyi çeviren ahşap parmaklıklara güller ve yaseminler sardırılmıştır. Bunların parfümü, buraya çıkan yerli ve yabancı herkesin, karşıda gördükleri eşsiz ve ölümsüz manzaranın gözlerinde kalan hatırası gibi, üzerlerine sinsin ve ruhlarını yıkasın için.
Çelik GÜLERSOY
Şimdi okuma sürenize göre bir dakikada kaç kelime okuyabildiğinizi belirleyiniz.
OKUMA HIZI : .............. kelime / dakika
Şimdi aşağıda verilen soruları cevaplayınız.
SORULAR :
1. Bu parçanın başlığı aşağıdakilerden hangisi olamazdı?
a. Ağaçlandırma Çalışmaları
b. Manzara âşıkları
c. Tarihî Bir Köşe
d. Çamlıca Kahvehanesi
e. Tepede Bİr Bahçe
2. Çamlıca Tepesi’ne 18’nci yüzyıl üslûbunda bir kahvehane yaptırılmasının sebebi nedir?
a. Tepenin tarihî özellikleri.
b. Viyana örneği turust çekebilmek.
c. Kentin karakteristik mimarisini yansıtmak.
d. Uuz ve basit görüntüsü.
e. Her yaştan halk gelsin diye.
3. Çamlıca Tepesi’ne bir kahvehane yaptırma kararı alındıktan sonra etrafına niçin kır çiçekleri dikilmiştir?
a. Arazi taşlık olduğu için.
b. Çiçek yetiştirecek toprak olmadığı için.
c. Ağaçlık alanlar tercih edildiği için.
d. Çiçeklerin koparılmasını önlemek için.
e. Doğal görüntü sağlamak için.
4. Tepeye başka bir yapı yerine kahvehane yaptırılmasının ana sebebi nedir?
a. Otel yapımına yeterli saha yokluğu.
b. Tepenin şehre bakan manzaralı bir yer oluşu.
c. Şehir merkezine yakın oluşu.
d. Çevrede oturanlara hizmet etmek için.
e. Başka bir yapı için izin verilmeyişi.
5. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun Belediye ile iş birliği yapmaktaki amacı nedir?
a. Çamlıca’da eski bir İstabul bahçesi oluşturmak.
b. Kahvehane ve otoparktan gelir sağlamak.
c. Park düzenleyerek Belediyeye yardım etmek.
d. Turist çekerek para kazanmak.
e. Turistler için toplanma yeri sağlamak.
6. Yazarın konu hakkındaki görüşü nasıldır?
a. Bir hizmetin öğretici heyecanı içindedir.
b. Anlaşılmazdır.
c. Tenkiçidir.
d. Önyargılıdır.
e. Alaycıdır
7. Yazarın inandırıcılığı nasıldır?
a. Karar verilemez.
b. Tartışmalıdır.
c. Verdiği kanıtlarla inandırıcıdır.
8. Yazar, parçada değişik, bazan da eş anlamlı kelimeler kullanmıştır. Niçin?
a. Bilgisini göstermek için.
b. Konuyu anlaşılır kılmak için.
c. Okuyucuya yeni kelimeler öğretmek için.
9. Yazarın mesajı nedir?
a. Tarihimizi görüntüleyen köeler oluşturmalıyız.
b. Gecekondu yapımı önlenmelidir.
c. Turizm amaçlı tesisler kurulmalıdır.
d. Tarihî ve doğal güzelliklerimizi korumalıyız.
e. Belediyenin hizmetlerini tanıtmak.
10. Çamlıca’nın yeniden düzenlemesi hangi sebeple gündeme gelmiştir?
a. Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılı oluşu.
b. Çamlıca’nın gittikçe yozlaşması.
c. Turistik amaçlı yatırım yapılması.
d. Halka mesire yeri sunulması.
e. Turing Kurumunun etkinleştirilmesi.
Şimdi cevaplarınızı cevap anahtarından kontrol ederek, metni hangi oranda anlayabildiğinizi belirleyiniz.
CEVAP ANAHTARI :
1. a, 2. c, 3. e, 4. b, 5. a, 6. a, 7. c, 8 b 9. d, 10 a
OKUMA PARÇASI
Okuyacağınız bu metin, 434 kelimedir. Metni saat tutarak ve anlamaya çalışarak hızlı okuyunuz.
PERİ KURBAĞACIK
Hava basıncının aşırı farklı ve ısının acımasız olduğu diğer gezegenlerde hayvan yaşama olasılığına işaret eden dünyamızdaki yegâne canlı, peri kurbağacığın koyu kahverengi ve kalın kabuklu kış yumurtasıdır. Bu yumurtaları 200 derece Fahrenheit (kaynama noktasından yalnız 12 derece aşağıda) bir saat kaynatabilirsiniz. Ve embriyo yaşar. Sıfırın altında 360 derece Fahrenheit’ta (mutlak sıfırın 100 derece altında) dondurabilirsiniz. Ve embriyo yaşar. Bu bîçare, ölü görünen küçük kahverengi yumurtalar, 0.000001 mm.lik (tam vakumdan çok az farklı) hava basıncında canlılıklarını korurlar. Peri kurbağacık, bu güne dek gördüğüm en hareketli su hayvanıdır. Kabuğu ve güçlü kuyruğu ile 19 mm. boyundadır. 100 bacağı inanılmaz bir hızla hareket ederken, vücudu da bir yerlere gitme dürtüsünün dayanılmaz acılarıyla eğilip bükülür.
Kuzey Kutbu’ndan 15 derece güneyde, Büyük Grönland Buzulu’nun üzerindeki geçici bir tatlı su birikintisinde bu hayatın mümkün olduğu düşünülemez. Birikinti, günde 24 saatlik gün ışığının buzula vurmasıyla eriyen sudan oluşmuştur. Su, buzlu ve soğuktur. Fakat aniden donup, yılın 36 haftası boyunca çelik kadar sert olana dek peri kurbağacığın birkaç haftalık ömrü vardır. Bu misafir kabul etmez suda, aynı zamanda solungaç görevi yapan yaprak şeklinde yüzgeçlere sahip hareketli peri kurbağacıklar bulunmaktadır.
Peri kurbağacık, buraya nasıl geldi? Bu yaratık nasıl oluyor da sıfırın altında 40-50-60 derecelik aylar süren kutup gecelerine dayanabiliyor? Donan suyun ezici basıncından nasıl kurtulabiliyor? O ayaklarla nereye gidiyor? Peri kurbağacığın ömrü, buz parçalarının takırdadığı berrak buz suyu içinde birkaç haftaya sıkışmıştır. Onun yaşamı temmuzun ortalarında buzun erimesi ile başlar. Önce yumurtanın ince kabuğu açılır ve peri kurbağacık bir günde olgunluğa ulaşır. Eğer dişi ise, hemencecik sarılacağı bir erkek arar. Sonra çift, birbirinin bacaklarına kitlenmiş olarak birkaç gün gezerler. Daha sonra dişi peri kurbağacık vücudunun on birinci bölümündeki cepte bir yumurta kümesini bir gün kadar taşır. Bir erkek bulamadığı zaman, yine de yumurta yapar. Cebine koyar ve bırakır. Bu olay, yani yavruların erkek olmaksızın oluşması pek ender bir olaydır. Çok eş kullanarak veya yalnız başına peri kurbağacık, birkaç haftada her birinde 250 yumurta olmak üzere 6 kere yumurta verebilir. Böylece yaşam sürer.
Gece yarısı güneşinin kuzey ufkunda kaybolduğu ilk an olan ağustos sonunda, birikintinin üzerinden bir gölge geçer ve kısa bir süre sonra su donmaya başlar. Yaşamın ileri ucunun yegâne halkı suya dalar. Dişi peri kurbağacık son yaptığı yumurtaları, hızlı kuruyan bir yapıştırıcıya benzer bir sıvıyla karıştırır. Onları, su donarken ezilmemeleri için taş aralarına (yarıklarına) bırakır. Yumurtalar, kutup güneşi gelecek temmuzda tekrar yükselip buzu eritene kadar dondurucu kutup soğuğunda, dokuz güneşsiz ay boyunca uyuyacaklardır. Berrak su katılaştıkça, buna uyamayan peri kurbağacık yaşamının son anında, hayvan hayatının yok edilmesi imkânsız tohumunu üretmeyi başarmış olarak ortadan yok olur.
Şimdi okuma sürenize göre bir dakikada kaç kelime okuyabildiğinizi belirleyiniz.
OKUMA HIZI : .............. kelime / dakika
Şimdi aşağıda verilen soruları cevaplayınız.
SORULAR :
1. Yazara göre peri kurbağacık bir batında kaç yumurta yapar?
a. 150 b. 200 c. 250 d. 300
2. Peri kurbağacık ne kadar sürede olgunlaşır?
a. 1 gün b. 1 hafta c. Birkaç gün d. 1 ay
3. Son yapılan yumurtalar,
a. Erkeğin yardımı olmaksızın açılırlar.
b. Kutup gecesi boyunca peri kurbağacığın cebinde korunur.
c. Erkeğin vücudundaki cebe bırakılır.
d. Taş aralarına (yarıklarına) bırakılır.
4. Yazarın ana fikri:
a. Kutup geceleri çok soğuktur.
b. Peri kurbağacığın varlığı diğer gezegenlerde hayat olabileceğini işaret etmektedir.
c. Peri kurbağacık son derece hareketlidir.
d. Kutup bölgelerinde temmuz ayı yaşam için uygundur.
5. Bu makaleden şu sonuca varıyoruz:
a. Peri kurbağacığın yumurtası yenebilir.
b. Yazar peri kurbağacığa hayrandır.
c. Peri kurbağacık bize hayat dersi verir.
d. Peri kurbağacığın yumurtası hiçbir zaman yok olmamaktadır.
Şimdi cevaplarınızı cevap anahtarından kontrol ederek, metni hangi oranda anlayabildiğinizi belirleyiniz.
CEVAP ANAHTARI :
1. c, 2. a, 3. d, 4. b, 5. d
OKUMA PARÇASI
Okuyacağınız bu metin, 488 kelimedir. Metni saat tutarak ve anlamaya çalışarak hızlı okuyunuz.
KALABALIK VE MİLLET
Ben, Orta Anadolu’nun eski, tarihî bir kasabısında, Sivrihisar’da doğdum. Birkaç kuşak önce, yakın köylerden gelmişiz. Zati benim çocukuğumda, Sivrihisar da yarı köy sayılırdı. Kasaba civarında herkesin tarlası, bağ, bahçesi vardı. Akşam üzerleri, kanlı ışıklar, toz bulutları içinde, sürülerin ve sırtları “şabla” denilen bir çeşit yakacak otla dolu dönen heyyülâ gibi kadınların kasabaya girişlerini efsanevî bir tablo gibi hatırlarım. Halk şarkılarını, türkülerini, masallarını, ben ilkin kitaplardan, plaklardan değil; ablamdan, komşu kızlardan dinledim. Bayramları sokağın ortasına kalın bir direk dikilir, üstüne içi oyuk, dik direğe geçmiş başka bir direk konulur, bir yana kızlar, bir yana oğlanlar asılır, bağıra çağıra döner dururlardı. Yine sokağın ortasında kocaman, taştan bir dibek vardı. Herkes onun içinde bir şeyler döverdi.
