Grip mi, biyolojik silah mı?

Grip mi, biyolojik silah mı?

Kuş gribi biyolojik silah mı? Son günlerin en çok konuşulan komplosu. Dünya Sağlık Örgütü, Sağlık Bakanlığı ve Türk bilim adamlarına göre kuş gribi kesinlikle biyolojik bir silah, ama yaşananlar biyolojik bir savaş değil. Bazı büyük ülkeler biyolojik savaş materyalleri arasına girebilecek bu tip virüslerle yakından ilgileniyor.

‘Amerikan bilim adamları öldürücü İspanyol Gribi virüsünün bir kopyasını geçen hafta tekrar canlandırdıklarını duyurdu. Öncelikli olarak bu şaşırtıcı bir bilimsel başarı. İspanyol virüsü bu mavi gezegende 85 yıldır görülmemişti. Washington'daki askerî hastanede otopsi koleksiyonunda bulunan 1918'de gripten ölen askerlerin akciğer örnekleri ile buzlar arasında korunmuş bir Alaska Eskimo'sunun akciğerlerinden örnekler alındı. Michael Crichton'un düşündüğü dilimleme ve zar teknikleri kullanılarak mikrobiyolojik bir Jurassic Park'ta virüs yeniden canlandırıldı...’ Washington Post yazarı Charles Krauthammer'in 15 Ekim tarihli makalesi bu cümlelerle başlıyor.

İnsanlık tarihinde yakın dönemde toplu ölüme neden olan en etkin salgınlardan birisi olarak bilinen İspanyol Gribi virüsünün (H1N1) bilinmeyenlerini ortaya koyan bu araştırma büyük ilgi uyandırdı. Çünkü tarihçi Alfred Crosby'e göre, virüs 6 ay gibi kısa bir sürede 4 yılda I. Dünya Savaşı'nda ölenlerden daha fazla insanın ölümüne neden olmuştu. Virüs canlandırıldıktan sonra Atlanta'da fareler üzerinde denendi. Ve bugüne kadarki grip virüslerinden kat be kat hızlı şekilde denek farelerini öldürdü.

1918 İspanyol Gribi (Spanish Flu) bir kuş gribiydi. İnsandan insana bulaşabiliyordu. 40 milyona yakın insana bulaşarak ölümlerine neden oldu. Amerikalı bilim adamları virüsün canlandırılmasını, bugün kuşlardan insana sıçrayan kuş gribi (H5N1) tehdidinin önlenmesi ve anlaşılması için iyi bir fırsat olduğunu düşünüyor. Kimilerine göre ise bu teröristlerin ya da kötü niyetlilerin elinde dünyayı biyolojik savaşların eşiğine getirebilecek bir risk; cehennemin kapılarını aralamak demek: "Çünkü kuş gribi virüsü, nükleer silahlardan daha kolay elde edilebilir; üretilip çoğaltılabilir, biyolojik bir silah, dahası terör silahı haline gelebilir!"

Ölümcül İspanyol virüsü kontrolsüz mü?

ABD'nin Centre of Disease Control (CDC) adı verilen merkezinde yeniden canlandırılan 1918 İspanyol virüsü ile ilgili en önemli uyarıyı Sunshine Project (Güneşışığı Grubu) yaptı. Dünyadaki biyolojik silahların deşifre edilmesine çalışan grup Faz-4 olarak da bilinen BL-4 (Biosafety Level-4) güvenlik kriterlerini tamamlamayan 3 ayrı laboratuvara daha virüsten örnekler gönderildiği uyarısında bulundu. Ölümcül virüs çoğaltıldıktan sonra üzerinde bilimsel araştırmalar yapılması için Kanada, Atina, Seattle, Madison'daki laboratuvarlara gönderilmişti.

Seksen beş yıl önce öldürücülüğüyle dünyayı kasıp kavuran grip virüsü ile ilgili korkular laboratuvarlar ile sınırlı olsa da sürüyor. Peki son yüzyılda üç kez tekrar eden ve en son ülkemizde yaygın şekilde ortaya çıkan Avian Influenza virüsünün yeni versiyonu (H5N1) insandan insana bulaşıcı hale gelebilir mi? Yoksa bu virüs bir biyolojik silah mı?

Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Direktörü Marc Danzon, Sağlık Bakanlığı yetkilileri ile Türk bilim adamları Türkiye'de görülen kuş gribi virüsünün biyolojik bir silah olmadığını söylüyor net bir dille. Yaşanan hadiselerinin biyolojik bir savaş olup olmadığı sorularına hem yabancı hem Türkiye'deki yetkililer aynı cevabı veriyor: "Biyolojik bir savaş değil bu. İddialar bir komplo teorisinden öteye geçmez." Tabii sorular komplo teorisi kapsamını girince cevaplar da askıda kalıyor.

Ancak bilim adamları arasında konuya açıklık getirenler de var. Prof. Dr. Ahmet Ergün, biyolojik silah şartını taşıması için kuş gribinin kitlesel ölümlere neden olması gerektiğine işaret ediyor. Üstelik kimse dünyaya yayılabilecek, kendisini de tehdit edecek bu tip bir virüsü kullanarak biyolojik savaş başlatmak istemez. Ergün'e göre gözden kaçırılmaması gereken husus ise yeryüzünde hâlâ ebola, şarbon, kolera, tifo, çiçek, monkeypox gibi hastalık virüslerini silaha çevirmek için çalışan profesyonellerin olması. Bugün dünyayı tehdit eden virüslere karşı aşı geliştirmek isteyen her laboratuvarın altyapısı aynı zamanda biyolojik silah geliştirme yönünden de kullanılabileceği anlamına geliyor.

Profesyoneller virüs avında

Gazi Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Esin Şenol, kuş gribinin viral bir enfeksiyon olduğunu, savaş silahı olamayacağını söylüyor. Esin, virüsün soğuklarda 3-4 aya kadar, artı 4 derecede bir ay, 37 derece ise sadece 6 gün yaşabildiğine ve uzun ömürlü olmadığına dikkat çekiyor. Örneğin biyolojik silah ajanı (öğesi) olarak geçen şarbon on yıllarca paketlenip saklanabiliyor. Ancak Esin'in dikkat çektiği bir başka nokta var. Hastalıklı kuşların dışkısından hazırlanan 1 gramlık gübre 1 milyon kuşun hastalığa yakalanmasına yetebilir. Yani virüsün laboratuvar şartları altında kontrol altına alınması, çoğaltılıp yayılması mümkün. Biyolojik bir silah olmasa da, virüs biyolojik bir tehdit olmayı sürdürecek.

Dünyada virüsleri biyolojik silaha dönüştürebilecek kapasitede çalışan deklare edilmiş laboratuvar yok. Ancak Faz 4 olarak belirtilen gelişmiş laboratuvarlar dört ülkede var. Bunlar ABD'de Atalanta ve Rusya ile ilaç ve aşı geliştirme merkezleri olarak bilinen Fransa'daki Pastör, Belçika'daki Glaxo laboratuvarları. Mikrobiyoloji ve enfeksiyon dalında çalışan bir uzman dünya devi ilaç firmalarının laboratuvarlarının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Peki dünyadaki biyolojik savaş ve silah tarihi nereden başladı? Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerikan Ordusu'ndan Leon Fox'un biyolojik savaş olasılıklarıyla ilgili hazırladığı ilk raporda Japonların bu alanda yaptıkları çalışmalar yer alıyordu. Fox'un raporuna göre Japonların koleradan şarbona, tifodan çiçek hastalığına kadar birçok virüsü biyolojik silah olarak geliştirdikleri uyarısı yapılıyordu. Soğuk savaş süresince de üstünde en çok çalışılan konular arasında biyolojik savaş programı da vardı. 1942 baharında ABD Başkanı Roosevelt ile İngiltere Başbakanı Winston Churchill biyolojik silahları sınırlama getiren politikalarını açıkladı. Amerikalılara göre açıklamanın ardında Japonya'nın II. Dünya Savaşı boyunca biyolojik silahlar üzerinde yaptığı çalışmalar yatıyordu. 1945'te Japonya'yı ziyaret eden Amerikan bilim adamları Mançurya'daki Unit 731'de şarbon, burusella gibi virüslerin kullanılabileceği parça tesirli biyolojik silahların varlığını öğrendi. Zaten Amerikan Ordusu'nun Kimyasal Mücadele Birimi de Başkan Roosevelt'in bile sonradan duyacağı silah geliştirme araştırmalarına çoktan başlamıştı. Camp Detrick-Maryland, Indiana ve Mississipi'nin Pascagoula isimli bölgeleri o günlerde biyolojik savaş deney ve stratejilerinin gerçekleştirildiği yerler olarak tarihe geçti.

