Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Gelme yüreğimin üstüne bu kadar...Canımı acıtıyor ağırlığın..Taşıyamıyorum sensizliği
Sensizlikte seni sevmeyi.. Ağır geliyor sevgin..Eziliyorum altında..Gelme yüreğimin üstüne bu kadar..Attığım her adımda
Önümde uçurumlar
Gözümü her kapattığımda sensizliğin kabusu..Ve her yeni günde ayrılığın acısı..Gelme işte yüreğimin üstüne bu kadar... Sevgin acı veriyor... Anlamıyor musun? Uzak olmalı sen ve sana dair her şey bana... Olmuyor...Yapamıyorum…Kaçtıkça sana ait olanlardan
Bir bakıyorum boğulmuşum yine sevginin içinde...Ve ağırlığını daha çok hissediyorum küçücük yüreğimin üstünde.Nefes almak bile zor geliyor artık bana. Gelme dedim ya bu kadar yüreğimin üstüne..! Bitiyorum yavaş yavaş … Gelme
Gelme. Hissediyor musun acaba bendeki bu yürek ağırlığını? Neden hep unutmak istedikçe karşıma çıkıyorsun ki?Neden ağırlığın hiç hafiflemiyor? Neden ben sensiz yaşamayı başaramıyorum?Ve Neden bunları sana söyleyemiyorum? Çek artık sevgini yüreğimden ağır diyorum
Çok ağır Anlamazsın ki sen bunları.Sen gerçek sevgiyi yaşadın mı hiç? Bir yürekteki
Diğer bir yüreğin ne demek olduğunu bilir misin?Hiç benim yüreğimden görmek istedin mi kendini?Bak!Geldin yine yüreğimin üstüne olanca ağırlığınla
Nefes alamıyorum. Kalbim çarptıkça daha da ağırlaşıyorsun Ve ben her çarpışta bir kez daha sessizce bitiyorum. Ve sana sesleniyorum
sensiz bir hayata başlamak zormuş...
başlamak değilde
karar vermek
ve bunun arkasında dimdik durmak çok zor geldi.
bir sene boyunca her güne senle başlayan ben...
senden uzak kalmaya zorluyorum şimdi beynimi,
ruhumu bu defa kendime kelepçeliyorum
sana kaçmasın diye...
artık konuşmuyor sustu...
ağlamıyor bile anladı artık ne yapsa boş...
artık bizde ''SEN'' yoksun.
olmadın ki zaten
olmayacaksında biliyoruz,anladık.
sensiz başladım bu defa ve sensiz devam edeceğim...sessizliğimle...
senden kalan boşluğu
yada sen gittikten sonra seni yaşattığım o boşluğu...
senden arda kalanlarla doldurup üzerine toprak örtüp yalnız devam edicem
sen toprağın altında ne kadar çığlık atarsan at seni duymayacağım.
çünkü sende beni duymadın...DUYAMADIN...
ne kadar ''geri dönücem'' desende bu defa inanmıycam
çümkü biliyorum dönmeyeceksin...
gittin bir kere...DÖNEMEZSİN...
şimdi...
bana küçük bir mutluluk borçlusun.
eğer borcunu ödemek istersen...
ben kalbimde sana dair son külleri gömerken geçmişime,
hiçbir şey söyleme sadece ''sus''
sus ki sözlerine inanmayayım,
sus ki gözlerine kanmayayım...
bu defa ben kazanmalıyım,
yalnızlığımı ve sessizliğimi,kayıp beni geri kazanmalıyım......
Geçmişi anımsadığımda iki sözcük dolanıyor aklımda. Kaldın ve gitme..
Bir akşam vaktiydi bu sözcüklerden ikincisini dillendirdiğimde. Bahardı. Oturduğumuz parkta hoyrat çocuk ellerinden kurtulmuş üç beş sap leylak kalmıştı. Boyunları biraz bükük. Benim gibi..
Benim de yüzüm yere dönüktü
salkım söğüt gibi..