Kabilesinden çok uzakta kalmış bir vahşi gibi, o günleri hatırladıkça, bu gün yaşadığım hayata bakar, şaşarım. Tarihin bütün safhalarını geçmiş bir insana benziyorum.BAUDELAİRE gibi, ben de “Bin yıl yaşamış kadar hatıralarım var.” diyebilirim. Bahar başlarken tepelerde son karlar erimeden, bütün mahalle çocukları “gâvur küfürü” denilen büyük bir ateş yakar, üzerinden atlardık. Bu oyun, belki de çok eski çağlardan kalma bir ateş merasimiydi. Günlük hayatın her anı en ince teferruatına varıncaya kadar, dinî, sihrî merasimlerle örülmüştü. Bunlar arasında çok garipleri olduğu kadar, çok güzelleri ve derin manâlıları vardı.
O zamanlar harp yıllarıydı. Ben Yunanlıların kasabamızı nasıl yaktıklarını gözlerimle gördüm. Eli silâh tutan erkeklerin hepsi askerdeydi. Kasabada yaşlı dedelerle, kadınlar ve çocuklar kalmıştı. Ekseriyet fakirdi. Ben en yüksek, en ulvî merhamet ve yardım duygusunu o yıllarda tanıdım. Bir sabah, yaşlı bir komşunun elinde keser ve çivi ile kapımızın sarkan söğesini tamir ederken gördüm. İyilik, hayatın içine hava gibi, su gibi karışıyordu. Sonra, büyük şehirlere gittim. Oralarda okudum ve oralarda erleştim. Orhan Veli, “Boğaziçi Türküsü”nde, yanık yanık seslenir:
“İstanbulun orta yeri sinema
Garipliğim, yoksulluğum duyurmayın anama.”
Sinemada insan eğlenir, ama perdeye bakarak. Etrafında kalabalık vardır, bu kalabalığı teşkil eden insanlar arasında hiçbir hissî münasebet yoktur. Bu kalabalık ortasında, eğlenirken bile insan kendisini yalnız ve garip hisseder. Büyük şehirler de böyledir. Milyonlar ortasında, herkes tek başına, kendi kendisine...
İstanbul’da tam otuz yıl bir tünede yaşar gibi yaşadım.
Tren, vapur, sokak, meydan,insan dolu, kalabalık. Fakat herkes LEİBNİTZ’in mondları gibi kendi içine kapalı. Erzurum’a gidince, yıllar ve yıllar ötede kalan çocukluğuma, en ızdıraplı günlerde bile renk, neş’e, sıcaklık ve sevgi katan asil örf ve âdetleri, şarkıları, türküleri, masalları, yiğitliği insanlığı, hasılı bizi millet yapan her şeyi tekrar buldum. Bu, bende tarifi güç bir saadet hissi doğurdu. Sürekli, sağlam, diriltici bir saadet... Kara kalabalıkların karanlık yalnızlığından kurtulmuş, milletin, milletimin içine tekrar dönmüştüm. Artık gurbette değildim. Davulların tok sesleri ile kabim güm güm öttü. Zurnalarla içimin neş’elerini haykırdım. Dadaşların barlarını seyrederken, atlı akıncılarla beraber ufuklardan ufuklara koştum.
Bir kış, güneş gözlüğüm bozumuştu. Taş mağazalarda bir kuyumcuya tamir ettirdim. “Borcum ne kadar?” diye sordum. Asil çehreli usta, “Bunun için para alınır mı bey!” dedi. Otuz yıldan beri duymadığım bir hisle ürperdim. Bu, benim çocukluğumda sesini çok iyi tanıdığım ulvî ruhlu Anadolu insanının sesiydi.
Şimdi okuma sürenize göre bir dakikada kaç kelime okuyabildiğinizi belirleyiniz.
OKUMA HIZI : .............. kelime / dakika
Şimdi aşağıda verilen soruları “doğru veya yanlış” şeklinde cevaplayınız.
SORULAR :
1. Yazar, Orta Anadolu’da yeni kurulmuş bir kasabada doğmuştur.
2. Yazar sırtlarında keven denen ve yemek yapmakta kullanılan bir ot taşıyan kadınları hatırlıyor.
3. Yazar halk şarkı, türkü ve masallarını kitap ve plaklardan öğrenmiştir.
4. Yazar kendini BAUDELAİRE’e benzeterek “bin yıl yaşamış kadar hatıralarım var.” der.
5. Yazın gelişi, yaz ateşleri denen ateşlerle kutlanır.
6. Yazar Yunan mezalimini görmüştür.
7. Yazara göre o yıllarda iyilik hayatın içindedir.
8. Yazar büyük şehirlerde yalnızlık çeker.
9. Yazar Erzurum’da da aynı yalnızlık hissinden kurtulamaz.
10. Yazar Erzurumda yaptırdığı bir tamir işini bedavaya getirince sevinir.
Şimdi cevaplarınızı cevap anahtarından kontrol ederek, metni hangi oranda anlayabildiğinizi belirleyiniz.
CEVAP ANAHTARI :
1,2,3,5,9,10 yanlış; diğerleri doğrudur.
OKUMA PARÇASI
Okuyacağınız bu metin, 590 kelimedir. Metni saat tutarak ve anlamaya çalışarak hızlı okuyunuz.
YOLLARDA
Ben çokça gezerim. Bunlar, diplomat gezileri gibi, planlı programlı şeyler değildir; daima kendi sınırlarımız içindedir;yelken gemileri gibi esecek rüzgâra göre rota değiştirir. Bazı, saatlerce tenha bir istasyonda tren, yahut güneşle beraber uyumuş bir küçük kasabanın otelinde uyku beklerim. Fazla bir yağmur, yahut kar fırtınasında bir iki gün bir köyde kapanıp kalırsam arayıp soranım bulunmaz. Gün olur ki bomboş bir ovanın ortasında otomobil bozulur; şoför, yoldan geçen kamyonlardan pompa, tel, meşin ve lastik parçaları tedarik edip makine veya tekerleğini tamir edinceye kadar etrafta dolaşırım; yahut eski taş basması Muhammediyelerdeki gibi, Cennet bağı resimlerini andıran cılız bir ağacın altında otururum.
Bu saatlerde vakit öldürmek için icat ettiğim çarelerden biri de elime geçen bir kâğıt parçasına yollarda gördüğüm öte beriyi karmakarışık not etmektir. Bunlardan bir kısmı kaybolup gitmiştir. Fakat çantamın bir köşesinde birikip kalmış olanlar da bir tomar meydana getirecek kadar çoktur. Seyahat kitap veya makalesi yazmak, son senelerde bütün dünyada bir moda haline gelmiştir. Ömrümde bir kere ben de kendimi modaya uydurarak bu notlardan bir yazı serisi çıkarmayı düşündüm. Bunlarda ne zaman, ne de yer kaydı gözetilmiştir. Zaten Anadolu’da zamanlar ve yerler kadar birbirine yakın ve birbirine benzer ne vardır ki? Araba 1935 üslûbu bir kübik istayon binasının yanından saparken gözünü kapa ve aç; kendini bir anda İstanbul’un otuz kırk yıl evvelki bir mezarlık safasında bul... Yol kenarında bir set; settin üstünde kırık mezar taşları, bunların arasında renk renk yeldirmeli, çarşaflı kadınlar oturmuş; aralarında poturlu, mintanlı simitçiler, leblebiciler, turşucular dolaşıyor... Tıpkı tıpkısına meşrutiyetten evvel akşak üstleri Karacaahmet, Bitli Kâğıthane, Mahmut Baba mezarlıklarında gördüğümüz manzara. Bir sokak daha dönelim. Toprak kulübeler arasında bir arsa... Ortada bir bostan kuyusu ile bir eşek... Eşeğin arkasına yirmi, otuz metrelik bir ip, ipin ucuna da bir kova bağlanmış... Hayvan, kuyu ile kulübelerden biri arasındaki yol üzerinde akşam piyasası yapar gibi ağır ağır gidip geliyor... Onun her gidiş gelişinde kova bir kere kuyuya dalıp çıkıyor, böylelikle de kulübelerin su ihtiyacı gideriliyor... Bu usûlün, tarihin hangi devrine ait olduğunu pek kestiremeyeceğim amma her halde çok iski zamanlarda yaşadığımıza şüphe yoktur. Bazı, bir ova yolunda saatlerce gidersiniz. Karşınıza bir köy çıkar... Hayretle düşünürsünüz: “Ben bu alçak toprak kulübeleri, bu sokakları; tekerleğinin biri çıkmış bu öküz arabasını; onun üstüne tünemiş tavukları, yarı çıplak çocukları; biraz ötede omuzunda testi ile su taşıan yalın ayak küçük kızı, sırtında bir çalı demetiyle yokuştan inen peştemallı büyük anayı bir saat evvel bir daha, iki saat evvel bir daha gördüm... Sakın araba beni bir daire etrafında döndürüp dolaştırdıktan hep aynı yere getirmesin? Her halde öyle olacak... Evvelâ uzaktan dik dik bakan köylüler yanıma yaklaşıyorlar, şehirlerdeki bazı şık molla eskilerinin sakalı kadar uzamış tıraşlı yüzlerini tanımağa başladım. Daha iyisi onlar da beni tanımış olacaklar ki, tatlı tatlı gülümsemeye, etrafımı almaya başladılar. Evet, bu uçsuz bucaksız yolda ne kadar ilerlerseniz, dönüp dolaşıp hep aynı yere varacaksınız. Bu benzerlik, bana bir yandan can sıkıntısına, yese benzeyen bir yürek üzüntüsü verir. Fakat bir yandan da bu toprağın hiçbir köşesinde garip kalmayacak, her gittiği yerde kendini hemen açılan ve ısınan bir kardeş kucağında bulacağına emin bir insan ferahlığı... Ne söylüyordum? Notlarımda zaman ve yer kaydı gözetilmemiştir. Aralarında üç beş yıl farkı bulunan bu kâğıt parçalarından hangisinin eski, hangisinin yeni olduğunu kendimi zorlamadan hatırlamak zaten mümkün değil gibi... Öyle rast gele bir şey... Her yazıda olduğu gibi bunlarda da az çok umumî bir manası bulunanlara ve bu bakımdan okuyanları bir dereceye kadar ilgilendirecek olanlara rast gelinmesi mümkündür. Fakat kendimden başkasına bir şey söylemeyecek. boş fevezelikler de az olmayacaktır. Bunu peşin haber veriyorum.
Reşat Nuri GÜNTEKİN
(ANADOLU NOTLARI-I)
Şimdi okuma sürenize göre bir dakikada kaç kelime okuyabildiğinizi belirleyiniz.
OKUMA HIZI : .............. kelime / dakika
Metni anlama seviyenizi ölçmek için soruları cevaplandırmaya geçmeden önce aşağıda verilen kelimelerin anlamlarını belirleyerek karşılarına yazınız.
Rota...........
Diplomat.......