Bütün bu gelişmeler yaşanırken, Rusya'nın, Çin'in, İngiltere ve Japonya'nın da biyolojik ve kimyasal silah programları gizli ve açıktan işlemeye devam etti. Amerikan Ordusu bünyesindeki birim US Army Medical Research Institute of Infectious Diseases (USAMRIID) adıyla 1969'da yeniden yapılandırıldı. Yetmişli yıllarda biyolojik silah stoklarının imhası gündeme geldi.

İlk silahı Japonlar mı düşündü?

1972 Biyolojik Silah Konvansiyonu'na imza koyan birçok ülke bu çalışmalarından vazgeçtiğini duyurdu. 1995'de ebola virüsü Zaire'de patlak verdiğinde ilk harekete geçen birim USAMRIID olmuştu. Ancak konvansiyona göre biyolojik silahlardan uzak duran ülkelerin gizli çalışmaları çok da deşifre edilmedi. Yaşanan birkaç örnek, durumun pek de kontrol altında olmadığının göstergesiydi. Saddam Hüseyin'in 16 Mart 1988'de Halepçe'de biyolojik ve kimyasal silah kullanarak gerçekleştirdiği katliam buna örnekti.

Bundan sonra biyolojik saldırı tehdidi gündeme ilk olarak 11 Eylül saldırılarından sonra geldi. Şarbonlu zarflardan gelecek saldırılar için tüm Amerika ve dünya ayağa kalktı. Bugün de kitlesel ölümlere neden olabilecek kimyasal ve biyolojik bir saldırı en çok korkulan terör saldırıları listesinin başında yer alıyor. Şarbon, e-coli, botulizm, ebola, lassa gibi virüslerin kitlesel imha silahı olarak kullanılabileceği korkusu adeta birçok devleti esir almış durumda. Dünyayı bir kâbusa süreklememenin yolu ise salgın tehdidi bulunan her durumda şeffaf davranmak.

Sağlık Bakanlığı bilim kurulunda yer alan bir uzmanın tabiriyle Türkiye son kuş gribi tecrübesinde Avrupa ve dünya ile kurduğu doğru ilişki ve şeffaflığı nedeniyle kazandı. Zaten kuş gribinin patlak verdiği ilk günlerde Sağlık ve Tarım bakanlıklarında da en çok merak edilen soru ve cevabı, kuş gribinin neden sadece Türkiye'de patlak verdiği idi. Gribin biyolojik bir savaş olup olmadığı dillendirilmese de içten içe tartışıldı. Aynı anda birden fazla bölgede ortaya çıkması, 30'a yakın ile yayılması, öncekinin aksine kuşlardan insanlara bulaşmış olması ve yabani kuşların göç yolu üstünde bulunmasına rağmen komşu ülkelerden kuş gribi alarm ve uyarılarının gelmemesi bu soruyu haklı kılıyordu.

Laboratuvar ve insan kaynağımız eksik

Dünyanın gözü Türkiye'ye döndükten sonra Azerbaycan, İran, Yunanistan, Çin başta olmak üzere Güney Asya ülkeleri ile bazı Avrupa ülkelerinden de virüs alarmı verildi. Anlaşılan komşularımız kuş gribi konusunda yeterince şeffaf davranamamış ya da olayları geç araştırmaya başlamıştı.

Dünyanın dört bir yanında biyolojik araştırma çalışmaları yapılırken Türkiye'de ne yapılıyor? Üniversitelerin biyoloji laboratuvarları ile Tarım ve Sağlık bakanlıklarına bağlı merkezler bu tip virüslerin teşhis, tanıları için uygun. Ancak ileri düzeyde çalışma yapan laboratuvarımız yok. Tarım Bakanlığı'nın veteriner hekimlik ve İzmir Bornova, Ankara Etlik, İstanbul Pendik laboratuvarları hayvan hastalıkları ve biyolojik tetkikler açısından en gelişmiş olanları. Aşı geliştirme merkezi olarak ise Manisa Tavuk Hastalıkları Araştırma ve Aşı Üretim Enstitüsü. O da bugün istenen noktada değil.