Senin saçların bir o kadar uzundu
akşamı dolduracak kadar uzun. Seni bekleyeceğim günler
uykusuz geceler kadar uzun.. Uzunluk bir zaman birimi midir yoksa mesafe mi ?.. Ayrılık acısı kaç kilometre sürer hala severken ?.. Bir hafta
acıyan bir kalbin yüz ölçümünde kaç hücre çağaltır ?.. Ben sensizliği kalbime uzaklığınla mı ölçmeliyim
şehirlerimizin uzaklığıyla mı ?..
Bir sigara yakmıştın. İncecik parmaklarının arasında evirip çevirmenden
bir de sigara dumanının ciğerlerinden dolanıp bana gelen kokusundan anlamıştım bunu. Sana değip gelen duman
bana değip giden zamana dolanmış
bir şiirin ilk dizelerini oluşturmak için belleğimde yerini almaya hazırlanıyordu. Sonraya saklıyordum. Sensiz geçecek bir sonrada şiire ne çok yer olacaktı. Bir de beklemeye.. Beklemeye öyle alışkınım ki ben. Sen gelinceye dek gelişini beklemiştim
neyi beklediğimi bilemeyerek. Şimdi yine bekleyeceğim
neyi beklediğimi bilerek..
Terk ediliş bir havuza benzer. Önce aydınlık
parlak ve gerçektir. Zamanla
tortular biriktikçe
içine bir yaprak düşünce havuzun
sonra bir parça ekmek belki
bol bol sokak kiri; koyulaşır
ağırlaşır. Havuza bakmak da cazibesini yitirir. Ben de terk ederim o havuzu ama havuz orada kalır. Kim kimi terk ederse etsin
terk ediliş bir yerde
ikisinde de bir yerde kalır.. Kalp terk edilmelerle kırılınca
eskiyen bir hayat gibi koyulaşır. Katılaşır. Baharın hiç gelmeyeceği bir ülkeye döner. Göğü karanlık
toprağı hasta
çorak. Vahşi..
Sıkıntıyla içini çekmenden belliydi gitmemi istediğin. Bana bırakmayı tercih ederdin
biliyorum. Akşamı
hafif leylak kokusunu. Unutma havuzunu. Fakat kaldırmadım başımı yerden.. Terk edilmeyi sevmem. Hiç. Hiç kimseye bulaşmamışlığım bundandı işte. Acısını kaldırmak benim harcım değildi. Söylemiştim en baştan
değil mi ?.. Fakat şimdi..
“Gitme” dedim sadece. Tek kelime. Cılız. Kesin yine de..
Anladın. Bir istek değil sonuçtu dillendirdiğim. Aşkın sonlanmaya yakın ortaya çıkardığı nadir büyülerinden biriydi son kozum. Tek sözcük: Gitme..
Sigarayı yere attın. Topuğunla ezdin sevgimi. Saçlarını topladın ellerinle. Boğazıma doladın ak tellerini. Gökyüzüne baktın. Kuşlar düştü yere
kanatsız. Leylakları avuçladın
kokularını sana verip soldular. Birkaç cümle geveledin ağzında. İyilik ve mantık öldü. Olamayacaklardan
imkanlardan söz açtın. Bir bebek içimde öldü.. İzmariti
saçlarını
kuşları
leylakları
iyiliği
mantığı
bebeği toparladım dağıttığın yerlerden. Kahverengi çantama koydum. Bana verdiğin hediyelerin yanına
tutamadığın sözlerin yanına. Aşk sözcüklerinin
telefon seslerinin
sinema biletlerinin
kuru çiçeklerin
gözyaşlarının
kahkahaların
esir kalplerin
bağlılık yeminlerinin
hayallerin
planların..
Şimdi ayakların orada kelepçelenmiş
o parkta
üzerinden ne aşklar geçmiş
ne sözcükler söylenip geri alınmış o bankta oturuyorsun hala. Akşamı bir parça kanla raptettim zamana.. Sözcükler geri alınamazsa da zaman durdurulabilir. Aşka karşı
aşk için bir zafer kazanılabilir. Bir sözcük bir hayatı noktalayabilir. Bir çakı bir kalbi bulabilir.
