- Katılım
- 17 Tem 2006
- Mesajlar
- 1,866
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Genç Türkiye
Çok sıcak bir Cumartesi sabahı… Çoluk çocuk Büyükada’dayız… Yol kenarında bir fayton… Atlar perişan gözüküyor. Faytoncu bezmiş…
Birader, “Kadıyoran’a çıkacaz…” diyor.
Faytoncu ifadesiz bakıyor.
Çocuklar tam ayaklarını faytonun basamaklarına atıyorlar adam atları kırbaçlıyor.
O köhne fayton bir anda fırlıyor. Anneleri çocukları faytonun altından zor alıyor.
Arkasından bağırıyoruz. Umurunda değil… Gidiyor… Bu saçma sapan öfke, bu kabalık kime? Neden?
Bir an koşup faytoncuyu yakalamak ve eşşek sudan gelinceye kadar dövmek istiyorum.
Zor tutuyorum kendimi… Yakışır mı? Değer mi? Ayıptır… diyerek, derinden bir “fesuphanallah” çekip o sıcakta yürüyoruz…
Ada mahşer yeri gibi… Bu güruha bakıyorum… Dönüşen Türkiye’nin genç yüzü…
Yüzlerce genç İstanbul’un dört köşesinden adaya akın etmiş… Ellerinde hamaklar, poşetler, toplar, sırtlarında çantalar, bağıra çağıra itişe kakışa yürüyorlar…
Kızların büyük bir çoğunluğu türbanlı… Bisiklet kiralayanlar, fayton kuyruğuna girenler…
Bu çıldırtıcı yapış yapış sıcaklarda ömrünü oto tamirhanelerinde, merdivenaltı atölyelerde tüketen yüzlerce genç bu kızların etrafında…
Jöleyle punk havası verilmiş uzun saçlar, çakma marka t-shirt’ler, hafta içi şehire kusamadığı nefreti bedeniyle etrafa saçan bir duruş…
Üçüncü kuşak ayrı bir alt kültür…
Müslümcü değil sanki Hip Hop’çı… İstanbul’a ait bir yeni ruh hali… Meselesi olan ama bunu bildik bir kalıp içinde okuyamayacağımız…
Varoş’un yozundan filizlenen, tüketerek var olan, bireyi tüketen ama aynı anda o kollektifi besleyen garip bir tipoloji…
Asıl ilgimi çeken bu kolektifin içinde, kenarında köşesinde, gezinen o türbanlı genç kızlar…
Benim anladığım mütevazı İslam’la uzaktan yakından ilgileri var mı?
Kesinlikle yok… O başörtüsü bir simge… Neyin simgesi?
Bu genç kızlar için o türbanın simgesi annelerinden ve ablalarından daha öte bir anlam içeriyor.
Öncelikle düne kadar “iktidar”a karşı olan bir zihniyete ait. En alt katmanda; temelde bu duruyor elbette…
Ancak bir yandan da o zihniyet şimdi “iktidar”… Yani aslında etkili gücü barındıran bir kolektif.
Başörtüsü bu kızlar için bu güce eklemlenmek; etki grubuna ait olmanın simgesi ikinci katmanda…
Evde babaya, okulda hocaya, sokakta ağbiye ve erkeğe kafa tutuşun; “ben”im demenin de etkin bir simgesi… Ayrıştırıcı bir simge.
Ama bir yandan da yukarıdaki gençler de akranları bu kızların… O cafcaflı türbanın hemen altında beden hatlarını örtmekten uzak dar elbiseler var… Bu elbiseler genellikle, yine dar pantolonların kalça kesiminde sonlanıyor… Ayakkabılar ise başlı başına ayrı bir kategori…
Tüm bunları alt alta koyduğumuzda Türkiye’nin “yeni İslam”ına dair ipuçları yakalanabilir.
Bu kuşağın nasıl bir kültürel koddan geldiğini, nasıl bir sosyal dokuya ait oldukları, bu şehre, bu memlekete ve özde kendilerine ne vermeye çalıştıkları çözülmek ve anlaşılmak zorunda…
“Cumhuriyet Kadınları” zihniyetinin; bu yığınlara “hizmetçi kız” ve “varoş iti” gözlüğüyle bakanların anlayamayacakları bir psikoloji ve sosyoloji var ortada…
Geçen sefer de Pakistan’ı yazdığımda, bağımsız Müslüman aydınların, AKP’nin neyi nasıl dönüştürdüğünü anlaması ve eleştirmesi gerekir demiştim.
Bu yaz sıcağında, bir hafta sonu, adaya gelip bir ağacın gölgesinde oturup, uzaktan bu çocukları izlemek, Türkiye’nin neye gebe olduğunu kavramak açısından önemli…
Nefret dolu “öteki”leştirme ile birbirimizi boğazlarız…
Bu çocukların birkaç yüz metre uzağında Abercormbie&Fitch üniformalarıyla babalarının sürat teknesinde bu kitleyi dikkate bile almayan İstanbul burjuvasının içler acısı çocuklarına sıra bile gelmedi…
Bir yanda bunlar öte tarafta onlar…
Cumhuriyet Türkiyesi’nin iki torunu oldu maalesef…
Biri Müslümanlığın özünü ıskalamış, boyun eğen, estetikten bi haber, tevhidden uzak acınası bir kul…
Öbürü hangi dünyaya ait olduğunu bile bilmeyen, kültürsüz, ruhsuz, heyecansız, tüketen ve tükenen bir zavallı…
Bu fotoğrafı aynı zaviyeden çekip, önümüze aynı mesafeden koyarak, bir vicdan muhasebesi yapmak zorundayız…
Serdar Akinan- Akşam--25.08.2008
Çok sıcak bir Cumartesi sabahı… Çoluk çocuk Büyükada’dayız… Yol kenarında bir fayton… Atlar perişan gözüküyor. Faytoncu bezmiş…
Birader, “Kadıyoran’a çıkacaz…” diyor.
