tıesto
New member
- Katılım
- 13 Ocak 2006
- Mesajlar
- 12,015
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

Gazi Paşam;
Senin Türk milleti ile birlikte kanla, irfanla ve devrimle kurduğun Cumhuriyet’imizin 87. yıl dönümünü kutlayacağız.
Hakk’a yürüyüşünün gerçekleştiği 10 Kasım 1938′den bu yana Türkiye’de çok şeyler değişti Gazi Paşam.
Artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti ” Türkler tarafından, Türk budunu için yönetilen tam bağımsız bir devlet” olma özelliğini kaybetti.
“İlim ve irfan”ın değil ama teknolojinin bir çok olanağını kullanıyoruz ülkemizde…
Evlerimizde birden fazla renkli televizyon, çocuklarımızın cebinde bile cep telefonları var.
“Duble yollar”la birilerini daha da zenginleştiriyor, petrole ödediğimiz paralarla emperyal patronun kasasını dolduruyoruz.
Senin “Demirağlar”ın paslandı Gazi Paşam…
“Ecnebi şirketlere verilen imtiyazla” artık, yabancılar ülkenin yedide birinde yani yüz bin kilometre karelik toprağımızda, maden arama ve işletme hakkına sahipler.
Etibank mı? Yok edildi Atatürk’üm.. Kapatıldı veya tüm değerlerimiz gibi yabancılara peşkeş çekildi.
Senin milli sanayimizin başlangıç noktası olarak kabul ettiğin dokuma sanayimizin beyni Sümerbank da yok artık. Tekstil Çin’in çakma ürünlerine teslim olmuş durumda…
Kadınlarımız Gazi Paşam, kadınlarımız.. Nasıl söylesem bilmem ki… Senin bağımsızlık savaşındaki omuzdaşın, silah arkadaşın kadınlarımız büyük bir aşamaya sahipler.
Örneğin kadın subaylarımız, yargıçlarımız, doktor ve mühendislerimiz var artık Türkiye’de…
Eğitim ordusunun kadın neferleri, Atatürk devrimlerinin ışığını tüm ülkeye taşıyorlar Gazi Paşam.
Kadınlarımız siyasette de etkinler…
Bir kadın başbakanımız vardı bir zamanlar. O iri kahverengi gözlü, sarışın, güzeller güzeli Başbakan’ımız. Gümrük Birliği’ni imzalayarak Türk milletinin ayağına pranga vurmuştu Gazi Paşam…..
Kadın milletvekillerimiz, kadın bakanlarımız da var bizim. Hele içlerinden bir tanesi ” düşünce ve vicdan özgürlüğüne sığmadığı için” Türklüğün Anayasa’dan çıkarılması için yaygaralar koparıyor Gazi Meclis’te.. Diğerleri mi Gazi Paşam?..Onlar genel başkanlarının karşısında el pençe divan duruyorlar.
Vatanı Tekel, Tekel’i vatan yapan antiemperyalist, yürekli yurtsever kadınlarımız da var. Tıpkı İstiklal Yolu’nda yürüyen Ayşe, Fatma Bacılar gibi..
Senin 1924 yılında Adana Türk Ocağı’nda işaret ettiğin bir öngörün gerçekleşti Atatürk’üm.
“Dini siyasete alet ederek yabancılarla işbirliği yapan yobazlara mürteci denir.”
Dini alet ederek yabancılarla işbirliği yapanlar, dini yalan dolu düzmecelerle siyasete, ticarete alet edenler iktidarda olunca emperyalizmin çakma sorunu, kadınlarımızın sadece başını değil, beynini de örttü Paşam. Adına da türban dediler.
Senin bağımsızlık savaşçısı kadınların, devrimin öncüsü omuzdaşların erkek egemen toplumun emperyal işbirlikçilerine teslim oldular. Bağımsızlık Savaşı’nın özgürlükçü kadının ruhu köleleşmeye, ev merkezli bir dünyaya itilmeye rıza gösterdi.
Bir de başı açık ama beyni emperyalizm tarafından kefenlenmiş kadınlarımız var Gazi Paşam. Televizyonlarda kırmızı rujlu dudakları, uzun ojeli tırnakları ile boy gösterip AB’cilik oyununu sergilemekteler.
Hani sen “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” demiştin ya Atatürk’üm. O kavram sadece TBMM’nin duvarında yazılı. AB Anayasası’nı imzalayanlar çoktan milletin
egemenliğini AB’ye devrettiler.
Söylemek itiraf etmek çok zor ama Gazi Paşam, ABD ve AB Türkiye’ye BOP Eşbaşkanı Erdoğan’ın teslimiyetçi politikaları nedeniyle vasilik yapmaktalar.
Yurtseverler Silivri Cezaevi’nde…
1. Ergenekon İddianamesi’nin 42-48. sayfalarında seni, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne Darbe Yapmak” amacıyla kurulmuş örgütün üyesi olmakla suçlayan zihniyet, Bush tavsiyeleri ile, Ergenekon Terör Örgütü’nün üyesi olmakla ve kendi milletine ihanet etmekle suçladı tüm yurtseverleri.. Onlar tutuklukluk süreci cezaya dönüştürülen bir sürece tahammül etmek zorunda bırakıldılar.