Meşin..........
Kübik..........
Potur..........
Mintan.........
Akşam piyasası yapmak........
Bostan.........
Molla..........
Garip..........
Şimdi aşağıda verilen soruları “doğru veya yanlış” şeklinde cevaplayınız.
SORULAR :
1. Yazar Anadolu’da planlı programlı biçimde gezmektedir.
2. Gezileri sırasında arayanı soranı yoktur.
3. Yazar seyahat yazısı yazmak moda olduğu için modaya uyar.
4. Yazar, notlarında yer ve zamanı gözetmiştir.
5. Yazar seyahat yazıları için daha önce karmakarışık tuttuğu notlardan yararlanmaktadır.
6. Bütün Anadolu birbirine benzer manzaralarla doludur.
7. Yazar, eşek tarafından çevrilen bir su dolabını anlatır ve halâ tarihin çok eski zamanarında yaşandığını öne sürer.
8. Yazar hep aynı yerde dönüp durmaktan dolayı sıkılır.
9. Anadolu’nun birbirine benzer yapısı, yazara hiçbir yerde garip kalmayacağı güvencini verir.
10.Yazar, yazılarının herkesi çok ilgilendireceğini söyler.
CEVAP ANAHTARI :
1, 4, 8, 10 yanlış; diğerleri doğru.
OKUMA PARÇASI
Metni okumaya başlamadan önce aşağıda yazılı kelimelerin anlamlarını belirleyerek karşılarına yazınız.
Hırdavat ............
Patika ..............
Bahtiyâr ............
Saffet ..............
Münasebetsiz ........
Ehemmiyetli .........
Lâkırdı .............
Müzakere ............
Muhafaza ............
Teslim - tesellüm ...
Muamele .............
Helâlleşmek .........
Okuyacağınız bu metin, 584 kelimedir. Metni saat tutarak ve anlamaya çalışarak hızlı okuyunuz.
BİR TİCARET KERVANI
Geçen yazın sıcak bir günü... İki saatten beri bir tepe üzerinden Adana Ovasını serediyordum. Biraz evvelki ışık bolluğu karşıdaki şehri âdetâ seçilemeyecek bir hâle, karmakarışık bir cam, taş, maden yığını hâline getirmişti. Şimdi güneş indikçe renkler beliriyor, şekiller meydana çıkıyor; şehir, âdetâ adım adım yaklaşıyordu. İçime akşam garipliğiyle beraber bir de korku çökmeye başlamıştı. İki saatten beri devam eden tekerlek tamirini bitirememek, geceden evvel şehri tutamamak korkusu.
Şoföre:
Yaya gidilirse Adana’ya kaç saatte varılır? diye sordum.
O, evvelâ ciddî bir tavırla:
Eh, sabaha karşı varılır! dedi. Sonra gülümseyerek ilâve etti:
Merak etmeyin... Tamir bitmek üzere... Evel Allah sizi dağ başında bırakmayız.
Tekerlek, yolun ortasında bir sürü hırdavat arasında yamyassı yatıyor, öyle pek yakında davranıp kalkacağa benzemiyordu.
Ben, her ihtimale karşı paketimdeki sigaraları sayarken yanımızdaki patikadan iki köylü çıktı. Önlerinde cılız bir eşek yürüyordu.
Köylüler, bize selâm verdikten sonra merakla tamiri seyretmeye koyuldular.
Ağalar; nereden geliyorsunuz bakalım böyle?
Konya Ereğli’sinden...
Nereye gidiyorsunuz?
Adana’ya...
Ereğli’den ne vakit çıktınız?
Eh, var iki, üç dört gün...
Adana’da ne yapacaksınız?
Hiç... Sanki biraz malımız var da satacağız.
Gözüm, bu tekerlek tamiri işiyle pek ilgilenmiş görünmemekle beraber sahiplerinin biraz ilerisinde durmuş olan eşeğe ilişti. Bir yük hayvanı yük yönünden ancak bu kadar bahtiyâr olabilirdi. Benim bile pek sıkıntı çekmeden taşıyabileceğim büyüklükte iki sepet...
Bu sepetlerde ne var ağalar?
Kayısı... Bizim oranın yemişi güzel olur da...
Peki, bunları Ereğli’de satamaz mıydınız ki, bu kadar yolu göze aldınız?
Ereğli’de ne para edecek ki?
Çocukluğumda anlatırlardı. Meselâ Ankara’dan iki araba armut yükleyip Sinop’a indirirlermiş, orada müşteri bulamadılar mı haydi İnebolu’ya... Yahut Bolu’ya... Ankara neresi, Sinop neresi, İnebolu neresi? Sonra iki araba armut bunca yola ve zahmete karşı ne kâr bırakır? Daha o zaman bile bunlar bana bir misal gibi gelirdi. Fakat aradan bu kadar yıl geçtikten, şehirler, trenler ve kamyonlarla bu kadar birbirine yaklaştıktan sonra, Konya Ereğli’sinden Adana’ya bir eşek sırtında iki sepet kayısı götüren iki köylüyü bu gün gözümle görüyordum.
Hemşehriler... Bunlarda kaç okka mal var? Kaçtan satacaksınız? Elinize kaç para geçecek?
Köylülerden genci saffetle:
Kaçtan müşteri bulacağız bilinmez ki, dedi. Haydi diyelim ki okkasını...
Bir fiyat söyleyecekti. Fakat öteki köylü buna meydan bırakmadı. O, ticaret işinden daha çok anlar bir insana benziyordu. Benim kayısılara müşteri çıkmam ihtimalini düşünmüş ve arkadaşının münasebetsiz bir fiyat söyleyerek piyasayı düşürmesinden korkmuştu.
Bizim Ereğli’nin kayısıları hiçbir yerinkilere benzemez, diyordu. Velâkin birazı yolda çürüdü; yenebilecekleri yedik, pek çürükleri attık. Elimizde sekiz on okka bir şey kaldı. Onları da Adana’da kime olsa satarız.
Sepetten birkaç kayısı çıkarıp getirdi:
Şu mala ba... Ye bir tane... Çekinme yetim malı değil... Sonra ehemmiyetli bir sır söyleyecek gibi ağzını kulağıma yaklaştırdı:
Hani Adana’da on beşten aşağı vermem ya... Sana on ikiye bırakayım.
Şoförler pazarlığa karıştıkları halde malı düşürmelerinden, ortaya mide bozacak lâkırdılar atmalarından korkuyor, müzakerenin gizli geçmesini istiyordu.
Peki alayım, otomobilin içine bırakıver, dedim.
Kayısıların hepsi yüz otuz, yahut yüz kık kuruş tutuyordu. Köylü, pazarlık etmeden, bir kuruş bile kırmağa savaşmadan bu kadar kolaylıkla mal almağa razı oluşuma birdenbire inanamadı. İnandıktan sonra da gönlümün rahat etmesi için birçok diller döktü, kayısıları birkaç gün muhafaza etmek için bana çareler öğretti.
Yüz otuz, yahut yüz kırk kuruş sayılıp teslim - teselüm muamelesi yapılır ve helâlleşirken kendimi birkaç yüz bin liralık mal almış bir tüccar sanıyordu. Ticaret seferi artık sonuna ermiş, kervanın Adana’ya inmesine sebep kalmamıştı. Bu esnada bizim otomobilin tamiri de bitmişti.
Köylüler, benden bir daha helâllik diledikten sonra eşeği tekrar Ereğli yoluna çevirirlerken ben, biraz evvel gece olmadan şehre varamamaktan korktuğuma utanıyordum.
Şoförler:
Köylüler sizi aldattılar bey, diyorlardı. Biraz dayansaydınız, kayısıları bir kâğıda alırdık.
R.Nuri GÜNTEKİN (ANADOLU NOTLARI-I)
Şimdi okuma sürenize göre bir dakikada kaç kelime okuyabildiğinizi belirleyiniz.
OKUMA HIZI : .............. kelime / dakika
Şimdi aşağıda verilen soruları “doğru veya yanlış” şeklinde cevaplayınız.
SORULAR :
1. Adana yakınlarında yazarın arabasının motoru bozulmuştur.
2. Arabayı en az iki şoför kullanmaktadır.
3. Akşam yaklaşırken yazar korkuya kapılır.
4. Yazar sigara kullanmaktadır.
5. Köylüler yazarı kandırmaya çalışırlar.
6. O yıllarda ucuzluktan ziyade malın ve emeğin para etmediği görülmektedir.
7. Köylüler Konya şehrinin merkezinden gelmektedirler.
8. Kayısıların bir kısmı yolda çürümüştür.
9. Yazar köylülerle hiç pazarlık etmez.
10. Köylüler mallarını sattıkları halde Adana’ya giderler.
CEVAP ANAHTARI : 1, 5, 7, 10 yanlış; diğerleri doğrudur.
HIZLI OKUMA ÇALIŞMALARI
ORTADAKİ RAKAMIN ALT ORTASINA BAKARAK ÜÇ BASAMAKLI SAYIYI OKUMAYA ÇALIŞINIZ.
1 2 3 - 4 5 6
-
4 3 1 - 2 1 3
-
5 7 9 - 9 0 8
-
7 3 7 - 2 4 7
-
1 4 2 - 6 3 5
-
5 3 5 - 9 7 3
-
2 6 8 - 9 2 5
-
8 0 1 - 2 4 6
-
1 0 0 - 7 5 1
-
1 1 1 - 3 2 2
-
5 7 9 - 4 1 9
-
2 7 6 - 1 9 1
-
7 3 8 - 8 2 5
-
6 8 9 - 5 3 4
-
2 9 6 - 6 5 3
-
4 7 9 - 3 8 9
-
5 9 2 - 7 7 6
-
7 8 0 - 3 0 8
-
4 7 6 - 8 2 0
-
3 5 8 - 9 9 0
-
2 2 2 - 8 9 8
-
7 5 2 - 2 7 0
-
0 1 8 - 9 8 5
-
1 2 0 - 0 0 7
-
3 3 6 - 7 4 9
-
HIZLI OKUMA ÇALIŞMALARI
Kâğıdın solunda ve sağında kalan kelime bloklarının her birini, alt ortalarında bir noktaya bakarak, tek bir bakışta okumaya çalışın.
MiLLLETLERE GÖRE
İstanbul’da uzun
bir Batılı
M.A. Volcini,
yaşayan değişik
karakter yapılarını
hatıralarında:
Ermeniye istediği
Ruma üçte birini,
birini veriniz.
alış veriş
istediği fiyattan
istediğini veriniz.”
FİYAT FARKI
süre yaşamış
tarihçi olan
(1985) şehirde
milletlerin
öğrendikten sonra
“Bir kaide olarak,
paranın yarısını,
Yahudiye dörtte
Fakat bir Türk’le
ettiğiniz zaman
emin olunuz ve
diye yazmıştır.
BALZAC VE TERZİSİ
Boisson, Balzac’ın dostu ve terzisiydi.
Balzac’ın, romanlarında adını anarak yaptığı
reklâma karşılık Ona giysi dikerdi.