Faytoncu ifadesiz bakıyor.
Çocuklar tam ayaklarını faytonun basamaklarına atıyorlar adam atları kırbaçlıyor.
O köhne fayton bir anda fırlıyor. Anneleri çocukları faytonun altından zor alıyor.
Arkasından bağırıyoruz. Umurunda değil… Gidiyor… Bu saçma sapan öfke, bu kabalık kime? Neden?
Bir an koşup faytoncuyu yakalamak ve eşşek sudan gelinceye kadar dövmek istiyorum.
Zor tutuyorum kendimi… Yakışır mı? Değer mi? Ayıptır… diyerek, derinden bir “fesuphanallah” çekip o sıcakta yürüyoruz…
Ada mahşer yeri gibi… Bu güruha bakıyorum… Dönüşen Türkiye’nin genç yüzü…
Yüzlerce genç İstanbul’un dört köşesinden adaya akın etmiş… Ellerinde hamaklar, poşetler, toplar, sırtlarında çantalar, bağıra çağıra itişe kakışa yürüyorlar…
Kızların büyük bir çoğunluğu türbanlı… Bisiklet kiralayanlar, fayton kuyruğuna girenler…
Bu çıldırtıcı yapış yapış sıcaklarda ömrünü oto tamirhanelerinde, merdivenaltı atölyelerde tüketen yüzlerce genç bu kızların etrafında…
Jöleyle punk havası verilmiş uzun saçlar, çakma marka t-shirt’ler, hafta içi şehire kusamadığı nefreti bedeniyle etrafa saçan bir duruş…
Üçüncü kuşak ayrı bir alt kültür…
Müslümcü değil sanki Hip Hop’çı… İstanbul’a ait bir yeni ruh hali… Meselesi olan ama bunu bildik bir kalıp içinde okuyamayacağımız…
Varoş’un yozundan filizlenen, tüketerek var olan, bireyi tüketen ama aynı anda o kollektifi besleyen garip bir tipoloji…
Asıl ilgimi çeken bu kolektifin içinde, kenarında köşesinde, gezinen o türbanlı genç kızlar…
Benim anladığım mütevazı İslam’la uzaktan yakından ilgileri var mı?
Kesinlikle yok… O başörtüsü bir simge… Neyin simgesi?
Bu genç kızlar için o türbanın simgesi annelerinden ve ablalarından daha öte bir anlam içeriyor.
Öncelikle düne kadar “iktidar”a karşı olan bir zihniyete ait. En alt katmanda; temelde bu duruyor elbette…
Ancak bir yandan da o zihniyet şimdi “iktidar”… Yani aslında etkili gücü barındıran bir kolektif.
Başörtüsü bu kızlar için bu güce eklemlenmek; etki grubuna ait olmanın simgesi ikinci katmanda…
Evde babaya, okulda hocaya, sokakta ağbiye ve erkeğe kafa tutuşun; “ben”im demenin de etkin bir simgesi… Ayrıştırıcı bir simge.
Ama bir yandan da yukarıdaki gençler de akranları bu kızların… O cafcaflı türbanın hemen altında beden hatlarını örtmekten uzak dar elbiseler var… Bu elbiseler genellikle, yine dar pantolonların kalça kesiminde sonlanıyor… Ayakkabılar ise başlı başına ayrı bir kategori…
Tüm bunları alt alta koyduğumuzda Türkiye’nin “yeni İslam”ına dair ipuçları yakalanabilir.
Bu kuşağın nasıl bir kültürel koddan geldiğini, nasıl bir sosyal dokuya ait oldukları, bu şehre, bu memlekete ve özde kendilerine ne vermeye çalıştıkları çözülmek ve anlaşılmak zorunda…
“Cumhuriyet Kadınları” zihniyetinin; bu yığınlara “hizmetçi kız” ve “varoş iti” gözlüğüyle bakanların anlayamayacakları bir psikoloji ve sosyoloji var ortada…
Geçen sefer de Pakistan’ı yazdığımda, bağımsız Müslüman aydınların, AKP’nin neyi nasıl dönüştürdüğünü anlaması ve eleştirmesi gerekir demiştim.
Bu yaz sıcağında, bir hafta sonu, adaya gelip bir ağacın gölgesinde oturup, uzaktan bu çocukları izlemek, Türkiye’nin neye gebe olduğunu kavramak açısından önemli…
Nefret dolu “öteki”leştirme ile birbirimizi boğazlarız…
Bu çocukların birkaç yüz metre uzağında Abercormbie&Fitch üniformalarıyla babalarının sürat teknesinde bu kitleyi dikkate bile almayan İstanbul burjuvasının içler acısı çocuklarına sıra bile gelmedi…
Bir yanda bunlar öte tarafta onlar…
Cumhuriyet Türkiyesi’nin iki torunu oldu maalesef…
Biri Müslümanlığın özünü ıskalamış, boyun eğen, estetikten bi haber, tevhidden uzak acınası bir kul…
Öbürü hangi dünyaya ait olduğunu bile bilmeyen, kültürsüz, ruhsuz, heyecansız, tüketen ve tükenen bir zavallı…
Bu fotoğrafı aynı zaviyeden çekip, önümüze aynı mesafeden koyarak, bir vicdan muhasebesi yapmak zorundayız…
Serdar Akinan- Akşam--25.08.2008