Artık canı isteyen AB memuru keyfince Anadolu’yu dolaşıp, hükümet yetkililerine akıl veriyor Paşam. Cumhuriyet’i sorgulamayı görev bilenler, Cumhuriyet’i ve Atatürk devrimlerini savunanlara “statükocu” diyenler iktidarda olunca, devletin ve ülkenin çıkarlarına, sırtlarını kolayca dönüveriyorlar.
Türkiye bir emperyalist işgal altında… Bu sefer topsuz, tüfeksiz, silahsız işgal ettiler ülkemizi… Yıllardır beynimize şırınga ettikleri emperyal kültürle kim olduğumuzu
unutturdular bize… Çağdaşlaşamadık, uygarlaşmadık sadece senin söyleminle
“maymun” gibi taklit ettik Batı’yı Gazi Paşam.
En güçlü silahlarından birini kullanarak bizi ayrıştırdılar Paşam. Yıllarca sağcı-solcu kavgası yaptık. Kavga ettik birbirimizle.. O da yetmedi onların elimize tutuşturdukları silahlarla birbirimizi öldürdük, kardeş kanı döktük.
Laik-antilaik, Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Zaza, Çerkez, Laz… Türkiye’yi bölmek, Cumhuriyet’i birlikte kuran Türkiye halkını ayrıştırmak için kullandıkları bir
başka silahtı.
“Vatanın bölünmez bütünlüğünü” korumaya namusu ve şerefi(!) üzerine yemin etmiş olanlar nereden geldiği belli olan değirmenin suyunun akışına kendilerini kaptırıp
“Türkiyelilik” kavramının peşine düşerek, ulus olma özelliğini harcamaktan çekinmiyorlar Atatürk’üm.
Gazi Meclis küçük düşürülüyor Gazi Paşam. Ülkemizi ziyaret eden devlet başkanları Bağımsızlık İhtilali’ndeki yenilgilerinin hıncını alırcasına, TBMM’de yaptığı konuşmalarda Türk milletine dayatmalarda bulunuyorlar.
Örneğin 6 Nisan 2009′da ABD’li Obama, Meclis kürsüsünden parmağını sallaya, sallaya yaptığı konuşmada üç konuda yapılması gerekenleri deklare etti Cumhuriyet Hükümeti’nin Başbakanı’na.. Ve bu asil milletin vekilleri ayakta alkışladılar büyük patronu. Çok utandım Gazi Paşam..
Kürt açılımı, Kıbrıs, Ermenistan sınırı.. Emir ve tavsiyelere uyuldu Atatürk’üm. Habur rezaleti yaşandı Türkiye’de. Ciğeri beş para etmez, Mehmetçiğin katili teröristler devlete kafa tuttu.
Senin makamında oturan kişi, “Çok güzel şeyler oluyor.” diye tanımladı bu süreci.İmralı’daki mahkum, devletle görüşüyor. Kendini adam saydırarak, cezaevinden ülkeyi bölecek politikaları iktidara, avukatları vasıtasıyla postalıyor. Birileri “Demokratik Özerklik” çığlıkları atarken, yeşil dolar ve avrolarla kılıf dikilmiş koltuklarında oturanlar bunun adına, “halkların kendi siyasi kaderlerini tayin hakkı” diyorlar.
Kimliklerinde nedense hala Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yazan (!) kişiler, ” Türkiye nasıl bölünür?” tartışması yapıyorlar ve kendilerini demokrasi havarisi ilan ediyorlar.
“Ben hiç bir yere gitmem. Elimde tabanca ile Meclis’i savunurum. Ankara’da kalıyorum.” diyen Diyap Ağa’nın koltuğunda PKK’nın siyasi temsilcileri oturuyor artık. Gazi Meclis’in kürsüsünden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Kürtlere soykırım yapmakla suçluyorlar. Ceplerinde Türk milletinin vergilerinden ödenen maaşları ile, Avrupa’da, Amerika’da konferanslar düzenleyip, emperyal patronun kuklalığına devam ediyorlar.
Birileri “Ana dilde eğitim hakkı”nı savunarak, milletin birlik ve beraberliğini güçlendiren dil köprüsünü yıkmak istiyor. Ulus dilim, ses bayrağım Türkçem sadece adı milli olan bir bakanlık tarafından Cumhuriyet’in diğer kurumları gibi “bertaraf” edilmek isteniyor Gazi Paşam.
Bu sefer sana yazdığım mektup biraz uzun oldu Atatürk’üm. Ama sana yazacaklarım henüz bitmedi. Cumhuriyet’in kuruluşunun 81. yıl dönümünde “ahval ve şerait”i sana anlatmak zorundayım.
Bu nedenle yarın da sana yazmaya devam edeceğim Gazi Paşam. Ellerinden saygı ve minnetle öperim Atatürk’üm.
Kaynak