İADE-İ ZİYARET
Meşhur bir politikacımıza Fransa’da “Siz,
Osmanlıların Viyana kapılarında ne işiniz
vardı?” diye sorulunca, o politikacımızın
gayet veciz biçimde “Haçlı seferlerinin
iade-i ziyaretiydi.” diye cevap verdiğini
biliyor muydunuz?
HIZLI OKUMA ÇALIŞMALARI
Aşağıda verilen parçayı yukardan aşağıya iki satırı birden tek bir bakışla görmeye çalışarak okuyunuz.
1 2 3
İNGİLİZ - eziyet - kurmuş
MANTIĞI - çekmeye - olduğu
- -
Hindistanın - mecbur - rasathanesinde
Acmir - ettiğini - yeryüzünün
- -
şehrinde - ve böyle - güneş
bisikletle - davranmasının - etrafındaki
- -
dolaşan - sebebi - tam
bir - sorulunca da - devrini,
- -
İngiliz - valinin - yani 1 yılı,
kızı - “Onlar, - 365 gün,
- -
ile - ilâhelere - 6 saat,
alay - tapıyorlar, - 9 dakika,
- -
ettikleri - bir - 6 saniye
bahanesi - İngiliz - olarak
- -
ile - kızı - hesapladığını
askerlerin - onların - aradan
- -
olay - taptıklarından - asırlar
yerindeki - daha azizdir!” - geçip
- -
halktan - diye - 20. Y.Y.ın
700 - cevap - modern
- -
kişiyi - verdiğini - cihazlarıyla
oracıkta - biliyor muydunuz? - yapılan
- -
kurşuna - - hesaplarla
dizdiklerini...- ULUĞ BEY VE - Uluğ
• RASATHANESİ -
Bölge - - Bey’in
valisinin - Büyük - hesapları
• Astronom -
ceza - - arasında
olarak - ve devlet - sadece
• adamı -
bütün - - 58 saniye
şehir - Uluğ - fark
• Bey’in -
halkını - - bulunduğunu
günlerce - 1394-1449 - biliyor muydunuz?
• Semerkant’ta -
yerde - -
sürünmeye - -
HIZLI OKUMA ÇALIŞMALARI
Aşağıdaki kelimeleri en ortadaki harfin alt ortasına bakarak, tek bir bakışla okumaya çalışınız.
A l i - - g e ç i m
k o ş - - ç a t ı k
b e n - - g ü n e ş
a l t - - s e ç i m
b o ş - - z ı p ı r
s a ç - - t a y ı n
t a ş - - b a s ı n
k a r - - k a v u n
ü s t - - t a y i n
k â r - - g ü z e l
t e p e - g e l d i m
b a r k - ç a t l a k
â l e t - g ü n l ü k
â d i l - s e ç k i n
g e z i - z ı p k ı n
â l i m - t a y f u n
i z i n - b a y g ı n
â d e t - s o y g u n
z e k â - t a k d i r
-
d e r i - t u t k u n
-
b a t ı - r e s s a m
-
d o s t - b a r a k a
-
s e r t - g ö z l ü k
-
I r a k - a t ı l ı m
-
u z u n - b a ş l ı k
-
m a l î - G ö k h a n
HIZLI OKUMA ÇALIŞMALARI
Aşağıdaki parçanın her satırını üç bakışta okumaya çalışınız.
SEDDÜLBAHİR - ÇIKARMASI -
Donanmanın büyük - ateş desteğiyle - 25 NİSAN 1915
saat 05.30’da - Seddülbahir’e - çıkarmaya başlandı.
İlk hedef olarak - Alçıtepe ele - geçirilecekti.
- -
Çıkarma bölgesin -de 26ncı TÜrk - Alayının bir tabu-
ru bulunuyordu. - -
- -
Seddülbahir kesi -mini ay biçiminde - çevreleyen yüzlerce
geminin yakın mesa- - feden Türk siper- - lerine yönelttiği
gemi toplarının - korkunç ateşine - karşın, direnmesini
pervasızca sürdüren - bir avuç TÜrk eri, - göz açtırmayan
ateşleriyle çıkar- - maya yeltenen - birliklere ağır za-
yiat verdirmiş; - kıyıya ayak basa- - bilenler de kuytu
yerlere sığınarak - kıyıda tutunabilme - olanağı bulabil-
mişti. - -
- -
İngiliz ve Fran- - sız zayiatı, yeni - takviyeler gelmezse
tutunamayacağız diye - komutanları feryat - ettirecek kadar
ağır olmuştu. Göğüs -leri inanç ve yurt - sevgisiyle dolu
bir avuç Mehmetçik, - yurt kıyılarını - atalarına yaraşır
biçimde savunmuş; - kıyıya çıkabilen- - lere adım attır-
mamıştı. - -
- -
SEDDÜLBAHİR BÖL- - GESİNDE İNGİLİZ - TAARRUZU
- -
27 NİSAN 1915 gü -nü, saat 16.00 - sıralarında, donan-
manın ateş desteği - ile başlayan İngi -liz taarruzu, Türk
savunma mevzilerinin - 700-800 metre - ilerisinde Zığınde-
re-Eskihisarlık hat -tında durduruldu. -
- -
SONUÇ - -
- -
ÇANAKKALE muhare- be alanında, gerek - hareket harbi ve
gerekse siper muha- - rebelerinin sürüp - gittiği dönemlerde
iki taraf komutan- - lıklarının akade- - mik ölçülere
sığmayan ve normal - mantık sınırlarını - aşan hatalı karar-
ları ve uygulamaları - olduğu bir gerçek —tir.
- -
Nitekim, İngiliz - donanmasının kara - kuvvetleriyle iş
birliği yapmaksızın - Boğaz’ı geçmeye - çalışması, Türk
Başkomutanlığını - uyarmış; başlan- - gıçta az bir kuv-
vetle harekete geç- - meleri ve çıkarma - yerlerinin tesbi-
tindeki isabetsizli —ği, başarısızlık- - larına neden olmuştu. - -
- -
İngiliz tarih - yazarlarının Ça- - nakkale muharebele-
rini kendileri için - bir yenilgi saya- - mamaları, teselli-
den başka bir şey - değildir. -
- -
OKUMA PARÇASI
Okuyacağınız bu metin, 268 kelimedir. Metni saat tutarak ve anlamaya çalışarak hızlı okuyunuz.
................. - ve korkutma hareketleri, bu
• - reklama kendini kaptırmış se-
• - yircilerin nazarında çok neşe
Geçen sonbahar, Madison A- - vericiydi. Bira reklamı, iyi
venue’deki tipik Newyork gök- - bir şekilde gerçekleşmiş ve
delenlerinden birinde çalışan - adam işinden olmamıştı.
bir adam, oldukça şaşırtıcı -
bir güçlükle karşılaştı. Meş- - Adam, belki de Merakeş’te-
hur bir reklam şirketinin üye —dir şimdi. Veya aynı derecede
leri olan patronları bu adama - egzotik bir tatil şehrindedir
yaptığı işin pek sathî kaldı- - Etrafında çiçekler, pahalı
ğını ve PIFL marka bira rekla —purolar, kollarına cazip bir
mının içeriğini derhal anlaşı —şekilde sarılmış birkaç yerli
lır bir hale getirmediği tak- - kadın...
dirde, işini kaybedeceğini pek-
de nazik olmayan bir şekilde - Reklam şirketindeki üst
ifade ettiler. Genç adam,için— - yöneticilerin kendisine tek-
de bulunduğu nazik durumu uzun - lif edebileekleri başkan yar-
uzun düşündü ve ümitsiz bir - dımcılığını düşünüyor olabi-
çabayla, kendisi için fena so— - lir veya bu okyanus ötesi ül-
nuçlar doğurabilecek beğenil- - kenin kültürünü biraz daha
meyen reklamı kurtarmak için - içine sindirmeye karar veri-
hayal dünyasına daldı. Bu şir— - yordur belki de...
kette bir müddet daha kalmayı -
gerçekten istiyordu. - - Mesele şudur: Bu adamın
• - başarı hikâyesi, üretken bir
Birkaç ay sonra, herkes, - muhayyeleye, zekice bir hare-
uzun, zayıf, tatlı tatlı konu— - kete, insanların bu günlerde
şan bir adamla, onun kardeşi - reklamlarda ne istediklerini
rolündeki şişko, bodur, tulum - çok iyi sezmesine dayanır.
gibi olan ve günlük gazeteler— - John Doe’nin fikirleri de
de çizgi hikâyelerini okuduk- - kendisine reklamını yapması
ları bir adamı ekranda ilgiyle - için gösterilen mallar kadar
izlemeye başladı. Sonuç bir - çeşitli ve değişkendir.
harikaydı. Eskiden, beğenilme—
yen bira reklamı ekrana geldi- - Sıradan birçok reklamcının
ğinde, seyretmeyi bırakıp mut— - farkına vardığı şekilde,artık
fağa bir iki şey atıştırmaya - çağdaş reklam metodlarını ya-
koşan seyirciler dahi, şimdi - kından takip etmek gerektiği
Burt ve Harry’nin hareketli - gibi, sanayideki teknik ge-
hikâyesini dört gözle bekli- - lişmeyi de o şekilde izlemek
yordu. - lâzımdır. Her ikisi de satış
• - işlerinde hayatî öneme haiz-
Komiklerden birinin sakin - dir.
bir şekilde bira tavsiye etme—
si ve kuş ıslığı çalmak için - - Zekî genç adamımız, mesle-
çabalarda ulunması, seyreden- - ğinde başarılı olabilmek için
lerin kıkırdamalarına sebep - üç kıymetli şeyi biliyordu.
olurken, diğerinin onu tehdit - Birincisi ve en önemlisi,
-
• -1- - -2-
herkesin bildiği bir taklitçi Üçüncüsü, kanımca, dâhî bir
liğe kaçmadı; aksine tamamen reklamcı olarak, beğenilen
yeni ve orijinal bir teknik eski Amerikan mizahından rek-
kullandı. İkincisi, reklamın lamlarına bol bol serpiştir-
içeriğini basit bir plan içe- di. Bu üç kavram, insanlara
risinde tuttu ve insanı çok hitap eden reklamlar yaratma-
şaşırtan bir plan değildi bu. da temel unsurlardır.
-
• -3- -4-
Şimdi okuma sürenize göre bir dakikada kaç kelime okuyabildiğinizi belirleyiniz.
OKUMA HIZI : .............. kelime / dakika
Şimdi aşağıda verilen soruları cevaplayınız.
SORULAR :
I. ANA FİKİRLER VE AYRINTILAR :
1. Bu parçanın başlığı aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?
a. Sert Bir Patron
b. Madison Avenue’de Karşılaşılan Sorunlar
c. Başarılı Reklamlar Nasıl Hazırlanır
d. Dış Ülkelere Seyahat
e. İki Komik Karakter
2. Burt ve Harry kimdir?
a. Gerçek insanlardır.
b. Çizgi film karakterleridir.
c. Firmanın Başkan Yardımcılarıdır.
d. Spikerdirler.
e. Çok bira içen kişilerdir.
3. Genç adam ne yaptı?
a. İşini kaybetti.
b. İstifa etti.
c. Terfi etti.
d. Bulunduğu ülkeyi terk edip dışarda yaşadı.
e. Marakeş’te kayboldu.
