mad_max
New member
- Katılım
- 4 Tem 2005
- Mesajlar
- 266
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul
> salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular
> arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar yakındılar..
> Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu
> takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi
>
> daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız
>
> servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi..
> Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir,
>
> belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği
> için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da
> yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine
> döndü.. Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha
> gülümsedi. Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu...
> Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü,
> sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar
> şirini kızı görmek için..
> Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara
> Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha
> görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik
> bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra
> kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın
>
> karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp,
> yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa,
>
> iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese
> delikanlıyı görünce..
> Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda
>
> bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu.
>
> Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları
> gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi"
> dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar
> vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de
> tanışırsınız.."
>
> "Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.."
>
> Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç
>
> unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında
> tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı
> delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı.
> Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı..
>
> Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun
> nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir
> karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik
> şarkısı söylenirken –o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik
> şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki
> içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış
> bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine
> korkuyordu ki..
> Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun
>
> arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya
> yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi
> yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın
>
> saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi
>
> her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da da maçımız var..
>
> Gözlerimiz sizi arayacak.."
> Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu
>
> otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap
>
> yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah
> erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden
>
> girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar
> sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi
> sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki..
>
> İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, ügüncü sette kız fark
> etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk,
> biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu
> delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..
> Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime
> konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O
>
> da olmuştu işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki
> aslında..
> Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire
> rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği
>
> her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört
> satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın
> karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline
> tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını
> okurken..
> "Ne hasta bekler sabahı
> Ne taze ölüyü mezar...
> Ne de şeytan bir günahı
> Seni beklediğim kadar!.."
> Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi
>
> gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu.
> Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç
>
> adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin
> duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi
> kız.. O da heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok
> teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden
> evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar
> veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem
>
> için bir sebep yok.."
> "O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka
> kimse olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın
> yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne
> çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..
> Yıllarca sonra Levent Yüksel'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu'nun
> sözlerini o zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce,
> haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi
> bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi..
> Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi.
> Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç
>
> kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını
> buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha
>
> vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine
> koydu..
> Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar
> geçti..Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni
> arıyorum" dedi kız. "Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık
> hayatımda hiç kimse yok!.."
> "Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye
> çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu
>
> ses çıkmıştı: "Yaaa!.."
> Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk
> dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..."
> Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta
> okurken..
> "Geçti istemem gelmeni
> Yokluğunda buldum seni.
> Bırak vehmimde gölgeni
> Gelme artık neye yarar!.."
> Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala
> düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken,
>
> ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık
> yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile..
> Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya
> da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna,
> mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti acaba?
> Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi
>
> ben biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim!...
>
> Yazar : Hıncal Uluç
gercekten insan duygulanıyor...
> salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular
> arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar yakındılar..
> Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu
> takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi
>
> daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız
>
> servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi..
> Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir,
>
> belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği
> için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da
> yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine
> döndü.. Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha
> gülümsedi. Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu...
> Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü,
> sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar
> şirini kızı görmek için..
> Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara
> Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha
> görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik
> bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra
> kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın
>
> karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp,
> yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa,
>
> iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese
> delikanlıyı görünce..
> Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda
>
> bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu.
>
> Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları
> gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi"
> dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar
> vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de
> tanışırsınız.."
>
> "Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.."
>
> Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç
>
> unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında
> tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı
> delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı.
> Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı..
>
> Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun
> nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir
> karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik
> şarkısı söylenirken –o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik
> şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki
> içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış
> bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine
> korkuyordu ki..
> Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun
>
> arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya
> yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi
> yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın
>
> saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi
>
> her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da da maçımız var..
>
> Gözlerimiz sizi arayacak.."
> Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu
>
> otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap
>
> yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah
> erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden
>
> girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar
> sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi
> sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki..
>
> İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, ügüncü sette kız fark
> etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk,
> biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu
> delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..
> Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime
> konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O
>
> da olmuştu işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki
> aslında..
> Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire
> rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği
>
> her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört
> satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın
> karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline
> tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını
> okurken..
> "Ne hasta bekler sabahı
> Ne taze ölüyü mezar...
> Ne de şeytan bir günahı
> Seni beklediğim kadar!.."
> Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi
>
> gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu.
> Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç
>
> adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin
> duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi
> kız.. O da heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok
> teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden
> evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar
> veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem
>
> için bir sebep yok.."
> "O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka
> kimse olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın
> yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne
> çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..
> Yıllarca sonra Levent Yüksel'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu'nun
> sözlerini o zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce,
> haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi
> bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi..
> Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi.
> Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç
>
> kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını
> buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha
>
> vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine
> koydu..
> Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar
> geçti..Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni
> arıyorum" dedi kız. "Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık
> hayatımda hiç kimse yok!.."
> "Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye
> çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu
>
> ses çıkmıştı: "Yaaa!.."
> Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk
> dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..."
> Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta
> okurken..
> "Geçti istemem gelmeni
> Yokluğunda buldum seni.
> Bırak vehmimde gölgeni
> Gelme artık neye yarar!.."
> Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala
> düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken,
>
> ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık
> yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile..
> Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya
> da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna,
> mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti acaba?
> Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi
>
> ben biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim!...
>
> Yazar : Hıncal Uluç
gercekten insan duygulanıyor...