Bana inanabilirsin artık:Bir aşk sonsuza dek bir bankın üzerinde oturabilir..
Oyunların Adı Aşk Kaldı Küçük bir çocuğun masumluğunu taşıyordu yüreğim..
Öyle sevmişti ki..Öyle sevilmeye muhtaçtı ki..Herkese inanırdı kolaylıkla..İnanmıştı..!
Oynadığı oyunlardan ayrı tutmuştu seni..Ne oyuncak olacaktı
ne de oyunbozanlık yapacaktı..!
Olmadık şeylere küserdik çocukken
sonra bir bakmışız yine kaldığımız yerden oynamaya başlamışız bile..O kadar kısa sürerdi ki kırılganlıklar
alınmalar..Oysa şimdi ardına bakmadan gitmeleri tercih ediyoruz..Kırılmışlıkları içimizde tutarak en ağırından gitmeleri...Senin yaptığın gibi..!
Saklambaçlarımın adı sen oldu..Sen saklanırdın ben seni bulurdum ya hani..Artık bulamıyorum..! Artık duvara dönüp
kapamıyorum gözlerimi..Biliyorum saklandığın yerden çıkmayacaksın..Biliyorum....!
Anladım büyümüşüz
Anladım masumluğumuzu yitirmişiz..
Ben oyun oynamayı bıraktım
hayat bana oynamaya başladı artık..En çokta bunu anladım..!
Toz pembe gelen hayat
artık başka renklere gebe kaldı..Herşey siyaha döndü
gözlerimin rengi bile..!
Gözlerimdeki ışıltı
yerini hüzne bıraktı..Kelimelerim çarpık..! hecelemelerim çoğaldı..
Ağlamak hiç yabancı değil artık...Gülmek bir o kadar uzak..!
Ben büyüdüm..Yüküm ağırlaştı..
Oysa ki böyle büyütmek istememiştim yüreğimi..
Haketmediği darbeler aldı..Hiç ummadığı zamanda
ummadığı kişiden..! Ne yapacağını bilmeden
elim cebimde geziniyorum hayatta..Anlamsızım bu aralar..! Yorgun ve karışık..!
Acının; sadece düşüp
yaraların kanamasını sanan ben
şimdi acının ve mutluluğumun adının sen olduğunu öğrendim..!
Oyunlarım öksüz kaldı..Oynayamıyorum..
Çağırıyorlar gitmiyorum..Biliyorum ki gözlerimi tekrar yumduğumda
saklanıp çıkmayacaklar..Beni bırakacaklar öyle koca bir duvarın önünde..Ben artık mızıkçılarla oyun oynamıyorum..Ben artık boyumdan büyük oyunlara kanmıyorum..!
Küçükken oyunlarımızın adı yoktu..
Büyüdük oyunlarımızın adı aşk kaldı.. Aşk oyun değildi..Sen öyle sandın.. Oynadın..Gittin..!
eskisinden daha diri olmaktır ruh için.Elbet beden düşecek toprağa tıpkı bir yaprak gibi.
Bir kıvılcım gibi söner bedenler.Elbet bedenler toprak olur.
Ya düşen yürekse ve ruhumuzsa ne olur?
Yaşamın pırıltılarında esir ettiğimiz sımsıkı tutamadığımız yüreğimiz ne olur
ah yürekler ne olur?Tutabilmek hayatı ve tutunabilmek biryerlere… Sımsıkı tut yüreğini ki tutundum diyebildiğin birşeyin olsun. Her insanın en çok aşina olduğu kadar bir o kadar uzak olduğu menzil değilmidir yüreğimiz ?
Ne kadar ara verirse versin insan
birşeye ara vermemeli; yüreğine. Onu hep sıkıca tutmalı ve tutunacak bir yer
bir liman aradığında içinde bulmalı onu
coşturmalı değil mi çağlayanları?
Açtırmalı tüm lalelezarları yüreğinde.
Sıkı tut yüreğini hem de sımkısı kaçmasın .
Niye sıkılıyoruz ki ?
Neden hezeyanlar neden yüreğimizde med-cezirler ?