II. DİĞER ÖZELLİKER :
1. Yazarın amacı nedir?
a. Bira şirketine övgüde bulunmak.
b. Genç bir adamı müdafaa etmek.
c. Reklam vermeye teşvik etmek.
d. Reklam siyasetinde değişiklikler önermek.
e. Başarılı reklam metodlarını enteresan bir şekilde anlatmak.
2. Yazarın konu hakkındaki görüşü nasıldır?
a. Hoşa gider bir şekilde uyarıcıdır.
b. Çok ciddidir.
c. Önyargılıdır.
d. Saldırgandır.
e. Anlaşılmazdır.
3. Yazarın inandırıcılığı nasıldır?
a. Tartışmalıdır.
b. Verdiği kanıtlarla oluşturulmuştur.
c. Yazarın inandırıcı olup olmadığına karar verilemez.
4. Yazar parçada değişik kelimeler kullanmaya özen göstermiştir. Niçin?
a. Okuyucuyu şaşırtmak için.
b. Bilgisini göstermek için.
c. Okuyucuyu sözlük kullanmaya zorlamak için.
d. Konuyu kesin anlaşılır tarzda anlatmak için.
e. Bilgisizliğini gizlemek için.
5. Yazarın mesajı nedir?
a. Ya iyi reklam yaparsınız, ya da işinizi kaybedersiniz.
b. Beğenilen reklamlar üreterek dünyayı gezersiniz.
c. Beğenilen reklamlar üreterek iyi arkadaşlar edinirsiniz.
d. Beğenilen reklamlar üreterek çok eğlenirsiniz.
e. Reklamlar yararlıdır.
Şimdi cevaplarınızı cevap anahtarından kontrol ederek, metni hangi oranda anlayabildiğinizi belirleyiniz.
CEVAP ANAHTARI :
I. ANA FİKİRLER VE AYRINTILAR :
1 C, 2 B, 3 C
II. DİĞER ÖZELLİKLER .
1 E, 2 A, 3 B, 4 D, 5 A
:biggrin
OKUMA PARÇASI
Okuyacağınız bu metin, 1168 kelimedir. Metni saat tutarak ve anlamaya çalışarak hızlı okuyunuz.
ÇAMLICADAN BİR HATIRA
İstanbul’a en yaklaşmış bir dağ olarak Büyük Çamlıca, şehir halkının ve yabancıların her zaman ilgisini çeken bir güzellik olmuştur.
Fakat, Adalar’dan Boğaziçi’ne kadar eşsiz bir panoramaya bakan bu tepenin Türk ve Dünya edebiyatına ve resim sanatına girmesi, 19 ncu yüzyılın başlarını bulmuş, özellikle onun son çeyreğinde, İstanbul yaşamına olanca bereketi ile yerleşmişti. II. Mahmut’un yazlarını burada geçirmesi ile oturmaya açılan semt, Abdülhamit devrinde, geniş bahçeler içindeki rical konakları ile, şehrin Boğaz, Adalar ve Yeşilköy’den sonra dördüncü sayfiyeliği olmuştu.
Cumhuriyet döneminde Çamlıca, yine çok güzel, ama sönük ve tenha kaldı. Ülkede birçok şeyi değişiren, 20’nci yüzyılın son çeyreğindeki ekonomik ve sosyal değişimler pek tabiî Çamlıca tepesini de etkiledi.
Arka taraftan dolaşılarak açılan yeni yol, tepeye kadar bağlandığından, yukarısı araçlarla kaplanarak tozlu otoparklar haline geldi ve yer halısının kır çiçekleriyle dolu yeşil çimen örtüsü, hızla ortadan alktı. Boğaz yönü ve Ümraniye tarafları, 10-15 yıl içinde kontrolsüz yapılarla dolarak, bozuk bir yerleşime sahne oldu.
Yüce Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılını kutlama hazırlıkları yaklaşırken, Çamlıca’ nın ele alınması düşünüldü ve 1980 yılı başında İstanbul Belediyesi, bir yıl önce iş birliğine geçtiği ve Yıldız, Emirgân Parklarında çok olumlu ve ün yapan sonuçlar aldığı Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ile bir protokol imzalayarak, tepeyi işgallerden temizleyip, kuruma boş olarak teslim etti.
Kurum, hepsini Genel Müdür Çelik GÜLERSOY’un çizdiği desenlerle ve belirttiği esaslarla bir yıl içinde, burada aşağıdaki işleri yaparak, Çamlıcayı şehre, yurda ve dünyaya kazandıran tarihî hizmetlerde bulunmuştur.
• Önce, binlerce ton toprak döktürülerek, son yıllarda tozlu düzlükler ve otopark haline gelen zirve, eski epe haline sokulmaya çalışılmış ve ağaç dikilir, çiçek ekilir hale getirilmiştir.
Motorlu trafik, tepenin önemli bir bölümünü kapatmış olan polis role istasyonu önünde kesilerek, taş duvar çekilmiş; ondan sonrası yayalara ayrılmış ve Belediyenin yaptığı parke taş yardımı ile ince patika yollarla örülmüştür.
• Yolların arasında kalan geniş alanlarda, geometrik bir bahçe düzenlemesine gidilmeyerek, tepenin yüzyıllar boyu sürmüş olan doğal karakterine sadık kalınmış
ve bu geniş alanların eskiden olduğu gibi, gelincik ve papatya tarlası haline dönüşmesi için ekimler yapılmıştır. Yer çimeni Bolu Dağından kesilerek, getirilip döşenmiş, zirveye gölge verecek yeni ağaçlar dikilmiştir. Bu düzenleme ile Çamlıca Tepesi, tarihindeki dönemlerin üçüncüsüne girmiş bulunmaktadır. Birincisi, dünyanın yeşil örtüsünün oluşmasından bu yana süregelmiş ve 1950’lere kadar yaşamış olan zengin ve el değmemiş durumdu. Yerdeki kır çiçekleri halısı... İkinci aşama,son 20-30 yılın yozlaşması ile bitki zenginliğinin yok olup, tepenin tarla haline gelmesiydi. 1981’de yapılan düzenlemede bu yozlaşma giderilirken, en eski duruma dönmenin imkânı kalmadığı düşünüldü. 5 milyonluk yeni İstanbul’da bu kadar ayak altında kır çiçekleri yaşatılamazdı.Onun için, ortalama bir yol seçildi. Zirve, taş kaplanıp, çamur önlendi, gerisi çimenlenip, çiçeklendirildi. Bununla Çamlıca Tepesi, bir dağ olmaktan, bir bahçe olmaya dönüşmüş bulunmaktadır. Ama bahçe, eski bir İstanbul bahçesidir, köşkü, mermer pavyonları ve ağaçlara asılı fenerleri ile. İstanbul tarihinin eski bir şehir içi bahçesi, 20’nci yüzyılın son çeyreğinde Çamlıca Tepesi’ne getirilmiş bulunuyor.
Tepeye arkadan bir servis yolu açılmış ve kahvenin servis araçları ile turist otobüsleri için, çamlık içine bir otopark yapılmıştır. Trafiğin kesildiği yerde 6 dönümlük bir arazi kurum adına satın alınarak, bu yamaca 3 teras halinde 200 arabalık bir otopark yapılmıştır. Tepeye çıkan ve basamaklarına kaya çiçekleri dikilen geniş bir taş merdiven yaptırılmıştır. Tepede manzaraya akan bir uç noktaya sebil üslûunda, üstü iki kademeli kurşun külâhlı, mermer bir seyir balkonu yaptırılmıştır. İçinde kendi ocağı olan bu küçük köşk, bir “hünkâr sofrası” halinde, özellikle gurup vakitlerinde tadına doyulmaz bir köşe olarak, manzara âşıklarına kucak açacak.
• Ağaçların altında, aynı üslûpta, fakat tek çatılı bir mermer pavyon da büfe
olarak hizmet verecek; beyaz mermerleri zümrüt gibi bir ağaçla sarmaş dolaş olarak.
• Bu tek kademe çatılı pavyonun bir eşi, çamlık önündeki alt adaya, komple büfe olarak oturtuldu.Yeşil çam ormanı önünde mermer yapı, donuk bir inci tanesi gibi görünümü süsledi.
Kâğıthane Kasrı resimlerinde görülen stilde zarif iki mermer ünite, çay büfesi olarak yaptırıldı.
Tepede, arka yan tarafta iki selvi arasında yatan valinin (İvez Fakih, vefatı H.735) 1940’larda yaptırılmış beton ve boru demirden kabir düzeni değiştirilerek, iki selvi içinde bir demir kameriye türbe yaptırılmış, açık yeşile boyanmış ve kandili asılmıştır.
Tepe düzlüğü, arası çimenli antik taş kaplama ile örtülmüş, bunun şehre ve Adalara bakan kenarlarına ve ağaç altlarına ilk defa yaratılan bir buluş ile Türk divanı üslûbunda kenarları mermerli taş sedirer yaptırılmış, önlerine pirinçten sinileri ile taş masalar konulmuş, üstlerine eski stilde beyaz şemsiyeleri çekilmiş ve başlarına pirinç fenerleri dikilmiştir.
Adalar yönündeki çamlığın içine döküm ayaklı banklar yerleştirilerek halka 500 kişilik ücretsiz oturma yeri hazırlandı.
Tepenin tarihî yarımadaya bakan yüzünde, yol kenarında etrafı duvarla çevrili ve içine girilemeyen geniş bir koruluk bulunmaktadır. Korunun tepeye bakan kenarı çirkin bir çimento duvarla kapalı idi. Bu duvar, sahiplerinin rızası ile yıkılıp, yerine beyaz bir demir parmaklık çekilmiş ve tepeyi çevrelemesi gereken yeşil bir bandın öylece önemli bir bölümü Çamlıca görünümüne kazandırılmıştır. Yeşil koruluk önünde beyaz ve stil parmaklık, bir kolye gibi durmaktadır. Bu unsurun peyzaja eklenmesi bile buradaki görüntüyü düzelen bir müdahale olmuş oldu. Bundan sonra yapılması gereken, bu korunun ve onun Boğaziçi tarafındaki kel yamacın, sadece Belediyece değilse bile, İstanbul’a hizmetle yükümlü ilgili kuruluşlar ve bakanlıklarca kamulaştırılıp, ağaçlandırılması ve tarihî tipte birkaç pavyonla halka ve turistlere kapasite yaratılmasıdır. Çünkü, tepedeki yapının ve bahçenin 5 milyonluk bir kentin ihtiyacına hiç yetmeyeceği ortadadır. Tepeyi yapılarla ve kalabalıklarla doldurmak da doğru değil. Tek kalan imkân, aynı manzaraya sahip alt yamaçlara doğru yayılınması ve uzanılmasıdır.
Yine yapılması gereken bir iş, Ümraniye tarafından yola kadar tırmanmış kaçak birkaç yapının kaldırılması ve bu yamaçların da ağaçlandırılmasıdır.
