Geylani Hazretleri ve Talebesi

BurakƷ5

Moderator
Bu aralar geçmişteki konulara bayağı bir göz atmaya başladım. Biraz öncede AbdulKadir Geylani hazretleri hakkında bir metin okudum. Oldukça hoşuma gitti. Böyle metinleri okudukça insanın içi rahatlıyor.

Konumuza gelmeden önce bir not iletmek istiyorum sizlere. Dini Sözler sitesi hiç bir zaman ziyaretçi çekmek için yalan yanlış konular eklemiyor ve eklemeyecektir. Google’dan aratırken o kadar çok konu kasılmış ki hepsi boş konular ve ziyaretçi gelmesi için çaba gösterimler..

Allah’ın izniyle bizde böyle konuları görmeyeceksiniz. Bizler Eve ekmek götürmek için çalışan insanlarız ve zamanımız olduğu sürelerde sitemize bilgiler aktaran kişileriz.

Lafı fazla uzatmadan konuya geçelim. Geylani hazretleri ile talebesi arasında geçen bir hikaye…

Geylânî Hazretleri’ne bir müddet hizmette bulunmuş olan bir talebe bir ara zihninden bazı nefsi arzular geçirir, dünyevi isteklerde bulunur. Üstadının kendisini ihmal ettiğini, lâyık olduğu makama terfi ettirmediğini kabul eder. Bir gün yine medresenin mutfağında hem kabak soyup, hem de aynı düşünce ve arzuları zihninden geçirirken Hindistan’dan bir hey’etin geldiğini duyar. Güya hey’et Hazret-i Gavs’a şöyle istirhamda bulunur:

Efendi Hazretleri, valimiz vefat etti, bir vali gönderin, bizi idare etsin. Hazret-i Gavs hemen kendisini çağırır: -Seni Hindistan’a vali olarak göndersem kabul eder misin? -Ne demek efendim, siz emredersiniz de kabul etmez olur muyum? -Ancak, çok mühim bir şartım var, o şarta ne dersin? Orada vali olarak bulunduğun müddetçe kazandığın dünyalığa ortak olacağım. Yarısı senin, yarısı da benim. Gelen hediyeleri böylece ikiye taksim edeceğiz. -Hay hay efendim, dünya malının da sözü mü olur? Siz sadece fakiri vali olarak gönderin yeter. Gerisi konuşmaya bile değmez. -Tamam. Kazandığını ortadan bölmek şartıyla seni Hindistan’a vali olarak tayin ediyorum. Haydi, buyur, gelen hey’etle birlikte yola çık. Ve hey’etle birlikte gider, valilik makamına büyük bir zevkle oturur, derin arzularla işe başlar. Hem valilik maaşı, hem de çevreden gönderilen çeşitli hediyelerle kısa zamanda bir hayli zenginleşir, hattâ odasının birini de hediyelere tahsis etmek zorunda kalır. Aradan bir müddet geçer. Şehre bir haber yayılır: -Geylâni Hazretleri geliyormuş, vali beyi ziyaret edip dönecekmiş. Hemen şehrin dışına çıkar, üstadını karşılar, evinde bir müddet misafir ettikten sonra dönüş zamanı gelir. Geylânî Hazretleri hazırlık yapmaya başlar. Bu sırada vaktiyle yaptıkları anlaşmayı hatırlatmak ister. Ama vali bey oralara hiç yaklaşmaz. Nihayet şehrin kenarına çıkarlar. Ayrılmak üzere iken Geylânî Hazretleri hatırlatmaya mecbur olur:

-Vaktiyle seninle bir anlaşma yapmıştık. Valiliğin sırasında ne kazanırsan yarısını bana verecektin. Bana açıkça bu hususta söz vermiştin. Şimdi o sözün gereği olan hakkımı almak üzere geldim. Ne kazandı isen söyle de hesap edip taksim edelim. Hisseme düşeni alarak dönmüş olayım. Bu tekliften fevkalâde sıkılan vali, rahatsızlık emareleri göstermeye başlar. Hattâ, bir ara itirazı da, inkârı da göze alarak şu karşılığı verir: -Ben böyle bir hak tanımıyorum. Hem halk bana hediye getirmişse bunda senin ne hissen olabilir? Çalışan benim, kazanan benim… Geylânî Hazretleri kendisini vali olarak tayin edenin kim olduğunu düşünmesini isteyince hava iyice kızışır. Derken Hazret-i Geylâni belindeki hançerini çeker. Bunu gören kızgın vali de fırsatı daha iyi değerlendirmek ister. O da belindeki hançerini çekip üstadının üzerine yürürken haykırır: -Sen beni eskiden de parasız çalıştırmıştın. Seni şurada haklayayım da bir daha karşıma çıkmayasın der ve hançerini Hazret-i Geylâni’nin göğsüne aşağı indirir. Yumuşak bir yere saplanan hançerin ucu mutfak setindeki kabağı delip de altındaki taşa değince gözlerini açar. Bir de bakar ki, bıçak kabağın içine saplanmış, altındaki taşa geçmiş!… Ne yaptığının muhasebe ve muhakemesini yaparken kapı açılır, tebessüm ederek içeri giren Hazret-i Geylânî şöyle konuşur:

-Evlâdım, biz kimsenin hakkını ihmal etmeyiz; kimseye de hak etmediğini vermeyeceğimiz gibi. Sen önce düşündüğün şeye lâyık olduğunu fiilen göstereceksin. Biz de sende gördüğümüze göre hükmedeceğiz. Şu anda senin lâyıkın bulunduğun halinden başkası değildir. Ama sen bunu bilmiyordun. Biz ise biliyorduk. Bunu sana da bildirmek zorunda kaldık. Seni sana tanıttık ki, hakkımızda sûi zandan kurtulasın. Sakın bunun için bize kızmayasın. Kasdımız yine sana iyilik etmektir! Talebe mahçub, Geylânî Hazretleri mahzun, ortalıkta sessizlik… Nefis muhasebesi… Zaman içinde zaman… Mekân içinde mekân…​
 
Üst