Galiba tutamıyoruz/tutunamıyoruz
hiç bitmiyor yürek fırtınası.
Ümitler saklıyorum içimde ve de son nefese kadar saklayacağım.
Ümit o ki; hiçbir çile ve zorluk ruhu yıpratmasın
yolundan alıkoymasın.
Bedenimiz elbet eskir
pörsür. Ya ümitlerimiz
hayallerimiz ve tabi ki sıkı sıkı sardığımız
sarıldığımız yüreğimiz?
Sıkı tut yüreğini;
Çık onunla çimenler üzerine.
Katıl sende hayallerindeki mavi turlara
Savaş Don-Kişotlar gibi yeldeğirmenleriyle
Dal seyrine sevgilinin gözlerinde maviyle tüllenen enginlere…
Koş işte yüreğinle tut ellerinden
yürüt onu çocuklar gibi…
Seherlerle uyan
yalvar Allah`a en güzel esmalarla ve içten dualarla.
İlahi mesajlarla açılsın kalp barajların.
Potansiyele dönüşsün içindeki tutkuların
arzuların…
Dostlarla ol
dost ol herkese ve herşeye.
Sevgiliyle ve en sevgiliyle muhabbetler et.
Yüreğinin çare-i yeganesine hem dem ol.
Mideni düşündüğün kadar onu da düşün
besle büyüt en lahuti manalarla.
Yorgunluk
dermansızlık belirir çoğu zaman.Düşünemez insan
farkedemez neyi kaybettiğini ve kaybederken neleri yitirdiğini…
Ruhu sıkı tutmalı ki
düşmesin!
Mühim olan o çünkü…
Ve bir papatyanın düşen yaprakları sana “düştüm
düşmedim” der gibi :
Ben seni tutuyorum düşmeyesin diye
yine de söküp atamam seni!
Sıkıca tutarım düşürmem seni…
Biliyorsun sen benim kıymetlimsin.
Sımsıkı tut yüreğini ki; düşmesin !
Ve sımsıkı sar ki onu; fazla üşümesin…
beklemiyorsunuzdur...
Bu güne kadar gelen sevgilere hep misafir olarak bakmışsınızdır...
Ancak
bu sevgi aşktan öte olarak yerini alır gözlerinizden kalbinize!!!
İkilemlere düşersiniz...
Kıskançlık nedir bilmezken farkına varmadan öğrenirsiniz!!!
Kaprisle işim olmaz derken yaptığınız kaprislere hoşgörü beklersiniz!!!
Bireysel yaşamın gerekliliği üzerine ahkam keserken birdenbire
gönüllü bir tutsak olma yolunda ilerlediğinizi anlarsınız!!!
Gün çabucak geçsin diye beklerken
(24) saate ilave saatler istersiniz!!!
Adrenalin derken
acıyı tatarsınız!!!
Gülmekten bahsederken
göz yaşlarınızı hazır ol komutu ile bekler bulursunuz!!!
Yaşantımdan fedakarlık mı saçmalamayın diyen siz
kişiliğinizle ilgili fedakarlıklara kalkışırsınız!!!!
Sevdanın yerel ağ şebekesinden yayılıp
tüm benliğinizi sardığını fark ettiğinizde işte
AŞK ‘ la tanışmakla kalmayıp onu içinize aldığınızı anlarsınız...
Sözcükler
cümleler
paragraf yada makaleler yetmez içinizi kavuran aşkınızı anlatmaya....
Her ifadenin yetersiz kaldığını hissedersiniz...
Her cümlede çırpınırsınız....
Yeter dersiniz
bir kelime yada bir cümle bulmalıyım; ona olan sevdamı anlatmalıyım...
Uykunun esaretinden kurtulduğunuz bir anda iki kelime gelir aklınıza!!!
“SÖYLENMEMİŞ SÖZÜMSÜN” Mutlulukla ışıldar gözleriniz....
Sonra bir anını beklersiniz sevdiğinize söylemek için....
Yüreğinizden sesinize canhıraş dökülür;
“söylenmemiş sözümsün”
Sevilenin gözleri mutlulukla parıldar....