Ana yapı olarak tepeye tek kalı ve 18’nci yüzyıl üslûbunda bir kahve binası yaptırılmıştır. Stilde 18’nci yüzyılın seçilmesinin sebebi şudur: Bu gibi şehre ba_ kan manzara yerleri, şehri temsil eder ve mimarilerinde, o kentin karakteristik kişiliğini taşır. Peşte’de Viyana’da, Heidelberg’de olduğu gibi. İstanbul için klasik ve zengin çağ, 1700’lü yıllardır. Ondan öncesi, birikim dönemleridir. Güzellik İstanbul’da kıvamını 18’nci yüzyılda umuştur. 19’ ncu yüzyılda başlayacak ve şehri değiştirmeye koyulacak olan Batı etkisi de o zaman henüz zayıftır ve tipik karakterli tam bir üslûp birliği içinde olan şehirde, bir gelin odası kadar süslü olan başkentte, birçok değerli eserlerin arasında, zengin ve görkemli kahvehaneler de vardır. Bu gün zamanla hepsi ortadan kalkan bu gösterişli kahvelere benzer bir şeyi gerçekleştirerek, turistlere ve halkımıza sergilemekle, bir turizm yatırımı yanında, ağırlığı olan bir kültür ve eğitim hizmeti de yapmış olduğumuza inanıyoruz. Nitekim eseri görmeye her tabaka ve yaştan halk akın akın gelmektedir.
Kahvehane, yüzü çiçek resimli ve kepenekli bir pavyondur. İçerisinin uzunca bir koridor halindeki mimarisinde, bir yüzü manzaraya bakarken, öbür cephesi sağır bir duvar halinde tutularak, tarihî çeşmeler, yeşillikler, ocaklar ve aynalarla donatılmış, cepheye bir aşurelik kolleksiyonu dizilmiştir. Eski zengin örneklerinde olduğu gibi.
Tatsız, tuzsuz bir halde geçen şehir hayatındayeni bir keyif unsuru ve bir buluş olsun diye de mermer çeşmelerine, arkalarından cam depolar bağlanmıştır. Musluklarını açınca, birinden buzlu şerbet, birinden ayran, öbüründen şıra, bir tanesinden de şarap akmaktadır. Herkes meşrebine göre içsin.
Bu inşaat işleri bitirildikten sonra, 1981 güzünden itibaren bol çiçeklemeye geçilmektedir. Tepenin en eski doğal örtüsü canlandırılmaktadır. Papatya ve gelicik tarlaları... Çatılara, kameriyelere, tepeyi çeviren ahşap parmaklıklara güller ve yaseminler sardırılmıştır. Bunların parfümü, buraya çıkan yerli ve yabancı herkesin, karşıda gördükleri eşsiz ve ölümsüz manzaranın gözlerinde kalan hatırası gibi, üzerlerine sinsin ve ruhlarını yıkasın için.
Çelik GÜLERSOY
Şimdi okuma sürenize göre bir dakikada kaç kelime okuyabildiğinizi belirleyiniz.
OKUMA HIZI : .............. kelime / dakika
Şimdi aşağıda verilen soruları cevaplayınız.
SORULAR :
1. Bu parçanın başlığı aşağıdakilerden hangisi olamazdı?
a. Ağaçlandırma Çalışmaları
b. Manzara âşıkları
c. Tarihî Bir Köşe
d. Çamlıca Kahvehanesi
e. Tepede Bİr Bahçe
2. Çamlıca Tepesi’ne 18’nci yüzyıl üslûbunda bir kahvehane yaptırılmasının sebebi nedir?
a. Tepenin tarihî özellikleri.
b. Viyana örneği turust çekebilmek.
c. Kentin karakteristik mimarisini yansıtmak.
d. Uuz ve basit görüntüsü.
e. Her yaştan halk gelsin diye.
3. Çamlıca Tepesi’ne bir kahvehane yaptırma kararı alındıktan sonra etrafına niçin kır çiçekleri dikilmiştir?
a. Arazi taşlık olduğu için.
b. Çiçek yetiştirecek toprak olmadığı için.
c. Ağaçlık alanlar tercih edildiği için.
d. Çiçeklerin koparılmasını önlemek için.
e. Doğal görüntü sağlamak için.
4. Tepeye başka bir yapı yerine kahvehane yaptırılmasının ana sebebi nedir?
a. Otel yapımına yeterli saha yokluğu.
b. Tepenin şehre bakan manzaralı bir yer oluşu.
c. Şehir merkezine yakın oluşu.
d. Çevrede oturanlara hizmet etmek için.
e. Başka bir yapı için izin verilmeyişi.
5. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun Belediye ile iş birliği yapmaktaki amacı nedir?
a. Çamlıca’da eski bir İstabul bahçesi oluşturmak.
b. Kahvehane ve otoparktan gelir sağlamak.
c. Park düzenleyerek Belediyeye yardım etmek.
d. Turist çekerek para kazanmak.
e. Turistler için toplanma yeri sağlamak.
6. Yazarın konu hakkındaki görüşü nasıldır?
a. Bir hizmetin öğretici heyecanı içindedir.
b. Anlaşılmazdır.
c. Tenkiçidir.
d. Önyargılıdır.
e. Alaycıdır
7. Yazarın inandırıcılığı nasıldır?
a. Karar verilemez.
b. Tartışmalıdır.
c. Verdiği kanıtlarla inandırıcıdır.
8. Yazar, parçada değişik, bazan da eş anlamlı kelimeler kullanmıştır. Niçin?
a. Bilgisini göstermek için.
b. Konuyu anlaşılır kılmak için.
c. Okuyucuya yeni kelimeler öğretmek için.
9. Yazarın mesajı nedir?
a. Tarihimizi görüntüleyen köeler oluşturmalıyız.
b. Gecekondu yapımı önlenmelidir.
c. Turizm amaçlı tesisler kurulmalıdır.
d. Tarihî ve doğal güzelliklerimizi korumalıyız.
e. Belediyenin hizmetlerini tanıtmak.
10. Çamlıca’nın yeniden düzenlemesi hangi sebeple gündeme gelmiştir?
a. Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılı oluşu.
b. Çamlıca’nın gittikçe yozlaşması.
c. Turistik amaçlı yatırım yapılması.
d. Halka mesire yeri sunulması.
e. Turing Kurumunun etkinleştirilmesi.
Şimdi cevaplarınızı cevap anahtarından kontrol ederek, metni hangi oranda anlayabildiğinizi belirleyiniz.
CEVAP ANAHTARI :
1. a, 2. c, 3. e, 4. b, 5. a, 6. a, 7. c, 8 b 9. d, 10 a
OKUMA PARÇASI
Okuyacağınız bu metin, 434 kelimedir. Metni saat tutarak ve anlamaya çalışarak hızlı okuyunuz.
PERİ KURBAĞACIK
Hava basıncının aşırı farklı ve ısının acımasız olduğu diğer gezegenlerde hayvan yaşama olasılığına işaret eden dünyamızdaki yegâne canlı, peri kurbağacığın koyu kahverengi ve kalın kabuklu kış yumurtasıdır. Bu yumurtaları 200 derece Fahrenheit (kaynama noktasından yalnız 12 derece aşağıda) bir saat kaynatabilirsiniz. Ve embriyo yaşar. Sıfırın altında 360 derece Fahrenheit’ta (mutlak sıfırın 100 derece altında) dondurabilirsiniz. Ve embriyo yaşar. Bu bîçare, ölü görünen küçük kahverengi yumurtalar, 0.000001 mm.lik (tam vakumdan çok az farklı) hava basıncında canlılıklarını korurlar. Peri kurbağacık, bu güne dek gördüğüm en hareketli su hayvanıdır. Kabuğu ve güçlü kuyruğu ile 19 mm. boyundadır. 100 bacağı inanılmaz bir hızla hareket ederken, vücudu da bir yerlere gitme dürtüsünün dayanılmaz acılarıyla eğilip bükülür.
Kuzey Kutbu’ndan 15 derece güneyde, Büyük Grönland Buzulu’nun üzerindeki geçici bir tatlı su birikintisinde bu hayatın mümkün olduğu düşünülemez. Birikinti, günde 24 saatlik gün ışığının buzula vurmasıyla eriyen sudan oluşmuştur. Su, buzlu ve soğuktur. Fakat aniden donup, yılın 36 haftası boyunca çelik kadar sert olana dek peri kurbağacığın birkaç haftalık ömrü vardır. Bu misafir kabul etmez suda, aynı zamanda solungaç görevi yapan yaprak şeklinde yüzgeçlere sahip hareketli peri kurbağacıklar bulunmaktadır.
Peri kurbağacık, buraya nasıl geldi? Bu yaratık nasıl oluyor da sıfırın altında 40-50-60 derecelik aylar süren kutup gecelerine dayanabiliyor? Donan suyun ezici basıncından nasıl kurtulabiliyor? O ayaklarla nereye gidiyor? Peri kurbağacığın ömrü, buz parçalarının takırdadığı berrak buz suyu içinde birkaç haftaya sıkışmıştır. Onun yaşamı temmuzun ortalarında buzun erimesi ile başlar. Önce yumurtanın ince kabuğu açılır ve peri kurbağacık bir günde olgunluğa ulaşır. Eğer dişi ise, hemencecik sarılacağı bir erkek arar. Sonra çift, birbirinin bacaklarına kitlenmiş olarak birkaç gün gezerler. Daha sonra dişi peri kurbağacık vücudunun on birinci bölümündeki cepte bir yumurta kümesini bir gün kadar taşır. Bir erkek bulamadığı zaman, yine de yumurta yapar. Cebine koyar ve bırakır. Bu olay, yani yavruların erkek olmaksızın oluşması pek ender bir olaydır. Çok eş kullanarak veya yalnız başına peri kurbağacık, birkaç haftada her birinde 250 yumurta olmak üzere 6 kere yumurta verebilir. Böylece yaşam sürer.
Gece yarısı güneşinin kuzey ufkunda kaybolduğu ilk an olan ağustos sonunda, birikintinin üzerinden bir gölge geçer ve kısa bir süre sonra su donmaya başlar. Yaşamın ileri ucunun yegâne halkı suya dalar. Dişi peri kurbağacık son yaptığı yumurtaları, hızlı kuruyan bir yapıştırıcıya benzer bir sıvıyla karıştırır. Onları, su donarken ezilmemeleri için taş aralarına (yarıklarına) bırakır. Yumurtalar, kutup güneşi gelecek temmuzda tekrar yükselip buzu eritene kadar dondurucu kutup soğuğunda, dokuz güneşsiz ay boyunca uyuyacaklardır. Berrak su katılaştıkça, buna uyamayan peri kurbağacık yaşamının son anında, hayvan hayatının yok edilmesi imkânsız tohumunu üretmeyi başarmış olarak ortadan yok olur.
Şimdi okuma sürenize göre bir dakikada kaç kelime okuyabildiğinizi belirleyiniz.
OKUMA HIZI : .............. kelime / dakika
Şimdi aşağıda verilen soruları cevaplayınız.