Devlet kadrolarına 18 yıldır veteriner hekim alınmıyor. Ancak Ankara Etlik Merkez Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü'nde kuş gribi vakalarının görüldüğü illerden gelen hayvanların ve virüsün numuneleri üzerinde bir haftadır yoğun bir çalışma yürütülüyor. Örnekler alınıp testler yapılıyor.

Biyolojik silahlara karşı geliştirilebilecek en önemli strateji ise tehditlere karşı aşı üretmek ve mevcut silahları bilmek. Uzmanların deyimi ile Türkiye yaşadığı kuş gribi hadisesini biyolojik araştırma ve dünyada olup bitenleri anlama açısından olumlu anlamda kullanabilir. Biyolojik silahlara ihtiyacımız yok. Ancak onları tanımaya ve onlara karşı savunma stratejisi oluşturmaya, laboratuvar kurup bu tip salgınlara karşı hazırlıklı olmaya ihtiyacımız var.

BİYOLOJİK SİLAH NEDİR?

Biyolojik silah, diğer canlılar üzerinde zararlı etkiler yaratmak maksadıyla kullanılan bakteri, virüs gibi bulaşıcılar ile toksin ve zehirlere verilen ad. Biyolojik maddeler kokusuz, tatsız ve 'aerosol' bulutu halinde atıldığı zaman mikron boyutunda son derece küçük parçalarda oluştuğundan insan gözüyle görülemez.

Hava, su ve mekanik taşıyıcılar (böcek vs.) da yaymak için kullanılabilir. Biyolojik organizmaların çok küçük bir parçası bile kimyasal ve konvansiyonel silahlardan daha ölümcül olabiliyor. Antrax olarak bilinen Şarbon virüsünün biyolojik silah versiyonları solunum yoluyla havadan alınıp ciğerlerde kuluçka dönemi geçirip, kısa sürede öldürücü hale dönebiliyor.

Bu yüzden biyolojik silahlar, uygun ortamlarda kendilerini çoğaltabilme, genetik müdahale, mutasyona uğrama (hayvandan insana, insandan insana geçme gibi) özellikleri nedeniyle yeryüzündeki en etkin ve acımasız silahlar arasında yer alıyor. Biyolojik silah ajanı olarak adlandırılan botulinum toksini, kimyasal sinir gazı sarinden 3 milyon kat daha güçlü ve öldürücü. Bu silahların kullanım ve üretimini engellemek amacıyla 1925'te Cenevre Protokolü, 1972'de Biyolojik Silahlar Konvansiyonu (BWC) imzalandı. Dünyayı korkutan şey ise, insanların bu tür silahların yapımını düşünmesinin ürkütücülüğü kadar, bu protokollere rağmen bazı ülkelerde bu silahların hâlâ yüksek miktarda depolanması.

Biyolojik silahlarla kullanılabilecek virüs, bakteri ve toksitlerden bazıları

Şarbon (Bacillus Anthraksis), Konserve Zehirleri (Botulinum Toksinleri), Malta Humması (Brucelloz), Lassa, Kolera (Vibrio Cholera), Tifo (Salmonella Typhi), Veba (Yersinia Pestis), Kırım Kongo Virüsü, Çiçek (Smallpox-Monkeypox), Gazlı kangren (clostridium perfirenges), Ebola, sıtma (palzmodium vivax), Risin, Saxitoksin.
 

karmatte_0488

New member
benım düşüncem türkiye üzerinde yenibir oyun oldugunu dusunuyorum..yanı grip falan degil bu sadece tavuk sektorunu bıtırmek vede baska oyunlar..
 
aynen katılıyorum bu türk tavukçuluk ve turizm sektörünü çökertmek için düzenlenmiş kirli bi oyundur .Sağlık bakanı açıklama yapmıştı tavukların ithal edilmeye bşlandığını söyledi peki bunlar hastalıklı ise alan ülkeler keriz mi ki???
 

HTML

Üst