Gözünüze bakar;
“Söylenmemiş son sözümsün” demeni isterdim
der....
Bencilliğine aldırmazsınız
gülümsersiniz....
“SÖYLENMEMİŞ SON SÖZÜMSÜN”
dersiniz.....
Söylenmemiş son sözümsün....
Yanımda olsan yada olmasan fark etmez
O gece söylediğim gibi;
“Söylenmemiş sözümsün”
O gece söylediğin gibi;
“Söylenmemiş son sözümsün”
Ölümlü sevdalardan sıkıldım; sonsuzluğu biliyorsan gel...
Bugün sevismek değil isteğim; yüreğime düşüp orada kalacaksan gel! ...
Tenim tenimde öyle kaybolsun; gel kaybolalım amma...
Esas; ruhumu sarabileceksen gel! ...
Yaşlandı yüreğim; yoruldu bilinmezliklerde...
Bildiğim; bir aşk var... Amma...
Kaybolmama az kaldı; aşkı biliyorsan gel...
Bugün sevisip ertesi gün giderler...
Aldatırlar sevdiklerini...
Kendilerini aldatıp ölürler aslında...
Kaybederler kendilerini...
Onlardan olma...
Benim bildiğim
o en güzel aşkla gel...
Kirletme ne ruhunu; ne de aşkı...
Sen bana kendinsen gel...
Kendini bulduysan gel...
Kim olursan ol hayatta...
Sadece kendin olabileceksen gel...
Öyle zor değil yalansız
saf aşk...
Aşka cesaretin varsa çırılçıplak bir aşk istediğim...
Çırılçıplak bir aşkla gel! ...
Ruhum sadece masumiyet istiyor...
Masumum diyorsan gel...
Aşkla yanmak yetmiyor...
Aşkın hakkını vereceksen gel...
Ben buradayım masumum...
Ben çok yoruldum...
Sen de kollarımda huzuru istiyorsan gel...
Yoruldum...
Tek bildiğim aşk kaldı...
Onun için çabuk gel! ...
Korkuyorum....
Korkuyorum...
Kaybolmuş yürekler öyle çok ki..
Onlarla kaybolup gitmekten korkuyorum...
Beni içlerine almalarından korkuyorum...
Aşka inançsızlıklarda kaybolanlardan olmaktan korkuyorum...
BazeN; Bazı yolculuklara dönüşler düşünülmeden çıkılır Tanrının yabancılıkla ödüllendirdiği çocukluğunuzla yan yana yürürsünüz Çimenlere iliştirilmiş yazıyı dikkatle okursunuz; "Çiçek Dalında Güzeldir."
Bazen gözyaşlarınıza değen birini bulursunuz Silik bir anıdan içinizi saran hayaller yaratır Kaybolmasından onun sıradanlaşmasından korkarsınız Başlayamamaktan ya da bitirememekten Gülümserken sakladıklarınızdan Elinizde kalanların boşluğundan Yeri doldurulmaz vedalardan çekinirsiniz Ucu kırık kalemleri sırf bu yüzden saklarsınız
BazeN.. Hiçbir şey olmaz Kimse yaralarıyla inleyen şiiri görmez Sesi olmayan bir kapının kapandığını fark edersiniz Umursamazlığınızı bir bıçak gibi yanınızda taşırsınız Size ellerindeki adresler ve şiirlerle ulaşamazlar En başından kaybettiklerini düşünürler Gerçeğiniz karşısında yalancı ve çocukturlar...
Ne çok konuşuruz dilimizden düşürmeyiz. Biliriz onsuz yapamayız.
Bu gerçeğe rağmen söyleye söyleye yaşaya yaşaya tüketiriz onu.
O ki sevgidir.
Bazen merak duygusuyla tanıdık birini ve sevdik
bazen de bir anda içimizde bulduk o sihirli gücü.
İçimizdedir dilimizdedir davranışlarımızdadır.
Bizi yerimizden kaldırıp yollara düşüren de odur
kıtadan kıtaya sürükleyen de o dur. Sevgiyle yola çıkar
büyük dağları deler
okyanusları aşar
hayret köprülerini geçeriz de
dönüp ilk noktaya geldiğimizde bıraktıklarımızı orada bekliyor görmek isteriz…
Sevgidir bizi fetihlere çıkaran gönlümüzü seyahatlere açan.