SORULAR :
1. Yazara göre peri kurbağacık bir batında kaç yumurta yapar?
a. 150 b. 200 c. 250 d. 300
2. Peri kurbağacık ne kadar sürede olgunlaşır?
a. 1 gün b. 1 hafta c. Birkaç gün d. 1 ay
3. Son yapılan yumurtalar,
a. Erkeğin yardımı olmaksızın açılırlar.
b. Kutup gecesi boyunca peri kurbağacığın cebinde korunur.
c. Erkeğin vücudundaki cebe bırakılır.
d. Taş aralarına (yarıklarına) bırakılır.
4. Yazarın ana fikri:
a. Kutup geceleri çok soğuktur.
b. Peri kurbağacığın varlığı diğer gezegenlerde hayat olabileceğini işaret etmektedir.
c. Peri kurbağacık son derece hareketlidir.
d. Kutup bölgelerinde temmuz ayı yaşam için uygundur.
5. Bu makaleden şu sonuca varıyoruz:
a. Peri kurbağacığın yumurtası yenebilir.
b. Yazar peri kurbağacığa hayrandır.
c. Peri kurbağacık bize hayat dersi verir.
d. Peri kurbağacığın yumurtası hiçbir zaman yok olmamaktadır.
Şimdi cevaplarınızı cevap anahtarından kontrol ederek, metni hangi oranda anlayabildiğinizi belirleyiniz.
CEVAP ANAHTARI :
1. c, 2. a, 3. d, 4. b, 5. d
OKUMA PARÇASI
Okuyacağınız bu metin, 488 kelimedir. Metni saat tutarak ve anlamaya çalışarak hızlı okuyunuz.
KALABALIK VE MİLLET
Ben, Orta Anadolu’nun eski, tarihî bir kasabısında, Sivrihisar’da doğdum. Birkaç kuşak önce, yakın köylerden gelmişiz. Zati benim çocukuğumda, Sivrihisar da yarı köy sayılırdı. Kasaba civarında herkesin tarlası, bağ, bahçesi vardı. Akşam üzerleri, kanlı ışıklar, toz bulutları içinde, sürülerin ve sırtları “şabla” denilen bir çeşit yakacak otla dolu dönen heyyülâ gibi kadınların kasabaya girişlerini efsanevî bir tablo gibi hatırlarım. Halk şarkılarını, türkülerini, masallarını, ben ilkin kitaplardan, plaklardan değil; ablamdan, komşu kızlardan dinledim. Bayramları sokağın ortasına kalın bir direk dikilir, üstüne içi oyuk, dik direğe geçmiş başka bir direk konulur, bir yana kızlar, bir yana oğlanlar asılır, bağıra çağıra döner dururlardı. Yine sokağın ortasında kocaman, taştan bir dibek vardı. Herkes onun içinde bir şeyler döverdi.
Kabilesinden çok uzakta kalmış bir vahşi gibi, o günleri hatırladıkça, bu gün yaşadığım hayata bakar, şaşarım. Tarihin bütün safhalarını geçmiş bir insana benziyorum.BAUDELAİRE gibi, ben de “Bin yıl yaşamış kadar hatıralarım var.” diyebilirim. Bahar başlarken tepelerde son karlar erimeden, bütün mahalle çocukları “gâvur küfürü” denilen büyük bir ateş yakar, üzerinden atlardık. Bu oyun, belki de çok eski çağlardan kalma bir ateş merasimiydi. Günlük hayatın her anı en ince teferruatına varıncaya kadar, dinî, sihrî merasimlerle örülmüştü. Bunlar arasında çok garipleri olduğu kadar, çok güzelleri ve derin manâlıları vardı.
O zamanlar harp yıllarıydı. Ben Yunanlıların kasabamızı nasıl yaktıklarını gözlerimle gördüm. Eli silâh tutan erkeklerin hepsi askerdeydi. Kasabada yaşlı dedelerle, kadınlar ve çocuklar kalmıştı. Ekseriyet fakirdi. Ben en yüksek, en ulvî merhamet ve yardım duygusunu o yıllarda tanıdım. Bir sabah, yaşlı bir komşunun elinde keser ve çivi ile kapımızın sarkan söğesini tamir ederken gördüm. İyilik, hayatın içine hava gibi, su gibi karışıyordu. Sonra, büyük şehirlere gittim. Oralarda okudum ve oralarda erleştim. Orhan Veli, “Boğaziçi Türküsü”nde, yanık yanık seslenir:
“İstanbulun orta yeri sinema
Garipliğim, yoksulluğum duyurmayın anama.”
Sinemada insan eğlenir, ama perdeye bakarak. Etrafında kalabalık vardır, bu kalabalığı teşkil eden insanlar arasında hiçbir hissî münasebet yoktur. Bu kalabalık ortasında, eğlenirken bile insan kendisini yalnız ve garip hisseder. Büyük şehirler de böyledir. Milyonlar ortasında, herkes tek başına, kendi kendisine...
İstanbul’da tam otuz yıl bir tünede yaşar gibi yaşadım.
Tren, vapur, sokak, meydan,insan dolu, kalabalık. Fakat herkes LEİBNİTZ’in mondları gibi kendi içine kapalı. Erzurum’a gidince, yıllar ve yıllar ötede kalan çocukluğuma, en ızdıraplı günlerde bile renk, neş’e, sıcaklık ve sevgi katan asil örf ve âdetleri, şarkıları, türküleri, masalları, yiğitliği insanlığı, hasılı bizi millet yapan her şeyi tekrar buldum. Bu, bende tarifi güç bir saadet hissi doğurdu. Sürekli, sağlam, diriltici bir saadet... Kara kalabalıkların karanlık yalnızlığından kurtulmuş, milletin, milletimin içine tekrar dönmüştüm. Artık gurbette değildim. Davulların tok sesleri ile kabim güm güm öttü. Zurnalarla içimin neş’elerini haykırdım. Dadaşların barlarını seyrederken, atlı akıncılarla beraber ufuklardan ufuklara koştum.
Bir kış, güneş gözlüğüm bozumuştu. Taş mağazalarda bir kuyumcuya tamir ettirdim. “Borcum ne kadar?” diye sordum. Asil çehreli usta, “Bunun için para alınır mı bey!” dedi. Otuz yıldan beri duymadığım bir hisle ürperdim. Bu, benim çocukluğumda sesini çok iyi tanıdığım ulvî ruhlu Anadolu insanının sesiydi.
Şimdi okuma sürenize göre bir dakikada kaç kelime okuyabildiğinizi belirleyiniz.
OKUMA HIZI : .............. kelime / dakika
Şimdi aşağıda verilen soruları “doğru veya yanlış” şeklinde cevaplayınız.
SORULAR :
1. Yazar, Orta Anadolu’da yeni kurulmuş bir kasabada doğmuştur.
2. Yazar sırtlarında keven denen ve yemek yapmakta kullanılan bir ot taşıyan kadınları hatırlıyor.
3. Yazar halk şarkı, türkü ve masallarını kitap ve plaklardan öğrenmiştir.
4. Yazar kendini BAUDELAİRE’e benzeterek “bin yıl yaşamış kadar hatıralarım var.” der.
5. Yazın gelişi, yaz ateşleri denen ateşlerle kutlanır.
6. Yazar Yunan mezalimini görmüştür.
7. Yazara göre o yıllarda iyilik hayatın içindedir.
8. Yazar büyük şehirlerde yalnızlık çeker.
9. Yazar Erzurum’da da aynı yalnızlık hissinden kurtulamaz.
10. Yazar Erzurumda yaptırdığı bir tamir işini bedavaya getirince sevinir.
Şimdi cevaplarınızı cevap anahtarından kontrol ederek, metni hangi oranda anlayabildiğinizi belirleyiniz.
CEVAP ANAHTARI :
1,2,3,5,9,10 yanlış; diğerleri doğrudur.
OKUMA PARÇASI
Okuyacağınız bu metin, 590 kelimedir. Metni saat tutarak ve anlamaya çalışarak hızlı okuyunuz.
YOLLARDA
Ben çokça gezerim. Bunlar, diplomat gezileri gibi, planlı programlı şeyler değildir; daima kendi sınırlarımız içindedir;yelken gemileri gibi esecek rüzgâra göre rota değiştirir. Bazı, saatlerce tenha bir istasyonda tren, yahut güneşle beraber uyumuş bir küçük kasabanın otelinde uyku beklerim. Fazla bir yağmur, yahut kar fırtınasında bir iki gün bir köyde kapanıp kalırsam arayıp soranım bulunmaz. Gün olur ki bomboş bir ovanın ortasında otomobil bozulur; şoför, yoldan geçen kamyonlardan pompa, tel, meşin ve lastik parçaları tedarik edip makine veya tekerleğini tamir edinceye kadar etrafta dolaşırım; yahut eski taş basması Muhammediyelerdeki gibi, Cennet bağı resimlerini andıran cılız bir ağacın altında otururum.
Bu saatlerde vakit öldürmek için icat ettiğim çarelerden biri de elime geçen bir kâğıt parçasına yollarda gördüğüm öte beriyi karmakarışık not etmektir. Bunlardan bir kısmı kaybolup gitmiştir. Fakat çantamın bir köşesinde birikip kalmış olanlar da bir tomar meydana getirecek kadar çoktur. Seyahat kitap veya makalesi yazmak, son senelerde bütün dünyada bir moda haline gelmiştir. Ömrümde bir kere ben de kendimi modaya uydurarak bu notlardan bir yazı serisi çıkarmayı düşündüm. Bunlarda ne zaman, ne de yer kaydı gözetilmiştir. Zaten Anadolu’da zamanlar ve yerler kadar birbirine yakın ve birbirine benzer ne vardır ki? Araba 1935 üslûbu bir kübik istayon binasının yanından saparken gözünü kapa ve aç; kendini bir anda İstanbul’un otuz kırk yıl evvelki bir mezarlık safasında bul... Yol kenarında bir set; settin üstünde kırık mezar taşları, bunların arasında renk renk yeldirmeli, çarşaflı kadınlar oturmuş; aralarında poturlu, mintanlı simitçiler, leblebiciler, turşucular dolaşıyor... Tıpkı tıpkısına meşrutiyetten evvel akşak üstleri Karacaahmet, Bitli Kâğıthane, Mahmut Baba mezarlıklarında gördüğümüz manzara. Bir sokak daha dönelim. Toprak kulübeler arasında bir arsa... Ortada bir bostan kuyusu ile bir eşek... Eşeğin arkasına yirmi, otuz metrelik bir ip, ipin ucuna da bir kova bağlanmış... Hayvan, kuyu ile kulübelerden biri arasındaki yol üzerinde akşam piyasası yapar gibi ağır ağır gidip geliyor... Onun her gidiş gelişinde kova bir kere kuyuya dalıp çıkıyor, böylelikle de kulübelerin su ihtiyacı gideriliyor... Bu usûlün, tarihin hangi devrine ait olduğunu pek kestiremeyeceğim amma her halde çok iski zamanlarda yaşadığımıza şüphe yoktur. Bazı, bir ova yolunda saatlerce gidersiniz. Karşınıza bir köy çıkar... Hayretle düşünürsünüz: “Ben bu alçak toprak kulübeleri, bu sokakları; tekerleğinin biri çıkmış bu öküz arabasını; onun üstüne tünemiş tavukları, yarı çıplak çocukları; biraz ötede omuzunda testi ile su taşıan yalın ayak küçük kızı, sırtında bir çalı demetiyle yokuştan inen peştemallı büyük anayı bir saat evvel bir daha, iki saat evvel bir daha gördüm... Sakın araba beni bir daire etrafında döndürüp dolaştırdıktan hep aynı yere getirmesin? Her halde öyle olacak... Evvelâ uzaktan dik dik bakan köylüler yanıma yaklaşıyorlar, şehirlerdeki bazı şık molla eskilerinin sakalı kadar uzamış tıraşlı yüzlerini tanımağa başladım. Daha iyisi onlar da beni tanımış olacaklar ki, tatlı tatlı gülümsemeye, etrafımı almaya başladılar. Evet, bu uçsuz bucaksız yolda ne kadar ilerlerseniz, dönüp dolaşıp hep aynı yere varacaksınız. Bu benzerlik, bana bir yandan can sıkıntısına, yese benzeyen bir yürek üzüntüsü verir. Fakat bir yandan da bu toprağın hiçbir köşesinde garip kalmayacak, her gittiği yerde kendini hemen açılan ve ısınan bir kardeş kucağında bulacağına emin bir insan ferahlığı... Ne söylüyordum? Notlarımda zaman ve yer kaydı gözetilmemiştir. Aralarında üç beş yıl farkı bulunan bu kâğıt parçalarından hangisinin eski, hangisinin yeni olduğunu kendimi zorlamadan hatırlamak zaten mümkün değil gibi... Öyle rast gele bir şey... Her yazıda olduğu gibi bunlarda da az çok umumî bir manası bulunanlara ve bu bakımdan okuyanları bir dereceye kadar ilgilendirecek olanlara rast gelinmesi mümkündür. Fakat kendimden başkasına bir şey söylemeyecek. boş fevezelikler de az olmayacaktır. Bunu peşin haber veriyorum.