Sevgidir bizi insandan insanlığına yolculuğu çıkaran tekrar insana döndüren.
Sevgidir bize “hizmet ufkunu” gösteren ve yine sevgidir bizi “hizmetten” alıkoyan.
Bir duygudur
haldir sevgi. O ki insanı alıp götürecek kadar güçlüdür.
Ve sevgi bir imtihandır.
Kontrol edilmesi gereken çok tehlikeli ve çok boyutlu bir duygunun ağır imtihanıdır sevgiyle yaşadığımız…
Sevgiyle yaşamak bazen sevgisizliği de sonuç verir.
Kazandıran sevgi gibi kaybettiren sevgi de durur yanıbaşımızda…
Sevgi bir imkandır
bir güçtür. Sevgi yol açıcıdır.
Sevgiyle elde ederiz pek çok şeyi. Fakat elde ettikten sonra sevgiyle korumak zordur
duyguyu
düşünceyi
insanı
toprağı…
Çünkü her sevgi kirlenmeye açıktır.
İçine nefis düşüp durur
niyetler bulanır…
Bunun için özen ister
ihtiyatlı olmayı gerektirir
tedbirli yaşamak şarttır...
Hatırlayın; ne kadar da çok vazgeçmişizdir “sevdik” dediklerimizden.
Sevip terk ettiğimiz değerler
insanlar
davalar yığınla duruyor mazide.
Sevgiyle terk etmek
bazen farkında olmasak da sevgiyi terk etmektir aslında…
Son nokta değildir sevgi.
Ülke sevgisi de
insan sevgisi de
değerler sevgisi de öyledir.
Sevgiyi son nokta gördüğünüzde ezberlenmiş bir hayatı yaşarsınız düşünmeden.
Ve hayat tükenmeye başlar sizde.
Sevgi her defasında bir başlangıçtır. Ve ilerisi vardır
uzun bir yoldur yürünmeyi bekler… Yeniden sezmek
yeniden algılamak
yeniden düşünmek ve yeniden yaşamaktır amaç…
Mahiyeti idrak edilip
o istikamette derinleştiğinde büyük hayatlar
adanmışlıklar
aşklar ardı ardına gelir.
Mahiyeti bozulduğunda ise sevgi “yaşatıcı” olmaktan çıkıp “istilacı” olur.
Kur'an; “İnanıp salih ameller işleyenler için Rahmân gönüllere bir sevgi koyacaktır” der…
Sevgiyi içimize koyan bizi sevgiyle de imtihan ediyor.
Sevdiğini söyleyen nice insanlar var
sevgiyi son nokta olarak gördüklerinden olacak bir noktadan sonra muhataplarının hayatlarını istilaya başlıyorlar.
Bu bir yanılgıdır. Hayatı sevgiyle istila edilip
ruhu parçalanmış halde enkaza dönüşmüş kalabalıklar duruyor orta yerde. Hepsinin acısı dokunuyor vicdanımıza…
Sevginin mutsuz ettiği insanlar bunlar.
Sevgimizin mutsuz ettiği insanlar var.
Kim bilir ne kadar? Acaba her birimiz kaç insanı katlettik sevgimizle…
Kaç gönlü yere indirdik biz…
Bu ülkeyi de sevgiyle istila edip
“ben senden daha çok seviyorum”
“ben daha vatanseverim” diyerek kamplara bölmedik mi
bölüp parçalamadık mı?
Günü geldiğinde o sevgimizi silahlara sarılarak
kan dökerek
adaleti rafa kaldırıp başbakan aşarak da göstermedik mi?
Darbe yaparken de sevgiye sarıldık
çete kurarken de…
İçimizden böyle yapanlar oldu.
Sevgiyi ölüme alet edenler
aslında sadece kendilerini sevdiler
kendi sevgilerinde kayboldular ve sevgisizleştiler.
Sevgi tehlikelidir.
Vatan sevgisi de tehlikelidir.
Sevgi size hiçbir konuda “hak” vermez…
Sevgi size
bize
hepimize “ağır sorumluluk” yükler…
Sevgiyi hakkıyla taşıma sorumluluğu
onu kirletmeme
muhatabına daha da özenli davranma sorumluluğu…
Onu taşımaya yetmiyorsa yüreğin sevmeyeceksin…
Biz sevince ülke doğudan batıya yeşermeli..
Biz sevince insanın gönlü yere düşmemeli
yüzü asılmamalı
kalbi kararmamalı
kırılmamalı
ufku gurub etmemeli…
Tehlikelidir sevgi…
Bir şeye sevgi beslemek de öyle
size sevgi beslenilmesi de öyle…
Tehlikeyi bertaraf edecek olan da “beklenti” ile “beklentisizlik” arasındaki yolculuktur.
İnsandaki tehlikeli duygulardan birisi olarak 'hubb-u câh' anlatır eskiler.
Hubb; sevgi
bağlılık
tutku demektir.
Câh ise
makam
mansıb
pâye
şöhret ve itibar manalarına gelir.
Hubb-u câh; makam sevgisi
pâye tutkusu
şöhret düşkünlüğü
rütbe hırsı ve itibar arzusu gibi manaları çağrıştıran bir terkiptir.
kendini beğenme
övünmeyi sevme
insanlara görünme
methedilmeyi bekleme ve halk nazarında saygın bir kişi olmayı isteme gibi desiseleri de hubb-u câhın tarifine dâhil edilmiş ve insanın en zayıf damarı olarak onu gösterilmiştir.
En zayıf olduğumuz zamanda
idrakimizin düştüğü noktada içimizdeki sevgi zehirler bizi…
Sevgi bazen salt çıkara dönüşür. Adı sevgidir ama mahiyeti çıkardır…
İşte bu sevginin ve sevenin bozulmuş halidir.
Bundan sonrası için büyük bir ıslah gerekir…
Sevginin ilk halidir en temiz olanı.
Samimi
duygulu
düşünceli
tedbirli
kılı kırk yararcasına özenli olduğumuz günler…
“Hak” yerine aklımıza “ağır sorumluluğun” düştüğü günler…
Özür kelimesini tanımadık o günlerde.
Düşmemiştik oraya ama şimdi özürlüyüz hepimiz.
Sevgiyi korumakta
sevgiyle yaşamakta irtifa kaybettik…
Hakiki sevgi Rahmandan insana
insandan da bütün aleme yansıyan bir duygudur esasında.
Zor zamanda da yaşatılmalı sevgi…
İnsanların intikam ve düşmanlığa yenik düştüğü
Yığınların boğuşma ve kavgaya sürüklendiği
Hakkın
kuvvet karşısında susturulduğu
Zalimlerin
gaddarların alkışlandığı
iltifat gördüğü
mazlumların
mağdurların itilip-kakıldığı
itilip-kakılırken de sarsık
ama ümitli bir bekleyiş içinde bulunduğu günümüzde…
Her şeyden evvel ve her şeyden sonra bir kere daha 'sevgi yolu' diyebilmeli sevgiyle yaşayanlar ve yaşatmak isteyenler…
Hakiki sevgi
aldanmamış
bozulmamış sevgi her zaman hayatın ritmini değiştirir.
Bizim zincirleme hatalar sonucunda özür üstüne özür dilemeye alışmaya değil de
sevgi üstüne sevgiye
o yolu genişletmeye ve bunun için de kalbimizi kirlenmekten korumaya ihtiyacımız var.
Yaşatan sevgiyle değişir eşya ve hadiselerin rengi.
Kaybetme korkusunu beslemeli ki sevgi bizi kurtarsın…
Sevgiyi yaşatanlar hakiki sevgi demişlerdi; iyilik gördüğünde artmaz
kötülük gördüğünde de azalmaz…
Bir gün şöyle haykırmak mümkündür;
Biz böyle öğrendik ve biz sevdiklerimizi böyle sevdik...
Bazıları içimizdedir
bazıları da dışımızda...