Reşat Nuri GÜNTEKİN
(ANADOLU NOTLARI-I)
Şimdi okuma sürenize göre bir dakikada kaç kelime okuyabildiğinizi belirleyiniz.
OKUMA HIZI : .............. kelime / dakika
Metni anlama seviyenizi ölçmek için soruları cevaplandırmaya geçmeden önce aşağıda verilen kelimelerin anlamlarını belirleyerek karşılarına yazınız.
Rota...........
Diplomat.......
Meşin..........
Kübik..........
Potur..........
Mintan.........
Akşam piyasası yapmak........
Bostan.........
Molla..........
Garip..........
Şimdi aşağıda verilen soruları “doğru veya yanlış” şeklinde cevaplayınız.
SORULAR :
1. Yazar Anadolu’da planlı programlı biçimde gezmektedir.
2. Gezileri sırasında arayanı soranı yoktur.
3. Yazar seyahat yazısı yazmak moda olduğu için modaya uyar.
4. Yazar, notlarında yer ve zamanı gözetmiştir.
5. Yazar seyahat yazıları için daha önce karmakarışık tuttuğu notlardan yararlanmaktadır.
6. Bütün Anadolu birbirine benzer manzaralarla doludur.
7. Yazar, eşek tarafından çevrilen bir su dolabını anlatır ve halâ tarihin çok eski zamanarında yaşandığını öne sürer.
8. Yazar hep aynı yerde dönüp durmaktan dolayı sıkılır.
9. Anadolu’nun birbirine benzer yapısı, yazara hiçbir yerde garip kalmayacağı güvencini verir.
10.Yazar, yazılarının herkesi çok ilgilendireceğini söyler.
CEVAP ANAHTARI :
1, 4, 8, 10 yanlış; diğerleri doğru.
OKUMA PARÇASI
Metni okumaya başlamadan önce aşağıda yazılı kelimelerin anlamlarını belirleyerek karşılarına yazınız.
Hırdavat ............
Patika ..............
Bahtiyâr ............
Saffet ..............
Münasebetsiz ........
Ehemmiyetli .........
Lâkırdı .............
Müzakere ............
Muhafaza ............
Teslim - tesellüm ...
Muamele .............
Helâlleşmek .........
Okuyacağınız bu metin, 584 kelimedir. Metni saat tutarak ve anlamaya çalışarak hızlı okuyunuz.
BİR TİCARET KERVANI
Geçen yazın sıcak bir günü... İki saatten beri bir tepe üzerinden Adana Ovasını serediyordum. Biraz evvelki ışık bolluğu karşıdaki şehri âdetâ seçilemeyecek bir hâle, karmakarışık bir cam, taş, maden yığını hâline getirmişti. Şimdi güneş indikçe renkler beliriyor, şekiller meydana çıkıyor; şehir, âdetâ adım adım yaklaşıyordu. İçime akşam garipliğiyle beraber bir de korku çökmeye başlamıştı. İki saatten beri devam eden tekerlek tamirini bitirememek, geceden evvel şehri tutamamak korkusu.
Şoföre:
Yaya gidilirse Adana’ya kaç saatte varılır? diye sordum.
O, evvelâ ciddî bir tavırla:
Eh, sabaha karşı varılır! dedi. Sonra gülümseyerek ilâve etti:
Merak etmeyin... Tamir bitmek üzere... Evel Allah sizi dağ başında bırakmayız.
Tekerlek, yolun ortasında bir sürü hırdavat arasında yamyassı yatıyor, öyle pek yakında davranıp kalkacağa benzemiyordu.
Ben, her ihtimale karşı paketimdeki sigaraları sayarken yanımızdaki patikadan iki köylü çıktı. Önlerinde cılız bir eşek yürüyordu.
Köylüler, bize selâm verdikten sonra merakla tamiri seyretmeye koyuldular.
Ağalar; nereden geliyorsunuz bakalım böyle?
Konya Ereğli’sinden...
Nereye gidiyorsunuz?
Adana’ya...
Ereğli’den ne vakit çıktınız?
Eh, var iki, üç dört gün...
Adana’da ne yapacaksınız?
Hiç... Sanki biraz malımız var da satacağız.
Gözüm, bu tekerlek tamiri işiyle pek ilgilenmiş görünmemekle beraber sahiplerinin biraz ilerisinde durmuş olan eşeğe ilişti. Bir yük hayvanı yük yönünden ancak bu kadar bahtiyâr olabilirdi. Benim bile pek sıkıntı çekmeden taşıyabileceğim büyüklükte iki sepet...
Bu sepetlerde ne var ağalar?
Kayısı... Bizim oranın yemişi güzel olur da...
Peki, bunları Ereğli’de satamaz mıydınız ki, bu kadar yolu göze aldınız?
Ereğli’de ne para edecek ki?
Çocukluğumda anlatırlardı. Meselâ Ankara’dan iki araba armut yükleyip Sinop’a indirirlermiş, orada müşteri bulamadılar mı haydi İnebolu’ya... Yahut Bolu’ya... Ankara neresi, Sinop neresi, İnebolu neresi? Sonra iki araba armut bunca yola ve zahmete karşı ne kâr bırakır? Daha o zaman bile bunlar bana bir misal gibi gelirdi. Fakat aradan bu kadar yıl geçtikten, şehirler, trenler ve kamyonlarla bu kadar birbirine yaklaştıktan sonra, Konya Ereğli’sinden Adana’ya bir eşek sırtında iki sepet kayısı götüren iki köylüyü bu gün gözümle görüyordum.
Hemşehriler... Bunlarda kaç okka mal var? Kaçtan satacaksınız? Elinize kaç para geçecek?
Köylülerden genci saffetle:
Kaçtan müşteri bulacağız bilinmez ki, dedi. Haydi diyelim ki okkasını...
Bir fiyat söyleyecekti. Fakat öteki köylü buna meydan bırakmadı. O, ticaret işinden daha çok anlar bir insana benziyordu. Benim kayısılara müşteri çıkmam ihtimalini düşünmüş ve arkadaşının münasebetsiz bir fiyat söyleyerek piyasayı düşürmesinden korkmuştu.
Bizim Ereğli’nin kayısıları hiçbir yerinkilere benzemez, diyordu. Velâkin birazı yolda çürüdü; yenebilecekleri yedik, pek çürükleri attık. Elimizde sekiz on okka bir şey kaldı. Onları da Adana’da kime olsa satarız.
Sepetten birkaç kayısı çıkarıp getirdi:
Şu mala ba... Ye bir tane... Çekinme yetim malı değil... Sonra ehemmiyetli bir sır söyleyecek gibi ağzını kulağıma yaklaştırdı:
Hani Adana’da on beşten aşağı vermem ya... Sana on ikiye bırakayım.
Şoförler pazarlığa karıştıkları halde malı düşürmelerinden, ortaya mide bozacak lâkırdılar atmalarından korkuyor, müzakerenin gizli geçmesini istiyordu.
Peki alayım, otomobilin içine bırakıver, dedim.
Kayısıların hepsi yüz otuz, yahut yüz kık kuruş tutuyordu. Köylü, pazarlık etmeden, bir kuruş bile kırmağa savaşmadan bu kadar kolaylıkla mal almağa razı oluşuma birdenbire inanamadı. İnandıktan sonra da gönlümün rahat etmesi için birçok diller döktü, kayısıları birkaç gün muhafaza etmek için bana çareler öğretti.
Yüz otuz, yahut yüz kırk kuruş sayılıp teslim - teselüm muamelesi yapılır ve helâlleşirken kendimi birkaç yüz bin liralık mal almış bir tüccar sanıyordu. Ticaret seferi artık sonuna ermiş, kervanın Adana’ya inmesine sebep kalmamıştı. Bu esnada bizim otomobilin tamiri de bitmişti.
Köylüler, benden bir daha helâllik diledikten sonra eşeği tekrar Ereğli yoluna çevirirlerken ben, biraz evvel gece olmadan şehre varamamaktan korktuğuma utanıyordum.
Şoförler:
Köylüler sizi aldattılar bey, diyorlardı. Biraz dayansaydınız, kayısıları bir kâğıda alırdık.
R.Nuri GÜNTEKİN (ANADOLU NOTLARI-I)
Şimdi okuma sürenize göre bir dakikada kaç kelime okuyabildiğinizi belirleyiniz.
OKUMA HIZI : .............. kelime / dakika
Şimdi aşağıda verilen soruları “doğru veya yanlış” şeklinde cevaplayınız.
SORULAR :
1. Adana yakınlarında yazarın arabasının motoru bozulmuştur.
2. Arabayı en az iki şoför kullanmaktadır.
3. Akşam yaklaşırken yazar korkuya kapılır.
4. Yazar sigara kullanmaktadır.
5. Köylüler yazarı kandırmaya çalışırlar.
6. O yıllarda ucuzluktan ziyade malın ve emeğin para etmediği görülmektedir.
7. Köylüler Konya şehrinin merkezinden gelmektedirler.
8. Kayısıların bir kısmı yolda çürümüştür.
9. Yazar köylülerle hiç pazarlık etmez.
10. Köylüler mallarını sattıkları halde Adana’ya giderler.
CEVAP ANAHTARI : 1, 5, 7, 10 yanlış; diğerleri doğrudur.