İçimizdekiler silinmezler
onlar bizimle vardır hep.
Nerede olursak olalım
nerede olurlarsa olsunlar…
Biz sevgiyle yaşarız ve sevdiklerimizle yaşarız ki kalbimiz katılaşmasın...
Sevgiyi kurtarmanın yolu istilacılıktan değil
kaybetme korkusundan
geçiyor…
En yakınımızdan en uzağımızdaki insanlara bu güzel ülkeye yeryüzüne kendimizi hatırlatmak yerine sevgiyi hatırlatalım ve sevgiyle yaşayalım...
Sevgiyi kullanmak değil sevgiyi yaşatmak olmalı ilkemiz…
En iyisi biz sevgiyi konuşturmayalım sevgi bizi konuştursun ki onunla açılsın yollar…
Kalbi bozukların elinde tehlikeli bir duygudur sevgi...
Karşımızdakini hiç dinlemeden
sürekli konuşmanın adı "sevmek" olmuş...
Ne saçmalık!
Oysa konuşmak,
çoğu zaman
karşındakine boyun eğdirmek,
cesaretini kırmak içindir.
Ya da daha baştan
yenildiğini kendine bile çaktırmamak için çırpınıp durmaktır konuşmak!.. Gerçekten sevmek, dinlemekle başlar.
...
ÖYLE BIR SEY’SIN KI… Rüyamıydı sana hissettiğim aşk...
Bir dilin bütün sözcüklerini kullansam seni tarif edemeyecegimi biliyorum.ulasilmaz oldun hep,dokunmak,hissetmek ve dolu dolu yasamak isterken seni,kocaman bir yalnizlikti payima düsen.
Payima düsen her seyi erteledim ama erteleyemedigim bir sey vardi,sana benziyordu.su olsan,dokundugumda bozulurdun.bozulmayan bir sey din…
Gidilecek yer olsan sonu olurdu,sonu olmayan bir sey’din…
Uykuda görülecek bir rüya olsan uyanirdim,beni rüyamdan uyandirmaycak bir sey’din…
Seni düsünürken yoruluyorum desem dünyanin en büyük yalani olur.yalanim yok.
Bugünden yarina ne kalir bilmem ama sen kalirsin tipki yatagi degismeyen irmak gibi.bana hep kendimi hatirlatan bir seysin sen.uzaksin,yakinsin,özlenensin ama bugün degil yarin gibi bir sey’sin sen.
Gecenin karanlik yerinde,küçücük bir isik bile olsan yine de istiyorum seni.bugün her ölümle biraz ölürken,seni düsündükçe hayata dönüyorum yeniden.
Gelincikler gibi bir mevsim degil,dört mevsim,köse bucak…kim ne derse desin dönmeye niyetim yok.bir kentin ortasinda tek basima kalsam da çiglik çigliga söylerim seni sevdigimi.bir tek benim sevgimle yasansa da bu sevda seviyorum seni.sensiz dallarini yitirmis bir agaç gibi yapayalniz olurum,kalabaligin ortasinda bile.
Firtinali bir denizin en sakin limani gibi bir sey’sin sen.o limandaki tek yolcu da ben…
Yağmur bırakmadan geçen bulutlar gibiydi zihnimdeki düşünceler;
dilime düşmeyen
sözcüklere dönüşmeyen! .. Ben
sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır..¿? ..
Her zaman fazla oldu söyleyemediklerim
söyleyebildiklerimden! ..
Her zaman; bir bilinmez lisandaki çözülmez şiirleri koklayıp
hissettirmeye çalıştım sana...
Her zaman biraz daha zaman kolladım seslenmek için sana
ve her zaman hayıflandım; Ben
sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır..¿? ..
Kendi karanlığında; güneşe görünmek için karar veren bir tohum gibiydim...
Zordu çıkmak gömüldüğüm çamurdan;
Ama güzeldi!..
Sen güzeldin ve ben
güzelleşiyordum seni düşündüğümde!..
Kendi karanlığında; güneşe görünmeye karar verip yeşillerini giyen bir tohum gibiydim...